Evet; artık ilk 11 değil, ilk 18'in bile tartışıldığı bir takım oldu Fenerbahçe.
Bardak ağzına kadar dolu değil, kabul de;
Boş tarafına bakmaya öyle alıştıki tüm camia, neredeyse ağzına kadar dolu bir bardakta bile boşluğu tartışıyoruz artık.
Türkiye Kupası yarı finali,
Avrupa Ligi son 16'sı cepte.
Ligde ise saçtığımız ahmakça puanları telafi etmeye çalışıyoruz.
Şu çok açık; bugün itibariyle lider Galatasaray'dan daha iyi ve tempolu futbol oynuyoruz.
Yani işler iyi gidiyor, sanki?
Ama yok.
Mutsuzluk sarmış dört bir yanımızı.
Haklı veya haksız gerekçelerle.
***
Fenerbahçe'nin 2 transfere ihtiyacı var sadece:
Nam-ı diğer mutluluk hormonları.
Ancak o zaman dört nala koşar bu takım.
Ancak o zaman yeteneğinin, kalitesinin ve en önemlisi taşıdığı formanın farkına varır.
Bir mutluluk çemberine ihtiyacı var Fenerbahçe'nin.
Belki 1/2/3 kupa ile gelecek, ama geç olmasın.
Muhtaç olduğun Serotonin; damarlarındaki asil kanda mevcuttur be Fenerbahçeli, sen nerelerde ararsın?
:(
Hadi be ama; bugün pazar, hava güneşli, akşam Fener'in maçı var,
Yüzünüz gülsün biraz!
:)
Ben kendimi bildim bileli "Fenerbahçe'nin forma reklamı Talcid olmalı" derim. Serotonin-Endorfin birarada oynamaz bizde :)
YanıtlaSil"Ne söyleyeceğimi gerçekten bilmiyorum. Profesyonel kariyerinizin en önemli mücadelesine 3 dakika var. Her şey bugüne geldi dayandı; ya takım olarak çıkacağız, ya da parçalanacağız. Her oyunda, santim santim; ta ki biz bitene kadar... Şu anda cehennemdeyiz beyler, inanın bana öyle. Ve burada kalırsak hepimiz boku yeriz; veya hepimiz savaşarak tekrar ışığa ulaşırız. Cehennemden ancak yavaş yavaş çıkabilirizsiniz, adım adım. Bunu sizin için ben yapamam, çok yaşlıyım. Etrafıma bakıyorum ve bu genç yüzleri gördüğümde, orta yaşlarda bir erkeğin yapabileceği tüm hataları yaptığımı farkediyorum. İnanın veya inanmayın tüm paramı harcadım, savurdum. Beni seven herkesi uzaklaştırdım. Ve artık aynada gördüğüm surata bile dayanamıyorum. Biliyorsunuz, yaşlandığınızda sizden bir şeyler alınır. Yani, bu, bu, bu da hayatın bir parçası. Ve malesef bir şeyleri kaybetmeye başladığınızda öğreniyorsunuz. Hayatın santimlerden ibaret bir oyun olduğunu anlıyorsunuz, tıpkı futbol gibi. Maçta, hayatta ve futbolda... Hata payı o kadar düşük ki erken yada geç atılan bir adım sizi hedefinizden uzaklaştırır. Yarım saniye yavaş ya da hızlı kalırsanız topu kaçırırsınız. İhtiyacımız olan santimler her yerde. Maçın her anında, dakikasında ve saniyesinde. İşte biz bu takımda, o santimler için savaşırız. İşte bu takımda biz ve etrafımızdaki herkes o santim için kendimizi paralarız. O tek santim için tırnaklarımızla mücadele ederiz. Çünkü o santimler birbirine eklendiğinde kaybetmek ve yenmek arasındaki farkı belirleyecek. Ölmek ile yaşamak arasındaki farkı! Şuna emin olun; her oyunda ölmeye hazır olanlar o santimi kazanacaktır. Bundan sonra bir hayatım olacaksa nedeni, o santim için savaşmaya ve ölmeye hazır olmamdır. Yaşamak budur işte, gözünün önündeki birkaç santim... Bu size ben yaptıramam. Yanınızdaki adama bakmalısınız! Gözlerine bakın! Sizinle beraber o santim için savaşacak birini göreceksiniz. Kendisini bu takım için feda edebilecek birini göreceksiniz. Gerektiği zaman aynı şeyi sizin de onun için yapacağınızı bildiği için. Beyler, işte bu bir takımdır. Ya takım olarak yükseliriz, ya da bireyler olarak ölürüz. Bu futbol arkadaşlar ve hepsi bu kadar. Karar sizin, ne yapacaksınız?"
YanıtlaSil-Any Given Sunday