10 Aralık 2014 Çarşamba

Peki İsmail Kartal'ın planı ne olacak?

Aykut Hoca'nin son senesinde Webo'nun transferiyle sekillenen 3 forvetli oyun sistemini; ertesi yil Ersun Hoca, beklerin ipini kopararak en verimli hale getirdi ve hem hatice hem neticede dolu dizgin gitti Fenerbahce.

Ismail Hoca ile 12 hafta gecti. Ve gorduk ki ne Aykut Hoca gibi oyunu kontrol edebildi, ne de Ersun Hoca gibi hucum yapabildi.

Temel fark beklerde ve hucum uclusunde gozleniyor.

Bunun 2 sebebi olabilir. "Ismail Kartal kotu bir teknik direktor" demek kolaycilik. Ikinci sebebi irdeleyelim.

Ismail Hoca sampiyon olan dizilis ile oynuyor ama savunma ve hucum mentalitesi farkli oldugu icin 2 ayni kadro ve dizilis arasinda gece ile gunduz gibi fark var.

Belli ki Ismail Hoca farkli bir oyun anlayisina sahip. Bu suc degil. Peki ayni planda israr etmesi dogru mu? Bence onun icin yolun sonu bu. Kendi planini uygulamali. Mevcut kadro ve form durumu ile Ismail Hoca'nin oyun anlayisi birlestiginde nasil bir tercih mumkun olabilir diye dusundum ben de. Tablo bu.

Tek tek pozisyon ve oyuncu tercihlerini yorumlayalim.

Volkan: Degisiklik icin henuz erken, bence.

Gokhan: Kuyt yoruldu, onunde Alper ile kendi standardina yaklassa kâfi.
Bruno Alves: Affedilecek gibi degil ama Bekir-Kadlec ile hava topu alamiyor, kendi sahamizda akil almaz goller yiyoruz. 4 stoper icinde hala en iyisi.
Egemen: Mac kondisyonunu kazandiysa fazla dusunmeye gerek yok.
Hasan Ali: Caner onde olacak. Ona gore dusunelim. Hasan Ali *daha* Ismail Hoca'ya gore bir bek. Kademesi ve bindirmesi var. Ustelik pas oyunu Caner'den iyi.

Topal: Adindan baska birsey yazmaya gerek yok. Ancak pas hatalari onun sinavi.
Emre (Raul): 90 dakikayi da ligi de paylasabilirler. Bu pozisyona Emre daha uygun ama kasik ve kafasindaki sinirler ona engel oluyor.

Alper: Kuyt'i bir sure dinlendirmemek, oyun sonlarinda sogukkanliligi ve caliskanligindan yararlanmamak artik ona kotuluk demek, bence. Kesin olan birsey var ki Alper acik alan oyuncusu. Ancak bu sekilde Ismail Hoca'nin savunma-hucum harmonisi saglanabilir gibi geliyor bana. Kanatlarda giden-gelen, kademe yapıp bindiren 2'şer oyuncu.
Caner: Hasan Ali ve Alper icin yazdiklarimi okursaniz, ekleyecek birsey kalmaz. Ilk 11'in degismezi. Madem bekte gecen yili mumla aratacak, yeni bir planda hucum gucunden yararlanabiliriz. Bindirmesi, temposu, sutu, pasi var.
Diego: Ben transferine karsiydim, oyuncuya degil. Yani gecen yilin oyun planina uygun degildi. Ama gecen yilin plani Ismail Hoca'ya da uygun degil. Dolayisiyla -olasi- yeni planda 4 orta saha oyuncusunun destegiyle hunerlerini daha iyi gosterebilir. Ve ceza sahasina girebilir!

Webo (Emenike): Grafikte Emenike'yi as kullandım ama son kararım:) Webo. Hatta bu oyun planinin islemesi icin olmazsa olmaz. Bugun, Emenike'yi uca atip ceza sahasinda cogalamiyorken, yeni planda Webo duvariyla Caner, Alper ve Diego'yu da surekli sokabiliriz gol bolgesine.

Uzatmayacagim. Diyecegim su. 12 hafta, Sper Kupa ile 13 mac onemli bir gosterge. Gecen yilin formasyonu ve oyuncu tercihleri ile farkli bir oyun oynuyoruz. Anlasilan gecen yilin plani Ismail Hoca'ya uygun degil. Ya mevcut kisirlikta israr edip kariyerine yardimci hoca olarak devam edecek. Ya da kendi oyun planini gelistirip basarili olmaya calisacak.

Bence Ismail Hoca icin sinavin ilk sorusu bu.
Nacizane.
Devamını oku...

7 Aralık 2014 Pazar

Hoşçakal Kaptan!


Formalarıma sadece onun adını yazdırdım. Saracoğlu'nda ilk 11 anons edilirken bir tek onun adını haykırdım. En çok onu alkışladım. Çocukluğum Aykut Kocaman, gençliğim Alex De Souza hayranlığı ile geçti. Şanslıydım. Sonra birgün yolları kesişti. Önce rüya gibiydi. Sonrası malum.

Zor ve kötü günler geçiriyorduk. Kimse istemezdi elbette ama kişisel meselelerin zamanı değildi. Belki bu yüzden iki taraf da sevgiden yana, farklı bir tutum sergileyebilirdi. İkisi de haklı, ikisi de haksız. Her ayrılık gibi.

Bu yüzden bu ayrılık ile ilgili tek ama tek kelime yazmadım. Yetim kalanlardanım. 1 milimetre taraf tutmadım. Duygu selinde olgunlaştıramadığım düşüncelerimi yangın ortasında başı boş bırakmadım.

Vah vahlarla, keşkelerle ve özlemle geçti 2 koca yıl. Şimdi son vedasını yapıyor Kaptan. Yaşattığı güzel günler için teşekkür etmek zorundayım, bu yüzden ayrılığından beri ilk kez anıyorum adını, eski sevgili gibi, Alexim'in.

Fenerbahçe tarihinin tartışılmaz efsanesi, gözlerimle gördüğüm en büyük futbolcuydu Alex. Kelimenin tam ve gerçek anlamıyla bir fenomendi. Yeri dolmayacak, emsali bulunmayacak; bir 10 numaradan, bir golcüden, bir kaptandan fazlasıydı.

Kötü anılarla hatırlar, mutlu günleri hafızamın vitrinine almazsam haksızlık edeceğim geçen 8 muhteşem yıla.

İnsanlar için hayatta sadece 2 yön var aslında. Sevgi ve nefret. Ne mutlu ömrüm sevgi içinde geçti ve ben de sevgiyi seçtim. Ve ama bu yolun da bir kuralı var, seveceksin.

Seni seviyorum Alex. Hayat hizaya sokmadan son 6 ayı sildim hafızamdan. Bana ve bize yaşattıkların için sonsuz teşekkürler. Senin ve ailenin güzel, gülen yüzü solmasın. Futbol yaşamın saha içinden daha başarılı olsun ve inşallah yollarımız birgün tekrar kesişsin.

Hoşçakal Kaptan.
Devamını oku...

4 Aralık 2014 Perşembe

Fenerbahçe'yi bekleyen tehlike: Milan Sendromu

Bugünü konuşmaya alışkınız ama yarınlar çabuk geliyor. Şampiyon olsak da olmasak da yolumuza devam edeceğiz ve şanımız gereği her yıl şampiyonluğa oynayacak bir kadro kurmak zorundayız.

Deneyimli ve ama bir o kadar da yaşını alan bir kadromuz var. Hatta kıyaslarsak, ligin ~28,4 ile en yaşlı kadrosuna sahibiz. Galatasaray ~26,3 ve Beşiktaş ~25,3 ortalama ile seyrediyor.

Deneyim, şampiyonluğa oynayan takımlar için çok önemli. Ama bu konuda daima Milan örneğini veririm. Gençlerle harmanlayamadığın ve sadece deneyimine güvendiğin bir kadronun sonu Milan gibi olur. Paran yetmez, harcasan da deneyim kazanıp harmanlanmaları ve bir eşiği aşmaları yıllar alır. Apoletin sökülür.

Ekonomik açıdan -son 3 yılda yaşatılanlara rağmen- hala en güçlü kulüp Fenerbahçe. Ancak bu gelir ve bu giderlerle yolun sonu devletin sübvanse ettiği rakiplerimiz gibi olur. Ve o devlet bizi sübvanse etmez, dım dızlak açıkta kalırız mazallah.

Konumuza dönelim. Ve önce yorumlamadan bazı verileri paylaşalım.


  • Bu sezon sonunda 7 futbolcumuzun sözleşmeleri sona eriyor. Tablo yukarıda. Bunlardan 2'si yabancı, Kuyt ve Webo. Mert hariç sözleşmesi sona erecek tüm futbolcular 30 yaşın üstünde. Sözleşme sonunda içinde bulunacakları yaşlar yine tabloda yazıyor. Ki aslında sözleşme yenilenirse takip eden sezonda içinde bulunacakları yazmak gerek tabloya.
  • Sözleşmesi bu sezon bitecek 7 futbolcuya maç başılar hariç 10.84 milyon Euro yıllık ücret ödüyor Fenerbahçe.
  • Gelecek sezon sonunda ise daha zorlu bir süreç olacak. Tam 10 futbolcunun sözleşmesi bitecek. Bunlardan 5'i -hiç yararlanamayıp maaşını ödediğimiz Krasic dahil- yabancı statüsünde.
  • Yani Fenerbahçe'nin 9 yabancısından 7'sinin sözleşmesi gelecek sezon bitiyor.
  • Gelecek sezon sözleşmesi bitecek oyunculara Fenerbahçe'nin sözleşmenin son senesinde ödeyeceği maç başılar hariç yıllık ücretler toplamı 17,95 milyon Euro. 2 yılın toplamı 28,79 milyon Euro.
  • Fenerbahçe'nin tüm kadroya şu anki yıllık ücret yükümlülüğü 40 milyon euro seviyelerinde. Kaba bir hesapla gelecek sezon kadro yükümlülüklerinin yaklaşık %75'i düşecek.

Gelelim yorumlara. Tüm maddelerin başında "Bence" yazdığını varsayın, ben tekrarlamayım.

  • Bu sezon sonundan başlayalım. Sözleşme yenilemediğimiz her futbolcunun yerine birini koymamız gerektiğini unutmayın. Ki bizim bonservissiz oyuncu kovalama alışkanlığımız da yok. Sorsanız sadece Mert ile sözleşme yenileyelim derim. Ama diğer 6 futbolcunun yerini doldurmanın maliyeti ekonomiyi sarsmamalı. Bu yüzden ben olsam; Egemen ve Webo ile bugünkü ücretlerinin altında bir bedelle 1 yıllık sözleşme imzalarım. Kuyt, Emre, Selçuk ve Bekir'e teşekkür ederim. Bu emektar futbolculara Fenerbahçe çatısı altında başka görevler pekala verilebilir.
  • Gelelim gelecek sezona. Egemen ve Webo ile 1 yıllık sözleşme imzaladığımızı varsayarsak 12 futbolcunun sözleşmesi biter. Yukarıdaki maddedeki mantıkla Caner, Gökhan ve Topal ile sözleşme yenileyip yabancı havuzumu boşaltırım.
  • Sow'un sözleşmesi gelecek yıl bitiyor. Azalan ücret ile süren sözleşmesinde az kazandığı dönemde. 10 milyon euro bonservis verdik. Pek düşünüp de becerebildiğimiz birşey değil ama bu devre arası sattık sattık. Batı almaz, doğu en az 6-8 milyon euro verir. Ki Sow doğuya gider.
  • Caner ile sözleşme yenilemek bu sefer daha zor olacak bence. Son uzun kontratı olacak ve Avrupa'yı deneyecektir tekrar. Bu sefer kaybedebiliriz.

Özetle;

Mali tasarrufa ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, şampiyonluğa oynayacak kadrolarla devam etmek ve kaliteyi artırmak için en az 3 yıllık kadro planlamasına ihtiyacımız var. Son cümleyi okuyanların gülümsediğinin farkındayım ama söylemesem olmaz.

Kulübün ilk yapması gereken şey yerli ve yabancı piyasada bonservissiz oyuncu kovalamak olmalı. Sow devre arası, Meireles, Alves ve Kadlec sezon sonu satılabilir ve 4 futbolcudan 10 milyon euro civarı bir gelir elde edilirse büyük kazanç.

Geri dönme ihtimali olan Salih, maya bu sefer tutarsa Stoch iki açığı kapatabilir.

Ve tabii şampiyonlar ligi gelirleri. Nasıl olacak bilemiyorum ama gitmek farz. Doğrudan gelirlerinin yanı sıra, stad ve forma sponsorlukları için dolaylı getirilerine de ihtiyaç var. Ah Ersun Yanal ayrılığı. Şu kritik dönemeçte ekstra para harcamadan bizi şampiyonluğa daha güvenli götürebilirdi. Şöhretli hoca maliyet demek.

Sürekli başarı peşinde koşarken bütçeyi tutturmak her zamankinden daha zor olacak. Yaşlı kadroyu yenilemeli, bunu yaparken bütçeyi tutturmalı, yenilenen kadro ile de başarılı olmalıyız.

Eğer Aziz Yıldırım 3 yıl daha başkanlık yapmak istiyorsa, kongre kürsüsünde bu soruların yanıtını ve daha doğrusu planını da anlatırsa sevinirim.

Çünkü ne yazık ki karamsarım.





Devamını oku...

1 Aralık 2014 Pazartesi

Neşe bitti, öfke galip geliyor, kaybeden Fenerbahçe


80'lerde çocuktum, 90'larda ergenlik döneminde bir erkek çocuğu. 82-83 ve 84-85 şampiyonluklarını hatırlamıyorum. Şahit olduğum ilk şampiyonluk 88-89. Oğuz, Aykut, Rıdvan hayranlığım ondan. Ardından 7 yıl bekledim, 95-96'ya kadar sabredip vuslatı bulmuşken, Oğuz ve Aykut'un sebepsiz ayrılıklarıyla kahır hayatıma devam ettim. Peşinden Mesut Yılmaz, Haluk Ulusoy, Mehmet Ağar ve Fatih Terim ile gelen 4 sene üst üste Galatasaray şampiyonluğu. Pes etmedim. Nihayet 2000'li yıllar. 6 şampiyonluk ile nispeten 80'ler ve 90'lardan başarılı olduğumuz ancak potansiyelimizi dahili ve harici sebeplerle beklenen neticelere dönüştüremediğimiz yıllar.

Ben hayattayken 10 kez şampiyon olmuş Fenerbahçe, 8'ine şahitlik etmişim. Ama çocukluğum ve ergenliğim safi kahır ile geçmiş. Üstelik Ankara'da. Hiç kolay değil. Mesela bu yüzden 2000'lerin çocuklarını daha şanslı bulurum ben. Göreceli elbette.

Niçin anlattım yukarıdaki, herkesin malumu iki paragrafı? Başarısız geçen yıllar ile görece başarılı yılları mukayese ederken günbegün yitirdiğimiz bir değerimize ışık tutmak için, dört harfli, adı neşe.

Geçmişte de saha içinde ve dışında zor günlerimiz oldu. Kah kongrede, tribünde kavgalar, kah Dereağzı basmalar yaşandı. Ama hatırlıyorum, en kötü günün sabahında bile, bir umut, bir neşe, ağladıkça büyüyen bir bağlılık kaplardı içimi, içimizi. Gün olur yenilmeye doymazdık. Gün olur havada uçan sandalyelere hayıflanırdık. Ama Fenerbahçe'nin bayramı, bir maç gününde, sanki yeniden doğardık.

Budala bir geçmişe öykünme değil bu. Bugün elbette 80'li ve 90'lı yıllardan büyük, güçlü ve başarılıyız. Zaten geçen yılların denklemini sadece Fenerbahçe değişkeni üzerinden yorumlayamayız. Berlin duvarı yıkıldı, Körfez savaşı yaşandı, internet çağı ve ardından gizli saklının kalmadığı sosyal medya çağı başladı.

Israrla işaret etmeye çalıştığım şey kaybolan neşemiz, bayram havası. 7'den 70'e erkek ve kadının aynı düzlemde çocuk olup birkaç saatliğine herşeyi unuttuğu, mutlu Fenerbahçe anları.

Fenerbahçe büyürken ve güçlenirken; 2006'da, 2010'da, 2011'de ve daha sonra başına örülen çorapların ve yarattığı maddi manevi tahribatın farkındayım elbette. Ama işte, zaten, bu yüzden sevgi ekmek gerekmez mi? Yaşadığı, yaşatılan zorlu günleri nasıl aştı Fenerbahçe? Kenetlenmedi mi? 3 Temmuz'dan sonra, Aziz Yıldırım'ı seven/sevmeyen herkes Çağlayan'a, Metris'e koşup gaz yemedi mi? Tek sebebi neydi? Sevgi. Saf, içten, derinden, kökten.

Bugün mutlu değilim. Sebebi puan kayıpları değil, hiç puan kaybetmedik mi? Şampiyonluk da gidebilir, hiç şampiyonluk vermedik mi? Ama bu ikisinden daha önemli şeyleri yitirmekteyiz.

4 Eylül'de karalamıştım şu yazıyı: "Fenerbahçe icra makamından memnuniyet grafiğindeki anormal dağılım"

Aynı yerdeyim. Sevgi ve aklın olmadığı yerde nefret kök salar ve öfke galip gelir. Maalesef bu acı sona doğru sürükleniyoruz.

"Kim haklı?" oyunu oynamak bana zul geliyor, saçma ve faydasız buluyorum. Ama doğru ve yanlışları konuşabiliriz, konuşabilmeliyiz.

Tekrarlıyorum; Aziz Yıldırım'ın ne her yaptığı doğru, ne de her yaptığı yanlış. Ama bir kesim her sözünü ve icraatını reddederken, bir kesim de her yaptığını koşulsuz doğru bulmakta. Bu dağılımda rasyonalite yok, buram buram duygu var ve sağlıksız.

Normal şartlarda, Fenerbahçe icra makamından, yani Aziz Yıldırım'dan memnuniyet grafiği bir değerde yoğunlaşmalı. Bunun -10 üzerinden- 3 olması da, 7 olması da normal, sağlıklı. Ancak bahse konu yazıda da belirttiğim gibi, iki tepe noktalı, bir kesimin acımasızca 0, diğer kesimin ısrarla 10 verdiği kutuplaşmış grafik, yani bölünme, Fenerbahçe'yi uçuruma sürüklüyor.

Çalışan insan hata yapar. Aziz Yıldırım da kendini adadığı Fenerbahçe için çalışırken hatalar yaptı. Kabul ettiği yanlışları da oldu üstelik. Taraftar da hakkını verdi. Ama bugün yaşadığımız şey hata olarak adlandırılamaz. Şahit olduğumuz şeyin adı inat. Dolayısıyla içinde mantık yok. Öfkenin direksiyona geçtiği ve sonunun mutlak şarampol olduğu bir akıl tutulması.

Ben haklı haksız arama çabası içinde değilim. Ayrıca zaten yargılayacak konumda değilim. Tarafsa, iki tarafın da yanlışları olmuştur. Muhakkak iki tarafın da kendini haklı gördüğü yerler, kırgınlıkları vardır. Ama milyonları bir arada tutan ortak payda Fenerbahçe ise, aynı yerde buluşmaktan başka çaremiz yok. Bunu da bir, yüz, bin kişi münferiden yapamaz; tek bir kişi ve tek yol var.

Fenerbahçe'nin 17 yıllık başkanı Aziz Yıldırım; önce, bu nefret ve öfkenin bizi uçuruma götürdüğünü anlamalı ve ardından, hemen, Fenerbahçe'nin tek lideri olma sorumluluğuyla camiayı bulunduğu öfke yörüngesinden çıkarmalı. Yolunu da, usülünü de o bilir. Tarafsa, iki taraf için de ne bir geri adım, ne de özür dilemek bu. Fenerbahçe çatısı altında buluşmak zor geliyorsa insanlara, egoları Fenerbahçe aşklarından yukarıdaysa söyleyecek ve yapacak birşey yok zaten. Ama bu *buluşmayı* tertip etmekten veya davete icabet etmekten kaçınanları da tarih yazar ve Fenerbahçe'yi değil, kendini düşünen insanlar olarak anar.

Tarafsa, karşı taraftan adım beklemek yanlış ve nafile. *Fenerbahçe için* birşey yapacaksan, bunun koşulu olmaz, dile getirdiğin sevda nakaratlarına tezat.

Bence bugün Fenerbahçe, 3 Temmuz'dan daha büyük bir sınav veriyor. Ya biri, lideri, ısrarla, karşılıksız sevgi tohumları ekip üzerine düşeni yapacak ve sevgi nefrete karşı bir kez daha galip gelecek, ya da bu amansız inat ve ego savaşı bizi 40 parçaya bölecek. İki yolun sonu da belli. Tercih söz sahiplerinin.
Devamını oku...

29 Eylül 2014 Pazartesi

JACKPOT!



Casinoların kollu canavarları. Aynı sembolleri yan yana getirdiğinizde makinadan oluk oluk dökülen paralar. Sembollerin hangi şanslı için yanyana geleceği şans olarak nitelense de, arka planda algoritması olan ve aslında tesadüf olmayan şans oyunu. Yani oynayan için şans, oynatan için planlı nakit çıkışı.

Futbolun da her organizasyon gibi doğru sembolleri yan yana getirme ihtiyacı var. Nedir futbolun üç 7'si peki? Anahatlarıyla; politika, plan ve uygulama. Yani doğru kişi/ekip, doğru politika, doğru plan ve doğru uygulama aynı zaman diliminde biraraya geldiğinde kalıcı başarılar sağlanabiliyor. Ve tabii piramidin tepesinde insan faktörü var.

Fenerbahçe'yi ele alalım. 16 yıllık başkan Aziz Yıldırım. Saha dışında uyguladığı yapısal reformlarla rakiplerine ekonomi ve tesisleşme alanlarında fark atmış olsa da, bu başarıyı *aynı oranda* saha içine yansıtamamış ve oluşan potansiyelin doğurduğu beklentiyi karşılayamadığı için hayal kırıklıkları yaşanmış.

Nüans için bir paragraf ayıracağım. 16 yıla sayısız sportif başarı sığmıştır. Sadece adımızın varolduğu branşlarda, ikincilik başarısızlık hanesine bu 16 yıllık dönemde yazılmaya başlanmıştır. Hiçbir şekilde bunları yoksayan, gözardı eden bir argüman değil ifade etmeye çalıştığım.

Ancak 3 Temmuz izlerinin geçen yıl kazanılan şampiyonluk ve peşinden gelen yeniden yargılama kararı ile silinmeye başladığı bir dönemde; artık uçağın burnunun havaya kalkması ve istikrarlı bir şekilde yükselmesi gerekiyor, kaybedilen mesafeyi telafi etmek ve hak ettiği irtifaya ulaşması için.

Bunun için de piramidin güncellenmesi gerekiyor. Ben hiçbir zaman Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe'nin geleceği için yanlış bir kişi olduğunu düşünmedim. Onun gibi, hayatını Fenerbahçe'ye adayan bir Başkan daha zor gelir. Ancak Aziz Yıldırım'ın, piramidin diğer unsurlarıyla arası ne yazık ki pek iyi değil. Elbette doğru politika, plan ve uygulamaları/mız oldu. Ancak 4'ü yan yana, sürekli ve devamlı surette yürümedi, yürütülemedi bir türlü.

Nedir bu unsurlar? Açalım biraz.

Mesela; "Fenerbahçe 1907'de kurulmuş bir spor kulübüdür, değerlerine sadıktır ama sonsuzlukta aradığı liman daima ve daima spor alanlarının çizdiği sınırlardır. Bu bağlamda; amacı, yatırımları, plan ve uygulamaları, Fenerbahçe'nin sportif geleceği yolunda olmalıdır." bir politikadır. Ve; bu politika ile tasarlanacak sayısız plan ve uygulama mümkündür.

Ama işte; uzun vadeli, yolundan şaşılmayacak bir politika, bu politika çerçevesinde tasarlanacak alternatifli plan ve neticesinde doğru kişi/lerle, istikrarlı başarılarla yürütülecek uygulama biraraya geldiğinde *Jackpot!* oluyor. Ne zaman masanın -bahsettiğim- 4 ayağından biri kırılıyor ya da sallanıyor, işte o zaman istikbale giden yol uzuyor, daha açık tabirle, yerimizde sayıyoruz. Hatta modern çağın gelişim hızının gerisinde seyrettiğimiz için, geriye gidiyoruz.

Fenerbahçe rakiplerine göre şanslı aslında. Çünkü doğru kişi/ekip, doğru politika, doğru plan ve doğru uygulamaya sahip oldu bu 16 yılda. Bir farkla; bir arada ve sürekli ol(a)madı asla. En az biri hep eksik kaldı. Neticesi ortada.  

"Fenerbahçe camiası ve daha önemlisi Türkiye, bu 4 sac ayağının bir masada buluşması için uygun değil" diyenler olacak. Ben bu tutucu görüşe asla katılmıyorum. Bilakis, yokluğunda daha büyük fırsat.

Unutmayın, kolu çeken için şans ama makinanın sahibi için cebinden çıkan sürpriz tek kuruş yok.
Devamını oku...

16 Eylül 2014 Salı

30 Kasım 2013: Slaven Bilic'in açıklamaları


Ardından maç sonu Beşiktaş Teknik Direktörü Slaven Bilic'in açıklamaları:

***

Beşiktaş Teknik Direktörü Slaven Bilic, Spor Toto Süper Lig'de Kadıköy'de 3-3 berabere kaldıkları Fenerbahçe karşısında alınan bir puanın önemli bir başarı olduğunu söyledi.

Bilic, maç sonrası düzenlenen basın toplantısında yaptığı açıklamada, harika bir maç ve derbi mücadelesi olduğunu vurgulayarak, "6 gol atıldı. Kırmızı kartlar vardı. Müthiş atmosfer vardı. Müthiş geri dönüşler oldu. Kazanabilirdik de kaybedebilirdik de... İki takımı tebrik ediyorum. Zor bir atmosferde ve deplasmanda bir puan çıkardık. Bu büyük bir başarı. Her ne kadar kazanamasak da alınan bir puan çok kıymetli ve değerli" dedi.

İyi iş çıkardıklarını kaydeden Hırvat teknik adam, "Şimdiye kadar Fenerbahçe belirli puan farkı yakaladı. Ama sadece bizimle yakalamadı. Diğer takımlarla da puan farkı oluşturdu. Hak ederek bunu yaptılar. Son dakika golleriyle bazı maçları kazandılar" ifadelerini kullandı.

"Pas oyununda etkiliydik"

Fenerbahçe'nin muazzam bir fiziksel kapasitesi olduğunu anlatan Bilic, şöyle konuştu:

"Maçta top yerdeyken ve oyun pas  kombinasyonuna döndüğünde biz çok daha etkiliydik. Üstünlük bizdeydi. Ne zaman fiziksel mücadeleye ve düelloya döndü, Fenerbahçe orada kaliteyi koydu. Fiziksel olarak muazzam güce sahipler. İkinci yarı fiziksel üstünlükleriyle bizi geriye ittiler."

Fenerbahçe'nin de puan kaybedeceğini iddia eden siyah-beyazlı takımın çalıştırıcısı, "Her maçı kazanarak devam etmeyecekler. Onların da zor maçları var. Biz kendi maçlarımıza odaklanacağız. Bu akşamki gibi oynamaya devam edersek, basit hatalar yapmazsak, basit goller yemezsek yarışta büyük şansımız olacak. Hiçbir zaman pes etmeyeceğiz" ifadelerini kullandı.

Devre arasında oyuncularına yaptığı konuşmayı aktaran Slaven Bilic, sözlerini şöyle sürdürdü:

"3-2 lehimize olduğunu ve bir oyuncu fazla oynadığımızı söyledim. Avantajımız olduğunu ve rakibin mutlaka risk alacağını aktardım. Yetersiz kaldığımız nokta, rakip baskı yapabilir. Baskı yapmak zorunda. Top bizdeyken veya kazandıktan sonra pas kombinasyonlarını doğru oynamak ve mümkünse iyi penetre etmek gerekiyordu. Kontra çıkışlarda doğru pasları oynayıp tehlike yaratabilirdik. Onları yapamadık."

***

Anlatabildim mi?

Devamını oku...

14 Eylül 2014 Pazar

Maç sonu notları: Trabzonspor 0 - Fenerbahçe 0

Bambaşka bir kadroyla, henüz Halilhodzic'in bile tanımadığı, üretemeyen bir takıma karşı galip gelememek neşemizi kaçırdı. Ama umutlarımızı kırmasın. Bazen yara almadan yola devam etmek de mutlu sona hizmet eder.

Halilhodzic üretemeyeceğini bildiği için doğru oynattı takımını. Topu Fenerbahçe'ye verdi. Bu da Fenerbahçe'nin tüm hücum defolarını bir maçta görmemizi sağladı. Top ayağımızdaydı ama bunda övünülecek birşey yoktu, çünkü atak yapmadık. Süper Kupa'daki kadar bile.

Twitter'da aşağıdakileri yazdım maç esnasında, tekrar olmasın diye ekleyip üzerinden devam ediyorum:


Nitekim yetmedi. Kesinlikle fazla güvenli. Dolayısıyla Aykut Kocaman ile Ersun Yanal ekseninde değerlendiriyor taraftar. Ki haksız değiller. Teknik direktörlerin ideolojileri üzerine çok yazı yazdım. İki stil de başarıya götürebilir. Ne Kocaman'ın ne de Yanal'ın futbol mentalitesi kökten reddedilebilir. Ancak eldeki oyuncu grubundan en fazla nasıl verim alabileceğimizi geçen sezon net bir şekilde gördük. Diego'nun getirdiği önemli saha içi değişikliğine rağmen; ileri oynayan, basan, ısıran, rakibi hataya zorlayan oyun yapısını kaybetmemeli Fenerbahçe. Pişmiş aşa su katmak, otobanda 80 km ile gitmekten daha riskli.

Her paragrafta geçen yıla referans vermek istemiyorum ama; Sow - Emenike - Kuyt üçlüsünden nasıl verim alabileceğimizi, yani nasıl skor üretip maç kazanabileceğimizi, geçen yıldan rastgele seçilen 3 maçı izleyerek bulabiliriz. 

Bu oyuncu grubu ile herhangi bir rakibe karşı üstünlüğümüz taktik ve yetenek değil, fizik gücümüz. Bunu kullanmadığımızda en fazla bugünkünden kısır olmayız. Anahtar kelime tempo. İki gidip gelen bekin, göbekte Türkiye için oldukça iyi 2 orta sahan ve ilerde kısıtlı yetenekleri olsa da skor potansiyelleri olan 3 forvetin varken başka şansın yok: Kopyala yapıştır.

Belki bir kez yere düşerse, bir daha düşmekten korkmaz Hoca.
Yaşayarak göreceğiz.
İnşallah. Maşallah. Amin.


Maç sonunda attığım diğer tweetler:





Devamını oku...

4 Eylül 2014 Perşembe

Fenerbahçe icra makamından memnuniyet grafiğindeki anormal dağılım

Bu konuyu Fenerbahçe özelinde konuşmak hata olur aslında, yaygın ve genel bir iletişim şekline dönüştü çünkü.

Teknik direktör, yönetici, başkan, kısaca icra makamı; çıkması bir dert, kalması ayrı dert.

İcra makamı. Seçilmiş, atanmış ya da bir fırsata tutunmuş. Vereceği her karar, yapacağı her uygulama bir tercih. Karşılığı ve sonuçları var. Müspet sonuçlar gemiyi ve kaptanı yükseltirken, menfi sonuçlar aksi sonuçlar doğuracak. Yani bir bedeli var.

Halka mâl olmuş kurumlarda şeffaflık esastır ve bu yüzden bir anlamda her karar ve uygulama yoruma açıktır. Eleştiri doğaldır, doğasındadır, hatta lazımdır, şarttır.

Fakat son zamanlarda anormal bir frekans var *memnuniyet* grafiklerinde.

Şöyle izah edeyim;

İstatistikte sürekli olasılık dağılımları mevcuttur. Herkesin anlayabileceği bir ifadeyle; gözleme dayalı sıklıkların, grafiklerde oluşturdukları tepe değerleri ve dağılımı ile sınıflanır.

Bimodal ve Normal (Gauss) dağılım sürekli olasılık dağılımlarından iki tanesidir. Farkları tepe noktası adetleridir. Normal dağılımda tek tepe değeri/noktası varken, bimodal dağılımda tepe değeri/noktası sayısı ikidir. Aşağıdaki şekillerde de bu açıkça görülebilir.



Bu kısa bilgiden sonra hemen konumuza dönelim.

İcra makamından memnuniyet grafiklerinde (histogram) normal olan, verilerin normal dağılım göstermesidir. Yani icra makamından memnuniyet konusunda belirli bir değerde yoğunlaşma, minimumu ve maksimumu ile normal dağılır. Memnuniyet derecesinde en fazla sıklık gösteren değer tepe değeri/noktasıdır. Genel memnuniyet derecesini temsil eder. Ve mesela 10 üzerinden, genel memnuniyet derecesine göre herhangi bir puan olabilir. 

Gelelim Fenerbahçe'ye.

Hikayesini ve sebeplerini şimdilik bir kenara bırakalım. Fenerbahçe'de icra makamından memnuniyet grafiği bimodal dağılıyor. Yani iki tepe değeri/noktası mevcut. Bir çoğunluk, hiç ama hiç memnun değilken, diğer bir çoğunluk toz kondurmuyor icra makamına. Rakamlarla ifade edersek; bir çoğunluk 10 üzerinden 0-3 arasında yoğunlaşırken, diğer çoğunluk 7-10 arasında yoğunlaşıyor. Kutuplaşma da diyebiliriz buna. Aşağıdaki grafik cuk oturuyor mesela:


Bu anormal durumu yorumlayalım şimdi biraz.

Normal şartlar altında, icra makamından memnuniyetin yoğunlaştığı bir derece/puan olur. Bayern Munich diyelim mesela. Taraftarlar için "Bayern Munich icra makamından memnun musunuz?" anketi yapılsa, 0'dan 10'a her puanı verecek olsa da, bir değerde, tepe noktasında yoğunlaşma olur, varsayalım 8 olsun bu. Fenerbahçe'de yapsak aynı anketi, ki yapacağım, tahminen 3 ve 8'de iki ayrı tepe noktası olacak. Bimodal dağılım ve anormal bu.

Peki bunun sebebi ne?

Birden fazla nedeni var. Birikmiş duygular, derinleşmiş bağlılıklar, yaşanan sıradışı olaylar yüzünden bozulan ayarlar ve saire.

Birden fazla nedeni olan bu potada en az olan şey ise rasyonellik. Duygular aklın önüne geçiyor. Ve bu yüzden bir çoğunluk "Artık yeter!" derken, diğer çoğunluk daha sıkı tutunuyor. Oysa hepsi Fenerbahçeli ve onun iyiliğini istiyor. Buluşabilecekleri tel yer rasyonellik. Ama aradaki perdeler bunu engelliyor.

3 ya da 8'de buluşalım ama normal dağılalım desek, nasıl mümkün olabilir bu?

Tek yolu aklı yalnız bırakmak. Fenerbahçe'ye olan bağlılık ve tutku ile gelişen duygulardan bahsetmiyorum. Onlar bize lazım. Ama iletişimde duyguları, başta nefret ve öfkeyi bir kenara bırakmak, olması gerektiği gibi, ne pahasına olursa olsun, sevgi ve neşe tohumları ekmek gerek.

Ve bu anormal dağılımın yarattığı kutuplaşmadan, algıyı yaratanın da, duygularına kapılanın da sorumlu olduğunu unutmamak lazım.

İnşallah bir gün normal dağılalım:)

---

Aslında önce anket yapıp bu yazıda sonuçlarını paylaşmam gerekirdi ama olsun, biz tümden gelelim:)

Anket aşağıda, memnuniyetinizi en yüksek 10, en düşük 0 olacak şekilde puanlarsanız sevinirim. Argümanımızın sağlamasını da yapmış olalım.


Devamını oku...

31 Ağustos 2014 Pazar

Maç sonu notları: Fenerbahçe 3 - Karabük 2

Sezon başı travma yaşayıp, tepeden tırnağa herkesin sarsıldığı ve aklının karıştığı bir ortamda, iki resmi maçta kayıp vermemek ilk olumlu gösterge ve bir anlamda direnç.

Hazırlık maçlarından beri maça çok iyi başlıyoruz. Ne yaptığını bilerek, göstere göstere uzun/kısa toplarla hücuma çıkıyoruz. Bugün de öyle oldu. Ben *maşallah* derken yine, golü de bulduk ama erken bastık frene.

Fenerbahçe'nin Gökhan Gönül bindirmelerine ihtiyacı var. Ama hazır değil lige. Daha ilk yarıda yoruldu ne yazık ki. 60'dan sonra gidemedi. Tempoyu kaybettik.

Yediğimiz goller önce kademe eksikliğinin, sonra Mert'in hatası. Ama kaleci dediğin yaptığı hatalarla büyüyor. Canı sağolsun.

Emre, Topal, Caner, Kuyt, Bekir idare etti. Emenike maçın başında istekliydi. Sow yine aradı ve bu sefer buldu.

Meireles'e özel paragraf. Kötüyken herkes kötü dedi. Ama bugün yükselişine devam etti. Sahanın her yerinde, hep doğru işler yaptı. İsmail Hoca'nın onunla başlaması ve devam etmesi bana ümit verdi. Şahaneydi.

Ligin ilk maçı. Böylesine dalgalı bir maçta yapılan negatif yorumların geneli önyargılardan ibaret. Aykut Kocaman'ın pas futboluna dönmüşüz. Bitmişiz. Vah vah. Aykut Hoca Ersun Hoca'ya göre daha kontrollü oynatıyordu, doğru. Ama devre arası taraftarın beğenmediği Webo transferi ile Sow'un sol forvet düzeniyle yaptığı tempolu maçları hatırlamıyor kimse. Önyargı, ezber, klişe. Her Fenerbahçe teknik direktörünün kaderi. Ersun Yanal'ı da pas yapmıyoruz diye eleştiren çoktu. Bitmez yani.

İsmail Hoca'nın insiyatif ve risk alıp tahtada değişiklik yapması hoşuma gitti. Ve bugün galibiyeti getirdi. Daha çok sınavı var. Yolu açık olsun.

Eksik var. Henüz hazır olmayan futbolcular var. Ama önümüzde uzun da bir maraton var.
İlk 8 hafta önemli.
İnşallah. Maşallah. Amin. 




Devamını oku...

29 Ağustos 2014 Cuma

Tahmin: Fenerbahçe'de bu sezon kim, kaç gol atar?


Geçen yıl yapmıştım. Bu yıl ısrarlı talepler oldu.
İstatistikler ve tahminlerim yukarıda.
Yorumlarınızı alayım.

Not: Kariyer istatistiklerinde milli takım hariç, resmi kulüp maçlarının tamamı dahildir.
Devamını oku...

24 Ağustos 2014 Pazar

Maç önü notları: Süper Kupa


Muhtemel 11'ler yukarıda. İki takım için de başka seçenek yok gibi. Hemen yorumlayalım:

Bu formasyon, oyuncu grubu ve karakteristikleri ile, maçın berabere gittiği anlarda topun Galatasaray'da daha fazla kalması beklenir. Erken bir gol olmazsa, maç sonunda %55 - %45 gibi bir tabloyla karşılaşabiliriz.

Galatasaray'da hücum bağlantılarını Sneijder'den çok, zaman zaman kanat değiştirecek olan Olcan yapacaktır. Tempolu ve topla oynamayı seviyor. Ancak oyun görüşü zayıf olduğu için top kayıpları Fenerbahçe için kontra fırsatı yaratabilir.

Yasin'i Selçuk'un paslarıyla Alves & Caner'in arkasına kaçırmaya çalışacaklar. Galatasaray'ın oyun içinde avantaj sağlayabileceği bir cast ve senaryo bu.

Sneijder en verimli olduğu alan ve rolde çıkacak Prandelli ile. Olcan, Melo ve Selçuk top yaparken o muhtemelen saklanacak ve ceza yayı çevresinde gol arayacak. Ki bu Sneijder'in uzmanlık alanı, Bekir uyumamalı.

Galatasaray savunması da Fenerbahçe'nin hücum üçlüsü karşısında terleyecek. Emenike formda döndü ve Galatasaray tandemi için pozisyon/kart tehdidi bu. Sow ile Kuyt da artık pozisyonlarına ve rollerine yapışmış oyuncular. Pas alışverişi ve üretkenlikleri zayıf olsa da, Fenerbahçe'nin en formda bölgesi durumundalar.

Berabere giden sete set maçta; Galatasaray, Selçuk ile Burak & Yasin'i savunma arkasına kaçırmayı, Olcan ile verkaç ve cepheden şutu, Sneijder'in gol arayan saklambaçını, Veysel ile defansı üçleyip, Telles'i çizgiye indirmeyi deneyecektir. Fenerbahçe'nin menüsü daha dar ama fiziksel gücü her mücadelede lehine.

Galatasaray'ın ikinci şansı Bruma, Fenerbahçe'nin ise Alper olacaktır. Forvet sayısını artırmak gerektiğinde Umut ve Webo hazır.

Zemin kötü, yerden oynayan takımı bozabilir. (Topal'dan da çekiniyorum) Oyun orta saha ve fizik mücadelesine kalırsa Fenerbahçe avantajlı. Topu teslim etmemeli.

Ama derbi bu, çöpe attırır tüm yazıları.
Fenerbahçe kazansın.
İnşallah. Maşallah. Amin.


 #250

Devamını oku...

Soğuyamadım

Dört gün önce Twitter'de şunu söylemiştim:
"Nefretin aslolanı gölgelemesi, o nefretle yaşayanın meselesi. Doktora görünmeli. Fenerbahçe için de, ülke için de aynı şey geçerli."
Üç gün önce de bunu:
"Ne zaman, eski günlerdeki gibi, sadece, Fenerbahçe'nin galibiyetlerine sevinip, mağlubiyetlerine üzülürken, daha fazla severek uyanacağız?"

Moda mı oldu yoksa zor günlerin ifrazatı mı bilmiyorum ama, "Fenerbahçe" ve "Soğudum" kelimelerinin birarada kullanıldığı cümleler okuyorum bir süredir. Ve çok üzülüyorum.

Aklım almıyor, böyle bir cümle nasıl kuruluyor. Akla nasıl geliyor, ağızdan/elden nasıl çıkıyor. Şaşkınlığımı ve üzüntümü gizleyemiyorum.

103 gollü şampiyonluktan sonra 7 yıl beklerken, Beşiktaş'tan son dakika gollerini yiyip ağlarken, 2006'da Denizli'de, 2010'da Trabzon maçında, 3 Temmuz ve sonrasında, soğuyamadım.

Ali Şen 7 yıllık hasretin düğün gecesi Oğuz ile Aykut'u kovduğunda, Okocha ve Baliç satıldığında, Uche'nin ve Metin Diyadin'in ayağı kırıldığında, Zico, Tuncay, Alex, Aykut Kocaman, Ersun Yanal ayrıldığında, soğuyamadım.

Yaşananlar doğru ya da yanlış, yönetim/ler, Aziz Yıldırım haklı ya da hatalı, şimdi de Diego'ya lisans mı çıkmamış? Üzülsem de, soğuyamadım.

Çünkü herşeyi ve herkesi, yukarıdakilerin hepsini, Fenerbahçe armasının yanında sevdim. Fenerbahçe ile arama neden alayım?
       
Akıl verme ve kimseyi koruma niyetinde değilim. Herkes kendi penceresinden izliyor ve seviyor Fenerbahçe'yi, sonsuz saygı duyarım ama arada bir şu pencerenin camlarını silmenizi öneririm.

Ne kadar klişeyse de o kadar gerçek; kişiler gelir gider, Fenerbahçe kalır, ki aslolan da onun bekasıdır.

Nefret ve kinle büyümedim. Hep daha çok sevdim. Fenerbahçe'ye sevdalandım ve aramıza kimseyi, hiçbir şeyi sokmadım. Tavsiye ederim. 
  
#237

Devamını oku...

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Bir musibet (Krasic) bin nasihatten yeğdir

Sabah radyoda duydum, Diego'nun lisansı henüz çıkmamış ve bunun için 5+3+1 kuralı nedeniyle Krasic, Yobo, Cristian'ın Fenerbahçe ile sözleşme ilişiğinin kesilmeşi gerekliymiş.

Haberde, bu 3 futbolcunun kulüp bulamamaları halinde, Diego'ya çıkartılacak lisansın 8M€'ya malolacağı söyleniyordu.

Sadece Fenerbahçe'de olmayan, moral bozucu bir problem elbette.

Cristian birkaç gündür izinli, sanırım sorunsuz bir şekilde ayrılabilecek. Yobo ve Krasic ise muamma. Kiralık tekliflerin olduğu ama 2 futbolcunun da yüksek maaşlarının karşılanamadığı söyleniyor. Anlaşılan sözleşme tutarlarının belli bir oranını yine Fenerbahçe ödemek zorunda kalacak.

Toplam maaşları yaklaşık 4,5M€ olan Krasic ve Yobo'nun, korkarım, aşağı yukarı 3M€'luk kısmını yine Fenerbahçe karşılayacak. Formaların tüm geliri Fenerbahçe'ye kalsa ve %100'ü kar olsa 67.500 forma ediyor. adidas'ın payı ve maliyet ile vergi göz önüne alındığında, 150.000 forma yeter mi bu bedeli karşılamaya, emin değilim.

Hadi Cristian beğenilsin/beğenilmesin oynadı, katkı verdi bu kulübe. Yobo -kiralık döneminde- hakeza. Ama Krasic'i kabullenmek çok zor.

Her transfer tutacak diye birşey yok biliyorum. 10 transferden 1-2 tanesi tutmayabilir ve zarar edilebilir. Ama bu transferlerin -artık- daha disiplinli planlarla yapılması gerekmez mi?

Kariyerinde dramatik düşüş yaşayan futbolcular, 30'a az kala ciddi sakatlık yaşayan futbolcular ve bu futbolcularla 32 yaş sonrasına uzayacak kontratlara bir tahdit koymalı artık Fenerbahçe.

Bu 2 kriter yetmez transfer disiplinine. Teknik direktör üstü bir konu bu ve bence yönetim kurulunda ele alınarak ciddi bir disiplin/kural haline gelmeli.

Bugün kesemizi zorlayan ve moralimizi bozan bu durumun bir faydası olacaksa, o da gelecek yıllarda aynı hatalara düşmemek olacaktır.

İnşallah. Maşallah. Amin.

    
Devamını oku...

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Diego Öncesi & Sonrası

Bekleri çok iyi Fenerbahçe'nin. Stoperleri ortalama üstü. Skorer hücumcuları ve savunma yönü baskın orta saha oyuncuları var. Eldeki malzeme bu. Önceki yıla Emenike ve Alper, geçen yıla da Diego ilavesiyle yeni sezona başlıyoruz.

Geçen yıl oynadığımız formasyonda, toplamda katkı sağlasa da, yerini Webo kadar dolduramadı Emenike. Pas alışverişi, önde baskı gibi noksanları malum. Oysa Dünya Kupası'nda Bosna Hersek maçını 8 (sekiz) dribling ile tamamlamıştı Emenike, kanada açılarak. Kanadı ona mı teslim etmeliyiz peki? Kesinlikle hayır. Çünkü kademesi yok. Peki ne yapacağız?

Diego'nun geçen yıl tempo yaptığımız formasyona muhalif oyun yapısı kaygılandırırken hepimizi, gelişiyle değişecek formasyon, hücum oyuncularının toplam performansını artırabilir.

Ersun Yanal'ın denemelerinden 4-1-2-1-2, yani baklava düzeninde; çift forvetin arkasında Diego, arkasındaki ikilide Meireles ve Emre, stoperlerin önünde de Topal yer almıştı.

Hücum yerleşimi gayet iyi olan bu formasyonda, tahmin edildiği üzere ikili kanat bindirmeleri sorun yaratmıştı.

Pişmiş aşa su katma riski, savunmada olası alan paylaşım zaafı, Kuyt'ın hangi rol ve mevkide olacağı gibi dezavantajların yanında, başarılabilirse, eldeki malzemeye en uygun formasyon bu bence.

Böylece; Emenike'yi gezgin, aktif, açık alanda, yani daha verimli kullanıp, ileri uçta ayağı daha düzgün olan Sow ile geriden gelenlerin pas alışverişi sağlanırken, Diego'nun yaratıcılığı ve bindirmeleri kreması olabilir.

Tabi her seçim bir vazgeçiş. Sow - Emenike - Kuyt ile 3x15'lik gol potansiyelinden birini yedeğe almak, yukarıda bahsettiğim pişmiş aşa su katma riskine giriyor. Ama Diego ile bu hücum üçlüsünü birarada oynatmak daha büyük risk bence.

Diego yokken ne olacağı aşağı yukarı belli. Diego'lu Fenerbahçe ise muamma.
Yaşayarak göreceğiz.


İnşallah. Maşallah. Amin. 
Devamını oku...

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Düğün evini cenaze evine çevirmenin dayanılmaz ustalığı

Hepimiz seviyoruz Fenerbahçe'yi. Hepimiz seviyoruz ona hizmet edenleri. Dolayısıyla Aziz Yıldırım'ı, 16 yıllık katkılarından dolayı. Kimsenin bunları ispatlama zorunluluğu yok. Aziz Yıldırım'ın da savunulmaya ihtiyacı yok. Ve bu paragrafı sabit alıp konuşmak lazım şimdi.

Futbolcular sevmiyormuş: Dünya futbolunda böyle bir gereksinim yok. Teknik direktörün *otoritesi* sarsılmadığı ve performans elde edildiği sürece futbolcular paşa paşa görevlerini yapar. Ha, kulubü/takımı futbolcu reaksiyonları ile yönetirsen de, geçmiş örneklere göz atabilirsin. Ayrıca futbolculardan çok olağan şüpheli muhabirler sevmiyormuş ki, göz göre göre fitnelediler Başkan'a doğru/yanlış ne varsa.

Görüşmemesi gereken kişilerle görüşüyormuş: Eski arkadaşıdır, görüşür. Ola ki o isimler Fenerbahçe'nin hassasiyetlerinden biri olsun, izah edilir, eminim Ersun Yanal Fenerbahçe'nin hassasiyetlerine saygı gösterir.

Fazla izin vermiş, takım kötü oynuyormuş: Bahaneden başka birşey değil. Yapılması gereken tek şey teknik direktör otoritesini kuvvetlendirmek. Öğrenci refleksidir, hoşuna gitmezse, öğretmeninin ayağının altına muz kabuğu koyuverir, hele ki fırsat verirsen.

Özel hayatı: Özel hayatı.

Yazıldı/söylendi mi başka klişe?
Geçiniz.

İstikrar için potansiyel gösteren teknik direktörde ısrar etmek faydalıdır. Ama hadi performans alamadığın gerekçesiyle yollarını ayırdın, bunu anladık. Peki 16 yılda görev alan 14 teknik direktörden kaçını performans yetersizliği nedeniyle gönderdik?

Kaş, göz, bıyık.

Bu kulübe Aziz Yıldırım'dan fazla kimse hizmet etmedi. Ama yaptıklarını yıkmakta ne yazık ki oldukça maharetli.

Ünal Aysal teknik direktörüne *rağmen* Sneijder'i aldı 20 Ocak 2013'te. Daha sonra 24 Eylül 2013'te yollarını ayırdı Fatih Terim'le.

17 Mayıs'ta Diego'yu açıkladık, 9 Ağustos'ta Ersun Yanal istifa etti.

Umarım sonu benzemez ve 4. yıldızı hediye etmeyiz.
Ama herşeyden önemlisi, kaostan bıktı bu taraftar.
Huzur istiyor.


Devamını oku...

7 Ağustos 2014 Perşembe

TAHAKKÜM

Biz taraftarız. Zemin kattayız. Duvarın arkasında olanları görebilmek için açımız yetersiz. Olağanüstü haller dışında fazla meraklı da değiliz.

Medya mensupları 1. katta. Ve ancak; müsaade edilen kadarını görmeye, işe yaramaları için bilmeleri gerekenleri öğrenmeye ve kulaktan dolma bilgi artıklarıyla beslenmeye yetecek bir açıya sahipler.

Medya mensupları 1. katta yalnız değil. Aynı katta, kulüp etrafında; hobi, gönül ya da başka ilişkiler nedeniyle bulunan çok yönlü jokerler de var.

2. katta yöneticiler, idareciler ve Fenerbahçe Ailesi'nin tartışılmaz çınarları var.

Ve 3. katta Başkan. En tepede.

Herkes, bulunduğu kattan, sahip olduğu açıyla görüyor olan biteni. Ve tabii herkes gördüğünü biliyor, bildiğini yorumluyor.

Fakat yukarıda bahsettiğim gibi, 1. katın camları biraz buğulu.

Gelmek istediğim nokta şu: Eminim herkes Fenerbahçe'yi seviyor ve onun için en iyisini istiyor. Ama ne zaman yetki ve sorumluluk sınırları aşılarak, buğulu camlardan görülenler üzerinden *birşeyler* yapılmak isteniyor, işte o zaman işler karışıyor. Bunun adı da *tahakküm* oluyor.

Diyor ki; "Bildiğin gibi değil, bu böyle olmaz". Sonra üç kişi daha biraraya geliyor ve olan oluyor.

Buğulu camdan görünenler, artniyetli üfürükler, şekil kazanıyor ve bu yanlış/eksik/subjektif bilgiler zaman zaman en üst katı, yani Başkan'ı etkiliyor. Kötü senaryo da bu.

Bu kulübü Aziz Yıldırım yönetiyor. 16 yıldır gelinen noktada, iyisiyle kötüsüyle, ama çok daha fazla artısıyla tek sorumlu o.

Yönlendirmeye/yanıltmaya *çalışmaktan*, onun ağzıyla konuşmaktan vazgeçin ve onu özgür bırakın artık.

Yetki ve sorumluluk taşımadan sebep olduklarınız kabak tadı verdi.

Ha, unutmayın; zemin kat herşeyi *görüyor*.

#235
Devamını oku...

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Mazallah

1990'ların başında Amerika'nın Irak'a girmesiyle başladı herşey. Hava/kara harekatları, askeri darbeler ve Arap Baharı ile sivil darbeler izledi Ortadoğu'daki çatışma zincirini.

Yıllardır yazılan/çizilen senaryolara dalıp eşeleyecek değilim. Konuya hakimiyetim de okuduğum kitap ve makaleler kadar. Ama insanın aklına gelmiyor değil.
  • Ukrayna ve Rusya arasında tırmanan ve artık dumanı tütmeye başlayan gerilim.
  • Ermenistan - Azerbaycan sınırındaki -büyümesi muhtemel- çatışmalar.
  • IŞİD'in dağınık, orantısız ve tahmin edilemeyen terörü.
  • İsrail'in Gazze zulmü.
  • Suriye'de yıllardır süren ayaklanmalar.
  • Mısır, Libya, Cezayir ve daha birçok yerde dinmeyen huzursuzluklar.

Çin, Rusya, İran, Suriye ittifakı. Karşısında Amerika ve NATO.
Ve ortasında Türkiye.
Sanki vidalar sıkılıyor.
Mazallah diyelim. Mazallah.
#101
Devamını oku...

5 Ağustos 2014 Salı

Arpanin suyu ile otekilestirilmek

Drogba ve Sneijder transferlerindeki iluzyonun aynisi. Kimse, borcu boyunu gecmis, UEFA'dan FFP (Mali Fair Play) cezasi almis bu 2 takimin hangi kaynak ve yollarla caplarini asan transferler yaptigini sorgulamiyor.

Evet Drogba ve Sneijder transferleri isimleri bakimindan sukse yaratan hamlelerdi. Ama mali yapisi gun gibi ortada olan bir kulubun bu transferleri nasil yaptigi sorgulanmaliydi.

Simdi stad ve borsada neler dondugune tekrar girmeyelim. Bu blogda ve Tirajik.com'da sik sik yazildi.

Ayni sey simdi Trabzonspor icin gecerli. Birkac oyuncu sattilar. Yaklasik 11,2 M€ gelir elde ettiler. Ama zaten mali yukumluluklerini yerine getiremiyorlar ve elde ettikleri bu gelir yaraya merhem olacak nicelikte degil.

Gelin gorun ki simdi 3'er 5'er milyon euroları harcamaya basliyorlar. Mansetleri "Bu arpanin suyu nereden geliyor?" sorusu suslemeliyken, "Fenerbahce'nin alamadigi(?) Cardozo Trabzonspor'da!" iluzyonu sahnede, yine.

Reza Zarrab, Ali Agaoglu, Suat Kilic, Erdogan Bayraktar, Recep Tayyip Erdogan ile verilen fotograflar; Wikileaks'te sizan ortulu odenekler, -kendi beyanlariyla- kaynagi belirsiz toplanan(?) paralar, acik beyanlar vs. Pis kokudan fazlasi var. Ama tabii sasiran yok.

Besleyin, buyutun elinizden geldigi kadar. Herkes aslina, basladigi yere doner gunun sonunda nasil olsa. Bakin, 3 yil eziyet edip 2 dogrudan sampiyonlar ligi katilimini caldiginiz Fenerbahce, ekonomik acidan hala rakiplerinin fersah fersah ilerisinde.

Beslediginiz rakiplerimiz ise *ilginize* muhtac hala.


Ben bunlari yazarken, Cumhurbaskani adayi Demirtas "Trabzonspor otekilestirildi" demis. Destana gerek yok, dogru, otekilestirildiler. Devletin *pilot* takimi oldular. Para, pul, hak, hurriyet, ne ararsan. Tersten ama dogru demis Demirtas.

#229
Devamını oku...

4 Ağustos 2014 Pazartesi

250 Kelime

Cag degisti.

Bilgi isik hiziyla yayilirken, birbirimize ayirdigimiz zaman azaldi. Daha az okuyoruz. Ya da daha az okuyarak sonuca ulasmayi tercih ediyoruz.

Dolayisiyla uzun yazilar okunmuyor. Yazanin sucu yok. Okunmuyor diye hayiflanmak beyhude. Ama dusuncelerimizi aktarmak icin yazmak, hala en gecerli ifade yontemlerinden biri.

Bunun icin sosyal medyada bircok yenilik ve arayis var.

Ortak amac; bilgi veya dusunceyi, mumkun oldugu kadar fazla kisiye, en hizli ve etkili sekilde iletmek.

Bunun icin ben, yeniliklerden once, mevcudu gelistirmeyi hedefliyorum.

Noavas Blog'daki son 20 yaziya goz attim. Kullanilan kelime ortalamasi 658. Okunma sayisi ortalamasi ise 3180. Tabii ki linki tiklayip blogu acan kisinin yaziyi sonuna kadar okuyup okumadigini bilmiyoruz.

Sadede gelelim.

Sizlere fikirlerimi artik 250 kelimeyi gecmeyecek sekilde iletecegim.

Lafi uzatmadan, daha az ve oz kelime kullanarak.

Ve daha sik yazarak, daha cok paylasarak.

Yeni donem diyelim.
Merhaba.

Noavas.

#136
Devamını oku...

16 Temmuz 2014 Çarşamba

SİYASETİN SON OYUNCAĞI: FUTBOL -I- [GAZİANTEPSPOR]


Ülkemizin her daim sofraya koymaya bayıldığı bir konu siyasetin sporun içine dahil edilmemesi meselesi. Özellikle son yıllarda Gezi Olayları, Ali İsmail Korkmaz’ın tribünlerde anılması, siyasal sloganların hızla artış göstermesi bu tartışmayı siyasilerin tabiri caizse -koz-u haline getiriyor. Oysa geniş açıda durum farklı. Günümüzde siyaset her devirde olduğundan çok daha fazla sporun içinde. Zaten artık hemen hemen herkesin bildiği bu gerçeği kulüpler özelinde incelemenin geniş resmi daha netleştireceği fikrindeyiz.

Bu anlamda Gaziantepspor’a öncelik verme nedenimiz ise öncelikle yakın bir zamanda, Büyükşehir Belediye Başkanı olan o günün Bakanı Fatma Şahin’in soyunma odasında prim vaat etme iddiaları.[1] İkinci olarak ise gözde bir Anadolu kulübü olması. Günümüz futbol endüstrisinin içinde var olma savaşı veren Anadolu kulüplerinin siyasiler için adeta kolay lokma halini alıyor olması.

Gaziantepspor ile ilgili yakın zamanda siyasetin olaylara dahil oluşu 2012 yıllarında Başkan Kızıl’ın ve yakın çevresinin bir operasyon çerçevesinde gözaltına alınmasıyla gün yüzüne çıkıyor.[2] Operasyonun ardından Adalet ve Kalkınma Partisi Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan peş peşe yaptığı açıklamalarla Gaziantepspor’u başkanından ayırmak gerektiği ve ellerinin kulüp üzerinde olduğunu ifade eden açıklamalarla dikkat çekmişlerdir.[3] Sonrasında da ekonomik sorunlar ve sportif nedenlerle dara düşen kulüp kongre sürecine girmiş, yerel gündemde kan değişimi gerekliliği konuşulmaya başlanmıştır.

Bu konuyla ilgili yerel basın incelendiğinde kongre sürecinin oldukça sancılı ve ilgi çekici olduğu görülüyor. Ekonomik meselelerin ön safhada tutulduğu propaganda sürecinde başta iktidar partisi olmak üzere tüm yerel yönetimler ve yerel aktörler olağan üstü bir ilgi göstermiş ve kulübün geleceği hakkında bazı yollar çizilmeye çalışılmış. Bununla birlikte basın demeçlerinden anladığımız kadarıyla muhalefet partileri bu ilgiden rahatsız olmuş ve kulüp üzerinde “eşit” derecede söz sahibi olunması gerektiğini vurgulamışlardır.[4]

Oysa yine yerel basın ve yerel basının yer verdiği vatandaş düşünceleri tüm bu siyasal baskı ve teyakkuz halinden rahatsız bir görüntü vermektedir. Yeterince karışık olan il gündeminde spor ve siyasetin böylesine iç içe geçmesi tepki çekmiştir. Bunlar yetmez gibi yerel bürokrasinin de kulüp üzerinde söz söyleme hakkında kendini unsur kabul etmesi işleri tam da istenildiği gibi karmaşıklaştırmıştır.

Kongre süreci bu şekilde ilerlerken Gaziantepspor ve Gaziantep Büyükşehir Belediye Spor arasında gerçekleşen rekabetin yalnızca sportif değil aynı zaman bu siyasal unsurların bir taktik tahtası haline geldiğini söylemek çok yanlış olmayacaktır. Özellikle Şamil Tayyar’ın basına verdiği bu iki kulüp arasındaki meseleler konusunda bir uzlaşı gerekliliğini içeren röportaj[5] ve Fatma Şahin’in Gaziantep Büyükşehir Belediye Spor yemeğinde söylediği “bu güzel havayı Gaziantepspor’da yakalayamadık” [6] cümleleri meselenin nasıl geliştiğini göstermektedir.

Bu süreçte Hüseyin Çelik’in Gaziantepspor Başkanı Kızıl’a yönelik kulübün kapılarını herkese açması yönündeki çağrı oldukça dikkat çekicidir. [7]

Kongre sürecinde tüm bu yerel aktifliğe rağmen Başkan Kızıl yeniden adaylığını koymuş ve iktidar partisi saflarından tepki görmüştür. Buna rağmen seçimi kazanan Kızıl’la iktidar partisi unsurlarının arasının pek barışmadığını – verilen sözlerin tutulması – temalı basın demeçlerinden anlayabiliyoruz.[8]

Tüm bu özel örneklerden sıyrılarak bir strateji belirtmemiz gerekirse: günümüzün siyaset ve spor ilişkisi temel bir yol üzerinde ilerlemektedir. Kulüplerin ekonomik koşullarının çeşitli nedenlerle ( buna her türlü nedeni dahil etmemiz mümkün: kötü yönetim, plansızlık, destek alamama, Avrupa’da yarışmama vs.) yönetime imkan bırakmaması, bu durumun akabinde nüfuslu ve zengin ama aynı zamanda siyasal erke yakın iş adamlarının ve kimi zaman siyasal erkin devreye girerek gündemi “taze kan” gerekli manşetleri ile süsletmesi, buna özellikle belirleyici unsur olan taraftarın inandırılması ve tepki koyulmasını sağlamak ( bununla ilgili taraftar gruplarının farklılıklarından yararlanmak) son olarak da bir olağanüstü seçim sonucu spor kulübünün yönetimini elde etmek.

Böylece fikir ve iktidarın arka bahçesi haline gelen spor kulüpleri birer ideoloji yuvası haline gelir ve farklı kimlikteki kitleler –tuttukları takım olan- üst kimlikleri sayesinde kontrol altına alınırlar.

Siyaset kelime manası ile bir at evcilleştirme sanatıdır. Dizginlenemeyen kitleler bazı stratejiler ile evcilleştirilmeye çalışılır ve çoğu zaman başarılır. Tam da bu nedenle spor ve siyaset asla ayrılmayacaktır. Önemli olan kimin neyi hangi zamanda ve niçin yaptığını anlayabilmektir aslında..[9]



[1] “Kamil Ocak’tan ‘Şahin’ Geçti” http://www.telgraf.net/26.11.2013-kamil-ocaktan-sahin-gecti-haberi-19327.html
[2] http://www.ntvmsnbc.com/id/25336904/
[3] http://www.tarsusonline.com/gaziantep/milletvekili-erdogan-dan-gaziantepspor-aciklamasi--h126132.html
[5] http://gaziantep27.net/m/index.php?islem=detay&id=477866
[6] http://www.olaymedya.com/Haber/fatma-sahin-gaziantepspor-gibi-olmayacagiz_1401734703.html
[7] http://www.sporfc.com/futbol/super-lig/gaziantepspor/huseyin-celik-ibrahim-kizila-takimin-sahiplenmesi-noktasinda-kapilari-acmasini-defalarca-soyledik-h9318.html
[9] Gaziantepspor ile ilgili yerel kaynaklara ulaşmamızda yardımcı olan www.telgraf.net , Didem Gözütok ve Selda Göktaş’a teşekkür ederiz.
Devamını oku...

6 Temmuz 2014 Pazar

AİLE ÇATALI -2-

AİLE ÇATALI -2-

3 Ekim 2012'de yazdım birincisini. Alex Vak'asından hemen sonra. Aklımız yetmedi, mani olamadık, sonucu yaz(a)bildik sadece. Tekrarı olmasın niyetiyle.

Aşağıdaki satırları okumadan önce; lütfen, yaklaşık 2 sene önce yazdığım, bakış açısına dair ilk yazıyı okuyunuz: http://noavas.blogspot.com.tr/2012/10/aile-catal.html
Eminim o zaman daha iyi ifade edebileceğim kendimi size.

Yukarıda söylediğim gibi, zarar veren büyük ayrılıklardan bir tanesine engel olamadık 1 Ekim 2012'de. Hikayenin tüm tarafları için "Daha iyi yönetilebilirdi" diyebildik sadece, yutkunurken.

Ders almadığımız, iflah olmadığımız Aykut Kocaman'ın *ani* ayrılığı ile gün yüzüne çıktı. Farkı, tarafların bu kez ağzını açmamasıydı. En azından daha saygılıydı, yutkunurken.

Düğün evine cenaze getirmenin patentini almış olmalıyız ki, aylardır beklediğimiz, söke söke *fizandan* getirdiğimiz yeniden yargılanma coşkusu arasında, yine, yeni bir *Aile çatalı* hamlesiyle karşı karşıya kaldık.

İlkinde, çığ düştü ve sadece sonucu yazabildik. Aynı sorumlulukla, bu kez çığ düşmeden, tepeden kopan kar parçalarını göstermek zorundayım. Aklım yettiğince, dilim döndüğünce, bundan önce olduğu gibi. 

Evet, geçenlerde bir şeyler karaladım Twitter'da. 5 yıldir hiç girmediğim ve girmek istemediğim aile içi konulardı. İlkine yetişemedim, bilemedim, aklım yetmedi. Bu sefer, işte bu yüzden, kötü adam olmayı da göze alarak, kuyuya o taşı atmak zorunda hissediyorum kendimi. Aynı basit oyuna bir daha gelmekten korktuğum için yazıyorum bunları. Bana kızmayın.


Bugüne kadar ne yazdıysam hür iradem ve kişisel bilgi-birikimimle yazdım. Bu da öyle, bundan sonra da öyle olacak. Bunu çok iyi biliyorsun/uz. Yapıştırılacak herhangi bir yaftayı peşinen reddediyorum ve/ama hazırlıklıyım. Ama en azından "Bu deli ne diyor acaba?" diye düşünmenizi umut ederim.

Başlayalım.

Aziz Yıldırım, Fenerbahçe'nin 16 yıllık Başkanı. Futbolun ve ekonomisinin en fazla değişim/gelişim gösterdiği dönemde ateşten gömleği giyen ve yapısal reformların yanına bilimum branşta sportif başarıları eklemiş ve bedelini acı bir şekilde ödemiş tutku abidesi.

O Fenerbahçe'nin dünü ve bugünü.
Aziz Yıldırım için hiçbir zaman "Yeter" demedim. O ne zaman "Yeter" derse, ne zaman Fenerbahçe'ye verebileceklerinin sona erdiğini düşünürse o zamana kadar bir yarından söz etmeyeceğim.

Ama hiç şüphesiz Fenerbahçe'nin bir yarını olacak. Ve özellikle Aziz Yıldırım gibi bir liderden sonra bayrağı taşıyacak kişi/ler, adeta yanan bir gömleği üzerlerine giyecek/ler.

İşte bu yüzden; 3 yıllık buz kesen rüzgarların yerini ılık esintilere bıraktığı şu kritik günlerde, bugünün yarına, yarının da bugüne her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Oradaki köprü, Fenerbahçe'nin aydınlık geleceğine açılan yol. O köprüye; bir sebepten, doğrudan ya da dolaylı olarak yapılan saldırılar ise, hem bugününe, hem de yarınına zarar verecek. Gün gibi aşikar. Bu makul ve bütünleştirici görüşe muhalefet edenlerin ya da edeceklerin, yüksek ego ve kişisel ihtiras şüphesiyle aynaya bakması şart.

Geçen akşam yaptığım serzenişten sonra beni rahatlatmak isteyen büyüklerim oldu. Onlara da söyledim. Vefa, Fenerbahçe'nin can damarı. Kişisel ihtiras, yüksek ego ya da tahmin edemediğimiz başka bir sebepten, bu damar yara alırsa, doğrudan zararların yanına büyük bir vebal ve hatta lanet eklenir. Ben bunu göze alamam. Fenerbahçe'nin bu vebal altında kalmasına göz yumacak olanlara da hayret ederim.

O yüzden; Aziz Yıldırım'ın *bir anlık patlaması* parantezine alınarak meşrulaştırılmaya, *her iş yerinde olur* denilerek sıradanlaştırılmaya çalışılan vak'ayı, Aile Çatalı 1'de yer alan *D4'teki siyah atın, C2'deki beyaz piyonu* yediği hamleye benzetiyorum. Ve bu yüzden önemsiyorum.


Fenerbahçe için bir tuğla taşıyandan Allah bin kere razı olsun, ama; Başkan'a yakınlıklarıyla, pek tabii Fenerbahçe için en iyisini isteme ve bilme özgüveniyle, aile içinde yetki ve sorumluluk gaspı yapılması, iyi ya da kötü niyetli, bilerek ya da istemeden, *prensiplere* aykırı bir durum. Ve prensiplerden ödün verdiğiniz anda bazı olağan semptomlari göze almanız şart. *Bugün sana, yarın bana* bunun adı. Ki kimseye yok bir faydası.

Dört bir tarafı dinledim. Dört bir tarafa da aynı soruları sordum. Dört bir taraf da çok iyi biliyor ki, hepsine eşit uzaklıktayım. Ve bu yazıyı o yüzden ben yazma cesareti gösteriyorum. Bir başkası değil. Günah almaktan da, kanmaktan da korkarım. O yüzden vicdanımla başbaşayım.

Büyük resimde bir vefasızlık var. Akılsızlıkla ve zehirli ego ile bezenmiş. Sözüm manipüle edilmesin ve yazı çarpıtılmasın diye parantez açıyorum, kesinlikle Aziz Yıldırım'dan bahsetmiyorum.

Fenerbahçe büyük ama camia küçük. Demem o ki, herkes birbirini, nerede/ne söylediğini çok iyi biliyor, görüyor. İzaha muhtaç tek bir konu yok. Ama başrolde kimin olduğunu *delillendirmek* için; büyük resimde Fenerbahçe'nin bugünü ile yarını arasındaki köprüye zarar veren silsilenin, en somut örneği olan bu vak'aya dair 2 (iki) kilometre taşı şu anda laboratuarda.

Kafamda açıkça şekillenen kendi kalesine gol pozisyonunu da, laboratuardan çıkacak sonuçlara göre anlatacağım.

Ama şunu bilir şunu söylerim: Bugün Fenerbahçe'nin en büyük ihtiyacı sevgi. Camia içinde *güvenilir* tüm Fenerbahçeliler'in el ele sevgi zinciri kurması lazım davanın sembol ismi Aziz Yıldırım çevresinde. Bugün en son ihtiyacımız ayrılıklar, kopmalar, bölünmeler, moral bozuklukları, hayal kırıklıkları ve doğurdukları. Bugün her zamankinden fazla *sorumlu* davranmamız gereken günler. 

Hiçbir şey anlamayan okuyuculardan özür diliyorum.
Ve bu yazı için gelecek tüm *okuyucu* eleştirilerini peşinen kabul ediyorum.

Saygılar.

Devamını oku...

2 Temmuz 2014 Çarşamba

WHY DID GALATASARAY NOT TAKE THE FIELD ON THE FINAL DAY? WHAT IS THEIR BIG PLAN?

I shared some notes during the final series on Twitter. In this article, I am going to compile these notes and also I am going to try explaining Galatasaray’s plan and show the whole picture. 


LET’S START FROM THE DATE OF 17 JANUARY 2014, NOT FROM “JUNE 17th ATTITUDE” PROPAGANDA

Galatasaray had published a declaration on their official web site on 17 January 2014. Then they removed it because of their fans’ reaction. In this declaration following information were written:   

We are disappointed to saw our supporters who were chanting offensive remarks in Galatasaray Liv Hospital – Lokomotiv Kuban basketball game. In addition, these negative behaviours have continued for a while.
Who are these groups? What are their purposes?
Our fans have great pride in them and because of these groups and with their ill mannered behavior, this has caused a  bad feeling within, along with an unfriendly environment. We stand against this rude behavior and will not tolerate it. For the last year these 'fans' have received warning and requests that this is unacceptable behavior. We have warned that if this continues
we will close our Basketball Branch
we will close our Basketball Branch. Galatasaray Sports Club

This declaration published and *removed* by Galatasaray, which didn’t take the field for the 7th match of the final series for security reasons, means to two main things to us;  

1- Security problems and swearing occurred in Abdi Ipekci.
2- Galatasaray planned and thought about downsizing in basketball branch approximately 6 months ago.


GALATASARAY WAS PUNISHED BY UEFA FOR NOT OBEYING TO FINANCIAL FAIR PLAY RULES

As you know, Galatasaray was punished by UEFA for not obeying to Financial Fair Play Rules. As to this penalty; (see http://www.sporekonomi.com/2014/05/galatasarayn-aldg-ffp-cezas-sonras.html)

Galatasaray have to make 62.3 million euro profit next season because of FFP penalties.

Every club can only spend specific money identified in FFP Rules. UEFA declared that Galatasaray exceeded 9.4 million Euros the budget. Today, as to the declaration made by Galatasaray from the company, this exceeding quantity was calculated as 4.3 million Euro.
In the light of this information, Galatasaray reached an agreement with UEFA for the next 2 seasons (2014-15 and 2015-16) As to this agreement: 
  • The company accepted that, it will provide the breakeven compatibility to the end of the 2015-2016 monitoring period.
  • This means that Galatasaray’s breakeven results of 2012-2013, 2013-2014 and 2014-2015 reporting periods have to remain within acceptable deviation.
  • Thus, Galatasaray cannot make more than 30 million Euro loss in these three- year period (for details see http://www.sporekonomi.com/2014/02/uefa-financial-fair-play-kurallar-ve.html)
  • Galatasaray's net loss in 2012/13 season is 99.9 million Tl (equals to 42.3 million Euro), their net loss in 2013/14 season is approximately 151 million TL (equals to approximately 50 million Euro). For these calculations their two-year net loss is approximately 92.3 million Euro. In the light of this information, Galatasaray has to profit 62.3 million Euro profit in next season (without exceptions). In the contrary case, UEFA can impose a new penalty to Galatasaray.
  • On the other hand, Galatasaray gave another important commitment to UEFA; they cannot increase the wages of their employee (including football players) during these two seasons.
  • 200,000 Euro will be purchased by UEFA from two-year total UEFA incomes of Galatasaray.
  • Galatasaray has to file the UEFA Financial Control Institution about their progress report and inform UEFA about their financial progress in every six months.  
It seems pretty obvious that Galatasaray cannot stand economically despite the stadium they constitute with government’s helps and profiteering that they did with government’s tolerances. Also they have a lot of tax and other debts. In these conditions, how can they afford the costs of basketball branch? What are the costs of basketball branch for Galatasaray? Let’s talk about that.


WHAT ARE THE COSTS OF BASKETBALL BRANCH FOR GALATASARAY?

Our source is Sporekonomi.com again. (It’s a economy blog that gives information about news, which cannot be argued technically only from PUBLIC DISCLOSURE PLATFORM and clubs’ official resources)

Details of Galatasaray Sports Club’s activity report:http://www.sporekonomi.com/2014/04/galatasaray-spor-kulubu-basketbol.html?m=1

In brief; only in 2013, basketball branch’s cost to is 61.1 Million TL. Even free tickets given to Galatasaray by Turkish Basketball Association in the final match – Proven by the words of Turkish Basketball Association president- this branch’s total income is 21.9 Million TL.
So, the loss of the branch is 39.2 Million TL in 2013. This amount is approximately 15 Million Euro.

In other words, can Galatasaray spend 15 Million Euro to their basketball branch while they have to file the UEFA Financial Control Institution about their progress report and inform UEFA about their financial progress in every six months and also profit 62.3 million Euro profit in next season (without exceptions). Please think about that.


WHAT HAPPENED IN FINAL SERIES?

I wrote it before but I am writing it again:
Just forget the previous events for a second. Let’s talk it from the middle. You used violence in Women’s Final Series. You sent administrators of Fenerbahçe to the top of Abdi İpekçi on the grounds that you scared of *cannot protect* them from your supporters. And you couldn’t protect them. One of your supporters slapped our administrator in the face. You became champions and you acted like nothing was happened. And all of these got away with you.  Then Men’s Final Series started. Contrary to you, Fenerbahçe hosted your administrators in a lodge in the first two matches. They did it at the risk of losing their fans’ support. Fenerbahçe wanted “peace”. They didn’t want any revenge of your acts in Women’s final series.
But you didn’t want that “peace”. You asked for it. In two home games, you tied series in 2-2 with the help of the referee decisions and violence. To make matters worse, you affronted Fenerbahçe through a script written on the score board. You got a “playing without spectators” penalty from Turkish Basketball Association because of 3 warning announcements made during the 4th game due to abusive cheering. But 33 announcements should have been made instead of 3. Then Fenerbahçe held a press conference. They told abovementioned situations respectively.
Fenerbahçe outscored in the 5th match. Supporters of Fenerbahçe were more aggressive than first two games but comparing with Galatasaray fans in Abdi İpekçi, they acted very calmly.
Only 1 announce made in 5th match even though your incitements. But this wasn’t enough for you. You took support from police lineup. Events went in your favor, but you burned your boats of which reason cannot be understood by anyone. You ignored your players’ labors. Though, you don't know anything about labor.
As to your decision, you will not take the field. It’s your choice.
You have a really good ability of lying. Please, in addition to field, will not go out anywhere outside.
You damage and poison the Turkey’s sports quality.


CONCLUSION

  • Fenerbahçe’s sportive and economical role wanted to be *assigned* to Galatasaray with July the 3rd plot (Named Match-Fixing Trial. In real it was a judicial plot. All the things relevant is there: http://noavas.blogspot.com.tr/2014/04/how-was-right-to-fair-trial-violated-in.html). For doing this, the government structured a stadium for Galatasaray. Moreover, Galatasaray has a lot of tax debts. Their players played in matches even they were shown red card in previous matches. When analyzed, we understand that they became champions 2 years row in a very comfortable condition. But shameless government kid didn’t content with them.
  • Galatasaray must have thought that the 3rd July plot would continue for 100 years. They proceeded on their way with becoming indebted. They haven’t improved their economical conditions. Hence, they got away from heavy penalties with just 200.000 Euro. But, if they cannot make 62 Million Euro profit next season, they cannot get away with such light penalties.
  • In men’s final series, they played their role that they started in Women’s final. They created a tension on purpose and even Fenerbahçe didn’t respond to them, they followed their plan and didn’t take the field. Their purpose was, killing four birds with one stone. They sacrificed their Basketball branch and labors of players to their insidious plans. What were these 4 birds?

  1. Without using their supporter’s hates to Fenerbahçe, they cannot decide to go downsizing. Even there are some Galatasaray supporters who don’t believe this excuse, many of them have believed this. In the short term, their plan is working. They will go downsizing because of *Fenerbahçe*. But we don’t believe this excuse.
  2. There is a crisis. They do not sink alone. They want to sink Turkish sports organizations. Because of that, they exercised power over Ülker, sponsor of Fenerbahçe. They want to remove the sponsors. They can get dangerous easily. This is our arch rival.
  3. Retrial decisions for 3rd July plot will be decided by both 13th High Criminal Court and Constitutional Court. This will be militating in favor of Fenerbahçe in their relations with UEFA. And Galatasaray knows that. If Fenerbahçe go directly to the Champions League, Galatasaray will has to play knock out games for enterin Champions League and this means that they will miss a really good chance. Hence, they aren’t talking about basketball in their theater play named “June 17th Attitude”. They are threatening component authority in public with their words.  They implied that if retrial decisions are decided, they will withdraw from the football league. But anybody asks that question: The main topic was basketball, why you are talking about football Ünal Aysal? (The president of Galatasaray SK.)
  4. Also a decision will be decided by Switzerland Federal Court. This decision will not include any thing about match fixing. Federal Court will research the procedure of the case and maybe it makes a decision to halt the execution of Fenerbahçe. In last 3 years, we have watched a theater. In this game all of the roles have been against to us. With the decisions decided by 13th High Criminal Court, Constitutional Court and Switzerland Federal Court something can change on behalf of I am not joking, as in final series of Men’s league, our football team can withdraw from football league”. He threatens competent authorities. 

Killing 4 birds with one stone. As I always say; they are devil. They lie to you even you ask them a simple question.

Rising the bait and believing the artificial agenda are up to you.
My words are directed to Fenerbahçe mangement.


Devamını oku...