31 Ağustos 2011 Çarşamba

2-0, 4-0, 6-0?

Volkan,

Gokhan, Orhan, Serdar, Caner,

Topuz, Selcuk, Emre, Sezer,

Alex,

Semih.


Yedekler: Mert, Bekir, Ugur, Ozer, Gokay, Hasan, Berk


Sorum kisa ve net;

Yukaridaki kadro Galatasaray'i hangi sonucla yener?

A) 2-0
B) 4-0
C) 6-0

Devamını oku...

30 Ağustos 2011 Salı

Şiş yandı, kebabi neyleyim?

Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç'ın bugün Zaman Gazetesi'nde çıkan röportajı oldukça anlamlı.
Linki burada, üşenenler için haber aşağıda;
Eski Federasyon yasayı oldu bittiye getirdi

Türk sporunun en tepedeki ismi, iki aydır futbol kamuoyunu meşgul eden şike tartışmalarına farklı açılımlar getirdi. Zaman'a çarpıcı tespitler yapan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Mahmut Özgener federasyonunun muhalefetle işbirliğinde bulunup şiddet yasasını eksik çıkarttığını vurguladı.

Türk futbolu, şike ve teşvik iddialarına yönelik soruşturma sebebiyle hareketli günler yaşıyor. Son dönemde Spor Toto Süper Lig'de play-off sistemine geçilmesi, UEFA'nın talimatıyla Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden 'men' edilmesi ve bu arenaya Trabzonspor'un alınmasını konuşan kamuoyu, 'küme düşecek, düşmeyecek' tartışmalarıyla iyiden iyiye ayrışmış durumda. Devlet erkânı ise sağduyulu bir yaklaşım sergiliyor. Kararlı duruşuyla dikkati çeken Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, ılımlı tavırlarıyla gerilen ortamda 'net' mesajlar vermekten kaçınmıyor. Mahmut Özgener dönemindeki Futbol Federasyonu yönetiminin sporda şiddet yasasını muhalefeti ikna edip aceleye getirdiğini belirten Kılıç, Trabzonspor'un hem kendi hem de Fenerbahçe için oynaması gerektiği kanaatinde. Şikede gelinen noktada devleti suçlamayı anlamsız bulan Bakan Kılıç, sağduyu çağrısı yapıyor. Eğitim ve sportif faaliyetlerle gençleri Batı'da uyuşturucu çeteleri, Doğu'da terör örgütü PKK'nın elinden kurtaracaklarının sözünü veren Kılıç, gündeme dair birçok konuda Zaman'a çarpıcı açıklamalar yaptı.

Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'un çıkmasında hükümetten ziyade eski Türkiye Futbol Federasyonu'ndan (TFF) talep geldiğini belirten Bakan Suat Kılıç, dönemin Federasyon Başkanı Mahmut Özgener'in hem muhalefet partileri hem de komisyonlarca ciddi bir kulis çalışması yaptığını söyledi. Kanunun çok sert olduğunu ve genel cezai müeyyideler açısından sonuçlarının ağır olacağı bilgisinin TFF yönetimiyle paylaşıldığını kaydeden Bakan Kılıç, şöyle devam etti: "Ancak TFF 'biz kararlıyız. Kulüpler kanunun çıkması için ısrar ediyor. Bu kanunun çıkması için yardımınızı istiyoruz' dediler. Ben ise 'Seçim kararı çıktı. Meclis'i bu kadar kısa zamanda çalıştıramayız' dedim. Ancak kendileri muhalefete giderek ikna ettiler. 'İki haftada çıkmaz' denilen kanunun mecliste iki saatte çıkmasını sağladılar." Yasanın değişmesi noktasında herhangi bir talebin gelmediğini vurgulayan Kılıç, hükümetin gündeminde de benzer bir adımın olmadığını bildirdi.

F.Bahçe'de yangın varken Trabzon sevinmesin

Yaşanan bu olumsuzluklardan en az mutlu olması gereken takımın Trabzonspor olacağını düşünen Bakan Kılıç, Karadeniz temsilcisinin komşunun acısı üzerinden sevinç gösterisi yapmaması çağrısında bulundu. Bordo-Mavililerin de Sarı Laciverti takımın yaşadığı üzüntü ve elemi derinden hissetmesi gerektiğine işaret eden Suat Kılıç'ın ağzından şu sözler döküldü: "Trabzonspor, eğer eleme gruplarından gruplara katılmış olsa idi sadece kendi taraftarı için oynayacaktı. Ama bu dakikadan itibaren takım, sadece kendi taraftarı için değil, Fenerbahçe için de oynamakla mükellef. Ne Trabzon'un kastının neticesidir, takımın Şampiyonlar Ligi'ne katılması ne de Fenerbahçe'nin kastının neticesidir. UEFA ve TFF'nin kararlarının bir neticesidir. Yöneticiler ne etti bilemeyiz ancak bu iddiaların sonuna kadar peşine gidilecek. Taraftarlar da yönetimlerinden ayrı olarak bu konuları düşünmek zorunda." Bakan ayrıca yaşanan durumdan kısa vadede Türk futbolunun zarar göreceğini; ancak orta ve uzun vadede güçlü bir yapının ortaya çıkacağına inandığını her haliyle belli etti.

...

Şikenin sorumlusu devlet değil

Spor Toto Süper Lig'in sağlıklı ve adil olarak yeniden rayına oturması için her şeyi ortaya koyacaklarının altını çizen Bakan Suat Kılıç, yaşananların sorumlusunun kesinlikte devlet olmadığını anlattı. TFF'nin de tek başına suçlu ilan edilemeyeceğini aktaran Kılıç şu değerlendirmede bulundu: "Devam eden bir yargı konusu var. Birtakım iddialar var. Ya yargı bu takım olayları görmezden gelsin diyeceksiniz, ya da yargının bu tarz olayların üzerine gitmesini teşvik edeceksiniz. Adalet yerini bulsun diyeceksiniz. Federasyon her ayrıntıyı dikkatle takip ederek nabız yoklaması yapmak zorunda. Bu kadar karmaşık bir durumda herkesi memnun edecek bir karar verilebilir mi? Bu da sorgulanır."

Böyle bir süreçte hiç kimsenin federasyon başkanı olmak istemeyeceğine işaret eden Gençlik ve Spor Bakanı, karar aşamalarında yönetimin işinin çok zor olacağını dile getirdi. Şu an itibarıyla hem TFF'de hem de Fenerbahçe Kulübü'nde idareci olmanın büyük mesuliyetler istediği fikrine sahip olan Bakan, "Çünkü ne yaparsanız yapın, buralarda arkanızdaki kitleyi memnun etmenin imkânı yok. Her halükarda birileri yapmanız gerekeni yapmadığınız gerektiğini düşünecek. Şimdi Fenerbahçe dışında olanlar, 'bu takıma sükunet çağrısı yapmak gerekir' diyor. Bu takımın taraftarı ise yöneticilerin haklarını yeterince savunmadığını dile getiriyor." şeklinde konuştu. Bakan, Fenerbahçe ve Trabzonspor arasında oynanacak muhtemel bir müsabakada nahoş bir durumun yaşanmasının Türk futboluna ciddi zararlar vereceği uyarısını yaptı.

Bugün twitterda ve bazı mailing listlerde dolaşan dedikodulardan sonra bu röportajı okumak daha manidar oldu.

Özetle;

1) Eski TFF yasayı aceleye getirdi, çok ağır maddeler var. Değiştirilmesi yönünde talep gelmedi, diyor Suat Kılıç. Buradan, talep gelirse değerlendirilebilir ve değiştirilebilir mesajı çıkıyor.

2) TFF'nin işinin zor olduğunu ve herkesin memnun olacağı bir karara varmanın zor ama sorgulanır olduğunu belirtiyor. Buradan da bir orta yol çıkacağı izlenimi doğuyor. Başbakan'ın müdahele ettiğini varsayıyorum ve bugün Ahmet Çakar'ın da, farklı kişilerin de net bir şekilde nabız yokladığını anlıyorum. TFF bu işi, artık daha fazla, ne şiş yansın ne kebap şeklinde sonuçlandırma talimatı almış olmalı.

Fenerbahçe açısından durum açık, giren girdi. Dolayısıyla pazarlığa oturacağı bir masa yok. Ama CAS yolunu açan Fenerbahçe karşısında, TFF sanki daha zor durumda şimdi.

Lütfi Arıboğan otursun hala orda.


Ezcümle; şikenin bokunda boncuk buldular..

Kaça satacaklarını tartışıyorlar.

Devamını oku...

Öz"erk"tiler..



Hükümet, üst kurulların özerkliğini, çıkarttığı kanun hükmünde kararname ile kaldırdı. Avrupa Birliği Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen bir madde ile özerk kurumların denetimi bakanlara verildi.


Mevcut 61.Hükümetin yetki kanunu çerçevesinde çıkardığı, 17 Ağustos itibarı ile Resmi Gazete'de yayımlanan 649 Sayılı "Avrupa Birliği Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname"nin 45. maddesi ile birlikte üst kurulların özerkliğine son verilirken, bundan böyle ilgili Bakanların üst kurulların her türlü idari faaliyet ve işlemlerini denetlemesi hükme bağlandı. Üst kurulların mali denetimi ise daha önce yapılan düzenlemelerle Sayıştay'a verilmişti.

Özerkliği kaldırılan üst kurumlar şunlar:

  • Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK)
  • Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)
  • Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)
  • Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)
  • Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)
  • Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)
  • Kamu İhale Kurumu (KİK)
  • Rekabet Kurumu (RK)
  • Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK)


İlgili madde şu şekilde:

Bakan, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların (5018 sayılı kanuna ekli (III) sayılı cetvelde yer alan kurumlar dâhil) her türlü faaliyet ve işlemlerini denetlemeye yetkilidir.


Devamını oku...

İlmik ilmik, Şike operasyonu (Gelişme)


Bir rüya gördüm; epey çetrefilli, 3 bölümde anlatacağım müsaadenizle. Kişiler, kurumlar tamamen hayal ürünüdür.




Konuyla ilgili bir önceki şu yazıda çok fazla detaylarına girmeden son 2 yılın fotoğrafını çekmeye çalıştık, kısmi yorumlarla.
Şimdi asıl meseleye gelelim. Temmuz ayında ve takip eden dönemde neler oldu, bir kez daha hatırlayalım:


  • Şike soruşturması başladı.
  • Abdullah Öcalan ile devlet yetkilileri arasında görüşme yapıldığı iddia edildi.
  • Deniz Feneri soruşturması kapsamında gözaltına alınanlar oldu.
  • Çok sayıda şehit verdik. 13 şehit verilen bölgede komutan kusurlu bulundu ve görev yeri değişti.
  • Demokratik Toplum Kongresi (DTK); Kürt halkı olarak demokratik özerkliklerini ilan ettiklerini duyurdu.
  • Özel harekat polislerine terör bölgesinde yetkiler tanımlanacağı iddia edildi.
  • Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay Başkanı görevlerini bıraktı.
  • Döviz ve altın fiyatları yükseldi.
  • Kıdem tazminatının kalkacağı yönünde haberler yayınlandı.
  • Tutuklu vekiller için yapılan boykot ile oluşan yemin krizi çözüldü.
  • Yeni Anayasa çalışmaları başladı.
  • Sosyalist Kürt siyasetçi ve yazar Kemal Burkay 31 yıl aradan sonra Türkiye'ye döndü.
  • RTÜK, Kamu İhale Kurumu, Rekabet Kurulu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, TMSF, EPDK, BDDK, TAPDK kibi özerk kurum ve kurullar iligili bakanlıkların denetimi altına girdi.
  • Deniz Feneri savcıları görevden alındı. Görevden alınan savcı, "Birilerine yaranacağıma limon satarım." dedi.
  • Euro 2,5'u geçti.
  • OdaTV iddianamesi hazırlandı. Ahmet Şık ve Nedim Şener'in Ergenekon terör örgütüne yardım etmekten 15 yıl hapsi istendi.
  • Türkiye, bizzat Dışişleri Bakanı vasıtasıyla Suriye'ye nota verdi.
  • Belli başlıklarla Türkiye gündemi yukarıdaki gibi şekillendi. Şike soruşturması yaygarasının kaldırdığı tozun altında muhakkak ki bazı hesaplar görülmüştür. Bunun aksi beklenemez. Ama bu soruşturma başlı başına bir hesap, bir hasat değil mi zaten?
    Şöyle bir senarize etsek tüm yaşananları, ne dersiniz?
    Birileri bu çorabı ama bu sebepten ama bu sebepten ördü Fenerbahçe'nin başına.
    Bu birileri; kim olabilir ve bunu neden yapmıştır peki?
    Kurcalayalım bakalım.

    İlmik, ilmik adlı ilk yazıda belirttiğimiz üzere; yaşananları kronolojik bir sıraya koyduğumuzda dahi ortaya bir tablo çıkıveriyor.
    AK Parti Hükümeti göreve başladığından beri, yaygın bilinen yanlışların ve kanıksanmış eksiklerin üzerine giderek önemli ve doğru bir politika sergiledi. Her ilde üniversite, hızlı tren projeleri, duble yollar, sağlık reformları bunların başlıcalarıydı.
    Ayrıca Amerika'nın özgürleştirme adı altında Ortadoğu'da uyguladığı politikaların bir benzeri olarak; demokratikleşme ve temizlenme sürecinin mihmandırlığına soyunda iktidar ve camiası.
    Elbette demokratikleşme ve temizlenme süpürgesine; Türkiye'nin mevcut hakim gücünün hoşlanmadığı "mikropların" takılması normal.
    Türkiye'nin ekseni değişiyor denildiğinde siz sadece milletvekili sayısı ve para mı yer değiştiriyor zannediyorsunuz?
    Dayısı Faruk Y.'dan bu yana, Türkiye ve çevresindeki NİNTENDO ihalelerinin adeta tekeli olmuş bir isim. Nasıl olmuş peki? Tabii ki ihtisas ve donanım sebebiyle. Bugün nasıl Banvit, ihtisası ve donanımı sebebiyle piliç işinde pazar lideriyse, O da aynı sebepten bu işin zirvesinde.

    Ama komuta zinciri değişti, artık başka firmalar da bu pastadan pay almak istiyorlar. Üstelik hem ihtiasas sahibiler hem de donanım.

    Şimdi bir masal yazalım:
    Çekil dediler çekilmedi,
    Paylaş dediler paylaşmadı,
    Eğilmedi, bükülmedi..
    E iyi bok etti.
    Halı ihalesinin Aralık 2010'da istenilen şirketlerin lehine sonuçlanmaması ile alenen düğmeye basıldı. "O onu aramış, şu bununla görüşmüş, bu şuna mesaj atmışla" kayıtlarına ulaşıldı.
    Önce teknik ardından fiziki takibe alındı. Muhtemelen dosyasında, teknik takibe alınması gerekliliği için bir ihbar e-maili vardır; Nedim Zener'de olduğu gibi.
    Mart ayı sonunda Galatasaraylı savcı gitti Fenerbahçeli olanı geldi.
    Ardından Sporda şiddeti engellemek, "mikropları" arındırmak için, oldukça ağır ve muhtemeldir ki ilerde hafifletilecek olan bir yasa çıkarıldı. Bu yasaya göre, şike ve teşvik artık hapis cezası gerektirecekti.
    Yasa Nisan ayında yürürlüğe girdi. İhale Nisan ayında nihayete erdi. Ama ters bir sonuçla. Kazanmıştı, kazanan taraftaydı.
    Fenerbahçe Şampiyon oldu.
    Yine kazanmıştı.
    İhale neticesi zaten belli kanalları hemen harekete geçirdi ve aslı astarı olmayan iddialarla Fenerbahçe; Trabzonspor üzerinden lekelenmeye başladı. Herşey yeşil sahalar ile ilgiliydi ama aslında hiçbir şey futbolla alakalı değildi.
    Seçim beklendi. Böyle bir riske kimse giremezdi.
    Bir de Fenerbahçeli Federasyon Başkanı getirildi ki; kimse itiraz edemesin olacaklara.
    Oldu 3 Temmuz.
    Gerisi malumunuz.
    Türk futbolu temizlik parantezine alındı. AK Parti Hükümeti hızlı tren ve duble yollardan sonra, bir ilki daha gerçekleştirdi. Demokratikleşme süreci ve temiz futbol.
    Amaç O'nu çekil dedikleri, paylaş dedikleri yerden uzak tutmaktı. Ama bir açığı yoktu. Ne babasından ne de askerlik mevzusundan bir şey elde edemediler. Onu alaşağı edebilecekleri tek saha futboldu.
    Sporda şiddeti önlemek için çıkardıkları yasa kapsamında etrafını sardılar. Muhtemelen araya bir de köstebek de soktular ki zincirin birbirine değmeyen halkalarını uç uca eklesin. Trabzonspor'a da geçen sezon Bursaspor'da olduğu gibi tüm yeşil ışıkları açtılar. Nefs-i müdafaa uğruna, öfkeyle; her konuştuğu alehine yazmaya başladı. Gelen, giden eksik olmadı. Nisan ayında göreve getirilen ve hakkında Ergenekon zanlısı Hanefi Avcı'nın kitabında birçok kez bahsedilen, Fenerbahçeli Savcı ipleri birbirine bağladı. Artık herşey hazırdı. Haliç'te Yaşayan Simonlar'da bahsedildiği gibi; Nisan'da göreve başlar başlamaz olayı çözdü. Şimdi bir mola ve seçimin ardından, federasyon başkanı da Fenerbahçeli yapıldıktan sonra, malumunuz dedik ya..
    Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.
    Medyayı şuursuzca şikenin varlığına kamuoyunu inandırmak için kullandılar ama Fenerbahçeli inanmadı. Kazandıkları o 17 maçta döktüğü terdendir ki; kimse bu oyuna alet olmadı.
    Oysa; 4 Temmuz haftası, herkes inanmış olsa bu tevatüre, küfretse O'na ve terk etseydi kaderine, bugün yeni başkanımız ve yıldız transferlerimizle Şampiyonlar liginde oynuyorduk belki de..
    Kamuoyu vicdanı öyle hassas bir denge üzerine kuruludur ki; bir omuzda yıkman lazım karşıt düşünceleri. Ama öyle olmadı; Fenerbahçe ve Fenerbahçelilik mağlup olmadı.
    Şimdi kucaklarında bir bomba. Kamuoyu rahatsız. Hesaplar tutmadı.
    Spor mahkemeleri kuruldu ve dosyaların artık oaraya gitmesi gerekiyor. Senaryoya göre konu spor mahkemelerine gidene kadar tüm hesaplar görülecekti ama birilerinin fena ayağına dolandı.
    Müşteki sıfatıyla ifadeye çağırılanlar bile Savcının, dosyayı spor mahkemesine vermemek üzerine çalıştığını, nereden çıktığı belli olmayan silahlar ve tehdit, baskı şikayetleriyle O'nu şike soruşturmasından organize suç örgütü kapsamına almaya çalıştığını apaçık gösteriyor.
    Muhtemeldir ki; nasıl becerecekler bilmiyorum, yakında O ve birkaç kişi hariç, hepsi spor mahkemelerinde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılacaklar.
    O'nun içerde kalması ise tamamen Savcımızın hayal gücünün sınırlarına kalmış. Ermal Zoroğlu, Aziz Yılmak, Hasan B Kutlualf'den oldukça önemli bilgiler gelmiştir muhakkak:)
    Yukarıda ve diğer yazılarda yazdıklarımın tamamı uydurma, saçma sapan kurgular, komplo teorileri. Aldırmayın sakın bana;)
    Peki kim bunlar?
    Neden yaptılar?
    Birkez daha diğer yazıya saklayacağız; zira sonuçtan sebebe varacağız.
    3 Temmuz'dan bu yana yaşananlar, kimin lehine, kimin alehine gelişti / gelişiyor?
    Devam edecek.

    Devamını oku...

    Kaldırın artık şu lügattan "Ebedi dostluk" yalanını!



    Kaçan balık bu sefer çok daha büyük.
    Şahsen Galatasaray ile dostluk yaşamak gibi bir kaygım olmasa da; toplumsal anlamda böyle bir barışa ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

    Türkiye'nin dev iki kulübü ve her branşta birbirlerine rakipler.
    Sağlıklarında Fenerbahçe'nin üstünlüğünü izledik yıllardır..
    Bakalım Fenerbahçe yatağa düştüğünde neler olacak.

    Dolayısıyla, böylesine bir rekabet içerisinde dost olmak ve kalmak oldukça zor. Eskiler anlatır ya, aynı tribünlerde maç izlenirmiş diye; o kadarına gerek olmasa da, en azından daha iyi bir iletişimi hak ediyor her iki taraf da.

    Kaçan balığa dönelim;

    3 Temmuz'dan bu yana Fenerbahçe merkezinde dönen tezgah bu kadar açıkken; değilse bile 100 yılı aşkın süredir, ezeli rakip, ebedi dost diye latifeler ettiğin bir camia, böylesine zor durumdayken, bu durumdan istifade etmeye çalışmak hangi meşrebe sığar?

    3 Temmuz'dan bu yana, açıklamalarıyla, kamu önü temsilcilerinin tavırlarıyla ve en son, tüy diken jurnal operasyonu ile Galatasaray..

    Tersini hayal edin bir de; çok zor olsa da..

    Masumiyet karinesinin bekçisi olsalardı, ellerinde UEFA nezdinde bir yetenek varsa, bunu Fenerbahçe ve Türk futbolu lehine kullansalardı, kamu önü temsilcileri bu yargısız infaza bir dur deseydi;

    Bugün en azılı Galatasaray düşmanlarının bile yüreği yumşamaz mıydı?
    Onu geçtim, bunu pazarlamaya hazır yüzlerce insanın eliyle, kahraman olmazlar mıydı?
    Ebedi dost kelimesinin altı sahiden dolmaz mıydı?

    Ama yapmadılar.
    Yapamadılar.

    Fenerbahçe'nin sahneden çekileceği süreçte alacakları kupaların ve pastadan alacakları payın hayaliyle mastürbasyon yaptılar.
    Bunu bir piyango olarak gördüler.
    Bu piyangoyu satın aldılar ve sonra kendilerinde bu uğurda cenk etmeyi hak gördüler.

    Şimdi ne geçiyor peki Fenerbahçeliler'in ve hatta formasını çıkarıp, özgür düşünebilen diğer takım taraftarlarının aklında, Galatasaray için:

    Çirkin?
    Aşağılık?
    Kahpe?
    Kalleş?
    Kurnaz?
    Vs..

    Kısa günün karıydı değil mi?

    Peki Efsane Fenerbahçe Başkanlarından Ali Şen'e neydi de Neuchatel Xamax davasında sizi savundu?
    Çalmadığı kapı kalmadı, kulis yaptı ve yarı finali cebinize koydu?

    Maç iptal olmuştu biliyorsunuz değil mi; tekrar oynanacaktı, tarafsız sahada, tekrar 5 atabilecek miydiniz, buna emin misiniz?

    Turgut Özal bile, girişimde bulunmamış ve "Galatasaray orada da 6-0 yener" demişken hem de..
    Ümidinizi kim yeşertti?
    Bir Fenerbahçeli değil mi?

    Bunlar normal, olması gereken zaten, övünmeye gerek yok da;
    Senin yaptığın ne be kardeşim?

    Bir basketbolcu ajanı yönlendirip, saman altından su yürütmeler..
    Dosyaları kozmik odadan yürütüp, çevirisini yaptırıp UEFA'ya sunmalar..
    Ne diyim ben sana?
    Ne yapayım?

    Yüzsüzsün anladık, biliyorduk, hatırladık..
    Ama..
    Ama işte..

    Şimdi Kurtuluş Savaşı yıllarını düşününce; parçalar daha bi netleşiyor sanki, değişen hiçbir şey yok gibi, Atatürk diyor ki;


    Son olarak;

    Dua et Galatasaray, dua et ki o top bir gün önümüze düşmesin.

    Hadi şimdi git çifte bayramını kutla; dostluk treni başka bahara..


    Devamını oku...

    İyi bayramlar tebriği (Sınırlı sayıda)


    Öncelikle Ailemin;

    Ardından,

    Başta Büyük Başkan Aziz Yıldırım olmak üzere;
    Metris'te esir tutulan Şekip Mosturoğlu, İlhan Ekşioğlu, Cemil Turan ve Tamer Yelkovan'ın..

    Şu çifte bayramda, katmerli hüzünlere göğüs germeye çalışan, gerçeğin farkında, davasının arkasında tüm Fenerbahçeli kardeşlerimin bayramı kutlu, mutlu olsun.

    Diğerleri;

    Beddua etmeyeceğim; aksine, bu bayramı ömür boyu unutmasınlar diye dua edeceğim.
    Onların bu en mutlu bayramlarında, olağanca gayretle sefasını sürmelerini, tüm kurtlarını bir bir dökmelerini temenni edeceğim.

    Zira;

    İlk "bayramımızda" biz öyle yapacağız.

    İyi "bayramlar"..
    Devamını oku...

    29 Ağustos 2011 Pazartesi

    Nefs’i Müdafaaydı hepsi..


    Dökülen, saçılan tapelere bakıldığında..
    Son maçta giden iki şampiyonlukta izlediğimiz Galatasaray ve Bursaspor örneklerinde ve bu yıl da Trabzonspor'da..

    Başka bir izahı yok bunun, hepsi bir nefs-i müdafaa..

    Rakibin 2006'da sarı kırmızı olmuş, 2010'da yeşil beyaz; bu yıl da bordo mavi..
    Rakibin hep aynı oysa.
    Rakibin rengi belli.

    Birileri birilerine, bir şekilde, sessiz sedasız yatar..
    Senin her daim götün çıkar..

    Para versen alamazsın lan, neye yarar!..

    Seni izlerler, tahrik ederler, ensende boza pişirirler;
    Rakibine ışığı söndürürler, teli kaldırırlar, yol gösterir, elinden tutarlar..

    Ne yapacaksın?
    Her sezon sonunda, bu sene de olmadı diyip ağıt mı yakacaksın?

    Beni, Fenerbahçe'nin suç işlediğine bir Allah'ın kulu inandıramaz, inandıramayacak..
    Son nefesimde dahi Fenerbahçe'yi ve onun için mücadele edenleri yad edeceğim.

    Fenerbahçe suçsuzdur!
    Haklıdır!
    Ve kazanacaktır!



    Devamını oku...

    Efsane kadro, hasat yapamadan dağılıyor.

    Tüm yaşananlardan sonra tamamı beklenen gelişmeler olsa da;

    Önce geldiğinden beri kalbimizde çok büyük bir yer kazanan Lugano ve şimdi de konsantre olduğunda yerini asla ikame edemeyeceğiniz bir sol bek, Andre Santos.

    Bir iki takviyeyle Avrupa'da yıllardır beklediğimiz hasatı yaparız derken, efsane kadronun dağıldığını yaşayarak görmek varmış.

    Allah hepimize sabır, selamet versin..
    İyi bayramlar:(


    Devamını oku...

    Fenerli Başbakan, Fenerli Medya, Fenerli Savcı, Fenerli Federasyon Başkanı


    BOP yani Büyük Ortadoğu Projesi; bildiğiniz üzere, müslüman halkların yaşadığı topraklar için kurgulanıyor.

    Türkiye ise malumunuz, sınır bölgede, kritik virajda.

    Doğusunda, müslüman kardeşlerimize yapılan bunca zulme, ne zaman ayaklandık peki?
    Tüm mihrakları karşımıza almak pahasına, din kardeşlerimizi koruduk, uğurlarında eylem yaptık mı hiç?

    Hayır.

    Türkiye'nin 9 yıllık hükümeti, muhafazakar kesimin vekili dümende olduğu sürece de olmayacak.

    Ağabey de boşuna desteklemiyor 1980'den beri, öyle değil mi?


    İyi taktik her zaman kazanır. Bugün konu Fenerbahçe olunca da maalesef şablon aynı.

    Büyük, çok büyük, görülmemiş bir operasyon yapacaksın ve tüm adımlarını iyi hesaplamalısın.
    Kamuoyunda oluşacak yargıları dizayn etmelisin.
    Tüm sübapları kontrol etmeli, bütün vidaları sıkmalısın.

    Başbakanımız Fenerbahçeli..
    Medya, e zaten külliyen Fenerbahçeli..
    Galatasaray Kongre Üyesi Zekeriya Öz'ün görev yerini değiştirdin, yerine getirdiğin savcı Fenerbahçeli..
    Mahmut Özgener bir anda tüydü, yeni Federasyon Başkanı da şapkadan çıkan bir Fenerbahçeli..

    Hadi bakalım, gel şimdi derdini anlat:
    - E kardeşim; Başbakan Fenerbahçeli, Savcı Fenerbahçeli, Federasyon Başkanı Fenerbahçeli.. Yahu deli misin, birşey olmasa, bu adamlar Fenerbahçe'yi neden böyle suçlasın?

    Bu kadar kolay işte.
    Bu kadar kolay.

    Kare ası tamamladık, tevatür oluştu.

    Mart ayı sonunda bir anda göreve gelen bir savcı; ki o savcı hakkındaki iddialar ortada.. (tıkla)
    Seçim sonrası, şapkadan çıkan Mehmet Ali Aydınlar.

    Sırf şu kare asın bir araya gelmesi/getirilmesi bile operasyonun maksadını ortaya koymuyor mu?

    Ama kime anlatacaksın?

    Kime?



    Devamını oku...

    Fenerbahçeli Savcı!

    Mikrofonlar bile ne kadar manidar değil mi?

    Fenerbahçeli Savcı Mehmet Berk.

    Bu konuda fazla yorum yapmayalım, sadece;

    Google neler diyor bir bakalım:

    Mehmet Berk 2004 yılında Cizre Cumhuriyet Savcılığı’na atandı. 2006 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararnamesi ile Silivri ilçesine ögnderildi. Bu bölgede bi kaç önemli işlemr yapan Mehmet Berk , 2008 yılında Özel olarak İstanbul’a gönderildi. 2008 yılından beri istanbul’da. Mehmet Berk daha önce meşhur ‘Balyoz’ soruşturmasında görev almıştı fakat, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı tarafından, görevden alındı. Bir Emniyet müdürünün yazdığı kitapda, Berk, ağır eleştiriler ve ithamlara maruz kalmıştı. Buna cevap verme gereği duyan savcı Berk, “iddalar ispatlanabilrse, hemen istifa ederim” demişti. Kitabın bazı bölümlerinde ismi yer alan Berk, uzun süre eleştiri konusu olmuştu. Ağır ithamlarla karşı karşıya kalan savcı, “İddiaların biri ispatlansın, o gün istifa ederim” demişti. Ve şeref ve saygı unsurlarını ön plana çıkartarak kitabın toplatılmasını istemişti. Bu kitapda ayrıca Savcı Berk’in Fethullah Gülen Cemaatinin mensubu olduğu da iddia edilmişti. Bu isim şuanda Türk spor tarihininde ilk defa yapılan bir soruşturmanın başında yer alıyor.

    Bugün Ergenekon zanlılarından Hanefi Avcı'nın bahsekonu kitabında anıldığı yerler ise aşağıda:


    Eski Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla mücadele Daire Başkanı ve teknik takip sistemini Türkiye´de kurucularından‚ Emniyette ve yargıda cemaat yapılanmasını anlattığı Haliçte yaşayan Simonlar adlı kitabının basımından kısa süre sonra tutuklanan; kitabı aleyhine şu anda yöneticilerimizi ve başkanımızı tutuklatan ve hapse gönderen Savcı Mehmet Berk (ismi 16 kez geçtiği için) tarafından kitabı toplatılmak istenen ve dava açılan Hanefi Avcı´nın savcı Berk ile ilgili yorum ve iddiaları:

    .....

    Bundan sonrası çok garip. 08.09.2009 tarihinde en erken saat

    12´de yola çıkan 7 klasör ve 9 parça CD eklerinden oluşan ve

    görevsizlik kararı verilmiş dosya aynı gün İstanbul´a geliyor‚ kayıt

    İşlemleri yapılıyor. UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) üzerinde

    çekilen kurada Mehmet Berk isimli savcıya görev çıkıyor; Sayın

    Savcı bir günde hatta birkaç saatte 7 klasör evrakı okuyor‚ bu

    evraktan daha kapsamlı olan dinlenen telefonların (kiminin bir

    yıllık kiminin birkaç aylık) görüşme dökümlerini okuyup değerlendiriyor

    ve suçları tespit ediyor. O kadar ayrıntılı inceliyor ki

    Ankara savcısının 6 şüpheli gösterdiği dosyada‚ kendisi şüpheli

    20´nin üzerine çıkarıyor ve hiç ismi olmayan XXX

    şüpheli yapıyor. Sonra bu konuda talepnamesini yazıp‚

    hakimden tüm şüphelilerin ev ve iş yerlerinde arama yapılmasını‚

    suç konusu eşyalara el konulmasını‚ yakalanmalarını‚ suç

    unsuru olursa el konulmasını kapsayan bir karar çıkarttırıyor.

    Ardından bu kararı ve tahkikatla ilgili polisin yapacağı hususları

    kapsayan birkaç sayfalık talimatlarını İstanbul Emniyet

    Müdürlüğüne yazıyor ve İstanbul Emniyeti aynı gün yer tespiti‚

    keşif‚ vs. yapıyor ve 09.09.2010 tarihinde operasyon yaparak kişileri

    yakalıyor.

    .......

    Bunun gerçekleşmesi fiilen mümkün değil. Hiç kimse‚ hatta 5 savcı

    bile aynı anda çalışsa‚ bunu yapamaz‚ çünkü bunun için zaman

    yok. Bu karara fiili olarak ancak 1 -2 saatlik bir incelemeyle varılmış.

    ........

    Maalesef tüm belgeler bu gerçekleri ortaya koyuyor. Bir savcı bir günde değil bir haftada hatta bir aydan önce bu dosyayı okuyup‚ kayıtları dinleyip dosya hakkında karara varamaz.Dünyanın en hızlı okuyup dinleyen kişisi bile bu kadar kısa zamanda‚ hatta bir haftada bu dosyanın yarısını bile okuyamaz. Bizim savcı bu sürede böyle kapsamlı bir dosyayı nasıl okumuştu?

    ........

    Demek ki bu dosya Emniyette‚ İstihbarat ve KOM Daire Başkanlığında oluşturulurken‚ günler öncesinde bu dosya veya dosyayı tutan kişiler üzerinde mutlak etkisi olan birileri dosyanın geleceğini yorumlayarak Savcı Mehmet Berkin bilgi sahibi olmasını sağladı. Hatta bu polislerle dosya üzerinde çalıştılar‚ toplantılar yaptılar‚ dosyada şüpheli olarak adı geçmeyen XXX´in dosyaya girmesi için hazırlık yaptılar. Ankara Savcısı görevsizlik kararı verip dosya İstanbul´a geldiğinde‚ önce bu dosyanın Savcı Berk´e düşmesini sağladılar. Sonra‚ savcı dosyayı açıp okumadan (zaten tüm çalışmalar yapılmıştı) önceden hazırladıkları yazıları devreye soktular.

    .........

    Bu arada sistem çalışmaya başlıyor‚ basında yazılanlar üzerine İstanbul özel yetkili savcısı (nedense yine Mehmet Berk) suç duyurusunda bulunup tahkikat açıyor ve XYXY şüpheli sıfatıyla tahkikata konu oluyor Olayın sonraki seyri daha da enteresan. Başka tahkikatlarda savcılar genellikle sadece doğrudan suçla ilgili olan kişileri dinlemek ister‚ konuyla ilgisi sınırlı olan insanları pek dinlemek istemezler. Nedense bu olayın savcısı Mehmet Berk‚ olay nedeniyle XXXXYY tanık olarak dinlemek ister ve İstanbul´a çağırır.

    ..........

    sistem öyle hızlı çalışır ki bu e-postanın nereden gönderildiğini Savcı Mehmet Berk araştırmaya başlar. Bazı polisler ve başka teknik birimler‚ savcının talimatlarını yerine getirir ve sonunda e-postanm İzmit´teki bir internet kafeden gönderildiği belirlenir. Hemen internet kafenin girişindeki kameralar istenir‚ kamera görüntülerinden o gün söz konusu ihbarı yapan kişinin fotoğrafı belirlenir ve hemen teşhis edilir. Bu kişi Sakarya´da görev yapan bir polis memurudur‚ hemen kimliği belirlenir ve yeri tespit edilir. Savcı polisi ifadeye çağırır. XXXX **** polis memuru olayı kabul eder ve "Bana amirim emir verdi‚ onun için yaptım‚" der. Amiri ifadeye çağrılır‚ ifadesinde savcıya bu mektubu göndermesini müdürü XXXXYYYY talimat verdiğini söyler. Bunun üzerine çağrılır ve ifadesinin alınmasının ardından tutuklanır‚ cezaevine gönderilir.

    Emniyete yüzlerce ihbar gelir. Bunların hiç biri bu kadar ciddi

    araştırılıp soruşturulmaz. İhbarcıların çoğu bulunamaz. Fakat bu

    olayda başka bir ile bile gidilerek ihbarı yapan kişi kısa sürede

    yakalanır. Dinlemedeki kendi sesi olmadığı‚ hiçbir

    eyleme karışmadığı halde suçlanır ve tutuklanır. Belki savunmasında benim yazdığımın on katı kendine kurulan tuzakla

    ilgili hususlar‚ deliller‚ savunma argümanları vardır. Ben sadece

    dışarıdan gözüken anormalliklerden bunun bir tuzak olduğunu

    gördüm.

    ------

    Olayı tahkik eden müfettişlerin de tarafsız olması imkânsızdır‚ eğer bu olay gerçekten tarafsız birilerince ve telefon dinleme kayıtları da incelenerek araştırılırsa‚ olayı merkezden idare eden XX Başkanlığının yöneticileri‚ Savcı Mehmet Berk ve diğer kişiler dahil herkes hakkında ciddi davalar açılacak emareler bulunur.

    Devamını oku...