30 Ağustos 2012 Perşembe

Hatalar zincirini kırmak


Sonucu eleştirmek kolay. Ancak benim tarzım mümkün olduğunca isimlere odaklanmadan, fikri/zihniyeti yorumlamak.

Balık baştan kokar. Biz de oradan balayalım.

Başkan, Aziz Yıldırım:

Yargıtay süreci ve şirketleri üzerindeki baskılardan ötürü; kulübe, özellikle futbol takımına fazla odaklanamadığını belirtelim önce.

İşleri daha çok kardeşi Ali Yıldırım'a devretti bu nedenle.
Transfer sezonunu düşünürsek, iyi mi yaptı, kötü mü, karar sizin.

Ancak Başkan'ın tahliye olduktan sonraki faaliyetlerinden ziyade, 3 Temmuz 2011 öncesi yaptıklarına bakmak lazım. Zira, bugün kimi yerde o tohumların kötü meyvelerini de yemekteyiz.

Hoca, Aykut Kocaman:

Madde madde yazalım bunu.


  • Bir kadro planlaması muhakkak vardı. Ama anlaşılan tutmadı. Müdahil olanları ya da engelleri bertaraf etmeliydi. Ya da kalkan olmamalıydı, transfer konusunda mesela. Egemen ve Krasic'i Aykut Hoca mı aldı acaba?
  • Belki de, kronik hastalığımız bu denli aşikarken, sezona daha erken başlamalı ve ciddi rakiplerle test etmeliydi, planındaki tüm şablon ve dizilişleri.
  • Attığı her adımda kararlı olmalıydı. Öyleydiyse, takıma yansıtmalıydı.
  • Duygusallık. Üzgün Hoca. Üzülebilir ama hakkı yok buna. Herkes ağzına bakarken, kaya gibi durmak zorunda.
  • Saha içinde direksiyonu alamadı eline hiç. Tabiri caizse proaktif rol alamadı. Örneğin; 3 kez 10 kişi takımlara mücadele ederken, bir kez bile 3'lü savunmaya dönüp, taşları yerinden oynatmadı.
  • Hazır futbolcuyu oynatma sevdasına, olmayacak duaya amin dedi sıkça. Mesela; Topal-Selçuk olmaz, olamaz yan yana. 
  • Emre ve Alex konuları. İkisinde de prensip olarak haklı buluyorum. Ama her ikisini de daha iyi yönetebilirdi Hoca.
Uzatmayalım daha fazla, detaylara girmiyorum zaten. Yukarıdaki başlıklar çok daha önemli bence.

Kaptan, Alex de Souza:

Son kahramanım. Futbol ilahı. Benim gözlerimin gördüğü en büyük futbolcu.
Son 8 yılda, bilhassa finallerde ve final süreçlerinde daha fazla itekleyebilirdi takımı saha içinde. 

Ve son olayda, örnek olması gerekirdi; sebebi ne olursa olsun, susmalıydı. Bırakın bir futbolcunun hiyerarşideki rolünü, o, tüm takıma örnek olacak bir kaptan, bir idoldü.

Vereceği en ufak tepkinin, asacağı suratın, takım içinde nelere sebep olabileceğini hesap etmesi gerekirdi.

Özetle; haklıysa bile, bu şekilde haksız duruma düşmemeliydi.

Fenerbahçe taraftarı:

Türkiye'de birçok açıdan eşi benzeri yok.
Tutkusu, tutkunun yurda dağılımı ve yoğunluğu en üst düzeyde olan taraftar grubu.

Ama işte o tutku; bir darbeye bile karşı koyabilirken, aynı oranda takımına da zarar verebiliyor.

Örnek mi? Vaslui maçı 15. dk. Yeni transfer Mehmet Topal'ın ilk ya da ikinci pas hatasında "Höööleyen" tribünler.

Takım kötü oynayabilir. Ama şu bir gerçek ki tribünlerin homurdanması, takımı iyiye değil, kötüye götürecektir.

Yani maç raporunda, negatif etkenlerden biri konumuna düşecektir taraftar.

Ayrıca son dönemde Başkan, Hoca ve bazı oyuncular üzerinde merhamet ve şefkatten uzak yorumlar yapıldı.
Bu hangi oyuncu/yönetici grubuna iyi gelebilir ki?

Kimsenin Fenerbahçeliliği'ni sorgulamak bana düşmez, kulübü için neler yaptığını, yapacağını ve ne kadar sevdiğini.
Ancak bir gerçek var;

Saha içi ve dışı negatif enerji, bir spor kulübüne, hele hele Fenerbahçe'ye iyi gelmez.

Ha bu nasıl bertaraf edilebilirdi?
Burada da yönetime iş düşmez miydi derseniz, haklısınız.

Bu gibi durumlarda bir lider arar gözler, yürekler.

Maalesef yoktu.

Ama bizde de otokontrol yoktu, kabul edelim.

Ve Futbolcular:

Tüm dış etkenler, ne kadar negatif olursa olsun; sahadaki futbolcunun bireysel sorumluluğu, olumsuzluklara direnç göstermek ve bulunduğu o psikolojik durumdan çıkmaktır.

Şunu demek istiyorum; 

Süper Kupa maçı örneğin. Rakip önde bastı ve orta sahayı geçemedik bir süre.
Takım sindi.
Bocaladı.
Eli ayapına dolaştı.

Buna hakkı yok.
Profesyonel bir futbolcunun, düştüğü her şart ve durumdan kendisine ve takımına bir çıkış yolu bulması gerekir, biçare elleri belinde kaderini bekleyemez.

Bu durum, Kadıköy'de tribünler homurdadığında da geçerli. Her ne kadar tribünlerin homurdanmaması gerekse de, futbolcunun da o atmosferin yarattığı olumsuz psikolojiden kendini çıkarması gerekir. 

Zira, profesyonellik sadece antreman ve maç yapmaktan ibaret değil.


Görüldüğü gibi; 

Gelinen noktada benim, sizin, onların,
Herkesin yanlışları var.

Bir hatalar zinciri.
Baştan sona,
Büyükten küçüğe.

Ne zaman hep beraber bu hatalar zincirini kırmaya and içeriz, o zaman bahar gelir.

Tabi, bence.



Devamını oku...

Kronik hastalık: Açılış ve kapanış galaları


2000 sonrası yakın tarihten birkaç örnek:

Açılış Galaları: Feyenoord, Dinamo Kiev, Young Boys, PAOK, Spartak Moskova.
Kapanış Galaları: Denizli (2006), Trabzon (2010), Galatasaray (2012)

5 açılış galası ile 4 Şampiyonlar Ligi, 1 UEFA kaçırmışız.
3 kapanış galası/final ile 3 şampiyonluk, dolayısıyla 3 direkt Şampiyonlar Ligi katılımını kaçırmışız.
Doğal ve dolaylı olarak gelirlerini de.


Yukarıdaki 8 maçta 4 farklı Hoca var. Werner Lorant, Zico, Aykut Kocaman, Daum.

Ayrıca Avrupa mücadeleleri dışında, yukarıdaki hocalara ek olarak; Hiddink, Aragones, Rıdvan Dilmen ve daha niceleri ile de sezona çok kötü başladığımız günler oldu.


Görüyor ve anlıyoruz ki; Fenerbahçe'nin sezon açılışlarında, bariz ve korkarım kronik bir sorun var.
Hakeza 2000 sonrası oynadığı finalleri kaybetmesi de, önce fobi oldu, şimdiyse kronik olma yolunda.

Tüm bu hocaların tabii ki hataları var.
Bu döneme başkanlık yapmış Aziz Yıldırım'ın da elbette.
Tüm bunları koyalım cebe.


Farklı hocalar, farklı oyuncular.
Aynı sonuçlar, aynı hayal kırıklıkları.


  • Hocaların yanlış planlamaları,
  • Sezon hazırlıklarının geç başlaması,
  • Transferlerin yetişmemesi,
  • Yanlış transferler,
  • Sakatlıklar vs. ile başlayan sezonlar.



  • Rakiplerin medya üzerinden yarattığı linç,
  • Hocaların tercihlerinden doğan kimi olumsuz sonuçlar,
  • Oyuncuların yeterli psikolojik direnci gösterememeleri,
  • Stres,
  • Hakemler vs. ile biten sezonlar.



Yıllardır isimler üzerinden övdük ya da yerdik.
Ancak yukarıdaki tabloya bakıldığında görülüyor ki, bu işin tek başına isimlerle alakası yok.

Bir gelenek, bir kültür, bir fobi.
Kronik bir rahatsızlık.

Sorun ortada.
Çözümü ne peki?
Ayrı bir yazı konusu bu, ama ilk aklıma gelenleri sıralayacağım.


  • Planlama
  • Zamanlama
  • Kararlılık
  • Özgüven
  • Soğukkanlılık
  • Motivasyon
Hiçbiri futbol terimi değil di mi?
Yani transfer, taktik, antrenman demiyorum.

Zira; dün akşam oynanan maçta, 2 devre arasındaki gece ile gündüz farkını, futbol terimleriyle değil, yukarıda saydıklarımla açıklayabilirsiniz.

Demek ki; Fenerbahçe'nin "transfer" etmesi gereken "şey" ortasahadan önce, yukarıdaki 6 maddelik "karakter".

Bu da, ne tek başına Başkan ile, ne de tek başına Teknik Direktör ile olur.

Fenerbahçe'nin bir devrime, kusursuz bir karakter geni aşısına ihtiyacı var.
Benim, senin, onun,
Hepimizin.

Olur mu?
Olur.















Devamını oku...

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Futbol teknik ekibine basketbol koçu


Teknik direktör.
Menajer.
Antrenör.
Kaleci antrenörü.
Fitness koçu.
Bireysel oyuncu antrenörü.
Analist.
Vs.

Tamamı futboldan gelme.
Futbol dinamiklerine aşina.
Başı, sonu; önü, arkası futbol hepsinin.

Şahit oldukları futbolun çapı kadar futbol bilgileri, görgüleri, vizyonları.

"Ben Teknik Direktör olsam" diye başlayım o halde;

Teknik kadromda mutlaka bir basketbol koçu bulundururum!

Neden mi?


  1. Hücum seti
  2. Savunma planı
  3. Duran top organizasyonu
  4. Duran top savunması
desem yeter sanırım.

Hücum seti:

Elbette mevcut direktör ve antrenörler de hücum varyasyonları üzerine çalışıyor ve plan yapıyorlar. Ancak basketbol koçları; çok daha küçük bir alanda, daha az oyuncuyla, çok daha isabetli ve sonuca ulaşan hücum setleri uygulama vizyonuna ve pratiğine sahipler.

Kanat, göbek, uzun top ve kontraatak varyetelerini; rakiplerin savunma yetenek ve donanımlarıyla karşılaştırarak çizeceği hücum setleri, idealler yerine geldiğinde makina düzeni sağlayabilir.

Savunma planı:

Bilhassa, savunmanın altın kuralı alan paylaşımı konusunda vizyon katacaklarına eminim. Ayrıca rakibin mevcut hücum varyetelerine tespit edip, onlara karşı çok daha başarılı savunma planı çizeceklerinden de şüphem yok.

Duran top organizasyonu:

Sanırım en faydalı olacakları alan. Kornerler, kenar ortalar, fake'li frikikler vb. aksiyonlarda, neler yapabileceklerini hayal ettiğimde heyecana kapılıyorum. 

Başarılı bir "Box out"un bile yüksek toplarda takıma nasıl katkı sağlayacağını düşünün.
Gerisi zaten çorap söküğü.

Duran top savunması:

Kah adam paylaşımlı, kah alan paylaşımlı duran top savunması; bir basketbol koçunun fark yaratabileceği başka bir aksiyon.


Ben teknik direktör olsam diye başladım ya söze. 
Öyle birşey elbette olmayacak ama fikir, hiçbir şey yapmazsa zihin açar.

Benden söylemesi;)



Devamını oku...

25 Ağustos 2012 Cumartesi

"Orta saha" transferi: Kararlılık




Dün Twitter'da 20 adet 140 karakter ile anlatmaya çalışmıştım dilim döndüğünce, bloga da taşımak istedim, üzerinden gideriz belki de.


  1. Ozan İpek'in Batalla'ya attırdığı golden istiyorum/bekliyorum bir kanat organizasyonundan. Dün akşam ikisi de muhteşemdi.
  2. Ertuğrul Sağlam; efektif ve modern bir şablonu, iyi ve uygun oyuncularla oynatıyor. Bu sene yeniden çıkış yapabilirler.
  3. Solda Ozan, sağda Sestak, ilerde Pinto ve arkasında Batalla ideal bir hücum 4'lüsü. Ayrıca ortada N'Diaye bu sene üzerine koyacağa benzer.
  4. Kısaca, Bursaspor'u çok beğendim. Serdar Aziz'in sakatlığı şanssızlık oldu onlar için. Avrupa'da yolları açık olsun.
  5. Bursaspor ve Ertuğrul Sağlam üzerinden Fenerbahçe'ye gelelim. Bursaspor'da varolan optimum şablon ve uygun futbolcular, henüz bizde yok.
  6. "Orta saha transferi" meselesine takılıp kaldı geleceğimiz ama hep söylediğim gibi, öncelikli sorun o değil. Şablon ve seçenekler net değil.
  7. Bıkmadan, usanmadan aynı şeyi söyleyeceğim. Hoca'ya birçok açıdan güvenim tam. Ama şablon ile seçeneklere karar vermeli ve artık uygulamalı.
  8. Takımdaki her futbolcu rolünü bilmeli. Ne zaman ne yapması gerektiğini, hangi konuda kendini geliştirmesi gerektiğini bilmeli.
  9. Bunun için takımın "algoritmasının" nal gibi ortada olması gerek. Sürpriz yok, makina gibi. Ancak bu şekilde oyun kendi içinde gelişir.
  10. Aksi halde, şablon ve uygun futbolcuları ararken, üstüne koyamadan sezonu tamamlarsın.
  11. Bursa'da Ozan, Sestak, Batalla ve Pinto var. Kurgu, roller ve yedekleri belli. Bizde? Sow, Kuyt, Krasic, Alex, Stoch. 5'i nasıl oynar?
  12. Tabii ki 5'i bir arada oynayamaz. 3 şablon alternatifin var bu durumda. Seçecek, bedellerine katlanacak ve kararlılıkla uygulayacaksın.
  13. Alex, Sow, Krasic, Kuyt, Stoch; herhangi bir takımda ilk 11 futbolcuları. Hatta o takımın yıldız kontenjanları. Rotasyon oyuncuları değil.
  14. Kuyt her sistemin bankosu şu anda. Alex tabu ise, Sow, Krasic, Stoch'dan 1 veya 2'si rotasyon olur. Yatırım ve potansiyel açısından tezat.
  15. Yok Alex yaşı itibariyle rotasyon oyuncusu olacak derseniz; yatırım yaptığınız ve potansiyeli olan kalan 4'lüyü oynatırsınız.
  16. Ama bunu artık net bir şekilde, tüm kadroya anlatmanız, rolleri en kısa sürede dağıtmanız lazım. Bu, hazırlık kampında yapılmalıydı.
  17. Fatih Terim misal; geçen sezon devre arası 4-4-2'ye döndü. Hücum ve savunma hattı belirgin bir kadro kurdu ve geliştirdi. Asıl transfer bu.
  18. Krasic transferi yapılana kadar Alex'li standart şablon ile devam edeceğini düşünmüş ve tüm hamleleri doğru/yerinde bulmuştum.
  19. Ancak Krasic'in de gelmesiyle, biraz evvel yazdığım sorun hasıl oldu. İşte burada liderlik gerekiyor, kararlılık. Çıkış yolumuz burası.
  20. Önümüz/yolumuz kesinlikle açık. Var olan tüm sorunları çözecek şey, Aykut Hoca'nın göstereceği ve takıma yansıtacağı kararlılık.
Devamını oku...

16 Ağustos 2012 Perşembe

3 Temmuz'u neden unutmamalıyız?


13,5 ay oldu.
Unut desem de unutamazsınız.
13,5 yıl geçse bile.

Sıkılanlar var.
Haklılar.
"3 Temmuz" ile başlayan cümlelere kafa çeviren Fenerbahçeliler var.

Futbolu sevdiği için Fenerbahçe'yi sevenler var.
Bir de Fenerbahçe'yi sevdiği için futbolu sevenler.
İkisinin bir arada olduğu durumlar da var, ayrıştığı noktalar da.

Öfkesini gollere boğmak isteyenler var.
"Yüce" mahkemeye konsantre olanlar da.

Bazen yan yana,
Bazen karşı karşıya,
Hepsi var.

Ama hiçbirinin Fenerbahçeliliğinden şüphem yok.
Biri zaferlerine aşık oldu bu takımın,
Diğeri hayal kırıklıklarına.
Hepsi var.


Ama hiçbirinin Fenerbahçeliliğinden şüphem yok.


Ama, fakat, lakin;

Tek mevzii saha değil.
Tek mevzuu da.

"Özel" parantezine alınmış "Kutsal İttifak"
Durmadı, durmayacak.

Sen unutmaya çalıştıkça, onlar hatırlatacak.

Hesap sorması gereken, sen iken;
Onlar tepende tef çalacak.

Kalabalıklar, çok kalabalıklar.
Örgütlüler, gevşek de değil üstelik.
Sistemliler, Nazi subayları gibi.
İştahlılar, çöl aslanı gibi.

Ve,
Şeytanlar, cennetten yeni kovulmuş gibi.

Unut, unutabilirsen şimdi.






Devamını oku...

14 Ağustos 2012 Salı

Kör, ölmeden; badem gözlü olamaz mı?


Galatasaray'da yasanan Melo ve daha nice krizler ile yansimalari.

Fenerbahce'de yasanan Emre ve diger krizler ile yansimalari.

Dogruluktan, etik ve ahlaktan sasmayalim tabii ki, ama bilhassa yasadigimiz darbe sonrasi skorlar bu denli onemliyken; degerlerimizi daha fazla, her gunkunden fazla desteklememiz, sahip cikmamiz, koruyup kollamamiz gerekmez mi?

Bakin; Emre-Zokora mevzuunda Emre'ye sahip cikanlar ile artik istemeyenler neredeyse yari yariyaydi.

Belki de saflari yeterince sıklastiramadigimiz icin aldi o cezayi ve en kritik maclarda mahrum kaldik Emre'den.

Ya Melo?
Emre'nin yapip yapmadigi bile net olmayan hareket ile kiyaslanamayacak bir vukuata sebep oldu. Takim arkadasini odaya kitleyip tarumar etti.
Sonuc?
Tabii ki binbir tiyatro ile, oynatti Galatasaray en kritik maclarda.

Melo oynamasa belki sampiyon Fenerbahce olacakti.

Ya da Emre oynasa.

Hareket dogru veya yanlis, bunu tartismiyorum.

İki olay ozelinden genel bir mana cikarmaya calisiyorum sadece.

Rakiplerinle esit sartlarda yarismadigin bir oyunda, dogruluk pesinde kostugun oranda geride kalacaksin; zira oyunun hem dogasi, hem de geldigi nokta tum makyavel semptomlara acik.

Evet; Galatasaray'in liseden gelen bir "Kol kirilir, yen icinde kalir" kulturu var. Ve mukafatini aldigi bir gercek.

Omurgasiz, karaktersiz, kaypak olalim demiyorum; bizi biz yapan degerlere sahip ciksak yeter, fazla birsey istemiyorum.

Yol uzun.
Rakip yokus asagi,
Biz yokus yukari mucadele ediyoruz, edecegiz.

Oyleyse arkadan iteklememiz lazim.
Oyle ya da boyle.

Bence.

Devamını oku...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Aziz Yıldırım'ın yerinde olmak


Malum, muhtelif sebeplerden ördüler başına bir çorap.
Direndi.
Pes etmedi.

Neo işkence yollarıyla itibarsızlaştırdılar,
"Fener"inden uzak tuttular,
Elinden almak istediler.
Vazgeçmedi.

Evlatlarının topunu kesmekle tehdit ettiler,
Ve 12 Mayıs'ta o topu da kestiler.

2 Temmuz'da kalbinde saatli bir bombayla serbest bıraktılar.

Fezleke,
İddianame,
Mütalaa,
Gerekçeli karar.

Gerekçeli karar.
Mütalaa.
İddianame.
Fezleke.

Baştan sona,
Sondan başa,
Yazdılar, çizdiler, oynadılar.

1. sezonun finali tahliye ile bitti.

Ve 3 Temmuz Darbesi'nin 2. Sezonu göz açıp kapayana kadar başlayıverdi.

Bu sezon hedefleri belli.
Realizasyon.

Birden fazla mevzii ile saldırıya devam ediyorlar;
O'na ve evlatlarına.

Harıl harıl yeni bir hastalığa virüs yetiştiriyorlar.
Yeni bir zehir şehir sularına.

Zalim muktedir; saha, banka, mahkeme, maliye ve elindeki tüm silahlarla mermi taşırken cepheye, hala;
O, kollarını sıvıyor.

Tek başına,
Ama yalnız değil.

Güçlü,
Ama yenilmez değil.

İlk sezon çetin ve çetrefilliydi;
Ama asıl film, 2. sezonda kopacak.

Ve şimdi; hem O'nun, hem de evlatlarının desteğe ihtiyacı var.
Geçen sezondan fazla,
Çok daha fazla!

Daha yeni başlıyor, zira!



Devamını oku...

Etekteki Taşlar




Hazırlık maçlarının ardından 3 resmi maç yaptık.
3. ön elemeyi geçsek de pek tad vermedik.
Süper Kupa'da ise, kelimenin tam anlamıyla rezalettik.
Bekir'in son dakika golü, Volkan'ın kurtardığı penaltı ve dün akşam yediğimiz son dakika penaltısı.
3 maç, 3 kırılma anı; 2 bize, 1 rakibe.

Ben, şahsen olumlu taraftar profili çizenlerdenim; ki bunu saklamam, kabul ederim.
Daha korumacı, sahiplenen, kıyamayan, romantik serseri olabilirim.

Ama bu, gözle görünen yanlışlardan kaçmak anlamına gelmemeli.

Genel olarak Aykut Hoca geldiğinden beri, takımın genel yapısı ve transfer politikalarından oldukça memnunum. Belli dönemlerde, özellikle ligin ikinci yarılarında oynattığı futboldan da ziyadesiyle.
Bu sezonun transfer başlangıcından ve oluşturulmaya çalışılan omurgadan da memnuniyetimi müteakip defalar yazdım.
Uzun vadede hala yanılmış sayılmam ama kısa vade için, en azından bugün için bazı soru işaretlerini yazalım alt alta.


  1. Klişe. Orta saha. Transferin ötesinde sorun olan bölge. 4'lü orta sahada Cris-Topal olmaz, olmuyor, mümkün değil. 3'lü orta sahada ise tevekkeli adam eksik. İlk 11'i geçtim, sezon boyu rotasyon için transfer, evet şart. Ve eminim, olacak.
  2. Defans. Lugano-Yobo'dan; geçen yıl önce Serdar-Yobo'ya, olmayınca Bekir-Yobo'ya döndük. Bekir yükseldi ama ilk 11 için değil, rotasyon için idealdi. Yobo-Egemen mi olacak şimdi? Lugano-Yobo'nun oldukça gerisinde, değil mi?
  3. Sol bek. Hasan Ali'den mutlu ve umutluyum. Üzerine koyarak yükselecek, inanıyorum. Ama yedeği yok. Yük omuzlarında, stres yapma riski çok.
  4. Hücum. Yıldızlarını say deseler kimleri sayarsın? Alex, Kuyt, Sow, Stoch, Krasic değil mi? Bu 5'ini aynı anda oynatamayacağın aşikar. 4'üne razıyım, 3'ü ile çıkabilecek misin peki?
  5. İdeal diziliş & kadro. Başarılı ve büyük takımların daima ideal bir dizilişleri ve 11'leri olur. Başarıyı getiren ana faktörlerden biri bu. En azından 2. bir şablon olur; sanıyorum en büyük sorunumuz bu. Şu an Alex'li standardımız olan 4-4-1-1 ile devam ediyoruz. Ama bu dizilişte, yukarıdaki 5 yıldızından en fazla 3'ünü kullanabilirsin. Sow'u oynatmak, Kuyt'u kullanmak zorundasın. Stoch ve Krasic'e yatırım yaptın. Bu durumda yola nasıl devam edeceğine artık karar vermeli ve taşları yerine oturtmalısın, aşikar. Orta saha transferinden bile elzem bence.

Uzatmadan 5 ana maddede topladım etekteki taşları.
Maliyetlere burada girmedim. Bir başka yazıda değineceğim.

Teknik direktör olsam, öncelik sıram şöyle olurdu:

  1. Öncelikle, olmayacak duaya amin dememeli artık. İlk iş bu. Kararlılık.
  2. Birincil şablona karar vermek.
  3. Taşları oturtmak.
  4. Eksik/sırıtan bölgeye takım içi çözüm bulmak.
  5. Takım içinden çözemeyeceğin eksikliğe takviye yapmak.

Aykut Hoca'nın tüm bunları düşündüğüne eminim ve sonuna kadar güveniyorum kendisine.
Ancak kazanarak devam etmek zorunda, yukarıdaki tüm sorunlarla baş etmeye çalışırken; zira, görülüyor ki tribünlerdeki beklenti ve aynı oranda gerginlik, had safhada.

Şans onun ve tüm Fenerbahçeliler'in yanında olur umarım.




Devamını oku...