31 Mart 2013 Pazar

27. Hafta: Fenerbahçe - Akhisar Belediyespor: 2-0: Kötü oyun, iyi sonuç




Maç kadroları açıklanınca 4-4-2 yayılacağımız hissi oluştu taraftarın genelinde. Sow daha geride sarkık, Webo yine öndeki rolündeydi, ama Sow'un pozisyon alışıyla daha çok son birkaç haftadaki 4-2-3-1'i andırdık. Sow'dan ortada yaratıcı olması beklenince, işler pek istediğimiz gibi gitmedi.

Öncelikle sahada yayılışta sıkıntımız vardı. Birbirinden çok kopuktu hatlarımız. Bu sıralarda enerjisiyle Raul Meireles çok öne çıktı. Raul topla da çok haşır neşir oldu. Sadece top kesmekle kalmadı, öne oynadığı tek toplar atağa kalkışlarımızı hızlandırma yolunda çok yardımcı oldu. 16. dakikada Sow'un yakaladığı pozisyonda Webo'ya attığı top ve atağın gelişimi o ana kadar ki en olgun ataklarımızdan biriydi.

YAYILIŞ VE KONTROL

Rakibimiz bizi önde karşılamaya çalıştı çoğunlukla ama sekenleri vermedik genellikle. İlk kez 28'de sekeni aldılar ama iyi şut açısı vermedik. 30. dakikada da Aykut Hoca oyuna müdahale etti. Sow'u sola, Caner'i ortaya attı ve alışık olduğumuz düzene geçişle kontrolü ele aldık. Oyuncular birbirlerine daha yaklaşarak oynayınca topu karşı alana daha rahat geçirdik ve daha etkili olduk. 36. dakikada oluşturduğumuz atak golle sonuçlanması gerekirken yan hakemin pozisyon alamamış olmasıyla güme gitti. O esnada 1-0 öne geçmek oyunun kaderini ne kadar değiştirirdi buna ikinci yarı özelinde değinmekte fayda var.

İKİNCİ YARI

Daha 2 dakika geçmeden golü bulduk. Webo'nun Sivasspor'a attığı golün ters açıdan çekilmişi gibiydi. O maçta sol bek Ziegler ters ayakla ortayı yapmış, Webo'nun kafası golle sonuçlanmıştı. Bu maçta da sağ bek Mehmet Topuz ters ayakla ortayı yaptı, Webo aynı kafa vuruşunu yaptı ama Oğuz çıkarmayı başardı. Webo'nun kendi topuna hamle edip, ofsaytta olan Sow'dan önce topu tamamlaması da kısa mesafedeki çabukluğunu gösterdi.

Burada araya girmekte fayda var. İlk gol verilmiş olsaydı, bu anda 2-0'ı yakalamış olacaktık ve oyunu istediğimiz gibi soğutup aktif dinlenmeyi sağlayabilirdik. Hoş aktif dinlenen oyuncularımız vardı zaten sahada, ama buna Perşembe performansıyla bağlantılı olarak değinirim. Şimdi sinirlerimizi yıpratmayalım.

Golden sonra ikinciyi yakalama fırsatları da geçti elimize, ama klasik olarak hemen değerlendiremedik. Oyuncu değişikliklerine kadar olan bölümde topla çıkarken yer yer yaptığımız pas hatalarının Perşembe günü için düşündürücü olduğunu eklemekte fayda var. Değişikliklerin iyi bir zamanda gelmesi, giren oyuncuların da oyuna yaptığı olumlu katkı ise Aykut Hoca'nın hanesine artı puan. Geçenlerde Twitter'da sorduğum "İlk planda göndereceğiniz 3 oyuncu" sorusuna cevap olarak en çok çıkan isimlerden biri olan Orhan Şam'ın girer girmez yaptığı asist ise tek kelimeyle şahaneydi. 2-0'dan sonra tümden rölantiye aldık oyunu ve 90 dakikanın sonunu getirdik.

Bir ufak not oyuncu değişiklikleriyle ilgili: Webo maç sonu röportajında Aykut Hoca'ya teşekkür etti değişiklikteki zamanlaması için. Sakatlıktan yeni çıkan Webo'nun hemen daha ilk maçında 90 dakika kaldırmasını beklemiyorduk sanırım hiçbirimiz. Topuz-Orhan değişikliğinde de Topuz'un tendon probleminin rol oynadığını öğrendik. Oyuncu sağlığının çok önemli olduğu, her oyuncumuzun olabildiğince sağlıklı kalması gereken bir dönemdeyiz. Müdahalelerin bu durumlar gözetilerek yapılmış olması da teknik ekibe bir artı puan.

CANER

Uzun uzun yazmak istemiyorum. Bence kötü bir performans sergilemedi. Caner atlet bir oyuncu, driver karakterli, yani delici. Ortaya geçişiyle oradaki hareketliliğinin oyunu ne kadar olumlu yönde etkilediğinin altını çizmek gerek. Oyundan çıkarken verdiği tepkiye gelince... Tepki taraftara ise çok yanlış, Aykut Hoca'ya ise çok çok yanlış. Kendisine sinirleniyorsa da şişe tekmelemeyecek bir zahmet. Basına Lazio maçına kadar malzeme verdi böyle yaparak. Oyuncularımızın daha dikkatli olmalarında ve tepkilerini kontrol etmelerinde fayda var. Ben söyleyeyim, bu burada dursun.

STOCH

Twitter'da acımasızca eleştiriyorum. Sorumsuz diyorum, kendini çizgiye atıp, top gelince sağına çekip vurmaktan başka bir şey yapmıyor diyorum. Diyorum da diyorum. Bugün oyunda kaldığı süre içerisinde çok disiplinli, mücadeleci ve takım için oynayan bir Stoch vardı. Mücadeleden kaçıyor dediğimiz adam kayarak müdahale yaptı, ikili mücadeleye girdi, vücut koydu, ayakta kaldı. Şöyle takım için oynasın, o isteği göstersin, canımızı yesin.

LAZIO MAÇINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKİLEN NOKTALAR

Bu maç özelinde bazı hatalarımız var ki, Lazio maçında yaptığımız takdirde çok acı bir şekilde bedelini ödeyebiliriz. Kısaca üstlerinden geçelim:

* 19. dakikada Egemen'in gelişigüzel uzaklaştırdığı top rakibe gitti ama topu ezdiler. Lazio'nun ileri uç adamları ezmeyecektir.

* 28. dakikada seken topu rakibin alması. Topuz adamını çizgiye kadar kovalamış, burası tamam, ama Cristian kademeye gecikmiş durumda. Böyle bir lüksümüz yok Lazio'ya karşı.

* Çağdaş Atan'a vurdurulan kafa. Duran toplarda çok iyi alan paylaşamadığımız bir gerçek. Rakipte belki Klose yetişemeyecek ama büyük ihtimalle yerine oynayacak olan Kozak'ın 1.93 boyunu ve zamanlamasını da hesaba katmakta fayda var.

* Benim hatırladığım 2 korneri heba ettik. Hele ikincisinde Caner korneri atmak için oyunda kaldı. Madem pas olarak kullanılacaktı, neden oyunda kaldı ben anlamadım. Ortada sıkışma ihtimali yüksek bir maçta, her duran top şanstır, ezmeyelim.

SONUÇ

Rakibin kazandığı haftada kazanmamız şarttı, kazandık. Puan farkı sabit ve bence daha önemlisi; kazanma alışkanlığımız oturmuş durumda. Neticenin daha önemli olduğu haftalardayız ve yine neticeyi aldık.

Bir ufak not da Akhisar takımı için: Birçok takımın gelip bize karşı 11 kişi savunma yapmasına alışık olduğumuz günlerde oynadıkları açık futbol takdire şayan. Topu kontrol etmeye çalıştılar ancak kapasite farkı nedeniyle sonuç alamadılar. Umarım oynamaya çalıştıkları pozitif futbolun karşılığını da ligde kalarak alırlar.
Devamını oku...

29 Mart 2013 Cuma

Totti'nin 20. yıla özel La Gazzetta dello Sport'a verdiği röportaj

28 Mart 2013 günü Roma'nın efsane futbolcusu Totti Serie A'daki 20. yılını kutladı. Bu vesileyle La Gazzetta dello Sport 36 yaşındaki efsane ile uzun bir röportaj yaptı. Sizlere bu hoş söyleşiyi sunuyorum...

Efsane 16 yaşındayken Roma Primavera takımı ile Ascoli'ye karşı ilk yarıda 2 gol atar ve çabuk duş alarak 24 saat sonra Brescia ile deplasmanda oynanacak maç için Roma A takımına katılır. 28 Mart 1993'te hiç kimsenin beklemediği bir şekilde Totti Roma A takımında ilk maçına çıkar ve tüm hayatı bir anda değişir. Tabi İtalyan futbolu da...

Totti, sence de 20 yıl çok çabuk uçup gitmedi mi?

Evet, çok çabuk geçti. Ama bunun sırrı işimi tutku ile yapmamda saklı. Gerçekten 'o gün' ilk maçıma çıkacağımı ben de beklemiyordum. Teknik direktörümüz Boskov bana "hazırlan" dediğinde Muzzi ile konuştuğunu düşünüyordum. Muzzi bana "Onu dinle, seninle konuşuyor" diyene kadar...

40 yaşına kadar futbol oynamak istiyorsun. 1 veya 2 yıllık kontrat mı geliyor?

Umarım... Gelecek hafta başkanımız Pellotta ile görüşeceğim. Takımıma bağlıyım ve burada çok mutluyum.

Rivera, Maldini, Riva, Mazolla, Antognoni, Del Piero... İtalyan futbol efsaneleri son zamanlarda kulüpleri tarafından çok unutuluyor. Senin düşüncelerin nelerdir?

Takımı için herşeyini ortaya koyan bir insanı kenara itmek haksızlıktır. Umarım ben istisna olurum.

Hangi futbolcu hakkında "Onun yaptıklarını ben hiç bir zaman yapamam" diye düşündün ve yan yana veya karşı karşıya oynadığın en iyi futbolcu kim?

İlk önce, tek bir kişi: Messi. Karşı karşıya oynadığım en iyi futbolcu Brezilyalı Ronaldo. En iyi takım arkadaşım Batistuta ve sahada en iyi anlaştığım oyuncu ise Cassano.

Buffon birlikte çalıştığı en iyi teknik direktörün Conte olduğunu söyledi. Peki senin için en iyi kim?

Lippi. Onun hiç kimsede olmayan karizması var. Ama Capello da çok iyi teknik direktördür, Spaletti de. Maalesef, onun Roma'dan gitmesine neden olan kişinin hala ben olduğum düşünüyor. Aslında Zenit'e gitmek isteyen kendisiydi.

Şimdilerde hangi teknik direktörle çalışmak istersin?

Mourinho.

Kariyerinin hangi aşamasında Ballon d'Or'u kazanmayı hak edebileceğini düşünüyordun?

2000 yılında Avrupa şampiyonu olsaydım Ballon d'Or'u da kazanabilirdim. Ayrıca o sezon Serie A'yı da kazanmıştık.

Hala sponsor baskısı nedeniyle yarı final maçında Hollanda'ya karşı ilk on birde başlamadığını düşünüyor musun?

Bu herkesin söylediği bir şey. Güzel bir turnuva geçiriyordum ve takımım için önemli goller atmıştım. İlk on birde başlamamam için kesinlikle hiç bir neden yoktu.

Futbolu bırakmadan önce bir Serie A şampiyonluğu veya Dünya Kupasını kazanmayı ister miydin?

Neden her ikisi olmasın? Şimdilik Scudetto'yu isterim. Dünya Kupası hakkında düşünmek için zamanım olacak. 

İtalya'nın Dünya Kupasındaki şansını nasıl görüyorsun?

Avrupa Şampiyonasındaki performansın aynısını bekliyorum. Gerçekten İtalya'nın Dünya Kupasını kazanacağını düşünüyorum! Eğer ben kadroda olursam kaybederler... Ama şimdiki kadro çok iyi ve Prandelli müthiş bir teknik direktör. 



Sence Balotelli bir futbol fenomeni mi?

Fenomen olması için yetenekleri var. Ama herşey kafasında bitiyor. Sahada ne düşündüğü çok önemli... 

Serie A'da atacağın ilk gol için önceden hazırladığın bir sevinç varmış ve gol attıktan sonra yapmayı unuttuğun doğru mu?

Evet. Hatırladığım kadarıyla bir güreş haraketiydi...

De Rossi'nin taraftarlar tarafından çok eleştirildiğini düşünüyor musun?

Evet. Bu benim de başıma geldi. Roma taraftarı her zaman kendi takımını diğer takım taraftarlarında daha çok destekler ve daha çok şey bekler. Beklentim takımda kalacağı yönünde ama futbolda ne olacağı hiç bir zaman belli olmaz.

Messi ve C. Ronaldo dışında hangi futbolcuyu Roma formasıyla görmek istersin?

Xavi.

Sence Şampiyonlar Ligini hangi takım kazanır?

Barcelona.

Roma derbisi yaklaşıyor... Bugüne kadar hangi Lazio futbolcusunu yendiğin için üzüldün?

Nesta. Çünkü çok iyi futbolcuydu ve en iyi arkadaşlarımdan biri. 

Konuyu biraz değiştirelim... İlk Serie A golünü mü iyi hatırlıyorsun yoksa ilk öpücüğünü mü?

İlk gölümü... İlk kez 12 yaşımdayken birini öpmüştüm, hayır, hayır, 10 yaşımda! Daha hayatı tam olarak  anlamadığın bir yaşta...

10 yaşında mı?!

Aslında 12 yaşımdayken Tropea'da 17 yaşındaki bir kızla güzel bir gece geçirmiştim.

Biraz bahis skandalları ve ayarlanmış maçlar hakkında konuşalım... Doni, geçen sezon sonunda bir çok maçın ayartıldığını iddia etmişti. 

Bu iki şeyi karıştırmayalım... Biri "maçları satmak", diğeriyse "kendine bir iyilik yapmak". Bunların hiç biri olmaması gereken şeyler. Artık bazı şeylerin değişmesi gerek ama İtalya'da bu o kadar kolay değil...

Son sorular aileniz hakkında olacak... Kızın Chanel bir futbolcuyla evlense mutlu olur musun?

Evet, neden olmasın?! Benim için en önemlisi, kim olursa olsun kimse kızıma saygısızlık etmemeli.

Oğlun Cristian da senin gibi futbol oynuyor. Aileni gelecekte Maldini ailesi gibi görüyor musun?

Eğer kendisini bu konuda kanıtlarsa neden olmasın. Ama futbolcu olmasını istemiyorum. Umarım profesyonel tenisçi olur. Emekli olduğumda severek menajerliğini yaparım...   

Massimo Checchini / La Gazzetta dello Sport, 28 Mart 2013.

Röportajın orjinali: http://www.gazzetta.it/Calcio/Squadre/Roma/27-03-2013/roma-totti-io-er-mejo-che-c-solo-messi-superiore-lippi-tecnico-migliore-92700779907.shtml


Devamını oku...

28 Mart 2013 Perşembe

Son Çeyrek Final: Fenerbahçe 2 - Chelsea 1



Tek başına Fenerbahçe.
Kendi parasıyla, kendi stadında.
Destekleyen yok.
Erteleme yok.

Önce İnter, CSKA Moskova, PSV.
Ardından Sevilla ve Chelsea.
Yarı final yolunda, umut çok.

Gerçek bir Şampiyonlar Ligi deneyimi:



Devamını oku...

Bir Gurur Anı: 42.000 Fenerbahçeli Kadın!


20 Eylül 2011.
Bir dönüm noktasıydı.
Fenerbahçeli Kadınlar yaptıkları "darbe" ile tarihi değiştirdi.

Nasıl ağladığımızı ve ne kadar gurur duyduğumuzu hatırlayalım mı?


Ve ertesi gün Ali Koç; CNN canlı yayınında inanılması güç bu öyküyü anlatırken:

Devamını oku...

27 Mart 2013 Çarşamba

Stepanenko'dan altın(!) vuruş

Ukrayna, Moldova karşısında uzatma dakikalarına 2-0 önde girerken Shakhtar Donetsk'li Taras Stepanenko duş almaya erken gitmek istemiş. Keşke bu insanlık dışı faul yerine başka seçenekler kullansaydı.


Devamını oku...

26 Mart 2013 Salı

Olimpiyat Komitesi Türk Sporu'nun Lokomotifi Fenerbahçe Tesisleri'ndeydi









Devamını oku...

Cappie'nin gözyaşları



Gelecek sezon Euroleague Şampiyonu olduğumuzda mutluluktan dökülecekler.

We love you Cappie!

Devamını oku...

Bu gol kaçar mı?

Gürcistan liginde oynanan Zestafoni - Merani Martviloi maçında ilginç bir gol kaçmış. Kalecinin yaptığı hataya mı gülelim yoksa Zestafoni takımının Fildişi Sahil'li forveti Boti Demel'in kaçırdığı gole mi? 

Devamını oku...

25 Mart 2013 Pazartesi

İslam Baba'dan: " Futbolumuzun dünü, bugünü"


Türkiye "ihraç kotasına" yıldız futbolcu koyamadığı sürece‚ bu oyunda evrensel boyutlara erişmesi mümkün değildir.
Türkiye´de "erkek çocuk" futbol oynamak için doğar. Çocuk elini ayağını bir "oyuna sürme" ihtiyacına erince‚ mutlaka şehirlerde kalmış bir açıklıkta meşin yuvarlağın peşinde sihirlenir.

40 yıl 50 yıl önce "ailenin büyükleri" erkek çocuklarının futbolcu olmasını istemezlerdi."Okumak ve adam olmak" ailelerin bir numaralı hedefi idi‚ çocukları için... Futbolcu olmak "serseriliğin ilk aşaması" idi ve bu etabı yeni "delilikler" takip ederdi.Çünkü yarım asır önce‚ "çuval çuval" para yoktu futbolcuya...

Şimdi durum "tersine" dönmüştür futbolcu için...

Türkiye´de hiç bir iş kolu "futbol" gibi kısa sürede bu kadar "para yumurtlamamakta" ve bu işi yapanı dört beş yılda milyoner veya trilyader edememektedir.Yarım asır önce çocuğu futbol oynadığı için horlayan hırpalayan "aile büyükleri" ‚ şimdi topu milli piyangonun üstünde bir "servet kasası" görmekte‚ futbol sahalarına yönelen evlatlarını dışlamak yerine teşvik etmektedir‚ bilakis...Babalar şimdi futbolu "bir koy on al" diyen bir fırdöndü aletinin yüzbin kat önündeki "ikramiye çıkaran" bir araç olarak görmekte‚ hiç niyetli olmayan erkek çocukları bile‚ "topa" sevketmek için çeşitli vesilelere "çanak" tutmaktadır.
Benim gözlemim şudur...

50 yıl önceki nesil "ana - baba uyumu" bakımından‚ şehirlerin oksijen ve yeşillik oranında daha "özgürcü olması" yönünden‚ futbolculuk daha kalite ve usta işi ürünler verirdi.Şimdi akraba evlilikleri ve göçlerin sebep olduğu "karışık nikahlar" ‚üstüne üstlük şehirlerin hem arsa hem oksijen olarak müthiş bir gerilemeye uğraması‚ "futbolcu modeline" müthiş bir erozyon getirmiştir.

Türkiye yabancı oyuncu ve antrenör konusunda daha "akli bir sınırlandırma" kullanmazsa‚ mevcut futbol okulları ve alt yapı tesislerine bina ve bol saha dışında "daha doyurucu" bir eğitim müfredatı koyup kaliteli mal üretmezse‚ biz futbolda ülke olarak ne evrensel bir iddiacı oluruz‚ ne de "ihraç kotasına" futbolcu koyabiliriz...

Bu neslin "Avrupa´ya gitmeye en layık oyuncusu" Sergen´e bakınız.Kıyafet olarak‚ lisan olarak‚ futboldaki form ve ciddiyet olarak "Trakya dışına" çıkma gibi "bir adım atma" niyeti var mı ?..

Yok gibi...

Çünkü Türkiye´nin futbolcu olarak en yüksek parasını alıyor. Hem "top" oynuyor‚ hem dilediği gibi gezip tozuyor. İdmana istediği zaman çıkıyor‚ çıkmıyor.Ne yapsa ne yapmasa Türkiye´nin futbolda "kral" adamı...Enayi mi ? Türkiye dışına çıkıp "vatandaşlık" arasın...

İslam Çupi, 1997.
Devamını oku...

Suflör kim?



Birçoğumuz; gazete almıyor, spor programı adı altındaki güdümlü reality şovları zinhar izlemiyor.
Ancak o güdümlü yayınlarda atılan oklar, bir şekilde hedefini vuruyor.

Hep söylüyoruz;
Kimi zaman taraftarları tahrik ediyorlar, kimi zaman gerekli kişilere canlı yayında mesaj veriyorlar.
Amaç, taşeronluklarını yaptıkları kişi ya da kurumlar lehine kamuoyu yaratmak.

Farklı farklı kanallarda,
Bazen aynı, bazen farklı zamanlarda,
Ama her daim organize, tekdüze, yekpareler.

Reklam almıyorlar, her hafta ortalama 6000 dakika yayın yapıyorlar.
Onlarca spor(!) yorumcusu ekranlara çıkıyor.
Daimi konukları, sunucuları, rejisi, yönetmeni vs. ile yüzlerce kişinin maliyetini kim finanse ediyor?

Ratingi ve dolayısıyla reklam gelirleri düşen dizilerin; derhal, hiç vakit kaybetmeden yayından kaldırıldığı bir rekabet ortamında, sözde spor özde reality programları bu yayınları nasıl ve ne sebeple yapıyor?

Finansör kim?

Canlı yayında, birbirlerinden habersiz aynı anda/eş zamanlı; birebir aynı söylem ve argümanları nasıl söylüyorlar ve neden devamlı tekrar edip, izleyicilerin kafalarına kazımaya çalışıyorlar?

Suflör kim?

***

Uzun zamandır söyleyegeldiğimiz, "Türk futboluna yapılan darbe ve yeniden yapılandırılmasında medyanın rolü" argümanlarını somut bir şekilde ortaya dökme fırsatı sundu Sevgili @fireofoctopus bize.

Aşağıda; önceden hazırlandığı, üzerine çalışıldığı aşikar propaganda söylemleri ve sloganların farklı kişiler tarafından, eş zamanlı olarak mütemadiyen nasıl tekrar edildiği bazı örneklerle net bir şekilde gözler önüne seriliyor:

Unutmadan not düşelim; içerik değil, tıpatıp aynı argüman/sloganların senkronize işlenmesini konu alıyoruz.
Cümlelerin doğruluğu veya yanlışlığı bu yazının meselesi değil.

Şimdilik 3 madde örnek ile başlayalım.
Vakit buldukça ve yenileri eklendikçe listenin çift haneli rakamlara çıkacağını şimdiden belirteyim.

Buyrun!

1) "Demirören neden federasyon başkanlığını ısrarla yapıyor?"



2) "Demirören hakkında belgeler var!"


3) "Federasyon talimatla kuruldu."












Devamını oku...

Anormal sezona anormal son yakışır


Futbola yapılan darbeyi ve yaralarını saymıyorum.
Sezona başlarken yapılan hatalar da bir kenara.

2012-13 sezonu; büyük konuşmayalım ama belki de tarihimizin en anormalliklerle dolu sezonu olmaya aday.

Gelin şöyle bir bakalım nasıl bir sezon geçiriyoruz:


  • 5 maç ceza ile başlayan lig.
  • Ardından son 8 yılın oyun ve skor merkezi "Alex'i kaybetmek" ve yarattığı manevi tahribat.
  • Süper Kupa maçı ile başlayan aleyhimize anormal hakem hataları.
  • Peşinden "LAN" krizi.
  • Yetmedi tükürük krizi.
  • 17'si lig, 2'si Şampiyonlar Ligi ön eleme, 1'i Avrupa Ligi ve 2'si Türkiye Kupası olmak üzere tam 23 maçta maç başı ya da içinde geriye düşen bir takım.
  • Deplasman fobisi.
  • ikisi derbilerde olmak üzere kendi kalemize attığımız goller.
  • Son dakikada yenilen goller.
  • Avrupa'da seyircisiz oynanan 2 maç ve ertelenen men cezası.
  • Bir Avrupa deplasmanına 10 kişi başlamak.
  • Peş peşe sakatlıklar.
  • Birkaç kez istifa edip futbolcuların ve Başkan'ın ısrarıyla geri dönen bir teknik direktör.
Varsa daha siz ekleyin.

Konu Fenerbahçe ise büyük konuşmamak gerek, haklısınız ama bu kadarı da bir hayli fazla.

Tüm bu anormalliklerin bir arada toplandığı bir sezonda, son çeyreğe 3 kulvarda da iddialı girmek bile bir mucize belki de.

Ama bence filmin sonu da sıradan olmayacak.

Türlü anormalliklerle dolu bu sezonun finali, tarih için de bir anormalite yaratabilir.
Bir dönemeç, bir kırılma noktası.
Kim bilir?

Bakalım 3 kulvarda da finali görebilecek miyiz?
Ne dersiniz?
Devam edelim mi yoksa kutunuzu mu açayım?








Devamını oku...

Uefa Avrupa Ligi - Çeyrek Final: Lazio Analizi.




Lazio analizi yazmak isteyen herkes oturup 1-2 Lazio maçı izlemeye çalıştı tahminimce. Ben iki maç seyrettim, 6 sayfa not çıkarttım ama çıkarttığım 6 sayfa not dahi sıkıntıdan bayıldığım ve maçlar esnasında esnemekten ağzımın ayrıldığı gerçeklerini değiştirmeyecek. Özetle: Dünyanın en sıkıcı rakibiyle oynayacağız!

Rakibimizin bir önceki turda deplasmanda oynadığı Stuttgart maçı ve hemen sonrasında ligde iç sahada oynadığı Fiorentina maçları üzerinden yola çıkarak bazı şeyleri aktarmaya çalışacağım. İki üst üste maçı seçmemin esas sebebi ise, rakibin bizimle oynayacağı maçlar öncesinde çok çetin maçlar oynayacak olması. Bizimle yapacakları iki maç arasında Roma derbisi, ikinci maçtan sonra da iç sahada Juventus maçları var. Şampiyonlar ligi yarışı için bu maçlardan mutlak galibiyet çıkartmak zorundalar ve arada da bizimle oynayacaklar. Kadro rotasyonlarının bu trafiği kaldırıp kaldıramayacağını hep birlikte göreceğiz. Hele ki Roma derbisi sıralama için de çok önemli, zira ligde Roma'nın gerisine düşmüş durumdalar ve kaybederlerse Avrupa Ligi'ni dahi riske atmış olacaklar. Hoş biz de şampiyonluk yarışının içinde kalma çabası içindeyiz ve rakiplerimiz nispeten daha zayıf olsa da kazanmak zorundayız. Yine de onların bu süreçte daha çok yıpranacakları bir gerçek.

STUTTGART DEPLASMANI

İzlediğim iki 90 dakikadan nispeten daha çekilebilir olanı buydu. Ne yaptığını bilen, iyi bir deplasman takımı vardı sahada. Genel dizilişleri olan 4-1-4-1'i kullanmadılar. Top rakipteyken 4-4-1-1, top onlara geçince 4-2-3-1 oldular. Yani esnek bir 4-5-1 kullandılar ve bunu da alan daraltmadaki başarılarının yanına "driver" kanat oyuncuları sayesinde yaptılar. Sahaya da çok simetrik yayılmadıkları için genelde şöyle bir görüntü çıktı ortaya:




Görselde Kozak daha sola doğruymuş gibi görünse de önde çok hareketli. Stuttgart maçı özelinde Ederson'a ceza sahasına girme imkanı tanımak için daha çok sola açıldı. Rakibi genellikle önde karşıladılar, Candreva ve Lulic kapılan toplarda hemen fırlayarak kaleye yönelmeyi düşünen kanat oyuncuları. Önde baskıyı da bu oyuncular başlatıyor. Zaten attıkları gollere bakanlar, gollerin rakiplerin hatalarından geldiğini farkedecektir. Stuttgart maçındaki ilk golde daha ortada pozisyon bile yokken atılan bir yanlış top Ederson'da kalıyor ve vuruşunda gol. 2. golün ise Stuttgart'ın 4-4-2'ye dönmesinden bir dakika sonra gelmiş olması ironik. Orta sahada boşluk bulunca ileri fırlayan Onazi golü atıyor.

Maç boyuna pres yapmaya çalışan, önde top kovalayan, ancak neredeyse hiçbir şey üretemeyip sadece üç pozisyona girebilen Stuttgart'ı siliyorlar sahadan. Temelde tempoyu düşürüp oyunu soğutarak yapıyorlar, yani birçoğumuzun tabiriyle çirkin futbol oynayarak.

Tempoyu düşürüyorlar derken, istedikleri zaman artırabiliyorlar da. Stuttgart maçının ikinci yarısının başlamasıyla birlikte rakibi karşılama mesafelerini öne çektiler. Bunda skor üstünlüğüyle rakibi yıldırma isteğinin de etkisi vardı, ve 10 dakika sonra meyvesini de 2. golle aldılar. Sonrasında rakibin oyundan düşmesini çok iyi kullandılar, iki dörtlü blok halinde kapanıp kontra aradılar. Hele ki Ederson-Ledesma değişikliğinden sonra tam bir defansif 4-5-1'e dönüştüler ki 4-2-4 gibi dizilip gol aramaya çalışan Stuttgart orta sahayı tamamen onlara teslim etti.

Deplasmanda bu skoru alırken özen gösterdikleri noktalar; Alanı daraltmak, doğru baskı yapmak, pas hatalarını en aza indirmek, tempoyu istedikleri gibi ayarlamak ve disiplini hiç bırakmamak oldu.

FİORENTİNA YENİLGİSİ

Stuttgart'ı deplasmanda yendikten sonra iç sahada Fiorentina karşısında darmadağın oldular. Oynadıkları oyun nispeten aynı, ama rakip çok daha doğru oynayınca bu sefer sahadan silinen onlar oldular. Fiorentina anlayış olarak bize benzeyen bir takım, dolayısıyla bu maçın bize birçok doğruyu göstereceği düşüncesindeyim.

Klasik dizilişleri olan 4-1-4-1'le sahadalardı bu sefer. Kırmızı kart cezalısı Candreva'nın yerine Alvaro Gonzalez'i tercih ettiler. Önde de Avrupa Ligi golcüsü Kozak'ın yerine daha savaşçı karakterli Floccari oynadı. Yani aşağı yukarı şöyle yayıldılar sahaya:





İlk 15 dakika öylesine göstermelik bir baskı yaptılar. Bu esnada Fiorentina topu çok akıllıca çevirdi, sabırlı davrandılar, top hakimiyetini rakibe teslim etmemek adına tempoyu biraz düşürdüler. Lazio baskısı kesilir gibi olunca da yavaş yavaş topla çıkmaya başladılar. 20. dakikada da ilk organize atakla golü buldular. Pas oyunu oynayıp, tempoyu biraz artırabilen bir takımın Lazio'yu nasıl tek ayak üstünde yakalayabileceğinin güzel bir örneğiydi goldeki organizasyon. Buradan izlemek mümkün:



Lazio geri düşünce reaksiyon gösteremedi. Candreva'nın yokluğu ve Lulic'in 35. dakikaya kadar alıp gidecek alan bulamamasınından dolayı karşı kaleye istedikleri gibi gidemediler. Kanatlardan gidememenin üstüne Ederson'un topsuz oyunda kaybolması, Ledesma'nın sürekli pres yapma hevesiyle yerini kaybetmesi sayesinde orta alan hakimiyetini tamamen eline geçiren Fiorentina, Lazio'ya top oynatmadı. İlk yarının son 10 dakikasında biraz kıpırdanır gibi oldularsa da rakibe diş geçiremediler.

İkinci yarı Ederson-Kozak değişikliğiyle 4-4-2'ye dönüp, 5 dakika sonra da serbest vuruştan 2. golü yemeleriyle tamamen oyundan koptular. Fiorentina o dakikadan sonra tempoyu iyice düşürdü, ama Lazioluların da bir şeyleri değiştirmeye hevesi yok gibiydi.

Bu maç özelinde Lazio'nun neleri yanlış yaptığından çok Fiorentina'nın neleri doğru yaptığı önemliydi benim için. Zira dediğim gibi, tarzlarımız benziyor. Onlar da topla oynamayı seviyorlar, tempoyu oyunun belli bölümlerinde artırıp, belli bölümlerinde düşürüyorlar. Diziliş olarak sezon başında daha çok 3-5-1-1'i tercih etmiş olsalar da son haftalarda, oyuncu tercihlerini değiştirmeden, 4-3-3'e dönüş yaptılar. Onların doğrularının, Stuttgart'ın da yanlışlarının üzerinden giderek ne yapmamız ve yapmamamız gerektiğine bir bakalım.

NE YAPMALIYIZ - NE YAPMAMALIYIZ?

Fiorentina üzerinden gidelim. Bir kere en önemlisi; açık alan bırakarak şuursuzca saldırmaya yeltenmediler. Topsuz oyundaki hareketlilikleri sayesinde de hem rakibi çabuk bozdular, hem de paslar hep doğru yere gitti. Disiplini de hiç elden bırakmayarak rakibin en kaliteli bölgesi olan orta sahasını çökerttiler.

İleride soldan sağa asimetrik dizilen Ljajic-Jovetic-Cuardado üçlüsü, top kullanma becerisi çok sınırlı olan Lazio savunmasını mutlaka rahatsız etti. Bizdeki Sow-Webo-Kuyt dizilişine çok benzer yayıldı bu üçlü ileri. Orta üçlüden de Valero sık sık ileri destek verdi ki bizde de Cristian bu rolü üstleniyor. Videodaki golün organizasyonda Ljajic-Valero ve Jovetic üçlüsünün nasıl hareket ettiğine bir bakın. Sağ tarafları Pereirinha oynadığı sürece çökmeye çok müsait. Buna ayrıca değineceğim.

Biraz da Stuttgart'ın yanlışlarına bakalım. Disiplini elden hiç bırakmamak gerekiyor. Topla çıkarken bir anlık dalgınlık veya en ufak hatayı hemen cezalandırabiliyorlar. Stuttgart önünde Ederson'un attığı ilk gol bunun en iyi örneği. Alanı iyi daraltmak ve top kullanma becerisi yüksek olmayan savunma hattını rahatsız ederek hataya zorlamak şart. Yani top yaparak rakibi dağıtmanın yanı sıra önde doğru baskıyla top kapıp rakibi tek ayak üstünde yakalamak mümkün.

Rakibin oyuncu tercihlerinin de bizim oyunumuza çok etkisi olacağı düşüncesindeyim. Sakat olan sağ bek Konko'nun yetişmemesi bizim lehimize olur, zira Pereirinha ciddi anlamda en sıkıntılı oyuncularından birisi. Stoperlerin yokluğundan da Cana'yı stoper oynatmak durumunda kaldılar ki, Cana doğal pozisyonu olmadığından dolayı çok sıkıntı yaşadı o bölgede. Bunun dışında santraforda ilk tercih Klose'nin sakatlığı var ve yetişmesi hâla şüpheli. Hoş Avrupa Ligi'nin en golcü oyuncusu Kozak var ellerinde alternatif olarak, dolayısıyla bu büyük bir sorun değil onlar için.

Kontrollü oyun prensibimizin ve top hakimiyetimizin oyunu domine etme yolunda bize çok yardımcı olacağını düşünüyorum. Elenmeyecek bir rakip asla değil, ama disiplini hiç elden bırakmadan oynamamız gerekiyor. Avrupa Liginde oyuncularımızın sahaya yansıttığı ekstra konsantrasyon bu bakımdan avantajımız.

OYUNCU TERCİHLERİ VE DİZİLİŞ

Az çok herkes biliyor artık nasıl çıkacağımızı maçlara. Webo ve Mehmet Topal iyileşmiş, Meireles de cezasını tamamlamış olacak. Yani Avrupa Ligi söz konusu olduğunda tam kadro çıkabileceğiz sahaya, ki bu çok güzel bir şey. Olur da Mehmet Topal %100 hazır olmazsa da umarım Salih'i izleme fırsatımız olur Selçuk yerine. Zira top yapabilen bir orta sahanın onları nasıl oyundan düşürdüğünün en taze örneği Fiorentina maçı. Geriden topla çıkarken hata yapılmaması, uzaklaştırılan topların da gelişigüzel vurulmaması şart. Yani Bekir-Yobo ikilisi oynarsa şayet, Bekir attığı toplarda daha seçici ve dikkatli olmalı. Yobo da Antalya maçında rakibin önüne indirdiği topa benzer pozisyonları vermemeli. Çünkü rakibin en önemli silahı ileride kaptıkları toplar.

RİSK ALMAK GEREKİRSE

Olur ya hani belli mi olur, bazı şeyler yolunda gitmez, işleyen düzenden çıkmamız ve risk almamız gerekebilir. Rakibi çok ciddi şekilde baskı altına almak durumunda kalabiliriz. Geçtiğimiz hafta Hırvatistan-Sırbistan maçını izleyenler, Hırvatların sahaya yayılışını ve ilk yarıda Sırpları nasıl baskı altına aldığını farketmişlerdir. 18 yaşındaki Kovacic'i savunmanın önüne yerleştirip, Kranjcar-Modric-Rakitic üçlüsüyle rakibi sürklase ettiler. İleride de Mandzukic ve Olic stoperlere basıp, çıkmayan bekleri de bir hayli rahatsız ettiler. Bu maça değinme sebebim ise Lazio'nun yapı olarak Sırp milli takımını bir hayli andırması. Yani benzer bir baskı ve yüklenme şekliyle dağılabilirler. Hele ki skor üstünlüğünü rakibe verirlerse çok kolay konsantrasyonlarını kaybedebiliyorlar. Rakibi çok bunaltıp skor yakalamamız gerekiyorsa Caner-Salih-Meireles-Kuyt dörtlüsünün önüne Sow ve Webo yerleştirilebilir. O baskı mutlaka sonuç verecektir. Hoş bana kalsa ben baştan da böyle başlayıp rakibi ilk maçtan harcamak isterim ama Aykut Hoca çok daha sabırlı ve kontrollü yaklaşacaktır.

SONUÇ

Son 24 yılın en kötü Lazio'su dense de siz pek inanmayın. Çok sıkıcı olabilirler, ama sonuca gitmeyi de çok iyi biliyorlar. Teknik direktör Petkovic'in bizi tanıyor olması onlar adına avantaj, ancak onun da elinde Young Boys'daki gibi haldır haldır basabilecek, çılgınca saldırabilecek bir kadro yok bu sefer. Her şey ortada ve daha az hata yapan kazanacak. Biz daha yetenekliyiz belki, ama onlar asla boş bir takım değiller.

Bir not da taraftara: İstanbuldaki ilk maç tempo olarak çok düşük olabilir. Homurdanmadan, sabırla, oyunculara baştan sona destek olmak şart. Rakibin her şart altında oyunu soğutmak isteyeceğini akılda tutarak desteği kesmemekte fayda var. Tempo çok düştüğü takdirde taraftarın takımı oyunun içinde tutması ve hareketlendirmesi gerekebilir, bunu unutmayalım.
Devamını oku...

ANKET: Hakem isterse?



Soru şu:

Bir hakem triosu isterse; denk güçlerin mücadelesinde, penaltı ve kırmızı kart gibi majör kararlar vermeden, kazananı belirleyebilir mi?

Cevabı arıyoruz.

Sonuç:





Devamını oku...

22 Mart 2013 Cuma

Güncelleme: 26. Hafta itibariyle takım istatistikleri



İstatistik; üzerine en fazla aforizma yazılan kavramlardan biri sanırım.
Söyleyenler haksız değildir, muhakkak bir tecrübe üzerine söylemiştir.
Ama her ne şekilde sunulursa sunulsun; okuyabilene, önemli şeyler söyler ve gösterir istatistikler.
Unutmayın; ölçmeden biçemezsiniz!

22. Hafta istatistiklerini şurada değerlendirmiştik: [http://noavas.blogspot.com/2013/02/22-hafta-itibariyle-takm-istatistikleri.html]


Bakalım 4 haftada ne/ler değişti?


Özetle Fenerbahçe;

Sonucu olumlu yönde etkilemesi muhtemel 10 temel istatistikten 5'inde zirvede.
Galatasaray ise bu istatistiklerin 4'ünde zirvede.
  1. Savunma bölgesinde oyun: % 24.8 ile en düşük. Olumlu.
  2. Orta alanda oyun: Galatasaray, Elazığspor ve Trabzonspor'un ardından 4. sırada, % 48.6 ile.
  3. Hücum bölgesinde oyun: % 26,7 ile hala zirvede.
  4. Topa sahip olma: Galatasaray ve Eskişehirspor'un ardından 3. sırada, % 53.9 ile.
  5. Rakibi karşılama mesafesi: 45.1 metre ile Galatasaray'ın arkasasına düşmüş durumda.
  6. Pasla oynama oranı: Galatasaray'ın ardından 2. sırada, % 62.1 ile.
  7. Ceza alanına top: Maç başına 48.3 top ile hala zirvede.
  8. Ceza alanı içinde oyun: Maç başına 23.6 ile hala zirvede.
  9. Kaleye atılan şut: Maç başına 16.1 şut ile hala zirvede.
  10. Şut isabet oranı: Oldukça gerilerde, % 39.7 ile. Ancak yükselişte.


Şu basit tablonun gösterdiği 3 önemli şey;


  1. En çok şut çeken ama şut isabet oranı yerlerde olan bir takımız. Sebep/sonucu takdirinize.
  2. Hücum bölgesinde oyun, ceza sahasına atılan top ve ceza sahası içinde oynama dolayısıyla şutta zirvedeyiz. Ligin en atak takımı görüntüsü var. Ama öyle mi? Ya da efektif/organize mi tartışılır.
  3. Topa sahip olma ve pasla oynama oranında zirvede Galatasaray var. Rakibi karşılama mesafesinin yanına bu 2 istatistikte de zirveyi almak daha müspet sonuçlar getirebilir kanaatimce.

Bazı kırılımları da yorumsuz ve mukayesesiz paylaşıyorum bilgi vermesi açısından:


Genel İstatistikler:




Defansif Hareketler:




Ofansif Hareketler:







Devamını oku...

18 Mart 2013 Pazartesi

Salih Uçan Vs. Antalyaspor [720p HD]


@Intization gururla sunar:



Devamını oku...

Son 8 haftaya girerken tahminler



Asılı dursun hele.

Devamını oku...

Nazi selamı pahalıya patladı


Yunanistan liginde cumartesi günü oynanan AEK-Veria maçında AEK ortasaha oyuncusu Giorgios Katidis, Di Canio'yu unutturacak bir Nazi selamı vererek gündeme düştü. 


Yunanistan U-19 milli takımının da kaptanlığını yapan 20 yaşındaki genç ortasaha oyuncusu milli takımlardan ömür boyu men cezası aldı. Twitter adresinden bir açıklama yaparak üzgün olduğunu ve bu haraketin ne anlama geldiğini bilmediyini söyleyen genç oyuncu Di Canio ve Abbiati gibi pek açıksözlü değil anlaşılan...
Devamını oku...

26. Hafta: Antalyaspor-Fenerbahçe: 1-2: Set oynayamayan takıma topu teslim etmek




Bizim maçımızdan 2,5 saat öncesine giderek başlamak istiyorum yazıya. Salı günü Avrupa maçını oynayıp, arada 4 gün boşu olan rakip, sahaya Konya Ovasıymış gibi rahat yerleşen rakibine ilk 20 dakikada sahayı dar etti, sonra da komik bir kırmızı kartla oyunun temposunu istediği gibi soğutma fırsatını elde etti. Bu burada böyle dursun.

Peki biz? Perşembe günü yaptık maçımızı. O maçın da sonlarına doğru zihinsel ve fiziksel yorgunlukla kapanmıştık. Söylenene göre de Cuma günü rejenerasyon, Cumartesi de ter idmanı yapabilmişiz sadece. Yani idmansız, dinlenemeden yine bir 90 dakika oynamak durumunda kaldık. Adalet kavramını sorgulamayı ben okuyanlara bırakıyorum.

ROTASYON

Cristian ve Bekir yerine Salih ve Egemen tercihleriyle başladık. İkisi de yüzümüzü kara çıkartmadı. Hele ki Salih. Daha 10. dakikada topu aldı, yürüdü, çok da güzel vurdu. 3 gün içinde ikinci kez kilit golü attı ve bizi sevindirdi. Daha benim "bu rüzgar varken topu yere indirip, uzaktan şut atmamız gerek" dememin üstünden dakika geçmeden Salih'in golünün gelmesi ise benim için ayrıca sevindirici oldu.

ZORUNLU DEĞİŞİKLİK VE 1-1

Emre yine adalesini tutuyordu 15. dakikada ve hemen değişiklik işareti yaptı. Isınmadan Selçuk girdi oyuna ve 4-1-4-1'e dönüştü takım. Çok hareketli oynayan üçlü orta sahadan ziyade bir çapayla oynamak, oyun planının değişmesi demekti. Aykut Hoca 1-0 önde olduğumuzu da düşünerek, ana plânı hızlı hücum olan, set oynayamayan takıma topu bırakıp, kontra aramayı düşündüyse bu değişiklik makul karşılanabilir. Ancak her ne kadar rakip set oynayamıyorsa da, biz de gömülmeyi ve baskı kaldırmayı o kadar iyi beceremiyoruz. Bunu da dikkate almakta fayda var. İki kez çıkarken top kaybı yaptık. İlikini Tita dışarı attı ama ikincisinde de golü attı.

Tita'nın golünde önce Yobo'nun topu yanlış karşılaması, sonra da Volkan'ın, dönerek dahi olsa, üstüne gelen topa müdahalede geç kalması golü getirdi. Volkan hakkındaki düşüncelerim belli. İkinci yarı Diarra'nın topunda yaptığı iki müdahale gerçek Volkan, ama topa geç hamle eden Volkan gerçek Volkan değil.

2-1 VE SONRASI

Uzun süredir yapmadığımız ön direk organizasyonuyla 2. golü bulduk. Golden sonra tahminimce en az 3 kez Antalyaspor kalecisinin faul itirazını gösterdi Lig Tv. "Golde faul var" algısı yaratmak için bir hayli uğraştılar, ama olmadı. İkinci yarıya önde girmemiz iyi oldu açıkçası.

Maçın ikinci yarısında maçı kopartmak için elimize geçen fırsatları kullanamadık. Rakibin de sadece bir pozisyonu var, ki ona da değindik. Volkan olması gerektiği gibi, yerinde ve zamanında müdahaleler yaparak tabelanın değişmesini engelledi. Yer yer baskımızı artırdık, 65'ten sonra bir 10 dakika kadar dönenleri hep biz topladık ve rakip çıkamadı. 80'den sonra ise bir hayli kapandık, doğru savunmaya ve doğru kontra hamlelerine rağmen bir türlü skoru rahatlatacak golü bulamadık

Takım hem fiziksel, hem de mental açıdan yorgunken neden daha erken değişiklik yapmadığımız tartışılabilir. Şöyle bir gerçek var ki, iki haftadır yarım saat dolmadan Emre sakatlandığı için zorunlu bir değişiklik yapıyoruz. Bu da tahminen Aykut Hoca'nın kulübeye bakış konusunda daha temkinli olmasına yol açıyor. Yine de Salih 60-65 gibi oyundan düştüğünde hamle yapsak, kenardan geldiği zaman çok etkili olduğunu savunduğum Cristian, skoru rahatlatmamızda pay sahibi olabilirdi. Müdahale gelmesi gerektiğini savunuyorum, ama Aykut Hoca'nın değişiklikleri ekonomik kullanmadaki tutumunu da saygıyla karşılıyorum. Hele ki 15. dakikada zorunlu bir değişiklik yapmışken.

MAÇIN YILDIZLARI

Tahminimce herkesin gözüne ciddi anlamda çarpan üç isim vardır. Genel anlamda yaptığı katkıyla Salih, dar alanda sıkışan oyundaki hamleli oyunuyla öne çıkan Egemen ve de orta sahayı toparlamasıyla Raul Meireles. 10 milyon euroluk odun damgası yapıştırılmaya çalışılan Meireles'in oynadığı oyun da bugün böyle saçma sapan düşünceleri insanların aklına sokmaya çalışanlara selam olsun.

HAKEM

Hüseyin Göçek'i hepimiz biliyoruz. O meşhur formalı fotoğrafını hatırlıyor herkes ismini duyunca zaten. Salih'in boynuna dirseğini oturtan Musa Nizam'ın sadece sarı kartla kurtarmasını sağlayan, sonra aynı oyuncunun Sow'a yaptığı kartlık müdahalede ikinci sarıyı çıkartmayan. Meireles'in rakibe yaptığı komik ve anlamsız faulde yine sarı kartını kullanamayan Göçek'in yanı sıra bir de 2 metre önünde Isaac'in Kuyt'a attığı dirseği görmeyen yardımcısı sağolsun, 11'e 9 bitmesi gereken maçı Antalyaspor maçı 11 kişi tamamladı. Yazık.

SONUÇ

Haticenin değil, neticenin önemli olduğu haftalardayız. Milli maç arasına da toparlanma sonrası minimum kayıpla girdiğimiz söylenilebilir. Sakatlarımız iyileşecek, yorulanlar dinlenecek, formsuzlar da form tutma şansı bulacak umarım. Bu esnada Webo ve Topal da dönmüş olacaklar.Emre'nin de sakatlığının 1-2 haftadan daha uzun süreceği kesin. Sağlık ekibi elinden geleni yapıp, olabildiğince kısa sürede kendisini hazır duruma getirecektir. Emre yokken de yerine kimin oynaması gerektiğini sanıyorum iki kez tecrübe ettik 3 gün içerisinde.

3 kulvarda yürüyüş devam ediyor. Yoğun ve hatta adaletsiz sayılabilecek maç trafiğine rağmen minimum kayıpla ilerliyoruz ki bu çok güzel. Puan farkını her şeye rağmen koruduk. Taraftar olarak genel bakış açısının ise artık tamamen "hep destek, tam destek" şekline gelmiş olması sevindirici.

Teşekkürler Fenerbahçe!
Teşekkürler Aykut Hoca!

http://twitter.com/firataktav
Devamını oku...

17 Mart 2013 Pazar

İslam Baba'dan: "Dünya dönüyorken futbolumuz ve hakemliğimiz"


Fransa 98 Dünya Kupası Finallerinde düdük öttürecek 34 orta hakem ve bayrak kaldıracak 29 yan hakem arasında‚ hiçbir Türk´ün bulunmamasına ne buyrulur ?

Türk milli takımı 96 Avrupa Şampiyonası finaline giderek‚ Türkiye´nin 1954 dünya kupası nihai oyunlara katılışının 42 yıl sonrasında bir rekorunu egale ederken ülkece yaptığımız bayram‚ hakemler söz konusu olduğunda neden mateme dönmüyor? 

30 - 40 yıl önce arada sırada çıkış yeri ve sebebi bir türlü kestirilemiyen sesler gelirdi‚ Türkiye´nin kulaklarına...
"Türk hakemliği futbolumuzdan 10 yıl ileride" diye..
Türk futbolu bir Lefter yetiştirmişti ama‚ Türk hakemliği bir Ellis yetiştirememişti.
Buna rağmen birlikte bağırır olduk...
"Türk hakemliği Türk futbolundan 10 yıl ileride" diye...

Türk futbolcusu ile Türk hakemini rodajda yarıştırarak bugünlere geldik.Futbolcumuzun cebine çok öncesinden çok para koyup onu kaşelenmiş profesyonel yaptık.5 - 6 yıldır hakemlerin cebine‚ futbolcu kadar olmasa bile tomarlar koyarak düdük çalmayı hobi konumundan çıkarıp meslek haline getirdik.

Spor yazarları bazı hakemleri kalemlerinin en üst köşelerine koyarken‚ çoğunluğunu yerin dibi şeklinde adresliyorlar.
Spor yazarları sevdiği futbolcuları tutkunu olduğu takımlardan seçerken‚ renklerine göre tasnif koyuyorlar orta yere...
Hakemlerin ise rengi siyah... Not vermek için siyahın tonlarını mı kullanıyorlar.

Türk milli takımı Fransa 98 için oynadığı eleme grubunda şampiyon da olamadı. Eniyi ikinciler arasına girip "stepneden" de finallere gidemedi.

Yabancı meslekdaşları Haziran´da Fransa´da dünyanın en büyük kupası için sahada ter dökerken‚ Türkiye´deki profesyonel futbolcu kolunda yasak aşkı‚ o plaj benim bu sayfiye benim diye fing atacak.Hakemler de öyle... Avrupa´dan Afrika´ya K.Amerika´dan G.Amerika´ya‚ Karaipler ve Okyanusya´ya kadar çeşitli düdükler Fransa 98 finali için çalarken‚ Türkler sadece trafik düdüklerine dudak uzatacaklar.Merkez Hakem Komitesi kendi elemanını savunurken‚ Türkiye´deki maçları bu hakemlerle yöneteceğiz derken Fransa 98 için ne düşünüyor ?Avrupa Futbol Şampiyonası ve Dünya Şampiyonası finallerine bundan böyle hakem göndermek için bir dizi tedbir alınacak mı ?Türk milli takımının tamamen kaybolmaması için federasyon yabancı tahdidini sınırlamayacak‚ nüfus kağıdı verilişini bu kadar kolaycı hükümde muhafaza edecek mi ?

30 - 40 yıl önceki futbol otobanını ortadan kaldırınız.
Orada birinci yok. Hem futbolcu‚ hem hakem kaplumbağa temposu ile yürüyor‚ yürüyorsa eğer..

İslam Çupi, 1998
Devamını oku...

15 Mart 2013 Cuma

Son 16: Fenerbahçe-Viktoria Plzen: 1-1: Salih ve Çeyrek Final




Kadrolar belli olunca söylenmeye başladım, yalan yok. Bu maçta rakibin saldıracağını ve bizim ilk maçtaki 11'le sahada olmamamız gerektiğini savunuyordum başından beri. Neticede rakip saldırdı, biz kapanmak durumunda kaldık, çünkü sahadaki oyuncu kadrosu onu işaret ediyordu. Baskı yedik. Topal sahanın yıldızıydı ki, sakatlandı. Öncelikle büyük geçmiş olsun. "Turu geçelim ve sakat vermeyelim" tek temennimdi, sakat verdik, ama oyuna giren bambaşkaydı.

SALİH UÇAN

Blogda yazmaya başlamadan çok önce ben Salih demeye başladım. İstedim, hep istedim. Tek sakat/cezalımız dahi olduğu maçta Salih dedim hep. Belki yazmaya cesaret edemedim, Aykut Hoca doğru zamanı bekliyor dedim, ama gerek ilk maç, gerek bu maç için hep Salih dedim. Topal'ın sakatlığında kısmet oldu oyuna girmesi. Girdi, oyunun çehresi değişti, Sow'a bir gollük asist yaptı, olmadı. Baktı ki olmuyor, kendi attı. Ağlattı, sanki hepimizin çocuğu üniversiteyi kazanmışçasına bir gurur yaşattı. Bravo Salih! Koçum benim!

İKİNCİ YARI VE 1-1 

60'a kadar pozisyon bulabilecek bir yapıdaydık. Özellikle rakibin golü gelene kadar. Rakibin golü geldikten sonra çok gömüldük. Hem de Fenerbahçe'ye yakışmayacak şekilde gömüldük. Eğer herkes "kalp hastası" olduysa o golden sonra, taraftar genelinde büyük sıkıntı var demektir. Goldeki hata zincirini benim söylememe gerek olmasa dahi, Bekir o topu taca atmalıydı, Volkan da daha erken hamle etmeliydi.

Volkan için bunları demekten ben usandım açıkçası. Çok iyi kaleci, müthiş kaleci, ama %100 olmadan oynadığı için takıma zarar veriyor. Ameliyatını ol lütfen Volkan. Mert bu işi yapabilecek kapasitede.

1-1 VE SONRASI

Kapanmamız ciddi anlamda açıklanamaz bir durum. İki soruyu doğuruyor. Neden kapandık? Neden Aykut Hoca müdahale etmedi? Aykut Hoca bu kapanmaların oyuncuların skor koruma psikolojisiyle oluştuğunu, kendi direktifi doğrultusunda olmadığını söylemişti. Öyle farzedelim. Peki neden Sow'u çıkartarak defansif 4-5-1'e döndük son dakikalarda o zaman? Skor korumayı, oyunu geride tutmayı yeterince beceremeyen takıma savunma yaptırmak ne kadar mantıklıydı?

Hiç mantıklı değildi. Kâbus gibi bir son bölüm seyrettik. Takım kapandı, rakip bastırdı, biz terledik ama değişiklik gelmedi. Çözüm basitti halbuki. Ruh gibi gezen Cristian oyundan alınıp bir açık alan oyuncusu (Krasiç) sokulsaydı, kontraya meyilli bir duruma geçecekti takım illa ki. Peki biz ne yaptık?

Hiçbir şey. Oyuna olumlu etki eden bir değişiklik yapmadık. Sow-Topuz değişikliğiyle ise tam bir 4-5-1'e döndük ve üstelik bunu en büyük gol tehdidimizi oyundan çıkartarak yaptık. Rakibe "daha rahat gel" dedik böylelikle. Elimiz yüreğimizde izlemeye devam ettik haliyle de. Rakip yüklendi, kaçırdı, Volkan seyretmeye devam etti ama biz bir sonunda geçen taraf olduk. Kırılma noktasını da bence atlattık böylece. Bundan sonra her rakip aynı.

OLASI RAKİPLER

Bizimle birlikte Rubin Kazan, Basel, Tottenham, Newcastle, Chelsea, Benfica ve Lazio kaldı çeyrek finale. Hiçbir rakip kolay değil. Hepsi birbirinden zor hatta. Zaten çeyrek finale çıktığınız herhangi bir turnuvada kolay takım kalmaz. Dolayısıyla kimi çektiğimizin bir önemi yok. Önemli olan bizim ne yapacağımız. Belli olunca rakibimizi enine boyuna inceleyecek vaktimiz olacak.

SONUÇ

Başarılı deplasmanların üstüne kötü iç saha maçları oynadık. Taraftarın eksikliğini hissetik mi? Kesinlikle. Neyse ki taraftar geri dönüyor bir sonraki tura. Kura şansı yanımızda olursa "Road to Amsterdam" deriz demiştim, o şans umarım bizim yanımızda olur. Her şeye rağmen Avrupa Liginde çeyrek finaldeyiz. Üstelik çeyrek final maçlarında cezalımız yok ve sakat olan santraforumuz dönecek.

Bu maç özelinde oyunu çok ağır eleştirmiş olabilirim. Kadro rotasyonu da dardı, ama gerekli müdahalelerin yapılmadığı görüşündeyim. Hele ki maçın 90 dakikada biteceği belliyken 2. golü atmak yerine 1-0'ı savunmaya çalışmamızın bize nasıl geri döndüğünü gördük. Bu takım final oynayacak kapasitede ama topu rakibe verdiğinde değil, topa sahip olduğunda. Bundan ders almak şart. Deplasman golüyle avantaj sağlamış olan Şampiyonlar Ligi takımlarının dağılışarını gördükten sonra bu konuda daha dikkatli olmamız gerekirdi ama olmadık. Hoş, rakip nispeten daha ciddi olunca işine daha sıkı sarılan bir takımımız var, ve şimdi hiç kolay rakip kalmadı.

http://twitter.com/firataktav
Devamını oku...

14 Mart 2013 Perşembe

Yeni Papa San Lorenzo taraftarı


Arjantinli Jorge Bergoglio Hristiyan aleminin yeni Papası ilan edildikten sonra herkesin bir sorusu vardı. "Papa hangi takımın taraftarı?" Cevap; San Lorenzo!

Buenos Aires takımı bu haberi duyurmakta hiç gecikmedi. Twitter adreslerinden Papa Francis'in San Lorenzo taraftarı olduğunu bir resimle duyurdular. Üstelik Papa kart sahibi bir taraftar. 2008 yılından beri San Lorenzo kulübünün üyesi...

Arjantin kulübünün kuruluşu da hayli ilginç... O zamanlar Buenos Aires sokaklarında futbol oynamak çok tehlikeliymiş. Çocuklar her gün sokaklarda arabaların, tramvayların arasında top oynuyorlardı. Bir gün Rahip Lorenzo Massa bir çocuğun futbol oynarken tramvayın altında kalmasına şahit olur. O günden sonra şehrin çocuklarına kilisenin bahçesinde futbol oynamayı teklif eder. Böylelikle, rahip şehirde hem kazaların azalmasına, hem de büyük bir kulübün kurulmasına öncülük eder...

San Lorenzo kulübü şu sıralar Arjantin liginde 12. sırada. Artık yanlarında Papa da var ve büyük bir çıkış yapmaları bekleniyor.

Devamını oku...

13 Mart 2013 Çarşamba

İslam Baba'dan: "İki Galatasaraylı kardeşin dramı"


Futbol Federasyonu üç yıl önce ihale ile Teleon´a verdiği Türkiye liglerinin naklen yayın hakkını aradan bu kadar süre geçmesine rağmen‚ şamatasız bir rotaya oturtamadı. Gün geçmiyor ki‚ bir taksit gecikmesi olmasın‚ veya mukavele gereği olarak öteki kanallara vermesi gereken görüntü özetlerinde mahkemeye düşecek şekilde ihtilaflar belirmesin...

Üç yıl önce futbol federasyonunun açtığı ihalede birinci lig yayın haklarını Teleon‚ o zaman rekor denecek bir fiyatla kazanmış herkesin kıskançlığını çekmekle kalmamış‚ bu işin altından nasıl doğrulacağını dosta düşmana merak ettirmiştir. Aradan iki ay geçmeden umulan dekoder sayısının çok altında kalan Teleon‚ ihale gereği yerine getirmesi gereken yasal yollardan ayrılarak öncelikle diğer kanallara vereceğini taahhüt ettiği özet görüntüleri durdurmuştur. RTÜK´e yapılan şikayetler‚ futbol federasyonuna intikal ettirilen sözlü ve yazılı yakınmalar‚ diğer mahkemelerin bu konuda verdiği olumlu kararlara rağmen‚ Teleon inadını ve kanunsuzluğunu sürdürmüştür. Teleon ile diğer TV kanalları arasında yayından başlayan ve etrafı iyice geren anlaşmazlık‚ ihale ile beliren taksitlerin ödenmemesi ile kulüplerin bütçelerine kadar sıçramış ve yayın ihalesinin tekrar yapılması noktasına getirmiştir işi...

İki Galatasaraylı evlat Cem ve Hakan Uzan üç yıl önce bu ihaleye girerken Fenerbahçeli babaları Kemal Uzan´a bu futbol ticaretinin her şeyini sormuşlar‚ konuyu her bakımdan didiklemişler‚ ölçüp biçmişler‚ ama serginin para edecek malını bulamamışlardır. Bu mal Fenerbahçe idi.Galatasaray UEFA kupasını‚ Galatasaray arkasından süper kupayı kazanabilir. Sarı - Kırmızılı ekip Türkiye ligini üst üste dört kez müzesine götürerek güç bir yerli rekor kırabilir. Beşiktaş ve Trabzonspor bir takım yararlı futbol değişiklikleri yapabilir. Öteki lig takımları ne yaşar‚ ne yaşamaz. Asansördür Türkiye´de‚ biri iner biri çıkar.

Türkiye´de‚ Fenerbahçe Cumhuriyeti sağlıklı,başarılı ve ilkse bu ülkede her şey mutlu ve huzurludur. Esnafın yüzü güler‚ perakendeci ve toptancıların tezgahında mal kalmaz. Tiyatrolar‚ sinemalar‚ sazlar‚ barlar meyhaneler fulldur. Stadlar Türkiye´nin her vilayetinde lebaleptir. Fenerbahçe gittiği her kente kendi ile birlikte büyük bereketini götürür‚ "ibneler" diye uğurlanmasına rağmen. Fenerbahçe Cumhuriyeti ortalıkta yoksa‚ Türkiye yoktur‚ futbol yoktur‚ bolluk yoktur‚ insanlar yoktur‚ canlılar güç nefes alır ve bu ülke kısa süre sonra yaşayan yer olmaktan çıkıp‚ mezarlık olur. Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü‚ ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte‚ adı konamaz. Futbol Federasyonu Teleon´un hiçbir vecibeyi yerine getirmeyişini kulüpler birliğine danışacağına yürürlükteki mukaveleyi geçersiz saymalı ve yeni bir ihale tarihi ve yeri ilan etmelidir. Çünkü Fenerbahçe Cumhuriyeti‚ Galatasaraylı Cem ve Hakan Uzan´ın üstüne lanetlerin en sunturlusunu atmıştır.

İslam Çupi, 5 Eylül 2000.
Devamını oku...

Kapalı değil, VIP değil, Loca hiç değil; Jakuzide maç keyfi!



Cumartesi günü oynanan lig maçında Grasshopper Zurich, St Gallen'i 3-1 mağlup etmiş. Jakuzide maç izlemek kulüp sponsoru Duravit'in fikri. 2014'de kendi stadları hazır olana kadar FC Zurich'in stadını hem maç izlemek, hem de jakuzide keyif yapmak için kullanacaklar.

Türkiye yansımalarını hayal edin;)


@intization



Devamını oku...

12 Mart 2013 Salı

Sahayı su basarsa: TT Arena'dan hallice



Kazakistan Ligi'nde oynanan bir maç; TT Arena'nın bir tık ilerisi:





@intization
Devamını oku...

11 Mart 2013 Pazartesi

İsviçreli Sansar



Haftasonu oynanan Thun, Zürich maçı.
Bakın neler oluyor.







Devamını oku...

Fenerbahçe Plzen’i elerse, Türk Futbol tarihinin bir sezonda en çok maç yapan takimi olacak



Sevgili Oğuzhan [@oguzhann10] Noavas Blog için yazdı:

***

FENERBAHÇE

Fenerbahçe kalan sezonda, bugünden itibaren en iyi ihtimalle 3 kupa, 6 Avrupa ve 9 lig maçına çıkacak. 
1 Süper Kupa, 8 Türkiye Kupası, 13 Avrupa ve 25 lig maçına çıktı Fenerbahçe. Etti 47. 
En iyi ihtimalle 65 resmi maç olacak bu sezon toplarsak. 
En kötü ihtimalle de 1 Avrupa, 2 kupa, 9 lig maçı; toplam 12 maç eder bu hesapla, mevcut 47'ye eklersek 59 resmi maç çıkıyor, en kötü ihtimalle.

Uzun lafın kısası, Fenerbahçe bu sezon 59-65 arası resmi maç oynayacak. Hazırlık maçlarıyla birlikte 70’e uzanabilir. Inanılmaz bir sezon.

GALATASARAY

Rakiplerden Galatasaray ligde 25, Süper Kupa'da 1, Türkiye Kupası'nda 2, Avrupa'da 7 maç oynadı. Etti 35 maç. 
Avrupa'da en iyi ihtimalle 6, ligde de 9 maç oynayacaklar. 
En kötü ihtimalle de Avrupa'da 1, ligde 9. 
Toplam 45-50 arası resmi maç eder. 

BEŞİKTAŞ

Besiktas ise 25 lig, 2 kupa maçına çıktı bu sezon. 9 lig maçı daha, eder 36 resmi maç. 

Fenerbahçe bu sezon rakiplerinden çok daha fazla maç yapiyor.

***

BARCELONA

Barcelona; kupada, ligde, Avrupa'da maksimum maç sayısına ulaşsa 13 Avrupa, 38 lig, 2 süper kupa ve 9 kupa maçı yapar. Yani 38+13+2+9 = 62 maç eder. 

Fenerbahçe'nin 59-65 maçının tam ortası.
Fenerbahçe Plzen'i elerse 62 resmi maçi garanti olacak.
62?

Türk Futbol tarihinde buna ulasan takım yok bir sezonda.

***

Geçen sene Süper Final'li sezonda 45 resmi maça çıktı takim. Avrupa'da olsak bu sezona yaklasacaktık belki de.

***

DAHA ÖNCEKİ REKORLAR


1999/2000'deki Galatasaray 3 kupa aldı, 34 lig, 5 kupa, 17 de Avrupa maçı oynadi. Etti 56.

Galatasaray'ın 99/2000 sezonunda 2 TSYD 1 de Atatürk Kupası maçı vardı, bunlari da sayarsak 59 maç eder. Bizim bu sezonki minimum maç sayimiza denk gelir. 

Bir sezon sonraki Galatasaray ise Super Kupa dahil 17 Avrupa, 2 Türkiye kupasi, 34 lig maçina çikmisti. Yani 53 resmi maç. 

Geçen sezon Besiktas 40 lig, 2 kupa, 12 Avrupa maçı yaptı. Etti 54. 

2010/2011 yine Besiktas. Avrupa'da elemeler dahil 14 maç, ligde 34 maç, kupa galibi olarak 10 maç. 58 maç eder, bizim minimumun 1 altı.


SONUÇ 

Fenerbahçe Plzen’i elerse Türk Futbol tarihinin bir sezonda en çok maç yapan takimi olacak.

Bu tempo içinde özellikle hakkinin verilmesi gereken biri var. 42 maçta süre alan, her hafta hemen hemen her maçta oynayan, haftada iki maç oynandigina göre sadece maçlarda 20 kilometre kosan Dirk Kuyt. 
Antrenmanlarla birlikte haftada 30 kilometreyi geçen inanilmaz bir performansi var. 
Üstelik bu adam sarfettigi eforun yani sira tüm kulvarlarda 14 gol ve 9 asist ile takimda skora en çok direkt katki yapan isim.
Dakika basi skor katkisina bakacak olursak; takimda en az 1500 dakika oynayip en çok katkiyi veren isim 151 dakikada 1 gol ya da asist ile Dirk Kuyt. 
Onu 164 dakikada 1 gol/asist ile Moussa Sow ve 204 dakikada 1 gol/asist ile Caner Erkin ve Cristian Baroni takip ediyor. Tablo halinde çıkaracak olursak :


Oyuncu
Oynadıgı maç
Aldıgı süre
Gol
Asist
Kaç dakikada 1 gol/asist?
Volkan
34
2986 dk.
-
-
-
Serkan
4
360 dk
-
-
-
Mert
10
885 dk
-
-
-
Erten
-
-
-
-
-
Hasan Ali
35
3091
1
3
772
Gökhan
35
3059
4
7
278
Bekir
34
2945
3
-
981
Yobo
22
1959
-
-
-
Egemen
30
2472
1
2
824
Serdar
13
1081
-
-
-
Orhan
11
915
-
-
-
Ziegler
7
600
-
1
600
Baroni
43
3069
9
6
204
M.Topal
39
2984
3
1
746
Caner
38
1839
3
6
204
Selçuk
28
1673
2
2
418
M.Topuz
28
1626
-
6
271
Stoch
26
1537
-
1
1537
Meireles
24
2039
3
-
679
Krasic
21
966
1
2
322
Salih
15
813
-
-
-
Sezer
11
387
5
2
55
Recep
7
198
1
-
198
Emre
6
453
2
1
151
Kuyt
42
3483
14
9
151
Sow
41
3178
17
2
167
Semih
23
864
4
2
144
Webo
8
636
4
-
159
Beykan
2
48
1
-
48







Takimdan ayrilan Özgür Çek 2 maçta 180 dakika, Henri Bienvenu de 5 maçta 158 dakika sahada kalip skora katkida bulunmazken; Alex de Souza ise 10 maçta 805 dakika sahada kalip bu süre içinde 2 gol atip 2 de asist yapti, yani 201 dakikada bir gol ya da asistlik katkisi vardi. 

Oğuzhan [@oguzhann10] yazdı.

Devamını oku...