31 Ekim 2012 Çarşamba

Fenerbahçe teknik direktörlerini kurban etme ritüeli


Konu Aykut Kocaman değil.
Fenerbahçe'nin teknik direktörleri.
Ve haliyle Fenerbahçe'nin futboldaki geleceği.

Dün şu yazıda, tam da buna değinmiştim aslında. [30 Sezon, 9 Şampiyonluk, 33 Futboldan Anlamayan Teknik Direktör]



4 farklı senaryo var.


  1. Yeni Hoca, oturmuş takımı devralır; olumlu sonuçlar geçmişe, olumsuz sonuçlar geleceğe bağlanır.
  2. Yeni Hoca, yeni kadro/sistem kurar; geçiş sürecinde yaşanan karmaşa, teknik direktörün futbolu bilmemesiyle açıklanır.
  3. Eski Hoca, mevcut kadroya katkı yapar; galibiyet alınır ama yüksek beklenti "Kazanıyor ama iyi oynamıyor" manşetleri attırır.
  4. Eski Hoca, kadro ve sistemi yeniler; geçiş sürecinde geçmişi tek kalemde silinip atılır.

Bu senaryolar için medyanın üretip taraftarın zihnine enjekte ettiği slogan/argümanlar ise, 30 yıldır aynıdır.

Sırasıyla:
  1. Fenerbahçe kazandı ama tad vermedi. [Oysa herşey yolundadır.]
  2. Fenerbahçe duran topla kazandı. [Amaç tatminsizlik yaratmaktır.]
  3. Fenerbahçe ekstra gollerle kazandı. [Galibiyete çamur atılmalıdır.]
  4. Türkiye'de iyi ama Avrupa'da kayıp. [Bardağın boş tarafına odaklanılmalıdır.]
  5. Avrupa'da iyi ama Türkiye'de kayıp. [Bardak asla dolu sunulmamalıdır.]
  6. Neden X, Y, Z oynamadı? [Hiçbir şey yoksa, isimlere odaklanmak lazımdır.]
  7. Neden Genç X, Genç Y, Genç Z oynamadı? [O da olmazsa, gençleri siper almak farzdır.]
  8. Neden hep aynı isimler oynuyor? [İşleyen çarka çomak sokmak elzemdir.]
  9. Forma adil dağıtılmıyor. [Forma şansı bulamayan oyuncuları kışkırtmak gerekir.]
  10. Fenerbahçe koşmuyor. [İlk kötü sonuç nihayet alınmıştır.]
  11. Hoca oyunu okuyamıyor. [Leş kargaları aç kalmıştır.]
  12. Hoca yanlış değişiklik yapıyor. [Her aldığı karar tartışılmalıdır.]
  13. Hoca geç değişiklik yapıyor. [Dedik ya, tüm tercihleri tartışılmalıdır.]
  14. Bu takımın kondüsyonu yok. [Hoca takımı çalıştıramıyor algısı yaratılmalıdır]
  15. Takımın bir abisi/idarecisi yok. [Hoca'nın otoritesi de masaya yatırılmalıdır.]
  16. Bu takım ruhunu kaybetmiş. [Film kopmak üzeredir.]
  17. Futbolcular Hoca'yı istemiyor. [Bu iş fitnesiz olmaz.]
  18. Taraftar Hoca'nın istifasını istiyor. [300-500 kişi ile başlar.]
  19. Hoca ne zaman istifa edecek? [İstifa söylemi manşetten inmemelidir.]
  20. Hoca ima etti/söyledi/belirtildi; istifa ediyor/etti/edecek. [İstifa gündemi sıcak tutulmalı ve Hoca ile taraftar psikolojik olarak malum sona hazırlanmalı/iteklenmelidir.]

Şu 20 maddenin, son 30 yılda görev alan 33 teknik direktör için de sarf edildiğine eminim, hatta şahidim.

Rafta 30 yıldır hazır bekleyen, lüzumu halinde vitrine verilen klişeler.


Fenası; evvelden bu klişeleri medya satardı.
Artık sağolsun Fenerbahçeli kardeşlerimiz medyadan rol çalıyor.

Medya ise ürettiği ve 30 yıldır enjekte ettiği zehrin verdiği filizleri göğsü kabararak izliyor.
Ama boş durmuyor, yeni zehirler üretiyor.

Dünkü yazıdan tekrar ediyorum; yerlisi yabancısı, maddi/manevi uygun çalışma şartları sağlayamadığınız kimseden başarı bekleyemezsiniz.

Bu şartlar arasında huzur ilk sırada.
Bir futbol takımında huzuru sağlayan tek şey galibiyetler ise, kalıcı başarı beklemek beyhudedir.

Camianın, birlikteliğin ve diğer iç dinamiklerin bir araya gelip, birincil itici güç olan huzur ortamını sağlama yükümlülüğü var.

Aksi halde görüyoruz ki; taraftarın memnuniyetsizliği serzenişe, serzenişi homurdanmaya, hormurtusu isyana dönüşüyor.
Tabi bu esnada kendine ve Hocası'na güvenini kaybeden futbolcular da sorumluluk almaktan kaçıyor ve önceden hazırlanmış bahane bataklığında ellerini açmış bekliyor.

Bu bir kısır döngü.
Ama kader değil.

***

Bugün;

Gerçekten sorun Aykut Kocaman ise gönderelim.
Tüm sorunlar/eksikler ondan kaynaklanıyorsa zaten mutsuz olmak için hiçbir sebep yok, hemen ipini çekelim.

Ama öyle mi gerçekten?
Buna emin misiniz?

30 yılda aynı kaderi yaşayan 33 teknik direktör.
Yukarıdaki 4 senaryo ve 20 klişe.

Hep aynı.

Sizce de bu işte bir gariplik yok mu?



Devamını oku...

30 Ekim 2012 Salı

30 Sezon, 9 Şampiyonluk ve 33 Futboldan Anlamayan Teknik Direktör


Fenerbahçe'yi Fenerbahçe yapan tüm değerleri severim.
İleri giderim hatta, tabiri caizse, hiç gocunmam fanatiğim.

Başkanlarımız, Teknik Direktörlerimiz ve Futbolcularımız;
Her biri yıldız, süper star benim için.

Öyle gördüm, öyle bildim, öyle sevdim.
80'li yıllarda başladı benim aşkım.

Son dönemin üzücü ayrışması malum.
Kimi efsane futbolcusunun, kimi eski efsane futbolcusu teknik direktörünün, kimiyse -ki bu kesim azınlık- her ikisinin peşinden gitti son dönemde.

Üçü de haklı.
Üçü de haksız.

İsimleri Fenerbahçe marşlarında da geçen futbolcular mıdır Fenerbahçe'yi Fenerbahçe yapan?
Yoksa o futbolcuları ve teknik direktörleri "istihdam" eden Başkanlar mı?
Ya da en başta ve/veya sadece taraftar mı?
Hepsi mi?
Hiçbiri mi?


Yol burada ayrılıyor aslında, zannımca.
Sanat sanat için mi?
Sanat halk için mi?

Diğer bir deyişle;
Yumurta mı tavuktan,
Tavuk mu yumurtadan çıkar?

Boşuna cevap aramayın.
Bu soruların doğru cevabı bir tane değil.

Bizim derdimiz de öyle aslında.

***

Benim kendimce bulduğum çıkar yol ise şöyle;

Fenerbahçe camiası, ailesi, gemisi.
Büyümeli, gelişmeli, yürümeli.

Kanaatim odur ki; "Gemiyi" doğru limana sağ salim teslim edecek silsile; Başkan, Teknik Direktör ve ardından Futbolcu'dur.

Belki düz ama gözardı edilemeyecek bir mantık bu.


Nasıl mı?

Fenerbahçe Küme'si.
Büyükten küçüğe, iç içe;

Taraftar,
Kongre Üyesi,
Başkan/Yönetim,
Teknik Direktör,
Kaptan,
Futbolcu.

Yanlış diyebilir misiniz?

Bu altı başlıkta, aşağı ve yukarı dikey geçişler elbette mümkün.

Ama fotoğraf net.

Taraftar Fenerbahçe'nin kamuoyudur. Ve o kamuoyuna rağmen hiçbirşey yapılamaz. Yapılsa da kalıcı olamaz. Tarih bunu bize defaatle göstermiştir.

Taraftarlar arasından çıkan kongre üyeleri Başkan ve yönetimi seçer, yetki verir.
O Başkan/Yönetim de Teknik Direktörü belirler.
Ardından; ama Hocanın dahliyle ama yönetimin tasarrufuyla futbolcu kadrosu oluşturulur.
Ve gemi her sezon başı limandan ayrılır.
Gemiyi limana sağ salim döndürecek olanlar ise, hiç şüphesiz yola çıkaranlardır.

Benim düz mantığım tam da burada şunu söylüyor:

Etki ve yetki alanıyla; pozisyonu, görevi, gücü ve sahip olduğu rol ile;

Dümene geçecek silsile: Başkan, Teknik Direktör ve ardından Futbolcu'dur.
Öyle olmalıdır.

Bu Fenerbahçe de dahil tüm camiaların hiyerarşi şiarıdır.

Silsilede ne zaman biri rol çalmaya kalksa, gemi tehlikeye girmektedir.
Bu hep böyle olmuştur ve muhtemelen de böyle olacaktır.

Günahıyla sevabıyla Fenerbahçe camiasına hizmet etmiş 3 isim; en az hizmet edeni 8, en fazla edeni 15 yıl görev almış kulüpte.

Üçü de tarifsiz bir şekilde ispat etmiş rüştünü.
Taraftar olur vermiş;
Kongre seçmiş,
Başkan belirlemiş,
Hoca ya da Yönetim transfer etmiş.

Bu minvalde; başarı da, başarısızlık da bu piramidin sırasıyla dağılacaktır.
Hakkı, hukuku budur.
Balık, baştan kokar.
Ama sadece olumsuz sonuçlar için değil, başarı ve kazançlar için de.

***

Uzun bir girizgah oldu. [Ne girizgah mı?]

Şunu anlatmak istiyorum;

Şahsen, görev süresini tamamlamasına şerh koyduğum sadece bir teknik direktör oldu.
Zdenek Zeman.

Tanıyanlar bilirler;

Denizlici de oldum.
Daumcu da.
Zicocu da.
Ve şimdi Aykutcu.

Bu anlamda tepkilere alışığım, idmanlıyım.

Yukarıda anlattığım şeylere ek olarak; bir teknik direktörün başarılı olup olmadığı hakkında yorum yapabilmek için görev süresini doldurmasının şart olduğunu düşünüyorum.

Zira teknik direktörlük zamana yayılan bir plan işi.
Doğru planlar/tercihlerin, beklenen sonuçları verme olasılığı kadar vermeme olasığı da var.
Çünkü futbolda değişen sayısı birden fazla, çok fazla.
Bu had safha dinamizm, kimi zaman yönetilmez ve öngörülemez boyutta.

Bakın şu tabloya şimdi, söylemek istediklerim biraz daha gözünüzde canlanabilirm umarım.




Son 30 sezon.
33 Teknik direktör.
9 şampiyonluk.

Şampiyon yapamayanların arkasına teneke bağlanır, anlarım; ama şampiyonluk apoleti takan 7 Hoca'dan hangisine teneke bağlanmadı diye sorsam?

Şu 33 teknik direktör, içlerinden şampiyonluk yaşa(t)mış 7 tanesi de dahil; hepsi güzel umutlarla ve heyecanla göreve başladı.

Önce bir umuttu hepsi.
Kimi uzaktan bakılan birer hayaldi.
Ama ne zaman Fenerbahçe Teknik Direktörlüğü denen o ateşten gömleği giydiler; işte o zaman bir anda gözden düştü hepsi.

Hepsi mi kötüydü?

Löw de mi?
Hiddink de mi?
Ya Parreira?
Aragones peki?
Ve daha niceleri.

***

Aykut Kocaman da, son 30 yılda kendisinden önce görev almış 32 teknik direktörle aynı kaderi yaşıyor.

Türkiye'de gerekli kupaları aldı.
Avrupa yolunda hasar alsa da kariyeri, bir çizgi yakaladı.
Ama o arada ne olduysa oldu, kazan kalktı.

İç ve dış mihraklar demeyeceğim.
Çünkü 30 yıldır aynı filmi izliyoruz.

Fenerbahçe; başarı çıtasının ve beklentisinin en yüksek olduğu kulüp Türkiye'de.
Bunun bir bedeli var elbette.

Bu anlamda sefasını sürerken Fenerbahçe denizinin; fırtınalı günlerinde cefasını da çekecek elbet dümene geçenler.

Ama bir sınırı var bunun.
Olmalı.

İçerden/dışardan ısrarla ve şiddetle süren bu mahalle baskısı ile; ne bir futbolcudan, ne de o futbolcu/ları sevkedecek teknik direktörden medet umabilirsiniz.

Maddi manevi uygun çalışma ortamı sağlamadığınız kimseden başarılı olmasını bekleyemezsiniz.

Bu her işte, her sektörde, her branşta böyledir.

***

Tren belki kaçtı, belki hala yakalayabiliriz.
Ama kontrolünü kaybetmiş sel sularına set çekebilecek gücümüz/enerjimiz/vaktimiz kaldı mı emin değilim.


Umuyor ve diliyorum ki; bir kez olsun iyi taraf(lar)ından bakmayı deneriz Fenerbahçe'nin dümendeki aktörlerine.

Anladık; kötü satıyor, iyi taşlanıyor artık bu memlekette.
Ama sağ elinizi vicdanınıza, sol elinizi aklınıza en yakın yere koyun artık, en azından bir kere.

Zira bu tarih değişecekse; artık isimlerin değil, zihniyetin değişmesi gerek.
Tarih, istatistik ve hakikat bunu söylüyor.

Yanlış mı sizce?

Devamını oku...

24 Ekim 2012 Çarşamba

Kadro mühendisliği ve Aykut Kocaman'ın transferleri



Bir önceki yazıda, başarı anahtarlarından birinin -belki de başlıcasının- kadrodaki homojen kaliteden geçtiğini vurgulamıştım. [Başarının anahtarlarından biri: As/Yedek futbolcuların kalite farkı]

As ve yedek futbolcuların formasyona ve rotasyona uygunluğunun, kadro derinliği ve kalitesini ortaya çıkardığından bahsetmiştim.

Peki bugünkü kadronun oluşum/gelişim süreci nasıl cereyan etti?


***

Aykut Kocaman'ın Transferleri:



Aykut Kocaman'ın Sportif Dirktörlüğü'nden Teknik Direktörlüğü'ne yerli/yabancı yaptığı transferler ortada.

Sportif Direktör olduğu sezon: Cristian, Andre Santos [Tek başına Kocaman'a yazılmaz tabii ki, Daum'un katkı ve görüşü de önemli.]

1. sezonu: İlhan Eker, Caner, Stoch, Dia, Niang, Yobo
2. sezonu: Emenike, Serdar, Orhan, Sezer, Henri, Ziegler, Sow
3. sezonu: Kuyt, Mehmet Topal, Hasan Ali, Salih Uçan, Egemen, Krasic, Meireles

2. sezon darbe sonrası son dakika yapılan transferleri mazur görmek lazım.
Ki yine de Ziegler ile aşı nispeten tuttu sayılır.

Transfer ettiği yabancı isimlere bakalım:

Cristian, Andre Santos, Stoch, Dia, Niang, Yobo, Emenike, Henri, Ziegler, Sow, Kuyt, Krasic, Meireles.
4 sezonda 13 isim.
Sadece 1'i yurtiçinden, Emenike.
Diğer 12 isim yurtdışından.

Kimse bu adam vizyon sahibi değil diyemez sanırım.
Ya da mesela Rıdvan Dilmen ile kıyaslandığında, çok daha uluslararası bilgi/vizyon sahibi Aykut Kocaman.

Stoch, Dia, Emenike. Genç ve maliyetli oyuncular.
Ama satıyorum dedin mi hemen paraya çevirebileceğin potansiyeller.
Ki Stoch'dan özellikle geçen yıl verim de aldık. Muhtemelen aldığımız fiyatın 2 katına satarız.
Dia'da az bir zarar oldu. Sebebi de yaşadığı sakatlıklar.
Emenike'yi 9'a alıp, havada 10'a sattık.

Yobo malum. EPL gediklisi. Everton'dan. Lugano ile yan yanayken daha parlaktı.
Şimdi yanında oyuncular bozuyor onu biraz.

Henri, Ziegler malum. Yukarıda yazdım. [Bu arada Henri'nin antrenmanların her daim yıldızı olduğu ve maçlara bunu yansıtamadığı söyleniyor. Mental bir zayıflık olsa gerek.]

Sow. Fransa gol kralıydı yanılmıyorsam. EPL peşindeydi.

Ve Kuyt, Krasic, Meireles. Trademark/Marka futbolcular.
Sınıf atlatan cinsten.
Yaşları, geldiği takımlar, istatistikleri, karakterleri harika takım oyuncuları.


Bir de birçok Fenerbahçeli'nin öykündüğü Fatih Terim'e bakalım mı?
O elit,
O vizyoner imparatorun?

Dany, 3,5M, Gaziantep.
Amrabat, 8,5M, Kayserispor.
Engin, Selçuk, Ceyhun, Sercan, Burak, Umut, Hamit. Bilinen, yurtiçi/dışı yerli adamlar.
Elmander'i, Baros'u o almadı.
Riera'yı aldı, patlattı.
Melo'da attığını vurdu ama her daim bomba, hala.
Cris, ortada.
Ujfalusi en fazla bir Yobo eder. Ki sakatlık sonrası futbola dönüp dönemeyeceği meçhul.

Ve en sonda Muslera ile Eboue. Tam anlamıyla tutturduğu tek transferler.

***

Baktığımızda son 2 yılda Terim ile Kocaman neredeyse aynı paraları harcadılar.
Bi Kocaman'ın aldıklarına bakın, bi de Terim'in aldıklarına.
Hangisi vizyoner?
Hangisi enternasyonel?

Biri doldurduğu/kurgunun parçası yerlileri ancak motivasyon ile oynatabilen gazman.
Diğeri aldığı yerlileri yükseltmeye çalışan, genç/yaşlı/yerli/yabancı kimyası oturtmaya çalışan "Gülmeyen adam".

Emre Çolak, Semih, Aydın diyeceksiniz.
Fenerbahçe'nin bulunduğu cenderede olsa oynatabilecek miydi?
Ya da Emre, Semih, Aydın'ı oynatmayıp da kimi oynatacaktı?

Veya Fenerbahçe de, Galatasaray gibi; tüm kamu ve kuruluşlar nezdinde yokuş aşağı yarışsa, genç yıldılarımız oynamayacak mı/ydı?

***

Ezcümle,
Vicdan en çok biz Fenerbahçeliler'e lazım.
Bence.

Devamını oku...

Başarının anahtarlarından biri: As/Yedek futbolcuların kalite farkı


Daha sık yapmaya başladığım/çalıştığım birşey bu.
Zaman zaman Twitter'da akıyor fikirlerimiz, birşeyleri yorumluyoruz dilimiz döndüğünce. Ama çoğu zaman timeline içinde kaybolup gidiyor o notlar.
Kimisi kıymetli, not düşülmeli; kimisi uçucu, anlık bilgi.

Bu sebeple, "Twitter Notları" etiketiyle not düşme gereği duyduğum konuları bloga taşımaya karar verdim.

Şunları yazmıştım bugün:



  • Galatasaray'ın iskeletinde en önemli 3 adam Ujfalusi, Melo ve Elmander. Biri sakat, diğeri formsuz ve sonuncusu dün yine 1 aylığına gitti.
  • Defansı tutan adam Ujfalusi, Selçuk'u parlatan Melo, forveti zenginleştiren de Elmander idi. Şimdi 3'ü de sıkıntılı. Ama mesele de bu.
  • Aylar evvel not düştüğüm birşey vardı. Galatasaray ideal 11'i ile şüphesiz oldukça kaliteli görünüyor. Ama 11'in devamı zayıf. Çok zayıf.
  • Ortalama 50 maç oynayan bir futbol takımının, ideal 11'i ile çıktığı/çıkacağı maç sayısı 30'un altındadır. Yatırımı 11'e yapan hata eder.
  • Aykut Kocaman'ın hep anlatmaya çalıştığı ve şahsen benim de dilim döndüğünce vurgulamak istediğim konu bu işte. F.Bahçe daha dengeli takım.
  • Galatasaray'a uyarlarsak; Yobo, Meireles ve Kuyt'un yokluğu bizi de sarsar, ama G.Saray kadar değil. Yedekleri, aslarına yakın.
  • Çok büyük paralar harcayıp, as-yedek arasındaki kalite farkını gece-gündüz gibi yapmak büyük teknik hata. Kocaman bu konuda Terim'den iyi.


Gelin Fenerbahçe'den iki örnek 11 çıkartalım: [Farz edelim 4-4-2 olsun]

As: Volkan - Gökhan - Yobo - Egemen - Hasan Ali - Krasic - Topal - Meireles - Caner - Kuyt - Sow

Yedek: Mert - Orhan - Serdar - Bekir - Özgür - Topuz - Selçuk - Cristian - Stoch - Semih - Bienvenü

Diziliş ve kadro tercihine göre elbette farklılıklar olabilir. Ama mevzu o değil.


Bir de Galatasaray'dan iki örnek 11 çıkaralım: [Yine 4-4-2]

As: Muslera - Eboue - Semih - Dany - Balta - Hamit - Melo - Selçuk - Amrabat - Elmander - Burak

Yedek: Ufuk - Sabri - Gökhan - Cris - Riera - Aydın - Ceyhun - Engin - Emre -  Umut - Baros

***

Fark biraz daha gözler önüne serildi sanırım.

Fenerbahçe'de ilk 11'de devamlı oynamış/oynama alışkanlığı olan 7 oyuncu var. [Serdar, Bekir, Topuz, Selçuk, Cristian, Stoch, Semih] 
Galatasaray'da ise bu rakam 4 [Sabri, Engin, Emre, Umut]

Baros artık rotasyonda olmadığı için saymadım. zira Terim2in onu düşünmediği çok açık.

Yukarıda belirttiğim gibi; ortalama 50 maç oynayan bir futbol takımının, ideal 11'i ile çıktığı/çıkacağı maç sayısı 30'un altındadır. Yatırımı sadece ilk 11'e yapan hata eder.

Maliyetlere girmiyorum; zira Fenerbahçe ile Galatasaray'ın kadro maliyetleri birbirine çok yakın. Ama toplam maliyetin kadro kalitesine dağılımındaki homojenliğe bakıldığında, Fenerbahçe'nin parayı daha doğru harcadığı aşikar.

***

Teknik direktörlüğün birincil fonksiyonu kadro kurmak ve takım kimyasını oluşturmaksa, bu konuda Aykut Kocaman'ın dengeli bir oyuncu grubuyla, formasyon ve rotasyon açısından Galatasaray/Fatih Terim'e göre daha avantajlı/başarılı olduğu ortada.

***

Twitter'da bunları yazarken gelen mesajlardan biri, Galatasaray/Fatih Terim'in Emre Çolak, Aydın Yılmaz ve Semih Kaya'yı, biraz da adam yokluğundan yani çaresizlikten oynattığı yönündeydi.

Bu konuda hakkını yemeyelim Fatih Terim'in ama görüş de yanlış/haksız değil sanki.

***

Uzun maratonda, 5 tane 10 üzerinden 10 puan alan oyuncu yerine; 10 tane 10 üzerinden 7 puan oyuncuyu tercih ederim.

Kalite ortalaması ve homojenliğinin dolaylı ve doğrudan katkıları gözardı edilemez.

Bu bağlamda; Aykut Hoca'ya bir teşekkür borcumuz daha var.

Bence.





Devamını oku...

22 Ekim 2012 Pazartesi

Mehmetdemirkolgiller






Galatasaray Liseli Fenerbahçeli,
Kulağa hoş geliyor değil mi?

Belki de ilk başta öyleydi.

Mehmet Demirkol zeki bir adam.
Ekranda rahat ve diline hakim.
İfade yeteneği kuvvetli ve farklı bakış açılarına sahip.

Zaten bu özellikleri nedeniyle de çabuk yükseldi.
Türk spor medyasının bayağılığında, fark yarattı.

Ancak gelinen noktada ve bulunduğu pozisyonda Fenerbahçe ile arasının pek de iyi olduğu söylenemez.
Ötesi/dahası, programlara içinde Galatasaray formasıyla çıktığından şüpheleniyorum.

Aslında haklı.
Bu meslekten ekmek yemek istiyorduysa,
Doğru ata oynadı.

Türk medyasında bir yere gelmek ve kök salmak istiyorsan; Galatasaray'a yakın, Fenerbahçe'ye mesafeli durmalısın.

O da öyle yaptı.
Zaten lisenin suyundan da içmiş.
Bal kaymak.
Tencere kapak.



  • Yakın olduğu Galatasaray yönetiminden aldığı istihbaratla "Derbi oynanmayacak" mı demedi?
  • Melo-Riera aşkına "İletişim başarısı" mı buyurmadı?
  • Beşiktaş-Galatasaray derbisinde Burak'ın serbest dalışına "Peki Escude neden düştü" diyerek, Ünal Aysal'a bile sufle mi vermedi?
  • Selçuk İnan'ın Türk futbol tarihini değiştiren transferlerden biri olduğunu mu söylemedi?
  • Sow'un sözde kronik/müzmin sakatlığını kaşımak için "Sow'da anlayamadığım birşeyler var, sanki rahat hareket edemiyor, bir sorunu var gibi" diyerek işaret fişeğini atan ilk kişi o değil miydi?
  • Edit: Sow form tutup goller atmaya başlayınca, "Bakalım bu formu ne kadar sürecek?" mi demedi?
  • Edit: 2003'te yazdığı şu yazıda [TIKLAYINIZ] Aykut Kocaman'a methiyeler düzerken, bugün Aykut Kocaman'ın demeçlerini "Sen de Avrupa Kupası al, sana da soramasınlar" diye sulandırmadı mı?

Ve daha niceleri.
O bir Mehmet Demirkol artık,
Bir akımın öncüsü.

***

Gelelim yazının başlığına,
Mehmetdemirkolgillere.

Onlar Fenerbahçeli, ama;
Tarafsız,
Objektif,
İlkeli,
Dürüst,
Adil,
Doğrucu,
Vizyoner,
Futbolsever,
Ve daha neler neler.

Lig TV ve NTVSpor çevrelerinde,
Yeni açılan spor kanallarının etrafında,
Kendilerine "Kol, kanat" geren, Galatasaraylı "Ağabey" lerini üzmeden yazar çizerler.

ÖYM, SPK dersin,
"Ben futbol konuşuyorum" derler,

Ama birçoğu inandırıldıkları şike yalanıyla Fenerbahçe Başkanı'na dolaylı yollardan bıçağın ucunu gösterirler.

Fenerbahçe'de olsa yerin dibine sokacakları Fatih Terim'e öykünürler.

Tabii ki Aykut Kocaman'ı beğenmezler.
Kendileri ilim/irfan/vizyon sahibi ya; Aykut Kocaman'ı bunlardan muaf tutarlar.

Özgür, bağımsız ve objektif olduklarını göze sokmak için, kantarın topuzunu kaçırırlar.
Mutlaka ve daima rakibi överler.
Mutlaka ve daima, Fenerbahçe aleyhinde yürüyen trenlere binerler.

Popülizm ve geçer akçenin sabah 5'te kalkıp sıraya ilk giren müşterileridirler.

"Fenerbahçeliyim ama" derken birşey başarmışçasına göğüslerini gererler.

Dedim ya, daha neler neler.


Tuttuğu takımın, Fenerbahçe'nin en zor gününde yanında olmadılar.
Onlar da Demirkol'un izinden gittiler.
Belki birgün onlar da çok iyi yerlere gelirler.
Ama gittikleri yerde Fenerbahçe sevgileri kalır mı bilmiyorum.
Bunu umursarlar mı, onu hiç bilmiyorum.

Mehmetdemirkolgiller.


Devamını oku...

Bakla ağızdan çıktı: "Beşiktaş kayyuma devredilmeli"




Geçen hafta yazamadım ama notlarım arasındaydı.

Milli maçın ertesi sabahı CNNTürk Haber Masası; İlker Yasin, Kadir Çetinçalı ve saz arkadaşları.

Özet:

1) 20 dk: Milli Takım'ın bu halinin müsebbibi Fenerbahçe.
2) 30 sn: Galatasaray ve Ünal Aysal yolsuzluk iddialarına karşı rahat.
3) 5 dk: Ve bakla: Beşiktaş kayyuma devredilmeli.

Yer Doğan Medya Grubu, konuşanlar Yasin ve Çetinçalıgiller olunca 1. ve 2. maddede şaşıracak birşey yok.

Hele 2. madde; Beyefendileri sanırsınız Galatasaray Yönetim Kurulu, dil/jargon zaten kopyası. Konu da yargıdaymış zaten, konuşmaya gerek yokmuş, peh peh peh.

Ama radarıma takılan şey Beşiktaş hakkındaki söylemleri.

Beyefendilere göre Beşiktaş kayyuma devredilmeliymiş.
Bak sen!

İlk kez duydum, belki de ilk kez söylendi.

Beşiktaş'ın hali malum. [Gerçi Galatasaray ondan beterdi ama imdada SPK yetişti.]

Cendereden çıkmaya çabalıyorlar.
Başarılı olurlar ya da olamazlar.

Hoş onlar bu denli küçülürken, aslına bakarsanız küçültülürken; Galatasaray'ın galiz/bariz kollanışına tek kelime etmemelerine bozuluyorum ve yazdım da. [ 3. Büyük mü, 3 büyükten biri mi? ]

Ama gelinen nokta, Türk futbolu üzerinde avını bekleyen makro planın dönüm noktası sanki.

Dedik ya bakla ağızdan çıktı.
Ve farz edelim Beşiktaş kayyuma gitti.

Ne olacak?
Kim alacak?

Geçen hafta Zaman Gazetesi'nde yer alan 2 yazı da CNNTürk'e [Doğan Medya Grubu] omuz attı aslında.

Ne yazdı Zaman'da?

1) Büyük paraları yönetemeyen futbol kulüpleri, Türk futbolunu bu hale getirdi.
2) Bu gidişle gelecekte futbol kulüplerini bankalar satın alır.


Tekrar edelim.
Farz edelim Beşiktaş kayyuma gitti.

Kim alacak?

Katar Fonu mu?
Başka bir Arap sermayesi mi?
Yoksa arkasındaki Arap sermayesi ile bir özel banka mı?

Kimde var bu para?
Neden ihtiyacı var futbola?



Farz edelim Beşiktaş kayyuma gitti.

Arkası gelir mi?
Çarşı ve Beşiktaş taraftarı ne der?
Bu kadar süründürüldükten sonra, "Ya'rabbi Şükür" mü?
"Asla!" mı?
Peki ne fayda eder?



***

Darbe dedik inanmadınız.
3 günde olacak değildi ya,
Adım adım bu işler.

Devamını oku...

21 Ekim 2012 Pazar

Zehirli Dedikodu Çağı



-Zülfü Livaneli'nin son kitabı Serenad'dan bir pasaj. [Sayfa 81]

"Göreceksiniz. En geç on yıl içinde, yeni yetişenler, insanlığın ulaştığı araştırma ve düşünme düzeyinin gerisinde kalacaklar. Matbaadan önceki kitapsız dünyanın söylenti ve dedikodu özellikleri geri dönecek."

Oldukça futuristik bir söylem olduğu kesin. Ancak üzerinde etraflıca düşünülmesi gereken bir fikir olduğu da su götürmez.

Çağın modern arama/tarama gereçleri.
Başta internet ve arama motorları.
Kitaplar, kütüphaneler.

Evrensel kaynaklar yakınsama dönemini aşmış, bilgi artık avuç içine kaymış.
Yıl 2012.
Çocukluğumuzun futurist filmlerinden "Geleceğe Dönüş" deki o gelecek tarihi bile geçtik.




Hal böyleyken; yazıya konu söylem hiç de haksız sayılmaz.

Sosyal medya [Özellikle Twitter ve Facebook] hayatımıza girdi gireli, -bilhassa Türkiye'de- gündemi, dahası bilgiyi tabletlerle almaya başladık.

Hap gibi.

Bilginin yayılma hızı, gerçekliğinin önünde gidiyor artık.
Ve "Şeytan" bunun farkında, gerile gerile suistimal ediyor.

Bilgi; gerçekliği sorgulanmadan, sindirilmeden/hazmedilmeden dimağlarımıza kök salıyor.

Bilinçaltımız, gelecekte belki de bertaraf edemeyeceğimiz bir zehirlenmeye maruz kalıyor.

Oysa bugünün anlatageldiğim imkanları; insanlığın gelişimi için tarifsiz olanaklar sunuyor.

İyinin, kötü kadar satmadığı bir dünyada/coğrafyada; elbette Şeytan, fırsattan istifade ederek bu olanakları silaha dönüştürüp, insanlığa doğrultuyor.

Acı.
Ama biçare değiliz.

Bireysel sorumlulukların alındığı, yeni doğanların bu zehire karşı korunduğu bir dünyada, iyi ve iyiler hala kazanabilir.

İnsanlık 3-0 geride belki ama, sırtında "Çubuklu forma" var.

Devamını oku...

Bir Şehir Efsanesi #7: "Bunların hepsi paralı asker"


Son dönemde ilk kez Talip Doğan Karlıbel'den duyduk bu sözü.

Twitter'da Fenerbahçe'yi savunan ve Yayla/Cadde/Silivri/Çağlayan'a giden Fenerbahçeliler için söylemişti "Bunların hepsi paralı asker" diye. "Aziz'in paralı askerleri".

Nitekim yerleşti bu kalıp.

Paralı asker.
Tetikçi.
3 Temmuz Fenerlisi.

İşin acı tarafı; Karlıbel'in icadı kalıp, artık bazı Fenerbahçeli kardeşlerimiz tarafından kullanılıyor sıkça.

Yani darbecilerin trenine binmekle kalmıyorlar; onların silahlarını da kullanıyorlar bilerek/bilmeyerek.


Kimsenin Fenerbahçeliliği'ni sorgula(ya)mam, bana düşmez.
Herkesin farklı bir sevme biçimi ve yoğunluğu var.
Hakeza, benim Fenerbahçem'e de kimse laf uzatamaz.

Ama öyle bir noktaya geldi ki şuursuzluk;
Fenerbahçe'nin alt toplamı derdine düşmüş kim varsa, Başkan'ın/Hoca'nın adamı/tetikçisi/paralı askeri yaftasına muhattap oldu.

Bir de 3 Temmuz Fenerlisi var.
Ki bu aslında buraya yazılmayacak kadar çirkin, sahibini bağlayan bir yakıştırma.
Ancak fikrin zikirle kardeşliğiyle açıklanabilecek çapta.

Kaale almak gerekir mi bilmiyorum.
Zira kim yazıyor/söylüyor, kaç yaşındalar bilemiyorum.
Gerçekte varlar mı o bile meçhul.

Fakat "Grev" kırmak isteyen muhbirlerin jargonuyla örtüşen tavırlar, ifadeler bunlar.
Ve Fenerbahçe'ye, Fenerbahçeli'ye yakışmayacak karakter yansımaları.
Bayağı, ucuz, kirli.


***

Ha, fikrimi soracak olursanız;
Keşke "askerleri" olsa Kulübün/Başkan'ın/Hoca'nın.
Paralı veya parasız; onlar için çalışsa, çabalasa.
Kulis yapsa,
PR yapsa,
Strateji üretse,
Plan yapsa onlar adına.

Ama yok.
Yalnızlar.
Yapa yalnızlar 25 milyon arasında.





Devamını oku...

17 Ekim 2012 Çarşamba

Tarihi Yanılgı


Sayın Savcım itiraf etmişti sanırım; "Balyoz gibi 3 ayda unutulur sandık." diyerek.

Görüyorum ki Galatasaray, bedelli sermaye artırımını yöneten danışman firma ve SPK da aynı yanılgının kurbanı oldular/olacaklar.

Ne mi o?
Fenerbahçe taraftarının tutkusu.

Kulübünü iftiralarla suçladınız, avukat oldular.

İftiranın merkezinde ve çevresindeki Galatasaray; iftiranın yarattığı yaygaranın gölgesinde peşi sıra yolsuzluklara girişti, bu sefer de ekonomist oldular.

Doktor da olurlar gerekirse, mühendis de.

Çünkü öyle bir tutku bu.

Sırtı asla yere gelmeyecek bir aşk, inanç, direniş.


***

10 Eylül 2011'de "Conviction" adlı bir yazı yazmıştım. [Okumak için tıklayınız]  
Bir kadının, masum kardeşini kurtarmak için sonradan avukat olduğu ve tünelin sonunda özgürlüğün göründüğü bir hikaye.

İşte o hikayedeki gibi; Hepimiz Betty Anne Waters'ız.
Artık dersinize çalışın da gelin!



Devamını oku...

16 Ekim 2012 Salı

En güzel fotoğraflar anlatır #2: Fenerbahçe Anadolu'da [Siirt]


Devamını oku...

Bir Aykut Kocaman hatırası




Yıl 2008.
O dönem Kanal 24 Genel Yayın Yönetmenliği yapan Mustafa Hoş anlatıyor.
Aykut Kocaman'ın bunu anlatmasına kızacağını bilerek.
Noktasına virgülüne dokunmadan:



Aykut Kocaman'a yapılacak en büyük ayıp/haksızlık/gaddarlık maddiyatçı olduğudur. 
Bir tanıklığımı anlatayım:
Kanal 24 Genel Yayın Yönetmeni iken Avrupa Şampiyonası'nı Aykut Kocaman yorumlasın istedim.
Buluştuk.
Zor ikna ettim.
"Tamam, bir şartım var. Kim yorumculukta en yüksek parayı alıyorsa onu isterim" dedi.
"Tamam" dedim.
Sonra bana dönüp "O paranın bir kuruşunu bana verme. O parayı bir bir eğitim ya da hayır kurumuna bağışlayın" dedi.
O sırada boştaydı ve çalışmıyordu.


Not 1: Anısını paylaşmamıza izin veren Mustafa Hoş'a teşekkür ederiz.
Not 2: Fotoğraf Aykut Kocaman'ın eşsiz fotoğraflarının bulunduğu 
[http://siraykutkocaman.tumblr.com] blogundan alınmıştır. Kendilerine bu arşiv için bir kez daha teşekkür ederiz.

Devamını oku...

3. Büyük mü? 3 Büyükten biri mi?



Akşam Twitter'da döküldüm biraz, boşa gitmesin buraya da notunu düşelim.



  • Besiktas ve taraftari; haksiz rekabet yaratan ve siyah beyazlilari iyiden iyiye kuculten bu Galatasaray menfii duzene neden ses cikarmiyor?
  • Yasadiklari dip de mi cesaretlendirmiyor onlari? Onlar da yaftalandi, ustelik borc icinde yuzuyorlar. Besiktas neden susuyor, bilen var mi?
  • Fenerbahce ezelden ebediyete Galatasaray'in panzehiri. Ama devrani dondurecek olan Besiktas'in uyanisi. Peki ne zaman?
  • Yillarca Galatasaray tarafindan kullanildilar. Yetmedi Galatasaray'a sampiyonluklar kurban ettiler. Daha ne bekliyorlar, ne verecekler?
  • Fenerbahce kendi yagiyla kavruluyor bir sekilde. Mali yapisi ve potansiyeli ust duzeyde. Galatasaray kollandikca Besiktas kuculuyor ama.
  • Besiktas; tum camia, tek ses Galatasaray'in arkasindaki bu muktedir ruzgara isyan etmedikce, daha da kuculecek.
  • Dusunuyorlarsa ki Fenerbahce bitsin, varsin Galatasaray yukselsin; bilsinler ki biten kendileri olacak. Goz acip kapayana kadar hem de.
  • Karar versin Besiktas; G.Saray'in uydusu mu olacak Trabzonspor gibi, yoksa buyuklugunu hatirlayip isyan mi edecek sari kirmizi yolsuzluga.
  • Ben rakibimi istiyorum. 3. veya 4. buyuk olarak degil; Turkiye'nin 3 buyugunden biri olan Besiktas'i istiyorum.

Ekleyecek fazla birşey yok aslında.
Beşiktaş'ın hali malum.
Ancak kim ne derse desin, Beşiktaş'ın büyüklüğü de malum.
Küllerinden doğacaktır.
Yeniden uçacaktır Kartal mutlaka.

Ama bugün daha önemli bir sınavları var bence.

Her ne kadar yanlış yönlendirmeler sonucu taraftarı Fenerbahçe'yi düşman bilse de; yıllarca en büyük kazığı Galatasaray'dan yedi Beşiktaş.

Galatasaray'ın kendi çıkarları için; medyasıyla, yöneticisiyle Fenerbahçe üzerine saldığı bir tetikçi oldu hatta.

Ama bugün dipteler.
Yapa yalnızlar.
Öyle ki; taraftarı bile fedaya riayet etmiyor.
Güvenmiyor.

Şimdi tam zamanı değil mi onları bu hale getiren düzene isyan etmek için?

Borç harç durumları Galatasaray'dan kötü değilken uğradıkları fecaat ortada.
Galatasaray muktedirlerin rüzgarında malı hanuduyla götürürken, giderek nasıl küçüldükleri ortada.
Neyi bekliyorlar hala?

Fenerbahçe'nin potansiyeli, hilesiz hurdasız üstesinden gelmeye yeter Galatasaray'ın.
Peki Beşiktaş neye güveniyor?
Neden tüm bu yolsuzluklara/usülsüzlüklere/zalimliklere sadece Fenerbahçeliler'in sesi çıkıyor?

Beşiktaş ve Çarşı, neyi bekliyor?

Devamını oku...

15 Ekim 2012 Pazartesi

İnsanca haber alma hakkımı arıyorum


Oldum olası izlemedim Telegol ve türevlerini.
Çünkü çirkin, ucuz, kirli, aşağılık, maksatlı ve kasıtlı.
Dahası; görevli, taşeron.

Ama gelin görün ki; izlememekle kaçamıyorsun bu lağım kokusundan.
Baktığın her yerde görüveriyorsun bir anda, istemsiz, gayri ihtiyari.

Dün gece yine görevini ifa etmiş Telegol.
Futbol dünyasının son 15-20 yılında hüküm süren Galatasaraylı bir taşeron önderliğinde.

Oklarının yönü belli.
Fenerbahçe düşmanlarının ve intikam hasretiyle yanıp tutuşanların buluşma adresi.
Yalan, iftira, fitne.
Manipülasyon, spekülasyon, dezenformasyon üretim merkezi.



-E tamam, izleme sen de.
-Dedim ya, izlemiyorum zaten.
-Sorun ne peki?
-Sosyal medyada önüme düşüyor.
-Okuma.
-Sadece sosyal medya değil ki, sabah Hurriyetcomtr'yi açtım memlekette neler olmuş diye, anasayfada manşet: "Canlı yayında büyük itiraf"
-Hürriyet de mi Telegol'den medet umar olmuş.
-Kim kimden medet umuyor bilmiyorum ama, çok iyi paslaştıkları ortada.
-E Hürriyet'i de okuma o zaman.
-Kimi okuyum?
-Yok mu hiç insanca haber yapan bir gazete/site?
-Var mı, sen söyle.






Zehirli bir virüs, şehir sularına karışmış,
Kaçamıyor, kurtulamıyorsun elinden.

En aşağılık iftiraları, sözde en saygın medya kuruluşlarının kirli elleriyle yayıyorlar tüm yurda.

Türkiye'nin bilinçaltına tecavüz ediyorlar.

Yalanlarla şüpheler ekiyorlar dört bir yana.
Yaygarayla soru işareti oluşturuyorlar akıllarda, tevatüre dönüşüyor sonunda.
Sürekli ve ısrarlı yayınlarla, hasatını yapıyorlar sonra, oluşturdukları kanaat ve sağladıkları menfaat ile.
Bunun adı kara propaganda.


Telegol'ü, Derin Futbol'u,
Milliyet'i, Hürriyet'i,
Ve daha niceleri;

Sistematik, bilinçli, organize,
Adı kara propaganda.

Peki benim insanca haber almaya hakkım yok mu?
Ya futbol;
Ne zaman konuşmaya başlayacağız sahiden?








Devamını oku...