10 Mayıs 2013 Cuma

2012-13 Sezonu Değerlendirmesi, 3. Kısım: Transferler ve sezonun ikinci yarısı


İlk yarıyı korkunç bir şekilde bitiren takım, Aykut Hoca'nın da istifasının sonucunda ikinci yarı başlamadan tam bir kaos içerisindeydi. Önce Aykut Hoca dönmeye ikna edildi, sonra oyuncular sorumluluk alıp gerekeni yapacaklarını söylediler. Neticede o esnada ligdeki puan farkı kötü performansa rağmen 6 puandı. Türkiye kupasında gruplar yeni başlamıştı ve Avrupa liginde de son 16 maçları oynanacaktı.



Sezonun ikinci yarısına da Türkiye kupası grup maçlarıyla girildi. İki deplasman galibiyetinin üstüne lige geri dönüş yapıldı. İçeride takımın ne yaptığını bilmez bir halde oynayıp puanı güçlükle kurtardığı Elazığ maçından sonra Antep deplasmanından çıkan 3 puan ve gelen transferlerle bambaşka bir dönem, diziliş ve anlayış yerleşti takıma.

Soldaki diziliş ligin ilk yarısındaki ideal dizilişti. Sağdaki ise transferler geldikten sonraki ilk maçta kullandığımız diziliş. Artıları ve eksileri mutlaka oldu ama artıları daha ağır bastı. Yine de oturtulan düzende bazı oyuncuların alternatiflerine sahip olmamıza rağmen, bazı vazgeçilmezlerin eksikliği ciddi derecede hissedildi sezonun ilerleyen haftalarında.





TRANSFERLER

Transfer dönemi boyunca Younes Belhanda'nın geleceği haberleri dolaştı yazılı ve görsel basında. Kulübün girişimleri de oldu ama transfer olmadı. Bizim ihtiyacımız olan tek bir oyuncu muydu? Sadece ihtiyaç Belhanda ise neden 3 transfer yaptık? Bu soruların cevapları önemli, çünkü yine sezon başındaki planlama eksikliğine işaret ediyor. Belhanda transferinden vazgeçildikten sonra üç oyuncu geldi.

Emre'nin boşluğunu doldurmakta sıkıntı çekmiştik. Bu boşluğu yine Emre ile doldurduk. Üstelik kafa ve fizik olarak diri bir Emre ile. Avrupa Liginde yararlanamayacak olmamızın yanı sıra bir de Antalya deplasmanında sakatlanması ve boşluğunu bir yere kadar doldurabilmiş olmamız da tahminen sezonun elimizden kayıp gitmesindeki en önemli etkenlerden.

Ziegler de sol bek alternatifsizliğinden dolayı alındı. Maksimum 65 maç oynayabilecekken bunun 64 tanesini oynayacağız bu sezon. Dolayısıyla Hasan Ali'nin tek başına 64 maç çıkartamayacağı ortadaydı. Sadece Ziegler'in çok dalgalı olan performansından ve kanadının ön tarafında yapılan değişiklikten dolayı yer yer sol kanat savunmasında sıkıntı çektik.

Webo ise bu ligin en underrated hedef santraforlarından biriydi kesinlikle bize gelmeden önce. Fenerbahçe forması altında oynadığı maçlarda yakaladığı istatistikler de sonuca ne kadar etki ettiğinin göstergesi. Dahası Sow'la yakaladıkları Dwight Yorke-Andy Cole uyumu hücum anlamında bizim elimizi inanılmaz derecede güçlendirdi. Biri olmadığında diğerinin sahada maksimum performans verememesi de Sow-Webo ikilisinin eline hücumda ne kadar baktığımızın göstergesi oldu.

SİVAS MAĞLUBİYETİNDEN TAVAN PERFORMANSA

Kaleye gelen ilk topun gol olduğu, sonrasında panikle bastırıp eşitliği yakaladığımız, ancak yine saçma sapan bir paylaşım hatasından dolayı duran top golüyle iç sahada verdiğimiz bir maç oldu Sivas maçı. Buradan itibaren maç maç gitmeyeceğim, zira maçların analizleri blogda mevcut.

Bu mağlubiyetten itibaren çıkışa geçti takım. Ligde hakem katliamına uğradığımız Beşiktaş deplasmanı dışında Gençerbirliği deplasmanına kadar bırakın yenilgiyi, beraberlik bile görmedik. Bir yandan Avrupa Ligindeki muhteşem yürüyüş var. Sınırlı Avrupa rotasyonuna, iki seyircisiz iç saha maçına rağmen orada da yenilmeyen bir takım. Yani beklediğimiz Fenerbahçe geliyor hissini vererek, 3 kupada da olan iddiamızı sonuna kadar sürdürebileceğimiz inancını, takım bize aşıladı.

Burada dönüp bir şeyi sorgulamakta fayda var. Fenerbahçe neden 2010-11 sezonunda olduğu gibi çıkışa geçmek için Ocak-Şubat aylarını beklemek zorunda kaldı? Sezon planlaması böyle mi yapılıyor? Ligi ilk yarıda kaybettiğimiz ortadayken bunu sormak zorundayım. Tamam ilk yarı içerisinde çok olağandışı faktörler de oldu ama yine de saha içinde az da olsa doğruları yapabiliyorken, bunun sezon geneline yayılmasını her Fenerbahçeli arzu eder.

AVRUPA TAKIMI

Önceki yazıda "önlem alan takımdan önlem alınan takıma" başlığında Avrupa ile ligdeki oyun düzenini karşılaştırmış ve bazı şeylerin neden iyi işlemediğini anlatmaya çalışmıştım. Avrupa Liginde tek bir deplasman kaybetmiş olduğumuz gerçeği var. Bu kaybedilen deplasmanın ise hangi şartlar altında kaybedildiği ortada. Bunun detayına girmeden genelde Türkiye ligindeki üst düzey sayabileceğimiz takımlara karşı ikinci yarıda oynanan maçlara bakalım.

Trabzonspor-Kasımpaşa-Beşiktaş-Bursaspor diye bir fikstürü vardı takımın. Beşiktaş deplasmanında hakem tarafından biçilmemiş olsak orada da tahminen ilk yarıyı 2 veya 3 farklı önde kapayıp oyunu soğutma şansımız olacaktı. Şu dört maçta oynanan oyuna hiç kimse itiraz edemez ve etmedi de zaten. Kendi ligimizde zorluk düzeyi yüksek maçları çok iyi oynayarak Avrupa Liginde de aynı seviyedeki Bate ve Plzen'i de anormal şartlar altında da olsa eledik. Lazio ve Benfica'ya karşı oynanan iç saha maçlarına da sezon zirvesi olarak bakmak mümkün. Ligin ilk yarısıyla aradaki fark buydu zaten. Hem daha kaliteli oyun, hem de sonucu almayı başarabilmek.

Zorluk seviyesi yüksek olan maçlara ve sahaya konulan mücadeleyle doğru orantılı olarak alınan sonuçlara bakınca hem Aykut Hoca'nın, hem de teknik ekibin hakkını teslim etmek gerek. Beklentim ise bu arada yakalanan grafiğin daha uzun bir sürece yayılması ve puan kaybını böylece minimuma indirmek.

NEREDE KAYBETTİK?

İki Elazığspor maçında 4 puan verdik. Bunun yanına Kasımpaşa deplasmanı, içerideki Karabük maçının yanına Gençlerbirliği ve İBB deplasmanında kaybedilen 3 puanları ekleyin. 16 puanı biz sahada istediklerimizi uygulayamadığımız maçlarda yitirdik. Eh hakem katliamıyla 2 puanın gittiği Eskişehir ve 3 puanın gittiği Beşiktaş deplasmanlarını da ekleyin, toplamda 21 puan benim hemen aklıma gelen acı kayıp. Yani ritmi yakalayıp rüzgarı arkamıza aldığımızda zaten gelene geçene sahayı dar ettik. Benim ve tahmin ediyorum taraftarın da büyük bir bölümünün canını sıkan esas nokta hakem hataları dışında saçtığımız 16 puan olacaktır.

Bu da iki argümanı getiriyor. Ya oyuncular maç seçiyor, ya da ciddi anlamda dış etkenlerle oluşmuş olan bizi şampiyon yapmayacaklar psikolojisi var. İlk şık nispeten daha önceden alışık olduğumuz bir şey. Oyuncuların kendilerini Avrupa sahnesinde göstermek için ekstra çabalaması da bir nebze anlaşılır. İkinci şık, şayet doğruluk payı varsa olabildiğince çabuk önlem alınmasını gerektiren bir durum. Burada da görev yönetime düşüyor.

ÖZELEŞTİRİ

Camia olarak özeleştiri getirmemiz gereken bir sezonun sonuna geldik. Şu anda bütün gözlerin Pazar günkü derbiye ve sonrasındaki kupa finaline çevrildiğinin herkes farkındadır zaten. İki maçı da mutlaka kazanmalıyız, burası bir gerçek, ancak bütün sezonun olumsuzluğunu da bu iki maçı kazanmak silmemelidir.

Galatasaray'ı yenmek Şampiyonlar Ligi ön elemesini garantilemek demek. Trabzonspor'u yenmek de kupayı ikinci kez üst üste müzeye götürmek. Şu anda belki kimsenin sallamadığı Türkiye kupası olası bir kayıpta dünyanın en büyük problemiymiş gibi önümüze koyulacaktır.

Yönetim neden Aykut Hoca ve oyunculara rahat bir çalışma ortamı yaratamadığını, Aykut Hoca ve teknik ekip sezon planlamasında nelerin yanlış gittiğini, oyuncular da neden anca yumurta kapıya dayanınca sorumluluk aldıklarını sorgulamalı. Eğer bir dahaki sezon bu seneki kaosu yaşamak istemiyorsak, bunu yapmalıyız.

Bir küçük ek de rekor maç sayısıyla ilgili. Avrpada şampiyonluğa yürüyen takımlar bize oranla daha az maç oynayıp, daha çok oyuncudan faydalanmayı başararak sonuca gittiler. Bizim kadromuzun kısıtlı kalmasının sebebi de sezonun en başına dayanıyor. Maksimum sayıda maç yapacakmışız gibi hazırlanıp, ona göre kadro rotasyonu planlayıp, rotasyondaki oyuncuları da bu tempoyu kaldırabilecek şekilde hazırlamamız gerekirdi.

SONUÇ

Avrupa arenasında başarılı, ligde ise başarısız olduğumuz bir sezonu geride bıraktık. Böyle bir tabloyu 2007-08 yılında görmüştük en son. O zaman yapılan hatalar, umarım bu sezon sonunda tekrarlanmaz. Üzerine koyabileceğimiz bir temele sahipken bunu yakıp yıkmanın alemi yok. Özeleştiri istememin en büyük sebeplerinden birisi de bu zaten. Kimse mükemmel değildir ve elbet hatalar yapılacaktır. Önemli olan da yapılan hatalardan ders çıkartıp, bu hataları bir daha tekrarlamamaktır.

3 yazı genelinde de dış etkenlere olabildiğince değinmemeye çalıştım, zira esas odak noktam saha içi. Bu sezon "şampiyonluğu saha dışında kaybettik" diyecekseniz de bunda sorumlu saha içine kafa yoranlar olamaz. Eleştirinin adresi de bellidir bu durumda.

2 yorum:

  1. güzel bir analiz daha. kesinlikle gelecek yılın planlamasının çok iyi yapıldığını ve iyi bir takım kurulacağına inanmıyorum. zira bu takıma emreden sonra meireless taraftar aldırdı, hatırlayın aykut hoca elimizde ki kadroyla devam edeceğiz demişti fakat oluşturulan gündem sonunda meireles bari(!) alınarak bir nebze orta saha kurtarıldı.! ikinci yarı ise sanki ilk yarı takım planlamasını biz yada yönetim yapmışızda aykut hoca başarısız olmuş gibi bir havayla acilen 3 adet transfer yapıldı da ykut hoca istifadan döndü falan aykut kocaman takımla alakalı fazla duygusal bence.. şampiyonluğu klübüde stoch ve krasiç gibi 2 oyunucunun takıma sıfır katkısından dolayı kaybettiğimizi düşünüyorum öncelikle, kaldı ki bu dortmund yada benfica için bile büyük bir lüks olurdu.da sonra oyuncuların bariz birşekilde maç seçmesi ve aykut hoca nın taktiksel yetersizliği.bir yıl kilit oyuncular iyi oynayacak da şampiyon olacağızda bir yıl oynamayacaklar beklyeceğiz,yok artık. takımın %50 sinin değişmesi taraftarıyım. yıldız olmuş alper potuk olmuş önemli değil.. 1 yıl sonra yine hakemelrden, federasyondan, 3 temmuzdan falandan filandan konuşmak istemiyorum...

    YanıtlaSil
  2. sampıyonlugu oyuncuların puanlamasındakı degıskenlıkten keybettık...

    orn: kuyt her nekadar canıyla oynasada 4-5 mac sahada yoktu...

    baronı....ne zamankı kenarda bı hareketlılık oluyor ondan sonra oynamaya baslıyor....

    bekır -egemen cok dengesızler...ozellıkle egemen her mac penaltı calınsa kımse gıkını cıkaramıcak sekılde ayarsız....

    kenar beklerıne gelınce gokhanın yedegı yok ceza ve sakatında kım gelırse gelsın sabrı kadar olamıyor.... hasan alı ıse 60 mac temposuna ayak uyduramadı ( kı gece hayatı dıyorler bılmıyoruz) zıegler ıse tam bır fıyasko....ozgur cekı heba eden kocamanın vıcdanını cok merak edıyorum...

    ılerıye gelırsek semıh ebedı yedek oldugu ıcın 11 basladıgı mac 6-7 lık sonradan gırdıgı mac 3-4 luk...

    sow da yanına pıwot bırıyle olmadıgı zaman yalnızlara oynuyor....

    stoch ve krasıce hıc gırmıyorum....terımın elınde olsaydı 2 sıde bambaska bır sıluette olurdu hıc yoktan gerıye yardım etmeyı ogrenırlerdı( bknz amrabat)

    bı takımda 3-4 oyuncu muuamma olabılır ...18 de 10-12 topcunun hangı karı cekecegı bılınmezse malesef samp olamayız...

    YanıtlaSil