18 Mayıs 2013 Cumartesi

Hayallerden hedeflere




Twitter'da sordum: "Sizce Fenerbahçe'nin hedefleri mi büyük, yoksa hayalleri mi? Veya hayal kurmadan hedeflere yürünmez mi diyorsunuz?" diye. Gelen cevapları toparlayıp bir şeyler anlatmak da 140 karakterde pek mümkün olmayacaktı, geldik bloga.

Tartışmasız bir şekilde Türkiye'de en büyük potansiyele sahip spor kulübü Fenerbahçe.
Spor kulübü olmasıyla övünüyoruz her şart altında.
Ancak bir gerçek var ki, o da futbolun değil Türkiye'de, dünyadaki en popüler spor olduğu.
Dolayısıyla da futbolda başarı her şeyin önüne geçiyor. Normal bir durum bu.

Peki bizim başarı kıstasımız ne?
Aziz Yıldırım döneminde 2009-10 sezonuna kadar şampiyon olamayan teknik direktörün ertesi sezonu (Werner Lorant istisnası dışında) geçiremediği bir kulüpte, başkanın/yönetimin lig şampiyonluğunu başarılı, geri kalan her sonucu başarısız saydığı bir anlayış demek bu.

Bu anlayışın, o zamana kadar tarihin en büyük Avrupa başarısını yaşatan Zico'yu harcadığı hâlâ hafızalarda olsa gerek. Üstelik sonrasında Aragones'le kaybedilen sezon ve 2. Daum dönemi de cabası. İki teknik adam da şampiyon olamadıkları için ertesi sezonu göremediler.

Peki istatistiklere baktığımızda takım başında 3. sezonunu bitirmek üzere olan Aykut Kocaman neler yaptı?

1 lig şampiyonluğu, 2 lig ikinciliği, 1 Türkiye kupası ve 1 Avrupa Ligi yarı finali yazdı sonuç tablosuna. Haftaya futbol şansı da takımın yanında olursa, bir Türkiye kupası daha eklenecek. Peki bundan önce şampiyonluğu kaçıran teknik direktöre kapıyı gösteren zihniyet, nasıl oldu da Aykut Kocaman'a şampiyonluk gelmese de aynısını uygulamadı?

Hemen Aykut Hoca'nın 3 Temmuz sürecindeki liderliği cevabı verilecektir. Doğru da aslına bakarsanız. Aykut Hoca, futbol şubesini tek başına sırtlayıp götürmekle uğraştı 2011-12 sezonunda. Geride bırakmak üzere olduğumuz sezonda da bunun izlerini hem kendisinin, hem de takımın taşıdığını söylemek yanlış olmaz. Çok yüksek konsantrasyonla oynanan maçların yanı sıra sahada ruh gibi gezinilen maçlar da oldu.

Peki ben olaya başka bir tarafından bakmak istiyorum. 3 bölümlü sezon değerlendirmesinde planlamayı eleştirmiş olsam dahi dikkat çekmek istediğim bir nokta var. Aykut Kocaman daha sezonun başlarında Maraton programında Şansal Büyüka'nın konuğu olmuş ve orada Avrupa Ligi için şöyle bir cümle sarfetmişti:

"Gruptan çıkarsak, ilerleyebiliriz."

Üstelik bu cümleyi sarfettiği esnada Avrupa arenasında sadece bir galibiyeti vardı.
Sorayım: Bu cümle hayal miydi, yoksa hedef miydi?
Biz taraftar olarak hayal bile etmiyorken, Aykut Hoca hedef koymuştu.

TRANSFER MESELESİ

Aykut Hoca'nın iyisiyle kötüsüyle birçok transferi oldu. Bazıları beklediğimizin üstünde katkı yaptı, bazılarından neredeyse hiç faydalanamadık, bazılarının ise performansı çok dalgalı oldu. Peki acaba biz Aykut Hoca'nın her istediği oyuncuyu transfer edebildik mi? İşin bir de bu tarafına bakalım. Yani elde HazardLewandowski ve Mangala gibi üç örnek var, Aykut Hoca'nın istediği ama bizim alamadığımız. Tercih ettikleri takımları görünce de alamamamız normal görünüyor zaten.

Eğer koyduğumuz hedeflere ulaşmak istiyorsak, yönetimin bu sefer küçük hesaplar yapmadan, Aykut Hoca kimi istiyorsa getirmesi gerekiyor. Sezon değerlendirmesinde "Yönetimin görevi, teknik ekibin ve oyuncuların rahat çalışmasını sağlamak." demiştim. Başlangıç noktasının da transfer olduğu gün gibi ortada. Doğru transfer zamanında gelirse, bununla bağlantılı olarak sezon planlaması da istenildiği gibi yapılabilecektir.





HAYALLER VE HEDEFLER

Sık sık taraftar olarak kendimize olmadık misyonlar yüklediğimiz hissine kapılıyorum. Biz bu renklere gönül verenler olarak başarıyı hayal ederiz, isteriz zaten. Hedefi koyması ve uygulaması gereken ise yönetim ve teknik ekiptir. Koyulan hedefi veya uygulamayı beğenmediği anda taraftarın da bunu protesto etme, hatta istifaya davet etme hakkı vardır. Bunu bir kenara koyalım.

Şöyle bir sıkıntı var yalnız; Biz kendi kendimize de hedefler koyar olduk. Bunda geçtiğimiz sezonki yönetim boşluğunun ve taraftarın kulübü sırtlamasının da etkisi büyük. Artık işler normale döndüğüne göre, beğensek de beğenmesek de kulüp başkan ve yönetim tarafından idare ediliyor, saha içine dair kararlar da teknik ekip tarafından alınıyor.

Taraftar olarak biz hayal edeceğiz, isteyeceğiz. yönetim bu doğrultuda hedefi koyacak, teknik ekip de uygulayacak. Gayet basit. Teknik ekibin hayal ettiği, bizim hedef koyduğumuz, yönetimin de uyguladığı herhangi bir şeyin tutma olasılığı mutlaka vardır ama ne kadar sürekliliğe sahip olacağı tartışılır. Veya yönetimin bizi istifaya davet ettiği bir dünya düşünün. İşte öyle bir şey.

İşte bu noktada en başta sorduğum soruya geliyoruz geri. Bence en güzel cevabı sevgili Ozan Cılga (@ozitr) verdi bu soruya:

"Fenerbahçe'nin en büyük sıkıntısı, hayallerinin beklenenden daha kısa bir sürede hedefleri haline dönüşmüş olmasıdır."

Buna da bir karşı argüman geldi. 2008'de CL'de çeyrek finalden sonra EL'de yarı final oynamak için 5 yıl bekledik. 5 yıl kısa bir süre değil diye. Doğru, çok uzun bir süre 5 yıl, ancak iki faktör var direkt bu konuya etki eden.

Birincisi o başarıyı yakalyan Zico'yla sözleşme yenilememiştik. Sonrasında gelenlerle de ne yaptığımız ortada. Oturmuş iskeletin üstüne eklemeler yapacağımıza iskeleti yeni baştan kurmaya çalışmıştık. Dolayısıyla tökezledik ve her darbede hedeflerden uzaklaştık. Koyulan hedefler bir hayal olmaktan öteye gidemedi.

İkincisi de 2010-11 sezonunu şampiyon bitirip, iyi bir kimya yakalamış takımımıza çok da yerinde takviyeler geliyordu. O takım Şampiyonlar ligine gönderilmedi ve dağıldı. Daha alt bütçeli, daha sıkışık bir rotasyonla biz aradan 1 sezon geçince EL'de yarı final gördük. O dağıtılan kadronun neler yapabileceğini siz düşünün.

Bu yüzden hedeflere doğru ilerlerken geçmişte yapılan yanlışlara bir daha düşmemekte fayda var. Tom Kundert'in kaleminden ESPN'in sitesinde yayınlanan ve sevgili Barış Gerçeker'in çevirdiği Benfica yazısında, herkesin futbolunu beğenerek izlediği Benfica'yı bu seviyeye taşıyan Jorge Jesus'ün neden görevde kalması gerektiği anlatılıyor.

Aykut Hoca'nın takımı ne halde alıp nereye getirdiği, elindeki bozulunca yine de bir şekilde tutmayı başardığı, sonrasında da sancılı bir sürece rağmen tekrar çıkardığı seviye ortada. Ha yanlışlar var mı? Mutlaka var, değindik hepsine zaten. Önemli olan yanlışlardan çıkarılan dersler ve bunların nasıl uygulamaya geçirildiği.

Camia olarak sınırsız hayallerimiz ama makul hedeflerimiz olsun. Hedeflere adım adım gidileceğini ve yolda kazalara uğranabileceğini de unutmayalım. En büyük potansiyele sahip camia biziz dedik, değerlendirelim.

Hayal etmek de demiştik değil mi? Herkes hayal edebilir, etmeli de. Çünkü ne demişti Alex de Souza?

"Hayal edebilirseniz, gerçekleştirebilirsiniz."

Artık yapılan hatalardan ders alalım.
Aynı hatalara bir daha düşmeyelim.

Kocaman hayallerimiz gerçeğe dönüşsün.

2 yorum:

  1. istikara ve fairplay konusunda çok lüzumlu tespitlerin var ama ısrarla bahsetmekten kaçındığın nokta takımın iskeletinin mecbur revizyona uğrması gerektiği.bu takıma 2-3 takviye ile yaratıcılık ve galibiyet arzusu ekleyemezler. takımda çok önemli bir ruh eksikliği var. maç seçiyorlar ve bu tahammül edilebilecek birşey değil. sezona iyi başlamak ve dinamik klüp imajını vermek çok önemli. herşeyden önemli! gs sezona hakem sayensinde 1 süper kupa, hakem sayesinde mağlubiyetten kurtulduğu bir derbi ve hakem sayesinde galip geldiği bir maçla başladı. biz ise haksızlıklarla başladık ve bir koca sezonu bunun üzerine kurduk ama şampiyon yapılmak istenen takım sezona müthiş! başladı. tüm olay bununla alakalı. yoksa aykut kocaman ve bu takımın zaten herşeye rağmen bir mucize gerçekleştiremeyeceği gün gibi ortada.
    klüp bünyesinde hiç iyi işler olmuyor,buna inanın!futbol ve amatör branşların planlaması iyi değil. basketbolda yanlş plotika maddi açıdan çok zarar verdi şubeye,voleybol da duraklama dönemi başladı,bayan basketbol ise 1-2 oyuncuya endeksli gidebildiği kadar gidiyor. taraftar olmasa bugun başkan türkiye tarafından terkedilmiş,spordan azledilmiş olacaktı.aykut kocaman muhtemelen bursayı falan çalıştırıyor olacaktı. her defasında havuzdan çıkma tehditi yapmak bile taraftarın sayesinde. bakın bugunlerde bayrak ve cumhuriyetle ilgili sorunu olan herkes yükselişte, 20 milyon akp li ilan edenler akil adamlar gibi formalarından ay-yıldızı çıkardılar. devlete 1 tl hayırları olmadığı gibi birde kamburlar. herşeye rağmen bizim çok övünüp aykut hocaya maal ettiğimiz yarı finale rağmen o hain takımın elinde 2 lig şampiyonluğu 1 de real madridle oynanmış şamp. ligi çeyrek finali var. üstelik bu halde bile başta trabzon olmak üzere herkes tarafından tebrik ediliyorlar. fenerbahçe ise sadece ve sadece muzla,katillerle,karabük maçıyla uğraşmak zorunda kalıyor! diyceğim şu ki, yönetim ve aykut hocanın iyi insanlığına spor sevgisine diyeceğim yok ama kendi başlarına takımı getirebildikleri somut ve soyut nokta işte bu. yine milyonlar saçılarak yıldızlar almanın hiç anlamı yok, ya biat etsinler başarı için yada taraftarla birlikte mücadele etsinler. tribünlere ayar vermek, lig sonunda konuşmakla olmuyor işte 2 yıldır...
    ayrıca tüm o tribün gruplarından nefret ediyorum. katilde onlar,ırkçıda onlar,kokainmanda onlar,hırsızda onlar..
    yazıklarımı paylamama inadında çok acayip bu arada..
    iyi geceler

    YanıtlaSil
  2. Yazınız oldukça doğru tespitler olmasına karşın benim sadece takıldığım nokta Zico dur.
    Evet ortada bir başarı hikayesi mi var yoksa bir anlık bir sıçrayış mı var ?
    Ben aslında bunu UEFA kupası kazanana GS de olduğu gibi sadece bir sıçrayış ve Terimin "gazıyla" gelinmiş bir nokta. eğer gerçek bir gelişme olsaydı terimli terimsiz sistem çalışırdı. Şimdi gelelim Zico ya ..Aslında benzer bişey oluştu, bakın koşan brezilyalılara, onları hiç o kadar koştukalrını başka durum veya senelerde hatırlıyormusunuz !! ben hatırlamıyorum hatta olmayacaktı da zaten kafanızı yormayın Zico gidişi sadece şunu tetiklemiştir, çok beğendiğiniz ama benim sadece futbolunun bir kısmını beğendiğim ama adam olarak kesinlikle tek bir kuruş etmeyeceğine kanaat getirdiğim Alex o gün itibariyle FB ile ilişkisini kesmişti ve sadece para için kalıyordu..

    YanıtlaSil