28 Şubat 2013 Perşembe

Bin musibet bir nasihat


Sadece son iki yıl değil; belki de 20 yıldır başına gelmedik kalmadı Fenerbahçe'nin.

Kendi yanlışlarının bedelini de ödedi,
Kurulan tuzaklara da yenildi.

Gün geldi her kademesinde yanlış yönetildi,
Gün geldi herşey yolunda giderken kumpaslara geldi.

Ama hiçbir vak'a; tek başına bir unsurdan ibaret değil.
Bir çok dinamik değişken, birbirine göbekten bağlı ve yönetmek için önce ağırlık merkezini bulman ve ardından adam akıllı ve planlı şekilde yönetmen icap ediyor.

Son iki yıldır maruz kaldığın medya taaruzu denkleminin bir değişkeni de sensin.
Ne yaptıysan olmadı, sonunda komple elini eteğini çektin ve yönetemedin.
En güçsüz anında mızraklarını çıkardı onlar da, hakim gücün rüzgarında.
Karşına almaktan başka bir yol haritası çizemedin.

Cephe geniş, mevzi çok;
Ama sen Çanakkale'yi geçmelerine izin verdin.
Sonrasında olacakları bilmene rağmen, orada ölemedin.

Şimdi hem içerden, hem dışardan;
İsteyerek ve bilerek,
Ya da gayrıihtiyarı, sebepsiz hançerler saplanıyor yüreğine.

Sebebi, müsebbibi neyse ve her kimse;
Hançer saplanıp, can bedenden çıktıktan sonra nafile.

Fenerbahçe güçlüdür.
Fenerbahçe çok güçlüdür.
Ama ne acıdır ki; bölünmüş ve ama hala eskisi gibi güçlü olduğunu düşünen bir güç; zayıf karnından daha güçsüzdür.

Geç kalınmış da olsa; Fenerbahçe'nin -artık- ilk ve belki de tek yapması gereken şey, öyle lafla sözle değil, gerçek, yürekten bir kucaklaşma/bütünleşme yoluna gitmesi.

Ancak o zaman bir güçten bahsedebilir ve o gücün etkisini seyredebiliriz.
Çatı hazır,
Çatı belli.
Fener: Fenerbahçe.

Adını sen koy; bir çadırda toplan gerekirse, kapat ışıkları, unut geçmişi, terk et egonu, Fenerbahçe aşkıyla aç o geniş yüreğini.

Öfke ve nefretle olmayacak bu iş.
1001. musibete yol gösterecek sadece.
1 sevgi fidanına bakıyor şimdi Fener.
Seni bekliyor.
Sevgi tohumları.
Devamını oku...

27 Şubat 2013 Çarşamba

Beşiktaş maçı öncesi: Rakip ne yapabilir, biz ne yapmalıyız?



İyi bir seri yakaladık, mücadele olarak iyi yoldayız ve oyun kalitemiz de her geçen gün artmaya devam ediyor. Sonuç almaya başladıkça da oyunumuzun gelişeceğine birçoğumuz inanıyorduk zaten. Artık kadronun ve oyuncu tercihlerinin de tartışılmadığı bir noktadayız, çünkü takım iyi mücadele ve oyunun yanına neticeyi de eklemeyi başardı.

BEŞİKTAŞ

Rakiple başlayalım önce. Bir puan gerimizdeler, ve şampiyonluk yarışının içinde kalmak için mutlak galibiyete ihtiyaçları var. Sezon başında bu hafta itibariyle hâla şampiyonluk yarışının içinde olacaklarını söyleseniz, Beşiktaş taraftarının büyük çoğunluğu buna ya gülerdi, ya da imkan vermezdi. Göze hoş gelen futbol oynamaya çalışıyorlar, baskılılar, yetenekli oyuncuları da var. En önemlisi de Samet Aybaba'nın "bitmiş" veya "katkı sağlamaz" denilen birçok oyuncusundan şu ana kadar maksimum verim almayı başarabilmiş olması.




Rakibin bizi en çok zorlayabileceği kadro tahminimce bu olur. Necip iki maçtır yok ve bu maçı da oynayacağı şüpheli deniyor. Bu Beşiktaş'ın en iyi orta üçlüsünü oynatamayacğı anlamına geliyor zira Beşiktaş'ın en iyi performans gösterdiği maçlarda Necip-Oğuzhan ve Fernandes üçlüsü orta alanı tamamen kontrol altına almışlardı. Kilit adamlardan diğeri olan Oğuzhan'ın da sakatlığı onları Veli'ye mecbur bırakacak. Son iki maçta Necip'in oynadığı bölgede sırasıyla Mehmet Akgün ve İbrahim Toraman görev yaptı. Toraman belki çok iyi bir kesici olabilir ama top tekniği sınırlı olduğu için baskı altında hata yapmaya müsait. Necip'in yerinde Toraman veya Mehmet Akgün'ün olması, kesinlikle bizim ekmeğimize yağ sürecektir.

Onun dışında ön alanda Almeida'nın sakatlığından beri hedef adam sıkıntısı çektikleri bir gerçek. Niang'ı hepimiz tanıyoruz, biliyoruz ama onun da form durumunun müthiş olmadığı ortada. Yine de kısa süreli patlamaları ve oyun zekası göz önünde bulundurularak önlem alınmalı. Fernandes ise rakibin kilit oyuncusu. Mutlaka basarak rahatsız edip, olabildiğince yıpratmak isteyecektir orta saha oyuncularımız. Olcay'ın enerjisi, Holosko'nun da sürekli dikine oynaması, rakibin ön alanda az adamla olsa bile baskı kurabilip karşı takımı çoğu zaman rahatsız etmesine yetiyor.

Geri dörtlüde ise teknik direktör Samet Aybaba'nın büyük maçlarda enteresan tercihleri oldu. Kadıköy'de 3-0 kazandığımız maçta sol bekte Escude'yi, önünde de Uğur Boral'ı oynatıp, Gökhan ve Kuyt ikilisine sürekli bindirme fırsatı tanımıştı. TT Arena'da Galatasaray'a kaybettikleri maçta ise sağ bekte Mehmet Akgün, sol bekte de Gökhan Süzen tercihleriyle hiç bir arada oynamamış bir savunma dörtlüsüyle sahaya çıkınca ilk yarıyı 2-0 geride kapatmışlardı.

Buna rağmen yedikleri kadar veya yediklerinden fazla atabiliyor olmalarının sebebi ise üçüncü bölgede yaptıkları baskı ve kaptıkları toplar. Matchstudy'nin verilerine göre ön alanda rakibi en fazla karşılayan oyuncular sırasıyla Olcay (79), Holosko (43) ve Necip (42). Olcay ve Holosko'nun önde baskıyı başlatan oyuncular olduğu biliniyor. Necip ismi ise burada sürpriz değil, zira kompakt kapanıp 3. bölgede top kaparak hızlı hücuma çıkan takımlarda bu anlayış var. Barcelona'nın son bir hafta içinde yaşadığı iki mağlubiyette önce Milan'da Ambrosini, sonrasında da Real Madrid'de Xabi Alonso bölgelerini diğer iki orta saha oyuncusuna bırakarak Xavi'yi önde karşılayıp ya topun ona ulaşmasına engel oldular, ya da rakibi geriden, daha teknik olmayan ayaklarla uzun/riskli top oynayarak oyun kurmaya zorladılar. Ne Toraman, ne de Mehmet Akgün bu işi Necip kadar iyi yapamayacağından, bizim rakip yarı alana yerleşmemiz kolaylaşacaktır.



Oğuzhan'ın yerine tercih edilecek olan Veli'nin de Oğuzhan kadar etkili olamayacağı ve oyunu ileri itemeyeceği düşünülünce, bizim önde baskı yapmamızın şart olduğu ortaya çıkıyor. Yukarıdaki matchstudy görseline bakıldığında 8 numaralı Veli'nin, 13 numaralı sağ bek Hilbert'ten daha geride pozisyon aldığı görülüyor.

Peki Samet Aybaba yine savunma anlamında benzer bir "sürpriz" yapar mı? İşte bunu kestirmek çok güç. Elinde Sivasspor'dan gol yemeden deplasmanda 3 puan almasında pay sahibi, bindirebilen kanat beklerine ve rakibi önde karşılayabilen stoperlere sahip bir savunma dörtlüsü var. Bu dörtlüyü bozması bizim çok işimize yarar. Zaten çok hareketli olan ön üçlümüz, açık verme riski yüksek olan, uyumsuz bir dörtlüyü cezalandıracaktır.

PEKİ BİZ NE YAPMALIYIZ?

Sistem, oyuncu tercihleri ve nasıl oynayacağımız üç aşağı beş yukarı belli. Aykut Hoca inandığı doğrular konusunda ısrarcı ve ödün vermeyen bir yapıya sahip. Son birkaç maçtır da bazı ısrarların istenilen sonuçları doğurduğunu söyleyip, tercihlerin ve oynanan oyunun hakkını teslim etmek gerek.

Rakip kendi seyircisi önünde en azından ilk 10-15 dakika saldırgan ve baskılı oynayacaktır. Her şeyden önemlisi top oynamaya çalışıyorlar ve oyunu tutmayı çok iyi beceremedikleri için öyle veya böyle skor bulabileceğimizi düşünüyorum ben. Bizim de kazanmamız şart olduğu için geri düşmemek ön planda olmalı, ama bunu geriye yaslanmalıyız anlamında söylemiyorum. Rakibi önde karşılayıp, topu Fernandes veya Holosko'ya aktarmalarını engellemek ilk savunma hamlesi olmalı.

İlk baskıyı kazasız atlattığımız takdirde topun kontrolünü de yavaş yavaş elimize geçireceğimiz düşüncesindeyim. İlk golü bulmak ciddi anlamda önemli, çünkü zaten normal şartlarda arkada boş alan bırakan bir takımı, yüklenirken hataya zorlayıp cezalandırmak, maçın geri kalanında tempoyu istediğimiz gibi ayarlayıp, enerjimizi de daha dengeli kullanmamıza olanak sağlayacaktır.



Yukarıdaki dizilişin de bizim adımıza maça başlarken en mantıklı seçim olacağı düşüncesindeyim. Bekir ve Meireles tercihlerini sorgulayanlar olabilir, açıklık getirelim:

Bekir rakibi önde ve en caydırıcı şekilde karşılayan stoperimiz. Niang'ın sırtı dönük oynayabilme özelliği de düşünüldüğünde, ne kadar önde karşılanırsa, o kadar yaratabileceği tehlikelerin önüne geçme şansımız olur. Ayrıca Yobo çok formsuz, bu da bir gerçek. Kasımpaşa maçında yaptığı hatanın penaltı pozisyonuna gitmesinden ziyade, geride kalarak takım boyunun kısalmasına engel olması, hamlelerde gecikmesi de var. Ayrıca Gökhan-Bekir-Egemen-Hasan Ali dörtlüsüyle çıktığımız hiçbir maçı da kaybetmemişiz, bu da cabası.

Cristian yerine Meireles tercihi ise rakibi önde karşılama ve baskı yapma isteği düşünülünce öne çıkıyor. Cristian son birkaç maçtır çok iyi performans gösteriyor olabilir, ama her zaman vurguladığımız gibi, sürekliliği  olmayan bir oyuncu. Ayrıca sonradan oyuna girdiğinde çok daha etkili olabilen, rakibin zaaflarını değerlendiren ve konsantrasyonu dağılmadan, direk sonuca etki edebilen bir Cristian var. Maç içerisinde tempoyu ayarlamak adına değişikliklerimizi iyi kullanmak çok önemli, çünkü hafta içi Avrupa maçı oynayacağız ve oradan da alacağımız sonuç çok önemli. Skor üstünlüğünü beklediğimizden erken ele geçirirsek Caner'i oyuna alıp forvetlerimizden birini dinlendirme lüksüne de sahip oluruz.



Bu da bizim son maçta sahaya yerleşim tablomuz. Rakibin kapanarak oynamış olmasının beklerimizin çok ileride gözükmesinde etkisi büyük. Yine de 2-1 biten Galatasaray-Beşiktaş maçında, Galatasaray'ın beklerini ciddi anlamda öne çıkararak orta alanda kontrolü ve bununla birlikte skor üstünlüğünü ele geçirdiğini hatırlamakta fayda var. Yani bir kez daha tekrarlayalım: Enerjimizi dikkatli harcamak kaydıyla önde basmak şart.

SONUÇ

Trabzonspor maçındaki oyun anlayışını yansıtırsak, Beşiktaş'ı da geçebileceğimizi düşünüyorum. Belki o kadar rahat olmaz, belki Beşiktaş çok daha dirençli olacaktır, ama ilk golü bulduğumuz takdirde bu maçı vereceğimizi hiç sanmıyorum. Umarım futbol şansı da yanımızda olur ve istenilen neticeyi almayı başarırız.

http:/twitter.com/firataktav
Devamını oku...

25 Şubat 2013 Pazartesi

En güzel fotoğraflar anlatır #3: Geri dönüşlerin takımı


Sevgili Tolga Ferhatoğlu'nun objektifinden yansıyanlar.


Devamını oku...

23. Hafta: Fenerbahçe - Kasımpaşa: 3-1: İlahi adalet.


En son bir futbol maçı için "ilahi adalet" kalıbını 16 Nisan 2011 tarihinde oynanan Fenerbahçe-Gaziantepspor maçında kullanmıştım. O gün de hakem bizi daha birinci dakikadan doğramaya başlamış, rakip elinden gelen her türlü futbol dışı taktiğe başvurmuş ama neticede adalet tecelli etmiş ve biz kazanmıştık.

Hakem yazmayı/konuşmayı sevmiyorum, ama bu şekilde kötü niyetli hakemler maçın önüne geçince futbol yazmak da haliyle çok zor oluyor.

0-1

Maça resmen geride başladık. Penaltı pozisyonunu "ulemalar" tartışırlar yeterince. Pozisyonun oluşumunda Yobo'nun hatası büyük. Yobo korkunç bir sezon geçiriyor doğrusunu söylemek gerekirse ve şu anda Bekir-Egemen ikilisi savunma göbeğinde olmayı hak ediyor.

1-1'E KADAR

Skoru eşitleyene kadar çok üst düzey futbol oynadığımızı söylemek mümkün değil. Panikle oyunu karşı yarı alana yıktık. Futbol kalitemizin düşmesindeki sebepler bu sefer direkt olarak bizden kaynaklanmadı. Rakibin topla oynamaya çalışmaktan çok yerde yatan oyuncularının, ve sadece ilk yarıda 27 faul çalan hakemin oyun kalitesinin düşmesine direkt etki ettikleri bir gerçek.

İkinci yarı başlarken değişiklik bekledim kendi adıma ama Aykut Hoca beklemeyi tercih etti. Bir büyük fark var ki o da topu yere indirmiş olmamız. İlk yarı çok gelişigüzel uzun top attık çünkü. Sow-Stoch değişikliğinin sonuca hemen etki etmiş olması ise Sow'un bizim için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunun göstergesi. Bu maçtaki performansı "Sow-sol forvet" tartışmalarını körükleyecektir. Bu konuya hafta içinde başka bir yazıda değineceğiz.

BASKI

Gol gelince rahatlayarak çok daha etkili oynamaya başaldık. Sarfedilen ekstra eforla gerek Emre, gerekse de Raul bir hayli yoruldular ama Cristian'ın taze kan olarak oyuna ve skora inanılmaz etki ettiğini söylemekte fayda var. Cristian'ın kenardan gelip daha etkili olabilmesi konusuna daha önce değinmiştim ve bu konudaki görüşüm değişmedi. Kenardan geldiğinde yıpranmış rakibi çok kolay çözebiliyor ve hep sorun olarak belirttiğimiz konsantrasyon kaybını yaşamıyor. Rakibi bunaltmamızda çok büyük etkisi oldu. Raul-Caner değişikliğiyle de artık tamamen 4-4-2'ydi diziliş son anlara girilirken.

2-1 VE 3-1

Baskının golü getireceğine inanıyordum ben ama golün penaltıyla gelmesi çok enteresan oldu. Zira ben bütün maç bizi doğrayan bir hakemin lehimize penaltı çalacağını hiç düşünmemiştim. 2-1 olduktan sonraki kısa süre içerisinde de taraftarın yarattığı atmosfer yetti.

İki sene önce Tomic kalesinden çıkıp bizim kalede gol aramıştı, Isaksson da aynısını yaptı. Golü yemek de ona kısmet oldu. Sow'un atması ise kreması.

SONUÇ

Bu maçı hep beraber kazandık. Taraftar, oyuncular ve Aykut Hoca. Herkes üstüne düşeni yaptı ve çok anlamlı bir galibiyet aldık. Mücadele kalitemiz 15 günde yüksek tempoda 5 maç yapmış olmamıza rağmen hiç eksilmedi. Bu isteğe taraftar desteği eklenince Saracoğlu zaten her rakibe dar geliyor. Ligde 3 maç seri yakalamışız, kupada yarı finale, Avrupa'da da son 16'ya kalmışız, biraz gülümseyelim mi artık?

http://twitter.com/firataktav
Devamını oku...

24 Şubat 2013 Pazar

Serotonin ve Endorfin Fenerbahçe yolunda


Evet; artık ilk 11 değil, ilk 18'in bile tartışıldığı bir takım oldu Fenerbahçe.

Bardak ağzına kadar dolu değil, kabul de;
Boş tarafına bakmaya öyle alıştıki tüm camia, neredeyse ağzına kadar dolu bir bardakta bile boşluğu tartışıyoruz artık.

Türkiye Kupası yarı finali,
Avrupa Ligi son 16'sı cepte.
Ligde ise saçtığımız ahmakça puanları telafi etmeye çalışıyoruz.
Şu çok açık; bugün itibariyle lider Galatasaray'dan daha iyi ve tempolu futbol oynuyoruz.

Yani işler iyi gidiyor, sanki?

Ama yok.
Mutsuzluk sarmış dört bir yanımızı.
Haklı veya haksız gerekçelerle.

***

Fenerbahçe'nin 2 transfere ihtiyacı var sadece:

Nam-ı diğer mutluluk hormonları.

Ancak o zaman dört nala koşar bu takım.
Ancak o zaman yeteneğinin, kalitesinin ve en önemlisi taşıdığı formanın farkına varır.

Bir mutluluk çemberine ihtiyacı var Fenerbahçe'nin.
Belki 1/2/3 kupa ile gelecek, ama geç olmasın.

Muhtaç olduğun Serotonin; damarlarındaki asil kanda mevcuttur be Fenerbahçeli, sen nerelerde ararsın?
:(

Hadi be ama; bugün pazar, hava güneşli, akşam Fener'in maçı var,
Yüzünüz gülsün biraz!

:)








Devamını oku...

Teşekkürler 1907 UNİFEB!


1907 UNİFEB'in her yıl düzenlediği Aydınlık Gelecek Ödülleri'nde; yılın Fenerbahçeli bloguna Noavas Blog layık görülmüş.

Aday gösteren ve oy kullanan tüm 1907 UNİFEB üyelerine teveccühleri için teşekkür ederiz.

Takip edenler bu blogun amacının, kişi ve kurum gözetmeksizin; sadece argüman üretmek ve bilhassa spor medyasının ürettiği zehirli ezberleri bozmak olduğunu bilirler.

Bundan sonra da; elbette bize gösterilen teveccühün şevkiyle, bir adım ileri gitmek için elimizden geleni yapacağız.

Ve son olarak; aday gösterilen diğer blogların, aynı zamanda sıkı birer takipçileri olarak, çok daha başarılı olduklarını düşünmekteyiz.

Bilhassa Papazınçayırı; şu sıralar az yazıp biz okuyucularını üzse de, bizim için gerçek anlamda blogun tanımı, satır satır, hece hece okuduğumuz yegane kaynaktır.


Sevgiler.



Devamını oku...

23 Şubat 2013 Cumartesi

Sow nerede oynuyor?


Webo transferinin ardından mevcut oyun düzeni ve ideal 11'e dönüş yaptı Fenerbahçe.
Bu 5 maçta, 3 galibiyet, 1 beraberlik ve 1 mağlubiyet aldık.
Eleştiriler malum: Sow solda oynar mı?

Biz Evet ve Hayır cephesinin fikirlerini buraya yazdık:
Evet Cephesi: http://noavas.blogspot.com/2013/02/sow-sol-forvet-oynar-m-evet-cephesi.html
Hayır Cephesi: http://noavas.blogspot.com/2013/02/sow-sol-forvet-oynar-m-hayr-cephesi.html

Şimdi bir anket yapsak; eminim Sow'un solda oynamaması gerektiği, hatta harcandığı kanısı baskın çıkar.

Bu sefer hiç yorum yapmadan, somut bazı veriler paylaşacağım.
Bakalım Sow nerede oynuyor, nasıl harcanıyor(?)


Sow'un sol forvet oynadığı son 5 maçı inceleyelim: 


Fenerbahçe 1 - Sivasspor 2


7 Numara Sow.

Fenerbahçe'nin atak dizilişi, maç sonu alan grafiğine soldaki gibi yansımış.

Bu ve diğer grafikler, oyuncunun hücumda en çok ayak bastığı alanın belirlenmesiyle oluşuyor.

Görüldüğü gibi, Sow sol çizgide değil, en öndeki 3 hücum oyuncusundan biri.


Peki ya Sow'un maç istatistikleri?

Hücum bölgesinde pas: 12 girişimden 8'i başarılı. Takım içinde 4. sırada. İlk 3: Kuyt, Gökhan, Emre.
Ceza alanına pas ve top sürme: 3 girişimden 2'si başarılı. Takım içinde 4. sırada. İlk 3: Kuyt, Gökhan,  Emre.
Orta: 1 girişim başarısız. Takım içinde sonuncu sırada. Kanatta(?) ama takımın en az orta yapan oyuncusu.
Şut: 5 girişimden 2'si başarılı. Takım içinde zirvede. Kanatta(?) ama takımın en çok şut çeken oyuncusu.

Kaynak: http://tr.matchstudy.com/TSL2012-13/game.html?id=0716&no=01


Mersin İdman yurdu 0 - Fenerbahçe 1

Fenerbahçe'nin atak dizilişi, maç sonu alan grafiğine soldaki gibi yansımış.

7 numaralı Sow, takım diziliş grafiğinde 99 numaralı Webo'nun altında kalmış.

Görüldüğü gibi Sow yine sol çizgide değil, forvetin en ucunda.

Ziegler ve Emre kısmen sol öne destek vermişler.



Peki ya Sow'un maç istatistikleri?

Hücum bölgesinde pas: 20 girişimden 13'ü başarılı. Takım içinde zirvede.
Ceza alanına pas ve top sürme: 5 girişimden 2'si başarılı. Takım içinde zirvede.
Orta: 2 girişimde adamını bulamamış. Takım içinde 3. sırada. İlk 2: Kuyt, Caner.
Şut: 5 girişimden 2'si başarılı. Takım içinde zirvede. Kanatta(?) ama takımın en çok şut çeken oyuncusu.

Kaynak: http://tr.matchstudy.com/TSL2012-13/game.html?id=1407&no=01


BATE 0 - Fenerbahçe 0



Fenerbahçe'nin atak dizilişi, maç sonu alan grafiğine soldaki gibi yansımış.

7 numaralı Sow, yine forvetin en ucunda.

90 dakika 10 kişi kaldığımız ve hücumdan ziyade savunma ile ön plana çıktığımız bir maç.





Peki ya Sow'un maç istatistikleri?

Hücum bölgesinde pas: 5 girişimden 3'ü başarılı. Takım içinde 3. sırada. İlk 2: Kuyt, Gökhan.
Ceza alanına pas ve top sürme: Girişim yok. Ancak takımın da olduğu söylenemez.
Orta: 1 gişirimde adamını bulamamış. Takım içinde 4. sırada. İlk 3: Ziegler, Caner, Kuyt.
Şut: Şut yok. Ama tek şut Cristian'dan zaten:(

Kaynak: http://www.matchstudy.com/EU2012-13/game.html?id=EUQ1&no=07


Trabzonspor 0 - Fenerbahçe 3

Fenerbahçe'nin atak dizilişi, maç sonu alan grafiğine soldaki gibi yansımış.

7 numaralı Sow, yine forvetin en ucunda.

Ancak Sow sadece ilk 45 dakika oynadığı için istatistikleri diğer maçlara nazaran zayıf.

Ve 2. yarı oynasa, Webo ile Cristian'ın hemen yanında olurdu muhtemelen, 2. yarı daha kapalı oynadık zira.



Fenerbahçe 1 - BATE 0

Fenerbahçe'nin atak dizilişi, maç sonu alan grafiğine soldaki gibi yansımış.

7 numaralı Sow, yine forvetin en ucunda.

3 mutlak golü kaçırdı ve ceza sahasının sağında penaltı yaptırdı.





Peki ya Sow'un maç istatistikleri?

Hücum bölgesinde pas: 11 girişimden 7'si başarılı. Takım içinde 6. sırada.
Ceza alanına pas ve top sürme: 1 girişimde başarılı olmuş. Takım içinde 7. sırada.
Orta: 2 gişirimde adamını bulamamış. Takım içinde 4. sırada. İlk 3: Gökhan, Ziegler, Kuyt.
Şut: 6 şuttan 2'sinde kaleyi bulmuş. Takım içinde zirvede. Kanatta(?) ama takımın en çok şut çeken oyuncusu.

Kaynak: http://www.matchstudy.com/EU2012-13/game.html?id=EUQ2&no=07


Özetle;


*Gelen bir yoruma sıcağı sıcağına burada yanıt vermek isterim:
"Sow'un sol kanada alındığı günden beri 0 gol ve 0 asist ile oynadığını biliyor muydunuz?"
Bu rakamlar 4-5 de olabilirdi.
Önemli olan o pozisyonlara girebilmesi.
Ve daha önemlisi, takımın kazanması.


Malum mevcut 11 ve diziliş ile çıktığımız 5 maçta tahtaya sol forvet yazılmış Sow.

Herkes Sow solda harcanıyor diye eleştirirken; o takımın en çok gol pozisyonuna giren, en çok şut çeken oyuncusu olmuş hep. Hücum bölgesinde ve ceza sahası çevresinde de daima en çok top/pas yapanlardan biri olmuş.

Ben; sırf yukarıdaki alan paylaşım grafiklerinden, tahtada 4-3-3'ün soluna yazılan Sow'un, hücumda resmen 2 forvetten birini oynadığını görüyorum.

Link verdiğim kaynaklarda defansif hareketlerde de göreceksiniz ki; savunmada sol kanat kademesi yapmış Sow.

Bu demek oluyor ki; savunmada sol kanat kademesi yapan, ileride kaldığında dublajına orta saha oyuncularından birinin geldiği Sow, hücumda bildiğin forvet oynuyor ama eskisinden daha serbest.

Webo; rakip stoperler ile boğuşup onları ve kendini hırpalarken, Sow daha serbest ve özgür oynuyor.

Sow'un solda(?) harcandığını düşünenler, onun kanatta yorulup, girdiği pozisyonlarda yorgun düştüğünü belirtiyor ama bunu Sow'a sormalı; 2 rakip stoper ve 1 ön libero üçgeni arasında mı daha fazla hırpalanıyor, yoksa savunmada merkez yerine sol tarafta yaptığı kademe hariç serbest oynadığı sol forvette mi?

***

Aykut Hoca; kalan final haftalarında "fit" oyunculardan final perfornansı bekliyor.
Bunun için; 4-4-2 bir yana 4-2-3-1'den bile ödün veriyor aslında.
Ama işte o Sow hamlesiyle, maç içinde forveti de çiftliyor, yeri geldiğinde orta sahayı da 5'liyor bu şekilde.
Ve orta saha merkezini 3 kişi ile tutup, 3 forvet "kan" ile gol arıyor Fenerbahçe.


Bu yazıyı yazan kişi azılı bir 4-4-2'ci.

Ancak 4-4-2 oynamayacaksak; ilk yarı oynadığımız ve fazla verim alamadığımız "net" 4-2-3-1 yerine, hem ön alanda baskı yapabilen, hem de skorer oyuncularla hücum ve savunmayı dengeleyen bu formasyonu yeğlerim.

Hatta bakarsınız, 4-4-2'yi bile bir kenara atmışız hepimiz.

Allah kerim.

***

Demek ki bu bir seçim.
Ben bu seçim doğru ya da yanlış diyemem.
Bunu demiyorum zaten.
Ortaya başka bir bakış açısı koymaya çalışıyorum sadece.
Zira her teknik/taktik tercih; artıları olacağı gibi pekala eksileri de beraberinde barındırabilir.
Teknik direktörler de, gemileri limana kendi çizdikleri rotalarla götürmek isteyebilirler ve haklarıdır.

Ama bence garabet; bir teknik direktörün bu tercihine garabet demektir.











Devamını oku...

22 Şubat 2013 Cuma

Fenerbahçe - Bate Borisov: 1-0: Son 16



Olumlu sonuç, ciddi anlamda 60. dakikaya kadar güzel oyun, ama sonrasında fiziksel ve psikolojik yorgunlukla açıklanan geri yaslanma, ve en nihayetinde 10 kişi rakipten maçın son 20-25 dakikası baskı yemeyle sonunu yüreğimiz ağzımızda getirdiğimiz bir maç daha.

İLK YARI

İlk 45 doğru top oynadık. Oyunun yönünü çabuk değiştirdik, ayağa çabuk pas yaptık hep. Kontrol bizdeyken bir de rakip 10 kişi kalınca oyunu tümden karşı yarı alana yıktık. Golün de ilk yarının sonuna doğru penaltıdan gelmesi çok güzel oldu. Penaltı kazanmak, rakibe kırmızı kart çıkması falan bunlar bizim için enteresan şeyler netice itibariyle.

SALİH

Kendi çocuğum olsa bu kadar gurur duyarım cidden. 19 yaşında, üstelik en riskli mevkilerden birinde, bu kadar mı doğru oynayabilir bir oyuncu? Sarı kartın da etkisiyle Aykut Hoca'nın oyundan alması normal, ancak Salih'in çıkışıyla birçok şeyin değiştiğini de söylemekte fayda var.

DEĞİŞİKLİKLER

Dediğim gibi, Salih'in çıkması anlaşılabilir ancak yerine girecek olan oyuncu Selçuk olmamalıydı. Caner'i almak çok çok daha akıllıca bir hamle olurdu kesinlikle. Selçuk'un girmesiyle birlikte hep sıkıntı yarattığından söz ettiğim iki aynı tipte oyuncuyla orta sahada oynamaya başlayınca da rakibin baskısı kaçınılmaz oldu. Webo-Semih değişikliği'nin çok bir etkisi olmazken, Caner'in en nihayetinde Sow'un yerine dahil olması yararlı oldu ki zira Caner bölgenin adamı olarak daha verimli oldu.

İkinci yarıda girdiğimiz her pozisyonu harcamasak şu üstteki paragrafın herhangi bir olumsuz havası da olmazdı tahminen. Bu kadar becerikli oyuncularımız varken o pozisyonlar gole çevrilmeli.

BARDAĞIN DOLU TARAFI

İhtiyacımız olan neticeyi aldık ve şöyle bir durup soluklanalım. Yıllar sonra ilk kez Mart ayında Avrupa maçı oynayacağız. Hep takımın geri düşmesinden ve sonra skoru çevirmek için çaba harcamasından söz ediyorduk, üst üste dördüncü maçtan da gol yemeden ayrıldık. Bunlar hep işin güzel tarafları.

SONUÇ

Artık Plzen'i bekleyeceğiz. Tehlikeli bir takımlar. Napoli'nin ağır rotasyona uğramış kadrosunu iki maçta da geçtiler ama bunu "Napoli lige odaklandı da Avrupa ligini bıraktı" diye açıklamak olmaz. İyi bir kura, ilk maç deplasmanda ve ilerlemek bizim elimizde.

Dipnot: Oynanan oyundan herkes keyif almamış olabilir. Ben de % 100 mutlu değilim, ancak sevinciniz kadar eleştirileriniz de seviyeli olsun. Bekir'in geçen sezon TT Arena'daki süper final maçında da dediği gibi: "Kaybetmek kadar, kazanmayı da hazmetmeyi bilmek gerek." Biz bugün kazandık. Ne kupa diye bağırmanın zamanı, ne de oyunculara veya Aykut Hoca'ya oyun vs yüzünden saydırmanın. Şu maçı atlattık ve hepimiz derin bir nefes alıp bir rahatlayalım. Yarın öbür gün düşünürüz sonrasını.

http://twitter.com/firataktav
Devamını oku...

21 Şubat 2013 Perşembe

Dersimiz 4-2-3-1: Peki kimi örnek almalı?




Birkaç haftadır gerek ben, gerek Sevgili Noavas mütemadiyen 4-4-2 yazıyoruz. Ancak kalan 12 final haftasında Aykut Hoca kendi planını uygulamakta kararlı. Görüntü itibariyle de sezon sonuna kadar uyguladığı dizilişten pek vazgeçmeyecek. Ki bir liderin bildiği yolda gitmesinin görünen/görünmeyen faydaları olacağı da not edilmeli bir yerlere. Biz de bugüne kadar kalan haftaları nasıl oynamamız gerektiğini yazdık çizdik yeterince. O yüzden bu yazıyı daha çok gelecek sezon/lara ışık tutması amacıyla düşündük. Şayet 4-2-3-1 bizim devam edeceğimiz sistemse, nasıl bir oyuncu profiline ve oyun karakterine ihtiyacımız var, bir ona göz atalım.


MÜKEMMEL UYGULAMA

4-2-3-1'i en iyi uygulayan takımın Alman Milli Takımı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Onların bu sistemden maksimum fayda sağlaması ve göze hoş gelen futbol oynaması, birçok takımın ve teknik direktörün de 4-2-3-1'e yönelmesine neden oldu. Tabii ki herkes bu sistemi onlar kadar iyi uygulayamıyor ve bunun da en büyük sebeplerinden biri oyuncu kalitesi. Oyuncu profilini ve form durumlarını göz önüne aldığımızda Alman milli takımının ideal 11'i ve dizilişi aşağı yukarı şöyle:



Milli takımda başarı sağlamak için iyi bir jenerasyona ihtiyaç olduğu tartışılmaz. Almanlar iyi bir sistem ve oyuncu profilini sağlamış durumdalar. Alt kategorilerden de istedikleri oyuncu profilini yetiştirmeye devam ediyorlar. Peki kulüp takımı olarak bu sisteme en iyi şekilde adapte olan, örnek alınabilecek takım hangisi?


BAYERN MÜNİH

Özellikle Almanya'nın 2010 Dünya Kupasındaki başarısının üzerine 2009-10 sezonunda birkaç kez denedikleri sisteme geçiş yaptılar. 2011-12 sezonunun başında Jupp Heynckes'in gelişinden itibaren de başka bir diziliş ve anlayışla oynamadılar. Daha dün akşam Arsenal'i deplasmanda sahadan silip, resmen futbol dersi verdiler. Sakatlıklar, kart cezaları, rotasyon vs dinlemeden, nasıl bir kadro çıkarsa çıksın çatır çatır topunu oynayan bir takım durumundalar. Neticede son 3 sezonda 2 kez Şampiyonlar Ligi finali oynamış bir takımdan bahsediyoruz ki bu da sistemi ne kadar benimsediklerini ve ne kadar iyi uyguladıklarını gösteriyor.



Dün Arsenal karşısına bu kadroyla çıktılar. Hep önde bastılar, skor üstünlüğünü ele geçirmelerine rağmen geri çekilmediler, ikinci golü bulmalarına rağmen rakibi karşılama mesafelerini çok iyi ayarladılar. Skor üstünlüğünün verdiği rahatlıkla topu rakibe bırakmaktan çekinmediler. Hoş kaleci hatasıyla duran toptan gol yeseler de paniklemeyip biraz vites artırarak üçüncü golü buldular.


OYUNCU PROFİLİ

Şimdi Bayern Münih'le Fenerbahçe arasında dağlar kadar fark var diyecek herkes. Oyuncu kalitesi ve şablon alışkanlığı söz konusu olduğunda da bunun aksini iddia etmek yersiz, ancak Bayern uygulama adına mükemmel bir örnek her açıdan.

Oyuncu profillerini bir karşılaştıralım bu durumda. Kaleci kısmına girmeyeceğim, zira gerek Volkan, gerek Mert çok üst düzey kaleciler. Biri yoksa diğeri var mutlaka ve dolayısıyla kalenin emin ellerde olduğuna hemen hemen her Fenerbahçeli inanıyordur.


GERİ DÖRTLÜ

Önce beklerle başlayalım. Lahm değil Avrupa'nın, dünyanın sayılı oyuncularından birisi. Top tekniği üst düzey, dolayısıyla topla çıkabiliyor. Kademesi çok kuvvetli, bir anda ters noktada bitebiliyor. Bindirmeleriyle rakibi inanılmaz tehdit ediyor. Yani bu mevkii için arayacağınız özelliklerden hemen hemen hepsine sahip. Peki Alaba? O da çok soğukkanlı, gerektiğinde bindiriyor, top tekniği yine üst düzey ve arkasında çok büyük boşluklar bırakmıyor.

Bizim beklerimiz? Gökhan ve Hasan Ali. Gökhan'dan 2007-08 ve 2010-11 sezonlarında tek kelimeyle mükemmel performanslar seyrettik. Öyle iyi top oynadı ki çıtayı çok yükseltti Gökhan. Mental ve fiziksel olarak diri olan bir Gökhan banko yazılır ilk 11'e. Peki Hasan Ali? Genç, potansiyelli ve de özellikle geldiğinden beri beklentilerimizin büyük çoğunluğuna cevap verdi. Şanssızlığı ise öncesinde taraftarın o mevkiide Roberto Carlos, Andre Santos ve Reto Ziegler gibi oyuncuları izlemiş olması. Dolayısıyla beklentiler çok yüksek, ama gerek kapasitesi, gerek disiplini, gerekse de profesyonelliğiyle Hasan Ali bu takımın sol beki ve tecrübe kazandıkça da Avrupa standartları için de kabul edilebilir bir bek haline gelecektir.

Stoperler konusunda ise çok büyük farklar var. Bayern'in kadrosunda Van Buyten, Dante, Boateng ve Badstuber gibi dört şahane stoper var. Bu dört oyuncunun da özellikleri birbirine ciddi anlamda benzer. Hepsi rakibi önde karşılıyor, hepsi ayağına hakim ve mutlaka sahadaki ikiliden biri ayağına çok hakim oluyor ve bu stoper geriden oyunun kurulmasına da yardımcı oluyor.

Peki bizde durum nedir? Bekir, Egemen, Yobo ve Serdar. Her birinin farklı özellikleri var. Serdar ayağına en hakim, ancak hamle anlamında en yumuşak olan. Egemen en savaşçı, Yobo arkayı en rahat süpürebilen, Bekir de rakibi önde karşılayabilen stoper. Bu dörtlünün en iyi özelliklerini bir araya getirince stoper ikilisinde aradığımız özellikleri buluyoruz. Ben bu sezon birçok kez "Keşke Yobo'yu almasaydık" dedim.  Bir transfer şart şu anda ve bu oyuncu saydığım özelliklerden en az birini barındırıyor olmalı. Sezon başında Rolando alınabilseydi bu transfer çözülürdü aslında. Serdar aslında rakibi daha önde karşılasa, daha sert olsa, rakiple mücadeleden daha az çekinse, hatta bu forma altındaki ilk iki maçında nasıl oynadığını hatırlasa banko oynar ama henüz o atılımı gerçekleştiremedi.

Neticede bu mevkiiye bir transfer şart olacak gibi görünüyor. Oyuncularımızdan birinin eksik kalan özelliklerini tamamlayacak bir stoper şart.


ORTA SAHA

Bayern Münih'in en kuvvetli olduğu bölge. Ön liberoralara bir bakalım: Luiz Gustavo, Bastian Schweinsteiger, Anatoli Tymoschuk, Javi Martinez ve Toni Kroos. Kroos'un ana görevi hücumdaki 3'ün ortasında yer almak olsa da, gerektiğinde ön libero da oynayabiliyor.

Peki anlayış ne? Ön liberolardan birisi oyun kurup, hücuma destek verirken diğeri defansın önünü süpürüyor. Tymoschuk hücum yeteneği en kısıtlı olan oyuncu olduğu için daha çok savunmanın önünü toparlamak oluyor görevi. Luiz Gustavo, Schweinsteiger, ve Javi Martinez ise oyunun iki yönünü de layığıyla oynayabilen oyuncular. Üstelik bu üçlüden ikisini seçip bir arada oynatmak mümkün, zira biri hücuma destek verirken, öbürü savunmada kalıyor. Bu disipline sahipler.

Bizde bu anlayışa Mehmet Topal ve Emre direk uyuyor. Elde bir de Raul Meireles ve genç Salih var. Baktığınız zaman kağıt üstünde mükemmel dört oyuncuya sahibiz biz de. Bu bölge yıllar sonra en kuvvetli bölgelerimizden biri tekrar. Dört oyuncudan hangi ikisini seçerseniz seçin sorun olmaz. Bu oyuncuları da yedeklemek adına Selçuk ve bu sezon pek bu bölgede tercih edilmeyen Cristian Baroni var. Selçuk direk Topal'ın yedeğiyken, Cristian'ın tek eksiği disiplin, ileri gidip dönmeyebiliyor ama bu disipline sokulabilir.

Öndeki üçlüde ilk tercihler sağda Thomas Müller, solda Franck Ribery ve ortada Toni Kroos. Bu oyuncuları yedekleyenler ise Arjen Robben ve Xherdan Shaqiri. Müller gerek solda, gerekse de ortada oynayabiliyor. Robben ve Shaqiri'den de ihtiyaç duyulduğu takdirde üç pozisyondan herhangi birinde yararlanmak mümkün. Oyuncuların hepsi yaratıcı, süratli ve teknik kapasitesi yüksek oyuncular. Kroos beyin görevi görüyor, yeri geldiğinde geriye gelip top alıp oyun kuruyor. İlk tercihlerden diğeri Ribery, ters ayaklı kanat oyuncusu. Yaratıcılığı, yeteneği ve sürekliliği tartışılmaz. Müller ise sağdan sürekli içeri kat eden, sağ bekin bindirmesine koridor açan, gol noktalarında birden bire bitebilen bir oyuncu. Yani üç oyuncu da oyunu kısa mesafede oynayıp, ceza sahasına hamle ediyorlar. Yaratıcılıkları da üst düzey olduğu için top ayaklarına geldiği anda tehlike oluyor. Arkalarında yedek bekleyen oyuncular da kalite olarak çok altlarında değiller, yani birisi oynamadığı zaman diğerinin sahada olması takımı sıkıntıya sokmuyor.

Peki bizde durum ne? An itibariyle kullandığımız üçlü solda Sow, ortada Cristian ve sağda Kuyt. Bayern'in oyuncu profiline en uygun isim an itibariyle Kuyt. Sağdan içeri kat edebilen, bekine koridor açan, basan, rakibi bozan bir oyuncu. Belki Müller kadar topla etkili ve golcü değil, ama kariyeri ve tecrübesiyle takıma sınıf atlatabilen cinsten. Yedeği Mehmet Topuz daha defansif bir oyuncu. Bekine koridor açıyor, ortayı üçlüyor, bitmek bilmeyen enerjisi sayesinde ters kanadın hücuma daha fazla dahil olmasını sağlıyor. Sol tarafta şimdilik oynayan Sow daha çok bir serbest forvet gibi oynuyor. Defansif disiplini edinmiş olmasına rağmen merkez forvetten kanat oyuncusuna dönüştürülen birçok oyuncu gibi yerini kaybetme tehlikesi var ve dolayısıyla sol içte oynayan orta saha oyuncusuna yük bindirebiliyor. Ofansif meziyetleri tartışılmaz, ancak net bir şekilde en verimli olduğu bölge forvet pozisyonu. Bu da Sow bu bölgede oynadığı müddetçe defansif anlamda yer yer sıkıntı yaşayabileceğimizin sinyallerini veriyor. Bunun kalan 12 final haftası için geçici bir çözüm olduğunu düşünürsek, Sow önümüzdeki sezon mutlaka santrafordaki yerine geri dönecektir.


CRISTIAN

Kendisini eleştirmeyen taraftar bulmak neredeyse mümkün değil. En büyük sebebi ise genelde "Alex'in yerinde" oynuyormuş algısının olması. Farklı tip oyuncular ve farklı görevler yapıyorlar. Benim anladığım kadarıyla Aykut Hoca, Cristian'dan belki bire bir olmasa da bir Kroos performansı bekliyor. Bunun ne kadar mantıklı olduğu tartışılır. Cristian'ın geriden top alıp oyun kurma meziyetleri var, ancak sürekliliği yok. Bir maç mükemmel oynadıktan sonra beş maç sahada kayıpları oynayabiliyor. Kendi adıma özellikle de oyuna sonradan dahil olduğu maçlarda gösterdiği performansı göz önünde bulundurarak kenardan gelip oyunu çözmede kullanılması taraftarıyım. Peki yerine transfer gerekli mi? Eldeki alternatifleri gözden geçiridikten sonra bunun cevabını vermek çok daha kolay.


GERİDE KALANLAR

Bu üçlüde görev yapabilecek diğer oyucularımız Stoch, Caner, Krasiç, Sezer ve Recep. Recep belki en yeteneklisi ancak fizik olarak en zayıf olanı. Genç olduğu için de 11'e yerleşmek adına belki bir sezon daha sonradan girip faydalı olabilir. Krasiç top önüne geldiğinde durdurulması neredeyse imkansız, hiç zorlanmadan adam geçebilen, sağ çizgiden sıfıra rahatlıkla inebilen bir oyuncu. Sakatlık, form tutamamak derken bu sezon faydalanamadık ama önümüzdeki sezona adaptasyon sorununu atlatıp fit girerse ortalığın tozunu atar. Caner ise tam bir görev adamı. Yerini dolduruyor, ofansif ve defansif meziyetleri mevkiisi için yeterli, ancak mevkii itibariyle beklentiler yüksek ve bunu tam anlamıyla karşıladığını söylemek doğru olmaz. Sezer ise ortada görev yapma adına en meziyetli oyuncularımızdan birisi. Oyunu ileri taşıyor, top tekniği yüksek, yaratıcı ancak yakasını bir türlü sakatlıklardan kurtaramadı. Fit bir Sezer'in sürekli ilk 11 oyuncusu olabileceği tartışmaya açık. Stoch ise mükemmel bir sezondan sonra bu sezon kayıpları oynadı. Genç, yetenekli ama herkesin de dediği gibi sistemin oyuncusu değil pek. Keşke faydalanmak mümkün olsa ama şimdilik bu pek mümkünmüş gibi görünmüyor.

Biz zaten ara transferde üçlünün ortasına transfer için çalıştık; ki Belhanda transferi de neredeyse oluyordu zaten. Türkiye ligine baktığımızda bu bölgeye sorunsuz uyum sağlayabilecek Pablo Batalla var. Eğer bu sistemde ısrarcı olacaksak, yönetimin de elini cebine atması gerektiği ortada. Belki gidip Alan Dzagoev'i alamayız ama mutlaka yaratıcı, hareketli, adam geçip şut atabilen, oyun zekası yüksek bir oyuncuya ihtiyaç var. Örnek alınan Bayern Münih'e bakılınca sol tarafta Stoch'tan Ribery performansı alacağımız kesin olmadığı için bir transfer daha şart gibi.


FORVET

Bayern Münih'te Gomez, Mandzukic ve Pizzarro var. Bizde Sow, Webo ve Semih. Aynı tip oyuncular. Esas forvet Sow olarak düşünüldüğünde Webo ve Semih alternatif olarak sağlam bir yedek kulübesi demek. Yıllar sonra bu bölgede de alternatiflere sahip olmak mutluluk verici.


TRANSFER



Üstteki görselde 4 bölge isimsiz. 4 transfer yapıp hepsinin adaptasyonunu beklemek ne kadar mantıklı? Eldekilerden birdenbire mükemmel performans gelmeyeceğine göre alınması muhtemel bir risk. Belki gidip stopere Mats Hummels'i alamayız, ama önemli olan isimden ziyade ne kadar fayda sağlayacağı. Tahmin ediyorum bunu artık bütün Fenerbahçe taraftarı anlamış durumda.

http://twitter.com/firataktav

Devamını oku...

19 Şubat 2013 Salı

22. Hafta itibariyle takım istatistikleri


İstatistik; üzerine en fazla aforizma yazılan kavramlardan biri sanırım.
Söyleyenler haksız değildir, muhakkak bir tecrübe üzerine söylemiştir.

Ama her ne şekilde sunulursa sunulsun; okuyabilene, önemli şeyler söyler ve gösterir istatistikler.


22. Hafta itibariyle MatchStudy'nin yayınladığı 18 takımın genel istatistiklerine bir bakalım isterseniz.


Özetle Fenerbahçe;

Sonucu olumlu yönde etkilemesi muhtemel 10 temel istatistikten 6'sınde zirvede.
Galatasaray ise bu istatistiklerin 3'ünde zirvede, 4'ünde Fenerbahçe'nin önünde.

  1. Savunma bölgesinde oyun: % 24.4 ile en düşük. Ki bu olumlu.
  2. Orta alanda oyun: Galatasaray'ın ardından 2. sırada, % 58.8 ile.
  3. Hücum bölgesinde oyun: % 27 ile zirvede.
  4. Topa sahip olma: Galatasaray ve Eskişehirspor'un ardından 3. sırada, % 53.9 ile.
  5. Rakibi karşılama mesafesi: 45.5 metre ile zirvede. Ki bu da önemli bir meziyet.
  6. Pasla oynama oranı: Galatasaray'ın ardından 2. sırada, % 62.5 ile.
  7. Ceza alanına top: Maç başına 49 top ile zirvede.
  8. Ceza alanı içinde oyun: Maç başına 23.4 ile zirvede.
  9. Kaleye atılan şut: Maç başına 16.4 şut ile zirvede.
  10. Şut isabet oranı: Oldukça gerilerde, % 37.8 ile.


Şu basit tablonun gösterdiği 3 önemli şey;


  1. En çok şut çeken ama şut isabet oranı yerlerde olan bir takımız. Sebep/sonucu takdirinize.
  2. Hücum bölgesinde oyun, ceza sahasına atılan top ve ceza sahası içinde oynama dolayısıyla şutta zirvedeyiz. Ligin en atak takımı görüntüsü var. Ama öyle mi? Ya da efektif/organize mi tartışılır.
  3. Topa sahip olma ve pasla oynama oranında zirvede Galatasaray var. Rakibi karşılama mesafesinin yanına bu 2 istatistikte de zirveyi almak daha müspet sonuçlar getirebilir kanaatimce.

Bazı kırılımları da yorumsuz ve mukayesesiz paylaşıyorum bilgi vermesi açısından:


Genel İstatistikler:




Defansif Hareketler:





Ofansif Hareketler:







Devamını oku...

İlahi adalet derken Sayın Vekilim?


Şu yazı eşliğine okumanızı tavsiye ederim: http://noavas.blogspot.com/2013/01/matruska-oyun-icinde-oyun.html

Bu blog taraflı.
Doğru.
Ama sunduğu şeylerin birçoğu yoruma açık değil.
Dolayısıyla istese de subjektif olamayacağı konular var.
İşte onlardan biri.

Bate deplasmanında Meireles'in gördüğü kırmızı kartın ardından:

Neden ilahi adalet Sayın Vekilim?
Nasıl ilahi adalet Sayın Vekilim?

Siz de Meireles'in tükürdüğünü mü düşünüyorsunuz Sayın Vekilim?
Ekranda başka, dostlarınızla başka mı konuşuyorsunuz yoksa Sayın Vekilim?

TFF Başkanı olmak istediğiniz yönünde iddialar var, yukarıdaki linkte de dökümü.
Biz size nasıl güvenebiliriz Sayın Vekilim?

Neden Sayın Vekilim?


Devamını oku...

18 Şubat 2013 Pazartesi

Sow sol forvet oynar mı? | Evet cephesi


Hayır cephesi argümanlarını şu yazıda sıraladı: http://noavas.blogspot.com/2013/02/sow-sol-forvet-oynar-m-hayr-cephesi.html

Sıra evet diyenlerde.

Ancak şuradan başlamak lazım; evet diyen de, hayır diyen de 4-4-2'de birleşiyor.
Yani her iki görüşü savunanın da önceliği 4-4-2.
Bunu özellikle belirtmekte fayda var.

Madde madde gidelim isterseniz:


  1. Önce bir tekrar; en iyi senaryolarımın formasyonu 4-4-2. Ancak; bu formasyon ile çıkmayacak ve 4-2-3-1 oynayacaksak da, Webo'nun meziyetlerinden yararlanmak adına, sol forvette Sow'u, Caner veya Stoch'a tercih ederim.
  2. Devam edelim; Sow solda diyoruz hep, ama bildiğin çizgi kanadı oynamıyor hali hazırda. Sol forvet, hücumda Webo'yu ikileyen serbest forvet rolünde daha çok.
  3. Formasyonumuz 4-2-3-1 olacaksa; Webo da faydalıyken, Sow hem daha diri/etkili hem de daha skorer o bölgede. Eğer takımın ürettiği toplam enerji önemliyse.
  4. Sow'un kanatta hırpalandığı söyleniyor. Sow'a sorabilsek keşke; stoperlerin arasında mı yoksa bekin önünde serbestken mi daha çok hırpalanıyor? Başka bir açıdan bakıldığında, rakip stoperleri Webo ile yorup arkadan serbest gelen Sow'u etkili kullanma fikri neden ve nasıl bir garabet olarak görünüyor?
  5. Hayır cephesi de yazmış aslında; bir merkez forvetin sol forvet olarak kullanılması ilk kez Aykut Kocaman döneminde mi yapılmış ki bir garabet olarak görülüyor?
  6. Sow solda başlıyor ama maç içinde yer yer hem Webo hem de Kuyt ile pozisyon değiştiriyorlar. Ben buna matkap ucu diyorum. Hem skorer hem de önde kuvvetli basan bu üçlüyü en verimli şekilde kullanıyoruz bu şekilde.
  7. Fazla pozisyona giremediği söyleniyor solda. 3 deplasman oynadık hatırlatırım. Ayrıca Mersin deplasmanında 2, Trabzon deplasmanında 1 % 100 pozisyon hazırlandı Sow'a, Webo ile. 
  8. Sow önde kaldığında sol bek yalnız kalıyor demiş Hayır Cephesi. Dublaj denen birşey var arkadaş. Emre ya da bir başkası orada kademeyi almak zorunda zaten. Oyunun kuralında bu var.
  9. Bahsekonu sorunun cevabını en iyi futbolcuların yüz ifadeleri verir aslında. Orada oynamaktan mutlularsa, faydalı olacakları anlamına da gelir bu bir yerde. Sow mutlu mu? Mutlu görünüyor.
  10. 12 maç, 12 final kaldı. Takım sezon başı oyun aklını kaybetti, tahmin edildiği gibi saha organizasyonu henüz istenilen seviyeye gelmedi. Ki Hakan Şükür ve Hagi sonrası Galatasaray da bunları yaşadı, normaldir. Bu durumda bu 12 finale skor odaklı bakmak daha mantıklı. Gerekirse ışık vermesin takım ama bu 12 maçı kazansın mesela. Bu perspektifte; pozisyon oyunu dediğimiz ve yer yer kaos ile patlamalar yarattığımız oyun mantıksız değil skor açısından, SoWeboKuyt ve arkalarında 3 saf orta saha ile.
  11. Mevcut ideal 11, maç içinde farklı oyunları oynama esnekliğine de veriyor. 4-5-1'i de, 4-3-3'ü de, 4-4-2'yi de bu 11 ile oynayabiliyoruz. Ben burada Aykut Hoca'nın söylenin aksine katı değil, esnek olduğu düşüncesindeyim.
  12. "Hücum eşit değildir forvet sayısı" ve "Savunma eşit değildir defansif oyuncu sayısı" tezleri bir kez daha vücut buldu. Bildiğin 3 forvet çıktığımız son 3 maçta gol yemedik.
  13. Dün maç öncesi Fenerbahçe'nin maça 3 forvetle çıkması fazla cesur bulundu mesela. Aykut Hoca korkaktı ya?
  14. Bir Daum hayranı olarak; solda Tuncay, sağda Serhat ve merkezde PvH ile şampiyon olmuş Fenerbahçe'nin; ne kadar benzerlikleri ve ayrılıkları olsa da, benzer bir şablon ile yine başarabileceğini düşünüyorum. Ama 4-4-2'de ısrarcıyım;)

Bir özet.
Formasyonların, mevkilerin gerçekten pek de önemli olmadığı bir dönem yaşıyoruz.
12 maçlık bir final.

Bugün Sevgili Alpaslan Akkuş demiş ya;
hala.. 4-3-3, 3-4-3, 4-4-2 falan.. solda o sağda bu filan... düzgün koşup birbirine yakın oyna, arkadaşının arkasını kolla 3 atıyosun.. bu kadar..

Biz futbol meraklıları yazaduralım da.
İşte eyle.






Devamını oku...

Sow sol forvet oynar mı? | Hayır cephesi


Önce; genelden özele gidelim ve "Hayır" cevabını verenlerin kompozisyonuna yer verelim.
Ardından "Evet" diyenler koysun masaya argümanlarını.

Karar, sorumluluk ve yetki elbette Aykut Hocamız'da.
Ama okuyucu kamuoyu belki bu 2 yazıdan birine katılacaktır.

İlki ile başlayalım:



MERKEZ FORVET – KANAT FORVET ÇELİŞKİSİ

Birbirinden çok farklı iki görev: Merkez forvet, yani santrafor ve kanat forvet. Birçok takım tek forvet oynuyor günümüzde. Oyunu ileri yıkmak isteyenlerin büyük çoğunluğu bir pivot santrafor kullanma ihtiyacı hissederken, hızlı bir şekilde kontraya kalkan takımlar önüne top atabileceği bir santraforu, çabuk iki kanat adamıyla destekliyor.


SOW


Sow'u biz merkez adam olarak aldık. Bizden önce Lille'de, kanatlarda Hazard ve Gervinho oynarken ileride tek oynayan adamdı. Fransa ligi için 25 gol çok ciddi bir sayı. Golcü eksikliği çeken takıma ilaç olacağı düşüncesiyle alındı ve istatistiki anlamda başarısız olduğunu kimse söyleyemez.

Ancak Sow önüne top atıldığında, ceza sahasında topla buluşturulduğunda etkili olan bir forvet. Bitiriciliği üst düzey, kuvvetli, sprinti olan bir oyuncu. Ancak arkadan gelen oyunculara duvar olma konusunda Niang kadar etkili olamadı. Şu andaki kadroda bu işi en iyi yapan forvet ise Webo. Kuyt'ın da bu görevi çok iyi bir şekilde yapabildiğini gördük sezonun ilk yarısında bu mevkiide şans bulduğunda.


HEDEF SANTRAFOR?

Bu sezonun ilk yarısında Sow'un ileride yalnız kaldığı, stoperlerin arasında gereğinden fazla enerji harcadığı ve jeneriklik gollerle sonuçlanmış olsa bile saçma sapan vuruşlar yapmaya mecbur kalması konuşuldu. İşin boğuşma kısmı orta saha oyuncuları ileri yeteri kadar destek verebilseydi çok büyük takdir görürdü mutlaka. Sow müthiş mücadele etti, şahane goller attı, takımı sırtladı ancak yine de maksimum verim alamadık.


SOL FORVET?

Kesinlikle değil. Ancak Webo takıma katıldığından beri sol önde oynuyor Sow. Tamam belki stoperlerin arasında kaybolmuyor, rakip takımın beki de onu takip etmek için pozisyonunu istemsizce bırakıyor olabilir, zira Sow çizgide kalmıyor, top takımdayken Webo'ya yaklaşarak bir ikinci forvet gibi oynuyor. Ayrıca öndeki üçlü top rakipteyken de yer değiştiriyor sık sık. Yani dizilişte sol forvet olarak görünse dahi tam anlamıyla bir kanat forvet gibi oynamıyor.

Peki bunun zararları neler? Bir kere en etkili olduğu bölgeye geçmek için yerini bırakması gerekiyor. Her ne kadar disiplinli bir şekilde savunmaya gelse de tekrar hücuma kalkıldığında ekstra efor sarfediyor. O yerini bıraktığı için sol bek kanadında tek kalıyor, bindirme yapamıyor ve Sow ortada yakalanırsa o kanattan kontra yeme riski artıyor.


YARDIMCI FORVET?

Aykut Hoca Mersin maçının ikinci yarısında 4-4-2'ye dönmediğimiz konusunda ısrarcıydı. Diziliş olarak belki böyle bir komut vermemiş olabilir ancak Caner-Cristian değişikliğiyle birlikte takım doğal bir esneklik kazanmıştı, burası kesin.

Webo yine en ilerideyken, Sow daha sarkık oynadı. Top rakipteyken önde basma adına ileri fırlayıp Webo'yla birlikte rakibi rahatsız etti. Bu sayede 25 dakika çok dominant bir futbol oynadık. Rakip çıkamadı, biz hep önde bastık, sekenleri topladık ve sistem olarak esnektik.

Yani illa 4-2-3-1 oynayacaksak o 3'ün ortası Sow'un yeri. Rooney'nin Manchester United'daki görevinin aynısı. Top rakipteyken önde basarak forveti ikile, hücuma kalkılırken hedef santraforun gerisine gelerek onun duvar olduğu pozisyonlarda öne fırla. Sow için birebir uygun, maksimum verim alabileceğimiz pozisyon bu. Ayrıca yıllardır ne Alex'ten, ne de Cristian'dan gördüğümüz presi 25 dakikada göstermiş olması, ikisinin toplamından daha atlet bir oyuncu olması da cabası. 4-2-3-1'in 3'ünün ortasındaki oyuncu illa 10 numara karakterli olmak zorunda değil. Bugün Suarez de Liverpool'da Sturridge'in arkasında oynuyor, önde pres yapıyor, geriden fırlıyor ve gol bölgesinde bitiyor. Yani mantalite aynı.


KANAT FORVET

Peki takımda hiç mi kanat forvet yok da biz Sow'u solda kullanıyoruz. Var. Stoch ve Krasiç saf kanat forvet oyuncuları. Krasiç sakatlıklar şu bu derken bir türlü form tutamadı. Stoch deseniz sezon başından beri sahaya ne koydu diye sorulur. Peki bu oyuncular kenarda oturarak mı form tutar? Hayır. O yüzden hep tekrarlıyorum: Önde basarak başlayalım, skor üstünlüğünü alalım, Stoch'tan, Krasiç'ten ve gençlerden faydalanalım. İkisi de çok değerli, çok yetenekli oyuncular. Küstürmemek, faydalanmak Aykut Hoca'nın elinde.


MERKEZDEN KANADA

Yığınla örneği var bu tarz oyuncuların. Öyle dışarıda da aramaya gerek yok örneklerini. 2003-04 Daum Fenerbahçesinde solda Tuncay, sağda Serhat oynardı. İkisi de merkez/yardımcı forvet karakterli oyuncularken zamanla kanat oyuncularına evrildiler. Keza Anelka Fenerbahçe'ye geldiğinde aynı karakterde bir oyuncuydu. Daum onu da sağda kullandı ki Anelka sonrasında gittiği takımlarda da çoğunlukla kanat forvet olarak görev yaptı. Yani bazı oyuncular merkez/yardımcı forvetten kanat forvet pozisyonuna evrilmeye müsait. Peki Sow böyle mi? Bence değil. Bizim Sow'u kanat forvete dönüştürmeye ihtiyacımız var mı? Kesinlikle yok. Elimizde o mevkiinin oyuncuları var.

Avrupa'ya bakalım. Bir David Villa gerçeği var mesela reddedilmesi imkansız olan. Merkez forvetken daha serbest oynayan bir sol forvete dönüştü Barcelona'da. Hoş Barcelona'nın toplu veya topsuz oyundaki alan parselleme becerisi sayesinde önde oynayan oyuncular çok rahatlıkla alan değiştirme lüksüne sahipler.

Wayne Rooney de merkez/yardımcı forvet karakterli bir oyuncu olarak geldi Manchester United'a. Sir Alex Ferguson 2006'dan bu yana yer yer onu kanat forvet olarak da kullandı. Ön üçlü Rooney-Ronaldo-Tevez şeklindeyken bu sırıtmadı, çünkü üçü de hem çok çalışan, hem de birbirini çok iyi anlayan oyunculardı. Yine arkada iyi parsellenen bir alana, bu üçlüye bırakılan yaratıcılık eklendiğinde, Sir Alex Ferguson arkasına yaslanıp, rahat bir şekilde maçı izleme lüksüne sahipti.

Ancak daha geçen hafta Real Madrid karşısında Rooney sağ kanatta oynadı. İstediğiniz kadar disipline sokmaya çalışın, bu tarz oyuncular bir süre sonra maç içinde rakibini kovalamayı bırakabilir. Madrid'in gol dahil yakaladığı üç net pozisyonun hepsi Rooney'nin defansif disiplinsizliğinin sonucunda geldi. Daha maçın başında Coentrão'yu takip etmedi, onun çektiği şut direkten geri geldi. Kanat değiştiren Di Maria'yla ilgilenme gereği duymadı, onun yaptığı ortadan gol geldi. Yine ikinci yarıda Coentrão'nun bindirmesine müsade etti, bu sefer De Gea ayaklarıyla acayip bir kurtarış yaparak durumu kurtardı.

Hele bir de sezon başından Zeman kovulana kadar devam eden Totti-sol forvet durumu vardı ki, o Alex'i sol forvet oynatmak gibi bir şey. İstisnasız her rakip Roma'ya sağ kanattan yüklendi, çünkü Totti oyun karakterinden dolayı hiçbir şekilde sağ bek veya sağ kanat oyuncusunu kovalamadı. Zeman kovulduktan sonra Totti 2 santraforun arkasına çekildi, doğal pozisyonunu buldu ve daha Cumartesi akşamı Juventus'a şahane bir gol attı.
Barcelona'daki son yılında, özellikle sezonun ikinci yarısında Eto'o yer yer Messi'nin ortaya gelmesine fırsat tanımak adına sağa kaçıyordu. Inter'e transferinden sonra Mourinho direkt olarak kanatlara da sürdü Kamerunlu oyuncuyu ve Eto'o bu görevlerde hiç sırıtmadı.


SONUÇ

Neticede macera aramaya hiç gerek yok. Herkes maksimum verim sağlayacağı mevkiide oynamalı. Diziliş dışarıda kalmasını mı gerektiriyor? Gerekirse kalmalı. Her maça aynı dizilişle çıkılacak diye bir şart koşulduğunu sanmıyorum ben.

Ancak bir nokta var ki, ona da mutlaka değinmek gerek. Şu anda takımın seri yakalaması, üst üste galibiyetler alması, kesinlikle oyunculardan bireysel olarak maksimum performans almaktan daha önemli. Takım böyle kazanmaya devam ediyor mu? Sorun yok, alternatif tercihlere belki itiraz edilmez, ama doğurabileceği problemleri de göz önünde bulundurarak önlem almakta fayda var. 

Devamını oku...

22. Hafta: Trabzonspor - Fenerbahçe: 0-3: Dominasyon



Öncelikle yazı için düşündüğüm diğer başlık "Şans iyinin yanında olunca" idi. Özellikle 2. golden sonra bu başlığı atmayı düşünürken sonrasında sahaya konulan oyun ve rakibin sahadan silinmesi sonunda şimdiki başlığa karar verdim.

QTM "Ama Trabzon'un golü verilmedi :(" veya "Kuyt'ın pozisyonu ofsayttı :(" diyebilir. Bu beni zerre ilgilendirmiyor. Ben oynanan oyuna bakarak konuşmak istiyorum. Trabzonspor gram top oynayamamış, Fenerbahçe rakibini sahadan silmişken ben tutup hakem kararlarını tartışamam. Hele ki şampiyonluk yolundaki rakibin lehine her hafta hatalar yapılıyorken, bazı oyuncularının haftalardır 90 dakikayı çıkaramaması gerekiyorken ve bunlar hiçbir platformda tartışılmıyorken ben de Fenerbahçe lehine yapılmış olası hataları tartışma gereği duymuyorum. Hafta boyuna ileri geri oynatıp, tuvalet kağıdıyla piero çakması analiz de yapar mutlaka bazıları. Bu kısmı benim işim değil ve dolayısıyla da bu kadar yazmış olmam bile rahatsızlık veriyor bana.

ŞANS İYİNİN YANINDA OLUNCA

Çılıgınca geçen bir ilk 10 dakika yaşadık. Daha 20. saniyede öne geçebileceğimiz gibi, 2. dakikada da geri düşebilirdik. Geçen sezon Cristian'ın Tolga'ya attığı iki aşırtmayı aklına getirenler olmuştur Sow'un karşı karşıya pozisyonunda. Gerek Onur, gerek Tolga bence overrated olmalarına rağmen karşı karşıya pozisyonlarda ve direk gelen şutları karşılamada başarılı kaleciler ve bunda da Şenol Güneş'in etkisi tartışılmaz. Maçın başında Sow, sonra da 74'te Mehmet Topal topun dibine girseler çok çok farklı bir skor olurdu tabelada.

Tempo biraz durulup bizim tercih ettiğimiz kıvama geldiği anda golü bulduk. Gol net kaleci hatası. Biz bunu çok yaşadık zamanında Volkan ve Edu ikilisiyle. Golden sonra çekilmeden oyunu önde tutmaya devam ettik. Colman'a Emre'nin uyguladığı tatlı-sert oyun, Gökhan ve Kuyt'ın kendi kanatlarını kapatıp Olcan'a hiç geçit vermemeleri, Sow ve Webo'nun da öyle veya böyle rakibin doğru çıkmasına engel olmaları hep artı puan.

2. golden birkaç dakika önce neredeyse 2 dakika kadar kendi yarı sahamızda top çevirdik. Rakibin buna bile engel olamaması ve sonrasında ilk ileri taşınan topun yine golle sonuçlanmasına ister şans deyin, ister beceri. Bu andan sonra da oyun hep bizim kontrolümüzde kaldı. Tempoyu istediğimiz gibi ayarladık, istediğimizde topun arkasına geçtik, istediğimizde de topluca karşı kaleye yüklendik.

BİREYSEL PARLAMALARIN TAKIM OYUNUNA ETKİSİ

Öne çıkan oyuncularımızın sayısı bir hayli fazla oldu bu maç. Gökhan ve Topal'ın top kesmede ve oyunu ileri itmedeki başarıları, Kuyt'ın hiç tükenmeyen enerjisi, Cristian'ın Aykut Hoca'nın kendisinden beklediği oyunu oynaması ve Emre'nin oyuna şahane hükmetmesi sonucunda oyun hep bizim kontrolümzüde kaldı. Rakip zaten kalite olarak bizim yakınımızdan bile geçemezken, biz rakipten daha fazla efor sarfedip, daha iştahlı oynayarak dominasyonu sağladık. Kuyt İngilizlerin "defensive winger" diye tabir ettiği roldeydi tamamen. Defansif anlamda bu kadar sinir bozucu bir ofansif kanat oyuncusuna karşı oynamak tahminen korkunçtur. Bunun yanı sıra 3. golde Cristian'a attığı pas, sonra Topal'ı karşı karşıya bırakan ara pası tek kelimeyle müthişti. Kötü olduğunda nasıl eleştiriyorsak, bugünkü şahane performansının da hakkını vermek gerek. Onun bu performansı arkasında oynayan Gökhan'ın da gönül rahatlığıyla hücuma çıkmasına olanak sağladı. Gökhan'ın 3. golü getiren atakta gol noktasında bitmesi hiç sürpriz değil.

Bir diğer göze çarpan isim tartışmasız Cristian oldu. Cristian'ın Trabzon maçlarındaki ekstra motivasyonu bilinen bir şey. Sıkıntımız ise bu performansının sürekli olmaması. Ertesi maç yine ruh gibi gezinebilir sahada, bunun garantisi yok. Bundan dolayı da onun eline bakmak bazen beni rahatsız ediyor.

EMRE

Ayrı bir başlık açma gereği hissettim bugünkü performansından sonra. Gerçekten uzun süredir bu kadar mükemmel bir "maestro" performansı izlememiştim. Emre arkasında bir kesici olduğu zaman muhteşem oynuyor. Geçen sezon süper finaldeki ikinci Trabzon maçında arkasında Selçuk, bu sefer de Topal olunca mükemmel bir performans gösterdi. Bugünkü oyun tamamen onun insiyatifindeydi. Tempoyu hep o ayarladı, istediği gibi oyunu yönlendirdi ve rakip ona hiçbir şekilde çare bulamadı. Yarım sezon bu formadan ayrı kalması belki onun ruh sağlığı için daha faydalıydı, bu kısmı hakkında bir şey söyleyemem ama bu kadar fit ve oyuna kendini veren bir Emre, oyuna ağırlığını koyduğu anda hem takımı ileri itiyor, hem de rakibin daha kolay çözülmesini sağlıyor.

SAVUNMA DÖRTLÜSÜ

Bir istatistik dolaştı internette maçtan sonra. Gökhan-Bekir-Egemen-Hasan Ali dörtlüsüyle maç kaybetmemişiz. Bu sürpriz mi? Bence değil. Yobo'yu ben hep düşündüğüm kadrolara yazıyorum, ama yazdığım Yobo geçen sezon ve önceki sezonki Yobo. Bu sezon aynı performansta değil ve açık konuşmak gerekirse Egemen sakatlık sonrası daha iyi bir form yakalamış durumda. Aykut Hoca umarım adaletli davranır bu konuda. Bekir'e itiraz edenler olacaktır. Evet bazen yüreğimizi ağzımıza getiren pas hataları yapıyor ama rakibi önde karşılayan başka stoperimiz yok. Stoper ikilisinden biri rakibi önde karşılayan, diğeri de geriyi süpüren şeklinde hep günümüz futbolunda. Bu dörtlüde ısrarcı olmanın ileride yabancı kontenjanı düşünce faydasını görebileceğimiz düşüncesindeyim. Son iki maçın da gösterdiği gibi performans olarak en önde olan dörtlü, bu dörtlü.

OYUNCU DEĞİŞİKLİKLERİ

İlk iki değişiklik Bate maçı düşünülerek yapıldı, bu çok net. Net skor ve oyun üstünlüğü varken gözler Salih ve Recep'i görmek istedi açıkçası. Zararı olmazdı diye düşünüyorum ama bu kadar net bir şekilde rakibi sahadan silmişken de değişikliklere çok fazla itiraz etmiyorum. Gençlerimizden skor üstünlüğünü yakaladığımız lig maçlarında faydalanma taraftarıyım açıkçası. Bir de Stoch ve kadroda olmayan Krasiç konusu var, ki ona ayrıca değineceğim başka bir yazıda. Bugün Caner-Sow değişikliği dışında oyunun gidişatına pek fazla etki eden bir değişiklik yapmadık. Caner belki çok gösterişli bir oyuncu değil ancak Sow'dan çok çok daha fazla bir sol kanat oyuncusu, burası bir gerçek. Onun oyuna girmesi de ikinci yarıda sağ beke geçen Serkan Balcı'nın olası bindirmelerinin önüne geçmekle kalmadı, Hasan Ali'nin de daha fazla bindirmesine olanak sağladı.

SONUÇ

Kritik virajı çok iyi döndük. Bate'yi de geçtiğimiz takdirde o motivasyonla Kasımpaşa'yı da sürklase edebileceğimizi düşünüyorum. Üç maçtır kalemiz gole kapalı, dört maçtır müthiş mücadele var ve neticesinde bu maçla nihayet doğru oyunu da izledik. Diziliş ve sahadaki oyuncular mutlaka tartışma konusu olabilir ancak  sonuçlar geldiği müddetçe tartışılmaz. Neticede seri yakalamak önemli ve lig baz alındığında iyi yoldayız demek yanlış olmaz.

Kendi adıma sezonun en rahat maçını seyrettim. Lig baz alındığında da sezonun en iyi futbolunu oynadık. Sarfedilen eforun karşılığını almanın gerek oyuncular, gerekse de teknik ekip adına çok sevindirici olduğuna eminim. Bu galibiyet umarım takımın motivasyonunu artırır ve aynı iştahla, doğru şekilde oynamaya devam ederiz.

Teşekkürler Fenerbahçe.

http://twitter.com/firataktav
Devamını oku...

15 Şubat 2013 Cuma

"Dolandırıcılık ama nitelikli değil"


SPK ceza/lar kesti Galatasaray Sportif A.Ş'ye.

Tam metni aşağıda, üzerine tıkladığınızda tam ve büyük halini net bir şekilde okuyabilirsiniz.


SPK; bu bildirim ile, bahsekonu borsa vurgununun ilk adımına baltayı indiriyor.
Aslında biz SPK'dan daha fazlasını bekliyoruz ama mevzuata göre devamı hakim/savcıların görevi diyebilirler.

Ne diyor SPK?

Özetle; bizim şu yazıda da çok açık ve net bir şekilde ifade ettiğimiz gibi; [TIKLAYINIZ!!!]

Adnan Polat Dönemi, 28 Temmuz 2010 tarihinde duyurulan Galatasaray Sportif, Stad ve Futbol A.Ş. birleşmelrinde, stad gelirlerinin nerede konumlandığının yeterli şekilde açıklanmadığı gibi, bilgi saklandığını ve bu yüzden ceza verdiğini açıklamış SPK.

Zaten zurnanın ilk "Zart" dediği yer de burası.

SPK'nın bildirimiyle de sabit, saklanan/gizlenen bu bilgi nedeniyle Galatasaray Sportif A.Ş.'nin değeri yükseldi ve satmayacağım demesine rağmen tüm hisselerin 3'te 1'ini sattı Ünal Aysal yönetimi.


Özetle;
  • Satmayacağım dedi yetki aldı.
  • Sakladığı bilgi sebebiyle yüksekten sattı.
  • Sakladığı gelirleri Sportif A.Ş'ye devredip borçlandırdı.
  • Sonra sermaye artırımı ile yatırımcıyı söğüşledi.


***
Gelelim işin artık alışılagelmiş tirajik tarafına.
Medyaya.

Yüzlerce ekonomistin, finans uzmanının köşe yazdığı medyada; sadece birkaç özgür ve yürekli kalem konunun üstüne eğildi.
Bazıları kısık sesle, Yavuz Semerci de olabildiğince.

Özellikle Doğan Yayın Grubu bariz ve galiz bir oto sansür uyguladı konuya.

Ne zaman yazmaya başladı?
Ayyuka çıkınca.

Peki neden?
Virajı dönmek için.

Peki nasıl?
Medyaya sufle vererek.

Nedir mottoları: "Kanuni/yasal ama adil/etik değil."
Utanmasalar "Dolandırıcılık ama nitelikli değil" diyeckeler.

Afedersiniz ama;
Yuh.
Oha.
Çüş.

SPK'nın daha ne demesi gerekiyordu acaba?

"GA-LA-TA-SA-RAY  DO-LAN-DI-RI-CI-LIK YAP-MIŞ-TIR" mı yazsaydı adamlar?

***

Gelelim iddialara.
Ekonomi kulislerinde; başta Doğan Yayın Grubu'na, Ünal Aysal'ın danışmanı Sinan Kalpakçıoğlu'nun sufle verdiği yönünde.

Virajı dönmek için "Kanuni/yasal ama adil/etik değil." yalanı sürüldü piyasaya.

Böylece kıraathanede diyecek ki vatandaş "Aaabi kanuniymiş de etik değilmiş. Birşey çıkmaz."

Ne güzel algı yönetimi değil mi?

Ama yemezler.
Yemeyecekler.
Yediremeyeceksiniz.

***

Sadece 2 gazeteden örnek vereceğim.
Doğan Yayın Grubu'na ait 2 gazete.
Radikal ve Hürriyet.

İddiayı yineliyorum;

Bu 2 gazete başta olmak üzere, medyaya bu yalan argümantasyonu sufle veren Ünal Aysal'ın danışmanı Sinan Kalpakçıoğlu mudur?
Hadi bakalım.











Devamını oku...