AİLE ÇATALI -2-
3 Ekim 2012'de yazdım birincisini. Alex Vak'asından hemen sonra. Aklımız yetmedi, mani olamadık, sonucu yaz(a)bildik sadece. Tekrarı olmasın niyetiyle.
Aşağıdaki satırları okumadan önce; lütfen, yaklaşık 2 sene önce yazdığım, bakış açısına dair ilk yazıyı okuyunuz: http://noavas.blogspot.com.tr/2012/10/aile-catal.html
Eminim o zaman daha iyi ifade edebileceğim kendimi size.
Yukarıda söylediğim gibi, zarar veren büyük ayrılıklardan bir tanesine engel olamadık 1 Ekim 2012'de. Hikayenin tüm tarafları için "Daha iyi yönetilebilirdi" diyebildik sadece, yutkunurken.
Ders almadığımız, iflah olmadığımız Aykut Kocaman'ın *ani* ayrılığı ile gün yüzüne çıktı. Farkı, tarafların bu kez ağzını açmamasıydı. En azından daha saygılıydı, yutkunurken.
Düğün evine cenaze getirmenin patentini almış olmalıyız ki, aylardır beklediğimiz, söke söke *fizandan* getirdiğimiz yeniden yargılanma coşkusu arasında, yine, yeni bir *Aile çatalı* hamlesiyle karşı karşıya kaldık.
İlkinde, çığ düştü ve sadece sonucu yazabildik. Aynı sorumlulukla, bu kez çığ düşmeden, tepeden kopan kar parçalarını göstermek zorundayım. Aklım yettiğince, dilim döndüğünce, bundan önce olduğu gibi.
Evet, geçenlerde bir şeyler karaladım Twitter'da. 5 yıldir hiç girmediğim ve girmek istemediğim aile içi konulardı. İlkine yetişemedim, bilemedim, aklım yetmedi. Bu sefer, işte bu yüzden, kötü adam olmayı da göze alarak, kuyuya o taşı atmak zorunda hissediyorum kendimi. Aynı basit oyuna bir daha gelmekten korktuğum için yazıyorum bunları. Bana kızmayın.
Bugüne kadar ne yazdıysam hür iradem ve kişisel bilgi-birikimimle yazdım. Bu da öyle, bundan sonra da öyle olacak. Bunu çok iyi biliyorsun/uz. Yapıştırılacak herhangi bir yaftayı peşinen reddediyorum ve/ama hazırlıklıyım. Ama en azından "Bu deli ne diyor acaba?" diye düşünmenizi umut ederim.
Başlayalım.
Aziz Yıldırım, Fenerbahçe'nin 16 yıllık Başkanı. Futbolun ve ekonomisinin en fazla değişim/gelişim gösterdiği dönemde ateşten gömleği giyen ve yapısal reformların yanına bilimum branşta sportif başarıları eklemiş ve bedelini acı bir şekilde ödemiş tutku abidesi.
O Fenerbahçe'nin dünü ve bugünü.
Aziz Yıldırım için hiçbir zaman "Yeter" demedim. O ne zaman "Yeter" derse, ne zaman Fenerbahçe'ye verebileceklerinin sona erdiğini düşünürse o zamana kadar bir yarından söz etmeyeceğim.
Ama hiç şüphesiz Fenerbahçe'nin bir yarını olacak. Ve özellikle Aziz Yıldırım gibi bir liderden sonra bayrağı taşıyacak kişi/ler, adeta yanan bir gömleği üzerlerine giyecek/ler.
İşte bu yüzden; 3 yıllık buz kesen rüzgarların yerini ılık esintilere bıraktığı şu kritik günlerde, bugünün yarına, yarının da bugüne her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Oradaki köprü, Fenerbahçe'nin aydınlık geleceğine açılan yol. O köprüye; bir sebepten, doğrudan ya da dolaylı olarak yapılan saldırılar ise, hem bugününe, hem de yarınına zarar verecek. Gün gibi aşikar. Bu makul ve bütünleştirici görüşe muhalefet edenlerin ya da edeceklerin, yüksek ego ve kişisel ihtiras şüphesiyle aynaya bakması şart.
Geçen akşam yaptığım serzenişten sonra beni rahatlatmak isteyen büyüklerim oldu. Onlara da söyledim. Vefa, Fenerbahçe'nin can damarı. Kişisel ihtiras, yüksek ego ya da tahmin edemediğimiz başka bir sebepten, bu damar yara alırsa, doğrudan zararların yanına büyük bir vebal ve hatta lanet eklenir. Ben bunu göze alamam. Fenerbahçe'nin bu vebal altında kalmasına göz yumacak olanlara da hayret ederim.
O yüzden; Aziz Yıldırım'ın *bir anlık patlaması* parantezine alınarak meşrulaştırılmaya, *her iş yerinde olur* denilerek sıradanlaştırılmaya çalışılan vak'ayı, Aile Çatalı 1'de yer alan *D4'teki siyah atın, C2'deki beyaz piyonu* yediği hamleye benzetiyorum. Ve bu yüzden önemsiyorum.
Fenerbahçe için bir tuğla taşıyandan Allah bin kere razı olsun, ama; Başkan'a yakınlıklarıyla, pek tabii Fenerbahçe için en iyisini isteme ve bilme özgüveniyle, aile içinde yetki ve sorumluluk gaspı yapılması, iyi ya da kötü niyetli, bilerek ya da istemeden, *prensiplere* aykırı bir durum. Ve prensiplerden ödün verdiğiniz anda bazı olağan semptomlari göze almanız şart. *Bugün sana, yarın bana* bunun adı. Ki kimseye yok bir faydası.
Dört bir tarafı dinledim. Dört bir tarafa da aynı soruları sordum. Dört bir taraf da çok iyi biliyor ki, hepsine eşit uzaklıktayım. Ve bu yazıyı o yüzden ben yazma cesareti gösteriyorum. Bir başkası değil. Günah almaktan da, kanmaktan da korkarım. O yüzden vicdanımla başbaşayım.
Büyük resimde bir vefasızlık var. Akılsızlıkla ve zehirli ego ile bezenmiş. Sözüm manipüle edilmesin ve yazı çarpıtılmasın diye parantez açıyorum, kesinlikle Aziz Yıldırım'dan bahsetmiyorum.
Fenerbahçe büyük ama camia küçük. Demem o ki, herkes birbirini, nerede/ne söylediğini çok iyi biliyor, görüyor. İzaha muhtaç tek bir konu yok. Ama başrolde kimin olduğunu *delillendirmek* için; büyük resimde Fenerbahçe'nin bugünü ile yarını arasındaki köprüye zarar veren silsilenin, en somut örneği olan bu vak'aya dair 2 (iki) kilometre taşı şu anda laboratuarda.
Kafamda açıkça şekillenen kendi kalesine gol pozisyonunu da, laboratuardan çıkacak sonuçlara göre anlatacağım.
Ama şunu bilir şunu söylerim: Bugün Fenerbahçe'nin en büyük ihtiyacı sevgi. Camia içinde *güvenilir* tüm Fenerbahçeliler'in el ele sevgi zinciri kurması lazım davanın sembol ismi Aziz Yıldırım çevresinde. Bugün en son ihtiyacımız ayrılıklar, kopmalar, bölünmeler, moral bozuklukları, hayal kırıklıkları ve doğurdukları. Bugün her zamankinden fazla *sorumlu* davranmamız gereken günler.
Ama şunu bilir şunu söylerim: Bugün Fenerbahçe'nin en büyük ihtiyacı sevgi. Camia içinde *güvenilir* tüm Fenerbahçeliler'in el ele sevgi zinciri kurması lazım davanın sembol ismi Aziz Yıldırım çevresinde. Bugün en son ihtiyacımız ayrılıklar, kopmalar, bölünmeler, moral bozuklukları, hayal kırıklıkları ve doğurdukları. Bugün her zamankinden fazla *sorumlu* davranmamız gereken günler.
Hiçbir şey anlamayan okuyuculardan özür diliyorum.
Ve bu yazı için gelecek tüm *okuyucu* eleştirilerini peşinen kabul ediyorum.
Saygılar.
Ve bu yazı için gelecek tüm *okuyucu* eleştirilerini peşinen kabul ediyorum.
Saygılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder