24 Ağustos 2014 Pazar

Soğuyamadım

Dört gün önce Twitter'de şunu söylemiştim:
"Nefretin aslolanı gölgelemesi, o nefretle yaşayanın meselesi. Doktora görünmeli. Fenerbahçe için de, ülke için de aynı şey geçerli."
Üç gün önce de bunu:
"Ne zaman, eski günlerdeki gibi, sadece, Fenerbahçe'nin galibiyetlerine sevinip, mağlubiyetlerine üzülürken, daha fazla severek uyanacağız?"

Moda mı oldu yoksa zor günlerin ifrazatı mı bilmiyorum ama, "Fenerbahçe" ve "Soğudum" kelimelerinin birarada kullanıldığı cümleler okuyorum bir süredir. Ve çok üzülüyorum.

Aklım almıyor, böyle bir cümle nasıl kuruluyor. Akla nasıl geliyor, ağızdan/elden nasıl çıkıyor. Şaşkınlığımı ve üzüntümü gizleyemiyorum.

103 gollü şampiyonluktan sonra 7 yıl beklerken, Beşiktaş'tan son dakika gollerini yiyip ağlarken, 2006'da Denizli'de, 2010'da Trabzon maçında, 3 Temmuz ve sonrasında, soğuyamadım.

Ali Şen 7 yıllık hasretin düğün gecesi Oğuz ile Aykut'u kovduğunda, Okocha ve Baliç satıldığında, Uche'nin ve Metin Diyadin'in ayağı kırıldığında, Zico, Tuncay, Alex, Aykut Kocaman, Ersun Yanal ayrıldığında, soğuyamadım.

Yaşananlar doğru ya da yanlış, yönetim/ler, Aziz Yıldırım haklı ya da hatalı, şimdi de Diego'ya lisans mı çıkmamış? Üzülsem de, soğuyamadım.

Çünkü herşeyi ve herkesi, yukarıdakilerin hepsini, Fenerbahçe armasının yanında sevdim. Fenerbahçe ile arama neden alayım?
       
Akıl verme ve kimseyi koruma niyetinde değilim. Herkes kendi penceresinden izliyor ve seviyor Fenerbahçe'yi, sonsuz saygı duyarım ama arada bir şu pencerenin camlarını silmenizi öneririm.

Ne kadar klişeyse de o kadar gerçek; kişiler gelir gider, Fenerbahçe kalır, ki aslolan da onun bekasıdır.

Nefret ve kinle büyümedim. Hep daha çok sevdim. Fenerbahçe'ye sevdalandım ve aramıza kimseyi, hiçbir şeyi sokmadım. Tavsiye ederim. 
  
#237

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder