7 Mayıs 2013 Salı

2012-13 Sezonu Değerlendirmesi, 2. Kısım: Mönchengladbach zaferinden Karabük faciasına



Soldaki diagram Kasımpaşa maçının ilk 11 dizilişi. Sağdaki ise Mönchengladbach deplsasmanındaki ilk 11. İlkinde sahada ruh gibi gezen bir Fenerbahçe, diğerinde de sezonun o ana kadar tartışmasız en iyi futbolunu oynayan bir Fenerbahçe. Peki fark neydi bir ona bakalım.

Öncelikle Kasımpaşa maçının kadrosu inanılmaz statik, yaratıcılık anlamında Alex ve Stoch'un eline bakan, Sow'un stoperlerin arasında ezildiği, Alex'in de Ernst tarafından kilitlendiği bir ilk 45. Sonrasında değişiklikler, 4-4-2 denemesi ve çözülüp 5 dakikada iki gol yiyen bir takım. Bu sezon takımın ilk golü yedikten sonra gardının düşüp ikinci golü kısa bir süre sonra yediği maçlardan sadece ilkiydi bu maç. Neyse o kısma sonrasında tekrar geleceğim.

Mönchengladbach deplasmanına nasıl gidildiğini az çok herkes hatırlıyordur. Havaalanında sinirleri bozuk olduğu her halinden belli olan bir kafileydi maç öncesinden akılda kalan. Gerginlikten belki de en son yıllar önce o kadar sinirli gördüğümüz bir Aziz Yıldırım ve tam tersi bir şekilde sakinliğinden ödün vermemeye özen gösteren bir Aykut Kocaman.

İki profilin soyunma odasına nasıl yansıdığını kestirmek çok güçtü açıkçası. Maça önde basarak başladı Fenerbahçe. Golü yemesine rağmen skoru çevirdi, kora kor mücadeleye girdiğinde rakibini fiziksel olarak ezerek. Maçtan sonra Ersin Düzen'in verdiği bir istatistik vardı, paylaşalım:

Takımın koşu mesafesi toplamda 120 km iken, bu alanda lider Kuyt'ın koşu mesafesi: 12990m
Sahada yürüdüğünden yakındığımız Cristian'ın ise Fenerbahçe forması altında ilk kez 11km barajını geçtiği maç olmuş bu maç.

Doğrulatmak isteyenler için: https://twitter.com/ersinduzen/status/254539542340714497

NE DEĞİŞTİ?

Statik oyundan, hareketli oyuna çok ani bir geçiş yaptık. Ciddi bir patlama bu bahsettiğim. Bir önceki maç oyuncular sahada zorla yürürken, nasıl oldu da bu maçta üç ciğerleri varmışçasına koştular? Bunu isterseniz Alex sonrası patlamaya bağlayın, isterseniz Hoca için oynandı deyin, isterseniz de saha içinde doğruları uyguladık diye anlatın. Psikolojik faktörler ve oyuncuların "biz daha ölmedik" mesajı vermeye çabalaması da mutlaka etken olmuştur ama biz sahada nelerin doğru yapıldığını ve nelerin rakibi şaşırtıp, hazırlıksız yakaladığına ve bize sonucu getirdiğine bakalım:

Bir kere takım ilk kez bu kadar karakterine uygun oyuncularla, doğru şekilde dizildi. Saha içinde de sürekli hareketli kalındı, pres yapıldı, seken toplara hamle edildi. Her şeyden önce kazanma arzusu gösterildi. Takım statik kalmadı, hücumdayken kullandığı şekli savunmadayken değiştirip orta sahayı kalabalıklaştırdı ve bu sayede de rakibi önde karşılamayı başardı. Şimdi aşağıdaki diagramlara bakalım:



Toplu ve topsuz oyunda takım aşağı yukarı böyle şekil değiştirdi. İleride baskıyı başlatan Kuyt ve Sow olunca rakip çıkmakta zorlandı, saçma sapan toplar attılar, biz de sekenlere hamle ettiğimiz için ön alanda kaptığımız topları hep iyi değerlendirdik. 3 ve 4. golde kapılan topları ve hücumların nasıl geliştiğini az çok hatırlayacaktır herkes.

Aynı kadro ve anlayış içeride Beşiktaş'ı da sürklase etti. Milli maç arasından yığınla sakatla dönmemiz Aykut Hoca'nın elini bir hayli zayıflatınca biz çözümü aynı mantaliteyle devam etmek yerine değişik dizilişlerde aradık. Burada ilk yazıda vurguladığım Meireles'in yokluğunu hissetme durumuna vurgu yapmakta fayda var. Savunmadaki sakatlardan dolayı kurgunun değişmek zorunda kalmasını anlamakta zorluk çekmiyorum, ancak orta sahaya yapılacak bir hamleyle aynı kurgunun işlemesini sağlamak bir hayli mümkün olacaktı. Meireles'in sakatlığı sebebiyle oynamadığı maçların sonuçlarına ve kadro seçimlerine bir bakalım şimdi.

Bursaspor-Fenerbahçe: 1-1
AEL Limassol-Fenerbahçe: 0-1
Fenerbahçe-Antalyaspor: 1-3
Akhisarspor-Fenerbahçe: 1-2

TERS GİDEN NE?

Meireles'in sakatlığı sebebiyle oynayamadığı 4 maçta aldığımız sonuçlar ve oynadığımız oyunun pek Fenerbahçe standartları çerçevesinde kabul gördüğünü düşünmüyorum. Sadece bir oyuncunun eksikliği bir takımın kimyasını bu kadar darmadağın etmemeli. O zaman taraftarın sorma hakkı doğar: "Hani oyuncuya dayalı düzen kalkıyordu?" diye.

Bursa ve Limassol deplasmanlarının diagramlarını aşağıda görebilirsiniz. Tamam Limassol deplasmanı Avrupa maçı ve farklı bir anlayış kabul edilebilir. Peki bu kadar keskin değişiklikler şart mı maçtan maça? Hele ki sistem oturtmaya çalıştığımız bir dönemde? Dahası lig başındaki resmi maçlarda yine bir oyuncuyu kestiğimizde bütün takımın şekli maçtan maça değişmiş ve bunun faturasını çok feci bir şekilde ödemişken yine böyle bir işe kalkışmış olmamız biraz garip açıkçası.

Salih Uçan'ın formayı almış olmasından herkes memnundur sanıyorum şu sıralar. Ben işte tam bu anda, Meireles sakatken formayı almasını beklerdim. Çünkü eksikliği kapatıp, öncesinde işleyen sistemin devamını sağlaycaktı Salih.




Sonuç itibariyle Bursa deplasmanından, ilk 11'in 3 temel taşının yokluğunda alınan 1 puana kimse itiraz etmez. Avrupada da üst üste ikinci deplasmandan galip çıkınca çatlak sesler mutlaka kesilir. Seri yakalanabilmiş olsaydı kötü oyuna da tahammül mümkün olur, resultante importante diyebilirdik. Sakatlık-ceza derken yine iki maç üst üste aynı kadroyu çıkartamamış olmanın bedelini ise uzun bir seriyi yitirerek ödedik.

47 MAÇLIK SERİNİN SONU

İç sahada son cezalı maçımızda kontraatak takımı Antalyaspor'a kaybedip 47 maçlık yenilmezliğimizi sonlandırdık. Böyle serilerin rakiplerde oluşturduğu "rakip iç sahada kaybetmiyor" algısı var öncelikle. Bu yenilmezliğimiz kırılınca çok daha acı verici bir darbe aldık ilk yarının sonunda, ama o yazının sonunda geleceğim nokta. Antalya maçından sonra Akhisar deplasmanına gidildi ve oradaki oyun taraftarın genelinden çok büyük tepki gördü. Antalya karşısındaki puan kaybından sonra belki bir nebze anlaşılabilir takımın skoru korumak istemesi, ama öyle durumlarda da bir kontraatak seçeneğinin olması beklenir.

Özellikle Akhisar deplasmanındaki oyuncu seçimi ve dizilişin bize çok büyük ders olması gerekiyordu. O sıralar lig sonuncusu olan ve ciddi anlamda ortaya bir futbol karakteri koymakta zorlanan Akhisarspor karşısında son 30 dakika kendi yarı alanına kapanıp skoru korumaya çalışmayı kabullenmek zor. Hele ki taraftar profilinin beklentisi basan ve ısıran takım iken, galip gelip skor dahi alsanız eleştirilerden nasibinizi alırsınız. Aykut Hoca'nın ve oyuncuların yer yer çok haksız eleştirilere de maruz kaldığını düşünmeme rağmen, Akhisarspor karşısındaki futbolun eleştirilmeyecek bir tarafı yoktu.





Sezon genelinde Selçuk-Topal-Cristian üçlüsü ne zaman bir arada oyasa asla yeterince yaratıcı olunamayacağından ve rakibe baskı kurması için davetiye çıkartılacağından dem vurdum. Sezonun ikinci yarısında da bu üçlü sahada olduğunda benzer tepkiler verdim ve Aykut Hoca'yı eleştirdim. Lig sonuncusundan şu maçta son yarım saatte yenilen baskının ders olması gerekiyordu ama olmadı.

ÖNLEM ALAN TAKIMDAN ÖNLEM ALINAN TAKIMA

"Senin eleştirdiğin kadro iki maçı da galip bitirmiş?" gibi bir soruyla karşılaşmayı normal bulurum şu esnada. Kazanan takım eleştirilmez diye bir kaide yok ne yazık ki. Hatta eleştirileri iyi sonuç alırken getirmek bence en yapıcı yaklaşımlardan birisi. Peki Avrupada işleyen sistem ve diziliş sonucu getirirken, neden ligde baskıya maruz kalıp elimiz yüreğimizde maçlar seyrettik?

Avrupada önlem alan takımken, kendi ligimizde önlem alınan takım olduğumuzdan dolayı. Avrupadaki rakiplerimizin açıklarını kollayıp cezalandırmak esas stratejimiz olduğu için bekleyerek oynadığımız oyun hep sonuç verdi. Kendi ligimizde ise takım disiplinine güvenip skor üstünlüğü yakalayınca gömülmek ise aynı sonucu vermedi.

Bu da bir alternatif plan eksikliğini ortaya çıkartıyor. Sezonun daha bu bölümünde alarm veren bu eksikliği birçok kişi ne yazık ki sezonun sonuna doğru ancak dile getirdi. Neyse, o bir dahaki yazının konusu, zamanı geldiğinde geri döneriz.

İDEAL 11'E GERİ DÖNÜŞ VE OTURMAYA BAŞLAYAN TAŞLAR

İçerideki Limassol maçıyla birlikte hem seyirci geri döndü, hem de sakatlar iyileşip sahadaki yerlerini almaya başladılar. Ancak o Mönchengladbach maçındaki göz alıcı futbolu oynayamadık. Bunu sakatlıktan dönen futbolcuların kendilerini sakınmalarıyla açıklayıp geçiştirmek maalesef mümkün değil. Hatta merkez hatta sakatlıktan dönen Yobo, Mehmet Topal ve Meireles'in oturmasından sonra takımın Galatasaray maçına dek sadece formalite maçı olan Borussia Mönchengladbach maçını kaybetmiş olması ise apayrı bir istatistik. Üstelik bu maçta yukarıdaki isimlerden sadece Mehmet Topal sahadaydı.

Etkili olduğumuz diziliş Mehmet Topal'ın savunmanın önünü toparladığı, Meireles'in ileri geri çalışıp iki ceza sahası arasını parsellediği, Cristian'ın bu sayede oynadığı mesafeyi kısaltarak daha etkili olduğu hücum bölgesinde topla oynama fırsatı bulduğu bir oyundu. Biz Meireles'i Topal'ın yanına doğru çekerek ikisinin de topla oyundaki etkinliğini azalttık ve hem tempomuzdan, hem de kalitemizden kaybetmiş olduk.

İkisi arasındaki farkı görmeniz için diagramlar aşağıda:




Üçgen ters çevrilince kilit açmakta sıkıntı yaşadık. Yer yer bunu sonradan oyuna giren Sezer'in ofansif meziyetleri sayesinde aşmayı başardıysak dahi aynı etkiyi yapmadı. Yetmiyormuş gibi, 0-0'ı iyi oynayan bir takım olmamıza rağmen çok istikrarlı bir şekilde geri düşüp üstünlüğü ele almak için sarfedilen ekstra efor da cabası.

Yine de gidişatın idare eder olduğunu söylemek yanlış olmaz. Antalyaspor yenilgisinden sonra ligdeki ilk yenilgi olan Galatasaray maçına kadar takımın kaybettiği tek resmi maç, formalite maçı olup yedek kadroyla çıkılan Borussia Mönchengladbach maçıydı. Bu süreçte takım resmi maçlarda bu mağlubiyetin dışında 8 galibiyet, 2 de beraberlik aldı. Takım diğer rakiplerin takıldığı Türkiye Kupasında sorunsuz bir şekilde gruplara kalırken, Avrupa Liginde de en zorlu grup gözüyle bakılan gruptan liderliği bir maç kala garantileyerek çıktı.

Bir kez daha vurgulamakta fayda var. Avrupada önlem alan takım rakibe öyle veya böyle oyununu kabul ettirip sonuç alırken, ligde çok fazla efor sarfetmek durumunda kaldı. Bu üstünde uzunca durulması gereken bir nokta. Çünkü Avrupa'da istediğimiz şekilde yolumuza devam ederken, ligde tökezleyip, iki ileri bir geri yapmamızın temel sebebi bu.

Değinmek istediğim ayrı bir nokta var. Eskişehirspor deplasmanında bu takım oyunun üçte ikisini 10 kişi oynayıp, şahane bir karakter koydu. 11 kişiyken yapılmayan alan paylaşımı ve daraltma o maçta yapıldı. Böyle mücadeleyle, adil olmayan şartlarda alınan puanı ben puan kaybından saymam. Bunu da belirteyim.

GALATASARAY VE KARABÜK YENİLGİLERİ

Galatasaray deplasmanına yine de her şeye rağmen tam kadro çıktık. Geri düştük, dengeyi kurup eşitliği de sağladık ama maçın sonunu getiremedik. Tamam hakem maçın önüne geçti burası bir gerçek, ancak bizim oyuna müdahalelerimizin rakibin skor üstünlüğünü koruma isteğiyle forvetlerinden birini çıkartıp orta sahayı beşlemesinden sonra gelip, tamamen de etkisizleşmiş olması enteresan. Üstelik bu ilk sefer olmuyor. Süper kupa maçında da eksik kalıp kapanan rakibe karşı Krasic oyuna girmişti, bu maçta da kapanan rakibe karşı Krasic oyuna girdi. Peki biz Krasic'i kapanan rakipleri çözmesi için mi aldık? Krasic kariyeri boyunca bu amaca mı hizmet etti, yoksa tam bir kontraatak futbolcusu mu? Bu soruların cevabını okuyanlara bırakmakta fayda görüyorum.

Karabük maçı ise Antalyaspor karşılaşmasının bir üst versiyonu gibiydi. Ön alanında dört çabuk futbolcuyla kaptığı her topla ceza sahası civarında cirit atan bir rakip, buna alınamayan önlem ve bilemiyorum kaç yıl sonra ilk kez kendi sahasında 3 farklı yenik duruma düşen bir Fenerbahçe. İç sahadaki yenilmezliğimizin kırılmasının bedelini bu maç çok korkunç bir şekilde ödedik. Bunun üzerine çileden çıkan bir taraftar, istifa naraları, Alex tezahüratları ve neticede Aykut Kocaman'ın istifasıyla sonuçlanan ilk devre.

BU BÖLÜME DAİR

Teknik ekibin yanlışlarına olabildiğince değindim. 17 maçta 27 puan ne yazık ki korkunç bir tablodur. Ligin bitimine 2 hafta kala şampiyonluk 10 puan farkla verildiyse bunun nedenini aramamız gereken yer ligin ilk devresi. Es geçilmemesi gerektiğini düşündüğüm bir nokta var ki o da teknik ekibin hataları varsa, buna oyuncuların da direkt etki ettiği gerçeği. Randıman alınamayan, kendine oynayan, fedakarlık adı altında %100 değilken sahaya çıkan oyuncular da vardı, bu gerçeği göz ardı etmeyelim.

Oyuncu grubu verdikleri sözlerle Aykut Hoca'yı istifadan dönmeye ikna ettiler. Takım ikinci devrede öyle veya böyle yükselişe de geçti. Peki sorayım bu durumda: Madem hata oyunculardaydı, neden Aykut Hoca'nın patlama noktasına ulaşmasını beklediler sorumluluğu üstlenmek için?

Teknik heyetin ilk yarıdaki hamlelerini doğrularıyla ve yanlışlarıyla böylece bitirmiş olduk. Oyuncuları ayrı ayrı bu yazı dizisini sonlandırdıktan sonra istatistiklerle birlikte değerlendireceğim. Üçüncü kısımda da Aykut Hoca'nın dönüşünden sezon sonuna kadar geldiğimiz noktayı ele alacağım.

SONUÇ

Buraya kadar olan bölüme baktığımızda aslında ligin nerede kaybedildiği anlaşılıyor. Olabildiğince saha içine sadık kalarak sıkıntıların nerede olduğunu işaret etmeye çalıştım. Sezonu böyle planlamış olduğumuzu düşünmek dahi istemiyorum, çünkü ilk yarıyı böylesine çöpe atıp, yine ikinci yarıda atağa kalkma düşüncesine sahipsek, sezon geneline de saha içinde yapmaya çalıştığımız yansıyor demektir. Geri düş, yetişmek için de ekstra efor sarfet. Böyle durumlarda kazanacağımızın garantisi yok. Bazen 90 dakikada geri düşüp maçı çevirebilirsiniz ama 34 maçlık lig maratonunda çok fazla geri düşme lüksüne kimse sahip değil.

5 yorum:

  1. Fenerbahçe'nin kadrosu kötü bir kadro değil. Ancak Galatasaray'ın gerisinde olduğumuz aşikar. O 2003-2007 arası altın dönemimizde size Daum'la başlayan 11imizi sayayım. Volkan Ali Güneş Luciano Tomas Ümit Özat Selçuk Aurelio Tuncay Yusuf PVH Serhat. Şu anki 11imiz fark atar bu takıma ancak o zamanki şartlar altında galatasaraydan çok daha iyi durumdaydık ve bunun özelliği takımda yırtıcı özellikleri olan Türklerin olmasıydı. Deniz Önder Tuncay Serhat Ümit Volkan Selçuk mehmet Yozgatlı gibi... Şimdiye baktığımızda ise maalesef galatasarayda bu sayı daha fazla bizden daha az Türk içermelerine rağmen. Oyuncuların hepsi galibiyete odaklanmış durumdalar. Sağ bek eboue bile bizim Bekirimiziden ya da Egemenimizden çok daha istekli. Seneye şampiyonluk istiyorsak kesinlikle galatasarayın 11ine tak diye oturucak en az 3 oyuncu almamız şart. Ve onların hedeflediği oyuncuları da almamız gerek Alper Potuk vs. Terim'in taktiği hep bu. Gerekirse kadro 500 kişi olur ama ezeli rakiplere oyuncu verdirtmez. Bu taktiği 96-00 ve bu dönem tuttu birtek 2003-2004te tutmamıştı xavier lukunku tarzı oyuncularla... KAdro kalitesine geri dönersek 2007lerde veya 2005lerde biz Appiah Alex Anelka PVHleri izlerken galatasaray saidou ayhan heinz hasan kabze necati tarzı oyuncularla barındığı için o dönem deyim yerindeyse onları "tecavüz" ediyorduk. Dediğim gibi önümüzdeki sene çok ama çok öenmli. belki de galatasaraya o denizli faciasını yaşatmasaydık 2004-2012 arası her sezonu şampiyon tamamlardık. Aramızdaki şampiyonluk farkı yi bulursa korkarım ki Türkiyede en az 7-8 yıllık bir galatasaray dönemi başlar. Umarım gülen biz oluruz en sonunda...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediklerine harfiyen katılıyorum çok doğru konuşmuşsun öncelikle eline sağlık.Denizli faziası olmasaydı eğer,2009 haricinde belkide her sezon şampiyon olabilirdik hem ligde hemde kupada.Kupada da çok kayıplar verdik her finalde yenildik v.s

      Sil
  2. Değerlendirmenizi sıkılmadan okudum ve gayet başarılı buldum, tebrik ederim, devamının gelmesini umuyorum. Benim de müsadenizle kendimce eklemek istediğim bir kaç şey var, aslında kafamdaki şeyleri yazarak toparlamak istiyorum:) Hocanın artık nasıl bir oyun oturtmak istediğini anladık, devre arasında istifa ettiği zaman ona kızmamın sebebi takımın çok kötü oynuyor oluşundan ziyade hocanın kafasında herhangi bir oyun planı olmadığını düşünmemdi. Özellikle Avrupa macerası bu düşüncelerimin yerine kendisine özellikle analizleri nedeniyle saygı duymamı sağladı. Öncelikle Aykut hocanın takımda kalacağı ve kadronun ana hatlarının korunacağı ön kabulüyle söylüyorum: mutlaka ama mutlaka Cristian'ın yerine fizik kalitesi yüksek ve en önemlisi yaratıcı(bkz:manuel fernandes) bir oyuncu, Webo'nun yerine bileklerine daha hakim ve daha yırtıcı ve Ömer Üründül tabiriyle sırtı dönük oynamayı daha iyi beceren bir forvet( bir Sow daha yani. Sow da bunları tam olarak uygulayamıyor derseniz de Sow en ileride olduğunda sol kanatta başka bir Sow olmadığından kendisine yardımcı olan kimse kalmıyordu derim, Sow - Emenike - Kuyt gayet başarılı olabilir mesela), tecrübeli bir yerli stoper (burada seçenekler çok fazla değil, Ömer Toprak, Serdar Taşçı gibi isimler akla ilk gelenler ve malesef akla neredeyse tek gelenler) ve mutlaka ama mutlaka sol beke Gökhan Gönül gibi ileri geri gidebilecek yetenekli bir oyuncu gerekli (burada da karşımıza yabancı sınırı çıkıyor, H.Ali oynayacak gibi görünüyor ama bence hocanın kafasındaki oyun için bekler çok önemli olduğundan başka bir pozisyondan fedakarlık yapılabilir), bunlarla beraber ortada kesinlikle Salih'in Meireles'le birlikte Emre'yle değişmeli olarak oynaması gerekli. Kadroyu şöyle bir elime aldığımda Fenerbahçe kalitesinde olan oyuncuların sayısı, olmayanlardan daha az gibi görünüyor. İstenen oyunun oturması ve işlemesi için kadro planlamasının da buna uygun ve çok iyi planlanarak yapılması gerekli diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim güzel eleştiriniz için. Umarım seneye daha düzenli bir şekilde gireriz. 18 yaşındayım ve ben oldum olası(98-00 hariç)fenerbahçe ligde ve derbilerde her zaman galatasaraydan öndedir ve hep fenerbahçe liderdir. Dürüst olmak gerekirse son 2 senede bu vizyonumuzun çoğunu kaybettik bana göre. Ve sorun derbilerde de ortaya çıkmaya başladı.Bırakın şampiyonluğu artık galatasaray derbilerinde eskisi gibi rahat oynayamıyoruz. Aragones sezonunda bile her zaman yeneceğimizden emindim bir diğer örnek ise o rezalet iğrenç 2002-2003 sezonunda 6 tane salladık biz onlara. o rahatlığa o öz güvene tekrar ulaşmamız lazım. zaten bana göre bu seneki avrupa yarı finali hariç rezalet bir 6 sene geçirdik. 1 şampiyonluk 1 Türkiye Kupası 1 de süper kupa(2010 yazındaki gs maçı). Biz sadece 2003-007 arası 3 şampiyonluk almış bir takımız ancak sizi bilmiyorum ama ben çok özledim eski Fenerbahçe'yi. Oyuncu kalitesini geçtim bu takım bana samimi gelmiyor. Tamamen para için oynayan askerlerden ibaret. Egemen, Bekir ve Baroni'ye güvenemeyiz derbilerde ve lig yarışında. Son değineceğim konu ise Trabzon. Şu trabzonla uğraşmayı bırakmalıyız. Hatta tiye bile almamalıyız. Trabzon bizim kaç gömlek altımızda olmasına rağmen maalesef bizim oyuncularımız galatasaraydan çok rakibimizin trabzon olduğunu düşünüyor. tama bir nefret olsun ama esas rakibimiz bu 2 senede biz "Trabzon" diye diye bizi tak diye geçti ve 5 maçta 3 galibiyet aldılar bize üstünlük kurdular bilmiyorum hatırlıyormusunuz ama galatasaray en son bizi 2 kere üst üste bir tek 2008'de yenmişti onun dışında her sene en az bir kere yeniyorduk bunları. Bu Pazar yenemessek son 17 sezonda ilk defa yenememiş olucaz galatasarayı. Umarım son yıllardaki tek başarımız sürmeye devam eder ve moralli gireriz hem kupa finaline ve yeni sezona. Aykut Hoca da ikinci yarı kullandığı sistemi sürdürecekse kalmalı. Biz ikinci yarı bir takımın şampiyon olacağına yakın derecede puan topladık son haftayı saymazsak(rehavetten dolayı). ancak ilk yarıda tek deplasman galibiyetimizin göğüs reklamı "köfteci ramiz" olup ilk yarıyı son sırada bitiren akhisara karşı almamız rezalet bir durum. Bu sene hiç bir mazeretimiz de yoktu halbuki. Alex konusu zaten sezonun 3te 2sini götürdü ki bence taktiksel ve oyun açısından ben de alexin artık bırakmasını istiyordum(en çok sevip en çok taptığım oyuncuydu o ayrı)ama gönderiliş biçimi gerek aykut hocanın bu durumdaki tecrübesizliği ve alex'in ergen kzılar gibi tweetleri yüzünden çok kötü günler geçirdik. Bu olayın ardınan mönchengladbach ve beşiktaş maçında tkaım gaza geldiği için beklenenden çok daha öte oynadı ancak aykut hocanın sistemi daha yeni yeni oturuyor. Bu sisteme ise emenike transferi bence uygun olmaz. emenike ordan oraya sürekli koşan bir forvet değil. tamam depar yapar ancak webo ve sow gibi sürekli yer değiştirerek ne kadar yapabilir bilmiyorum. Webonun daha yeteneklisini bulmak şart. Kusura bakmayın eğer çok yazdıysam sadece içimi dökmek istedim. teşekkürler eğer bu yazıyı keyifle okuduysanız.

    YanıtlaSil
  4. ÖNCELİKLE YORUMLARIMIZI YAPARKEN FENERBAHCELILIGIMIZIN YANINDA OBJEKTIF DUSUNELIM....MESELA EZELI RAKIBIMIZLE OLAN MACI YANLIS YORUMLAMISSIN....ORADA KONU NE HAKEM- NE KRASIC....HAKEM MEIRELESI ATTI BENCE GAYET NORMALDI....ONUN DISINDAKI TAKDIR HAKLARINI DA gsye KULLANMASI SON DERECE YERINDE....CUNKU AYNI OLAY KADIKOYDE DE OLUYOR...BENCE ORADA ANAHTAR GSYE KARSI OLAN OYUN ANLAYISIMIZ....GS HAYVAN GIBI ONDE BASABILEN -BUNUN YANINDA DA SAVUNMA ARKASINA KOSU YAPABILEN BIR TAKIM...BIZ LIMAASOLA-ANTPE OYNAR GIBI GSYE OYNARSAK GS BIZE NEFES ALDIRMAZ....GSYE BITIRMENIN TEK ANAHTARI ORTASAHASINA BASKI YAPMAK....DEFANSA YAPARSAN UMUTA-DROGBADA INDIRIR....SET HUCUMUNU DA OGRENDILER...ARTIK BIZIM OYNADIGIMIZ OYUNU DA BASARILI BISEKILDE OYNUYORLAR....BIZ 8 KISIYLE MACI 30 METREDE OYNARSAK 13 SENEDIR OVUNDUGUMZ O SILSILEDE YIKILIR BEN SOYLEYIM....

    YanıtlaSil