18 Nisan 2013 Perşembe
UEFA Avrupa Ligi - Yarı Final: Benfica Analizi
Kağıt üzerindeki en takım gibi takımı çektiğimizi söylemek yanlış olmaz. Formdalar, bu sezon resmi maçlarda iki kez yenilmişler, toplamda sadece üç maçta, ki bunlardan ikisi Barcelona'ya karşı, gol bulamamışlar.
Portekiz liginde şu anda yenilgisiz Porto'nun 4 puan önünde lider Benfica. 33. haftada Dragão'da Porto'ya konuk olacaklar ve o maça kadar puan kaybederlerse, o maçta alacakları bir yenilgiyle şampiyonluk ellerinden kayıp gidebilir. Kupada da yollarına devam ediyorlar, yani bizim gibi yoğun maç trafiğinin içindeler.
Form durumlarının bu sezon ne kadar üst düzey olduğunun göstergesi yukarıdaki veriler. Bir şekilde gol bulabilen, kazanamasa dahi çok zor kaybeden, yetenekli oyunculardan kurulu ve alternatif konusunda sıkıntı çekmeyen bir rakip. Kağıt üstünde ciddi derecede korkutucu.
Peki elemek için illa yenmek mi gerek? Hayır! İki beraberlikle de tur geçilebilir. Böyle de bir gerçek var. Tur geçilecek ama iki beraberlikle geçilecek desek şu anda kimse itiraz eder mi? Etmez. Peki ilk maçtan beraberlikle ayrılsak büyük çoğunluk "Tur gitti" der mi? Mutlaka der.
Devam edelim. Biz Benfica'yı yenebilir miyiz? Gayet tabii yenebiliriz. Doğru diziliş ve stratejiyle her takım zor duruma düşürülebilir ve saf dışı bırakılabilir. Bunları bir kenara yazalım, yazının sonunda geri döneceğim bu kısma.
TEKNİK DİREKTÖR TAKIMI
Jorge Jesus adını ciddi anlamda S.C Braga'da duyurdu. Temelini attığı Braga'yı çalıştırdığı tek sezonda çok iyi yerlere getirememiş gibi gözükse de kendisinden sonrası için müthiş bir takım bıraktı. O takımın neler yaptığını ise hemen hemen herkes biliyor.
2009-2010 sezonu başlamadan Benfica'yla anlaşan Jorge Jesus'un elinde inanılmaz bir kadro vardı. O da bu kadroyu iyi işledi, ve takımı Lig şampiyonluğuna taşırken, Avrupa Ligi'nde de çeyrek finalde Liverpool'a boyun eğdi. Jesus'un ilk aldığı kadroya bir bakalım:
*
Oyuncular değişse de oyuncu profili değişmedi. Sistemde de ufak esnemeler oldu bu kadrodan günümüze. Parlayıp daha büyük profilli takımlara transfer olan oyuncuların sayısı ise ciddi anlamda fazla. Yani Jesus oyuncularından maksimum verim almayı başarıp, yıldızlarını parlatabilen bir teknik direktör. Oyuna ve oyuncularına olan etkisi inanılmaz. Takım sahada ne yaptığını bilmez bir halde olursa kenarda yırtınıyor, oyuncularını motive edip oyuna döndürüyor ve bir şekilde istediğini uygulattırıyor.
İlk sezonunda yaşadığı şampiyonluktan sonra iki sezon üst üste Porto'ya kaptırılan şampiyonluk ve uğranılan ağır yenilgiler Jesus'un koltuğunu salladıysa da görevde kaldı ve bütün bir sezon sadece iki maç kaybeden bir takım çıkarttı ortaya. Yani başarının bazen zaman ve uygun şartlar olmadan gelmediğinin en güzel örneği, Benfica'nın bu sezonki performansı.
Ciddi anlamda cesur ve ofansif bir anlayışa sahip Benfica takımı. Çok nadir bu anlayıştan ödün veriyorlar. Esas amaçları kendi oyun anlayışlarını rakibe kabul ettirmek üzerine kurulu ve bunu da arada bariz güç ve kalite farkı olmadığı sürece büyük ölçüde başarıyorlar.
Çeyrek finalde yine bizim gibi Avrupa Ligi'nin en zor gol yiyen takımlarından birisi olan Newcastle United'ı eleyerek rakibimiz oldular. Kendi evlerinde oynadıkları ilk maçın henüz başında yenik duruma düşmelerine rağmen maçı 3-1 kazanmayı bildiler. Dizilişe ve maçta ne olup ne bittiğine biraz bakalım.
Yukarıdaki diagramda görüldüğü gibi yayıldılar sahaya. Bu kadro çok ofansif görünebilir gözünüze ve ciddi anlamda öyle. İç saha maçında gerekli skoru alma arzusuyla başlasalar da maça, ilk 20-25 dakika kontrolü rakibe kaptırdıklarını söylemek gerek. Newcastle'lı oyuncular kompakt kalarak Benfica'lılara kendi yarı sahalarına kolay geçiş izni vermediler. Daha 3 dakika içerisinde iki kez savunmanın arasına atılan toplarda stoperlerin bocalayıp adam kaçırmasıyla tehlike yaşadılar. Tam oyunda dengeyi kuracaklarmış gibi göründüğünde ise iki pastan golü yediler.
Beklerin orta sahada kalabalıklaşıp rakibe baskı kurma adına öne çıkması normal bir durumdur. Gol arayan her takım bunu yapar. Ancak topu karşı yarı alanda kaptırdıktan sonra dahi yerden bir ara topla rakibini kaçıran bir sol bekleri var. Melgajero çabukluğunun verdiği özgüvenle arkasını çok boş bırakıyor ve oraya atılan ara topla cezayı kesiyor Newcastle. Ortaya kesilen topa stoperler yetişemiyor ve topu ağlarında görüyorlar.
Golden sonra biraz kıpırdansalar da oyunun kontrolünü ele geçiremiyorlar pek. Newcastle dizilişinden ödün vermediği gibi daha da iyi alan daraltmaya başlıyor ve önde olmanın verdiği özgüvenle daha doğru paslaşıyor. Kalktıkları bir sonraki kontrada bir ters topla savunma yine dengesiz yakalanıyor. Bu sefer rakibini karşılamakta geciken ise sağ bek Almeida. (İlk maçta cezalı olduğu için bu mevkiide büyük ihtimalle Maxi Pereira görev yapacak) Bekler önde, stoperler geride yakalanınca, ilk golü atan Cisse'ye iyi bir vuruş açısı kalıyor. Son anda topun önüne kendini atan savunma ve kaleci Artur'un canhıraş müdahalesiyle top direğe çarpıp oyun alanına dönüyor.
Bu esnada Jorge Jesus kendisine ayrılan yerin sınırına gelmiş durumda. Vücut dilinden de ne kadar sinirli olduğu anlaşılıyor. Fırçayla birlikte Benfica daha derli toplu oynamaya başlıyor. 3 dakika sonrasında ön libero Matic topla kat edip bir forvet gibi bindiren sağ bek Almeida'nın önüne şahane bir top atıyor. Cardozo'ya servis ve onun sonrasındaki sert şutunu kaleci çıkarsa da yardımcı forvet Rodrigo topa ilk yetişen olarak skoru eşitliyor. Sonrasında da oyunu ciddi şekilde domine ediyorlar. 7-8 kişiyle birden ceza alanına yükleniyorlar. Birden çoğalıyorlar o bölgede ve sayısız tehlike yaratıyorlar.
İkinci yarının daha hemen başında atılan bir ara topta yine savunma önde yakalanıyor. Gole giden Cisse'yi 6 kişinin kovalıyor olması durumun vahametini ortaya koymaya yeter sanırım. Vuruş direkten geri geliyor ve Newcastle orada duruyor. Kontrol tamamen Benfica'nın eline geçiyor ve Jesus sistemini bozmadan iki direkt değişiklikle ön alanda diri kalmayı sağlıyor. Oyuna yeni giren Lima, hatalı geri pası yakalayarak durumu 2-1'e getiriyor, 5 dakika sonra da penaltıdan Cardozo ile skoru 3-1'e taşıyorlar. Sonrasında da pek bir şey değişmiyor. Jesus, Cardozo'yu çıkartıp Maxi Pereira'yı alarak 4-2-3-1'e dönüş yapıyor ve oyunu soğutuyor.
İkinci maçta da skor avantajını koruma içgüdüsüyle daha defansif sayılabilecek bir anlayışla, yukarıdaki gibi yerleşiyorlar sahaya. Daha henüz 3. dakikada fişi çekebilecek fırsat geliyor ellerine ama kullanamıyorlar. Topu daha çok rakibe bırakarak oynasalar da inanılmaz kompaktlar ve takım boyu çok kısa. Hücumcular ne kadar geriye doğru geliyorlarsa, savunma oyuncuları da o kadar öne çıkarak alanı daraltıyor. Newcastle yine ara topları atmayı denese de çok başarılı olamıyor. Sadece 40. dakikada birdenbire inanılmaz bir baskı başlıyor ve seken topların hepsini alıyor Newcastle.
İkinci yarıya Newcastle 4-4-2'ye dönerek başlayınca, Benfica daha da gömülüyor, ama çıkışlarda yine hızlılar. Bir pozisyonda yine dördü ceza sahası içinde olmak üzere toplamda 6 oyuncuyla rakibi bunaltıyorlar. 60'tan sonra tempo düşüyor ve oyunu soğutmaya başlıyorlar derken Newcastle'dan hamle geliyor, ve en sonunda zorlaya zorlaya 70. dakikada golü buluyorlar.
Golden hemen sonra 5 dakika içerisinde 2 değişiklik yaparak alışılmış 4-1-3-2'ye dönüyor Benfica. Amaçları da topu ileride tutmak. Nispeten başarılı oluyorlar, ancak Newcastle'ın baskısı çok kesilmiyor. Arkada kalan boş alanlardan iyi yararlanıyorlar, ve yine hızlı kontralara çıksalar da çok adamla gitmedikleri için doğru yerde, doğru adamla topu buluşturamıyorlar. Son 5 dakika artık nefes alamaz durumdalarken 90+1'de kalktıkları kontra ile skoru eşitleyip turu cebe koyuyorlar. Attıkları golde Rodrigo'nun soldan kestiği top kadar Salvio'nun sağ forvet koşusu mükemmel. Onun kademesinde olması gereken sol bek ise maça sol önde başlayıp, risk alınan değişikliklerden sonra geri çekilen Jonas Gutierrez.
İki farklı maçta iki farklı Benfica var. Birinde gol için her şeyi yapan, rakibini bunaltan ve müthiş tempo yapan bir takım, diğerinde ise skor koruma içgüdüsüyle oyunu soğutmaya çalışıp, gömülen ve baskıya davetiye çıkartan bir takım. Size bir yerden tanıdık geliyor mu? Gelmeli, çünkü bizim de çeyrek final eşleşmemiz bu anlamda çok benzerdi. İlk maçta rakibi bunalttıkça bunaltmış, ikinci maçta da kendimiz bunalmıştık. Golü onlara oranla nispeten daha erken bulunca da maçı soğutup turu almıştık.
Benfica'nın yapmaya çalışacaklarına bizim göstereceğimiz reaksiyonlar çok önemli ve turun kaderini belirleyici olacak kesinlikle. Eğer Benfica'nın temposuna ve sertliğine aynı şekilde karşılık verirsek Mönchengladbach deplasmanında izlediğimiz maçın bir kopyasını izlemek mümkün. Diğer karşılık verme şekli ise tempoyu düşürüp oyunu soğutmak ve sabırla rakibin kilidini açmayı denemek.
Bu iki seçeneği belirtmemdeki temel sebep ise şu: Oyunu soğutarak ve tempoyu düşürerek rakiplerimizi elediğimiz algısı var. Nispeten doğru, ama kora kor oynanan bir Mönchengladbach deplasmanı var öncesinde dediğim gibi. Yani Aykut Hoca'nın elinde iki seçenek var. Kontrollü oyun veya kora kor mücadele.
İstanbuldaki Lazio maçında uyguladığımız baskının biraz daha fazlasına ihtiyaç duyduğumuz bir gerçek.
Rakip, teknik direktörünün de etkisiyle çok daha keskin ve çabuk reaksiyon verebilen bir takım. Dolayısıyla işimiz hiç kolay değil, ama yarı finalde de işimiz kolay olsaydı bu işte bir terslik olurdu.
Rakipte ilk maç sağ bek Almeida ve orta saha oyuncusu Enzo Perez cezalı. İlk maç deplasmanda olduğu için Cardozo'yu da tahminen yedek oturtmayacaktır Jorge Jesus. Benim Kadıköyde beklediğim 11 ise şöyle:
NELERE DİKKAT?
1) Arka direğe kesilen toplara. Salvio'nun ne kadar fırsatçı olduğu ortada. Keza ters kanatta Gaitan da hemen hemen aynı oranda tehlikeli. Buraya gelene kadar çok kötü savunma ve kademe eksikliği sonucuyla saçma sapan arka direk golleri yedik. İç sahada kalemizi gole kapatmamız gerektiğini sanırım bir kez daha vurgulamama gerek yok.
2) Duran top dönüşlerine. Kendi ligimizde iki kez, üstelik son dakikalarda, duran top dönüşlerinde gol yedik.
Rakibin ne kadar seri bir şekilde hücumda çoğaldığı ortada. Duran toplar bir şekilde sonuçlandırılmalı, veya sekenler toplanmalı.
3) Hatlar arasındaki mesafeye. Sahaya geniş yayılma lüksümüz yok. Mutlak surette alan daraltmalı ve takım boyunu kısaltmalıyız. Beklerimiz ilerideyken stoperlerimizin geri kaçma lüksü yok. Rakibin topla hızlı bir şekilde ilerleyebilen oyuncularına geniş alan bırakmamalıyız.
4) Duran toplara. Rakibin hava toplarında etkili olan iki stoperi Luisão ve Garay var. Matic de boy avantajını mutlak surette kullanan bir oyuncu. Ayrıca cepheden gereksiz fauller yapmamaya özen gösterilmeli. Cardozo ve Garay'ın cepheden sıkıntı çıkartabilecek şutları var.
5) Konsantrasyon kaybı yaşamamaya. Moral bozukluğu lüksümüz yok. Kaçan net gol pozisyonundan sonra kalesinde zor gol gören Newcastle'ın 25 dakikada perişan olduğu gerçeği var önümüzde. İç sahadaki Lazio maçındaki gibi sabırla, konsantrasyonumuzda en ufak bir azalma olmadan maçın sonunu getirmeliyiz.
6) Rakip savunmanın pozisyon alış sıkıntısına. Özellikle sağ bek ve sağ stoper arasında maç içerisinde sürekli oluşan korkunç bir boşluk var. Sow burayı maden gibi işleyecek kapasitede ve hareketlilikte bir oyuncu. Keza savunmanın önündeki Matic daha sola kayarak oynuyor ve onun önündeki merkez oyuncusu da ileri destek verme amacıyla savunmadaki rolünü aksatabiliyor. Orta üçlümüzün sol önünde oynayan oyuncunun burada oluşan boş alanı iyi değerlendirip Sow'a servis yapmalı. Benfica'yı en çaresiz bırakan oyunu oynayan Barcelona, topa sahip olma üstünlüğünün yanı sıra ağırlıklı olarak bu bölgede oluşan boş alanı işleyerek sonuca gitmişti.
7) Tempoya ve top hakimiyetine. Rakibin temposuna cevap verebilmek kadar tempoyu istediğimiz gibi ayarlamak da çok önemli. Tempoyu istediğimiz gibi ayarlarsak topa da daha istediğimiz şekilde hükmedebiliriz. Anahtar kelimenin sabır olduğu bu turda da belirleyici unsur konusunda kontrolün bizim elimizde olması çok önemli. Rakibin oyununa ayak uydurmak mı, yoksa kendi oyunumuzu oynamak mı? Bu seçeneklere daha önce de değindim ve ipler bu konuda Aykut Hoca'nın elinde.
SONUÇ
Rakibi saf dışı bırakmak için oyun kalitemizin tavan yapması gerektiği bir gerçek. Bu seviyedeki tecrübeleriyle rakibe psikolojik üstünlük sağlayabilecek Dirk Kuyt ve Raul Meireles gibi üst düzey iki oyuncuya sahibiz. Hele ki Meireles Benfica taraftarları tarafından bir hayli sevilen(!) bir isim. Mutlaka rakibin ve rakip taraftarın sinirleriyle oynayacaktır Meireles'in yapacağı her olumlu hamle. Bu bağlamda kendisine ofansif anlamda da biraz serbestlik tanınabilir.
İki beraberlikle de finale yükselmek mümkün dedik. Mümkün. Eğer yenemiyorsak, yenilmemeye oynamak da alternatif çözüm. Yenilmemeye oynamak derken gömülüp sadece savunma yapmak değil kastım. Önde basmak, rakibi bozmak ve baktık ki oynayamıyoruz, o zaman oynatmamak.
Önceki turda da dediğim gibi: "Her şey ortada ve daha az hata yapan kazanacak." Jorge Jesus'un kendi takımını favori görüyor olması beni rahatsız etmiyor, çünkü cevap hakkını sahada kullanmak, bizim adımıza en doğrusu.
* İlk diagram zonalmarking.net'ten alınmıştır.
Etiketler:
[Teknik | Taktik],
Analiz,
Benfica,
UEFA,
Yarı Final
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
ellerinize sağlık. kesinlikle sabır çok önemli.. bu sezon sabrettiğimiz her maçta istediğimizi aldık. allah yardımcımız olsun, inşallah gelecek o kupa.
YanıtlaSilyine çok güzel bir analiz fakat bu önde basma işini iyi yapamadığımızı düşünüyorum.. o yüzden tek şansımız bu ise pek şansımızda yok demektir. ben ceza sahası önünde tehditkar oynamaktan yanayım ilk yarı şut denemelerimiz 2. yarı onları daha da bizim ayaklarımıza yaklaştırır ve gayet tabi ki duran toplarla sonuca gidebilir. özellikle penaltı çalışılması gerektiğini düşünüyorum..
YanıtlaSilEline sağlık Fırat öncelikle.
YanıtlaSilNelere dikkat kısmında bir iki noktaya değineceğim.
1. maddede arka direk gollerinden bahsetmişsin. Bu noktada Fenerbahçe adına şu durum sıkıntı yaratabilir. Ziegler'in ters kademe konusundaki sıkıntısı ve Gökhan'ın gününde olmayıp hücum dönüşlerinde timing hatası. (Ordu maçının ilk 25 dakikası örneğin.)
3. maddede takım boyunu kısa tutup, stoperlerın geriye çok fazla yaslanmaması gerektiğini yazmışsın. Bu noktada da Yobo'nun bu sezonun geneline yayılan bir sıkıntısı akıllara geliyor. Yobo'lu stoper ikilileri, Yobo'suzlara göre savunma hattını daha geride kuruyor. Bunda Yobo'nun ister geniş alanda rakibe yakalanmama (her ne kadar fuleli olsada) isteği, ister Yobo'nun savunma güvenliğini çok fazla öne çıkarma isteği deyin Yobo'nun temel etkisi büyük. Bu konuda başımıza iş açabilir.
5,6 ve 7. maddeler neredeyse bir oyuncuyu tek noktada bağlıyor gibi :) Baroni. Konsantrasyonu kaybetmemek lazım demişsin. Baroni'ninin maçtan maçayı geçtik, maç içinde bile ne kadar değişken bir konsantrasyon yapısına sahip olduğu malum. Sow'a merkezden servis yapılması ve oyunun temposunun ayarlanmaları noktasında oynaması halinde Baroni kritik adam olduğu için Baroni'nin konsantrasyon seviyesi bu durumları da etkileyecektir.
Tekrar eline sağlık kardeşim. Saygılarımla.
önde baskıdan başka çaremiz olmadığını düşünüyorum. özellikle christian'a burada büyük rol düşüyor. almanyadaki maçın yıldızı olması tesadüf değil. onun agresif oyunu takımın defansından hücumuna planlarını olumlu yönde epey etkiliyor. o pozisyonda bu baskıyı uygulamayacaksa salih alternatifi denenmeli. çünkü yaratıcılık sıkıntısı çekiyoruz ve rakibi hataya zorlamak yapabildiğimiz yegane yaratıcı çaba. sağ kanatta sıkıntıları varsa caner de düşünülebilir, doğru motive olmuşsa tabi. kendi evimizde gol atmaktan çok yememeye odaklanmalı. kanımca takımımız deplasmanlarda daha iyi oynuyor ve benficayı ilk maçta 0-0ın avantajlı bir skor olduğuna ikna etmeliyiz. ancak bunu geriye çekilerek yapacaksak hüsran olur. tempo yapmalarına izin vermeyen kontrollü ve dikkatli bir oyun tercih edilmelidir bence.
YanıtlaSil