30 Ağustos 2011 Salı

Kaldırın artık şu lügattan "Ebedi dostluk" yalanını!



Kaçan balık bu sefer çok daha büyük.
Şahsen Galatasaray ile dostluk yaşamak gibi bir kaygım olmasa da; toplumsal anlamda böyle bir barışa ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

Türkiye'nin dev iki kulübü ve her branşta birbirlerine rakipler.
Sağlıklarında Fenerbahçe'nin üstünlüğünü izledik yıllardır..
Bakalım Fenerbahçe yatağa düştüğünde neler olacak.

Dolayısıyla, böylesine bir rekabet içerisinde dost olmak ve kalmak oldukça zor. Eskiler anlatır ya, aynı tribünlerde maç izlenirmiş diye; o kadarına gerek olmasa da, en azından daha iyi bir iletişimi hak ediyor her iki taraf da.

Kaçan balığa dönelim;

3 Temmuz'dan bu yana Fenerbahçe merkezinde dönen tezgah bu kadar açıkken; değilse bile 100 yılı aşkın süredir, ezeli rakip, ebedi dost diye latifeler ettiğin bir camia, böylesine zor durumdayken, bu durumdan istifade etmeye çalışmak hangi meşrebe sığar?

3 Temmuz'dan bu yana, açıklamalarıyla, kamu önü temsilcilerinin tavırlarıyla ve en son, tüy diken jurnal operasyonu ile Galatasaray..

Tersini hayal edin bir de; çok zor olsa da..

Masumiyet karinesinin bekçisi olsalardı, ellerinde UEFA nezdinde bir yetenek varsa, bunu Fenerbahçe ve Türk futbolu lehine kullansalardı, kamu önü temsilcileri bu yargısız infaza bir dur deseydi;

Bugün en azılı Galatasaray düşmanlarının bile yüreği yumşamaz mıydı?
Onu geçtim, bunu pazarlamaya hazır yüzlerce insanın eliyle, kahraman olmazlar mıydı?
Ebedi dost kelimesinin altı sahiden dolmaz mıydı?

Ama yapmadılar.
Yapamadılar.

Fenerbahçe'nin sahneden çekileceği süreçte alacakları kupaların ve pastadan alacakları payın hayaliyle mastürbasyon yaptılar.
Bunu bir piyango olarak gördüler.
Bu piyangoyu satın aldılar ve sonra kendilerinde bu uğurda cenk etmeyi hak gördüler.

Şimdi ne geçiyor peki Fenerbahçeliler'in ve hatta formasını çıkarıp, özgür düşünebilen diğer takım taraftarlarının aklında, Galatasaray için:

Çirkin?
Aşağılık?
Kahpe?
Kalleş?
Kurnaz?
Vs..

Kısa günün karıydı değil mi?

Peki Efsane Fenerbahçe Başkanlarından Ali Şen'e neydi de Neuchatel Xamax davasında sizi savundu?
Çalmadığı kapı kalmadı, kulis yaptı ve yarı finali cebinize koydu?

Maç iptal olmuştu biliyorsunuz değil mi; tekrar oynanacaktı, tarafsız sahada, tekrar 5 atabilecek miydiniz, buna emin misiniz?

Turgut Özal bile, girişimde bulunmamış ve "Galatasaray orada da 6-0 yener" demişken hem de..
Ümidinizi kim yeşertti?
Bir Fenerbahçeli değil mi?

Bunlar normal, olması gereken zaten, övünmeye gerek yok da;
Senin yaptığın ne be kardeşim?

Bir basketbolcu ajanı yönlendirip, saman altından su yürütmeler..
Dosyaları kozmik odadan yürütüp, çevirisini yaptırıp UEFA'ya sunmalar..
Ne diyim ben sana?
Ne yapayım?

Yüzsüzsün anladık, biliyorduk, hatırladık..
Ama..
Ama işte..

Şimdi Kurtuluş Savaşı yıllarını düşününce; parçalar daha bi netleşiyor sanki, değişen hiçbir şey yok gibi, Atatürk diyor ki;


Son olarak;

Dua et Galatasaray, dua et ki o top bir gün önümüze düşmesin.

Hadi şimdi git çifte bayramını kutla; dostluk treni başka bahara..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder