3 Eylül 2013 Salı

Teknik Analiz: 3. Hafta - Fenerbahçe - Sivasspor

Fenerbahçe karışık bir süreçten geçiyor. Bu sıkıntılı süreçte de özellikle tepkileri üzerine çeken Ersun Yanal için Sivasspor maçı ayrı bir önem teşkil ediyordu. Açıkçası taraftar da tribüne karşısında nasıl bir Fenerbahçe bulacağını bilmeden gitti. Holmen'in lisansının çıkması herkeste bir beklenti yarattı. Sanıyorum ilk karşılaşma itibari ile de bu beklentileri fazlasıyla karşıladığını söyleyebiliriz.

Fenerbahçe diziliş olarak 4-2-3-1 ile başladı. Kuyt daha önce çok verim alınamadığı sol kanatta, Emenike ise sağ kanatta başlarken, top dağıtmak, pas bağlantılarını güçlendirmek için de ortalarında Holmen'i gördük. İleri uçta da Webo.

Fenerbahçe, karşılaşmaya şaşırtıcı bir şekilde ısıran, baskı yapan ve oyunu karşı yarı sahada oynamaya çalışan bir istek ile başladı.

Sol ve sağ bekler Caner ve Gökhan'ın Fenerbahçe hücumlarında öne çıkması ve Selçuk'un da atak başlangıçları için geriye gelip top alması ile formasyonun adeta 3-4-3'e döndüğünü gördük.

Aşağıda Gökhan ve Caner'in oyunu ne kadar önde kabul ettiğini görebiliyoruz. Ayrıca takımın boyunda kısalma var, Eskişehir karşılaşmasında 38 metre olan takım boyu bu karşılaşmada 35 metreye düşmüş ve rakip alanda topla oynama yüzdesi %45'e yükselmiş. Pas başarı oranı da %82'den %85'e yükselmiş, bunlar olumlu istatistikler.




Holmen'in takıma ayrı bir hava getirdiği bir gerçek. İlk yarı koşu mesafelerine baktığımızda sahada en çok koşan oyuncunun 6.503 metre ile Holmen olduğunu görüyoruz;




Oyunda kaldığı 82 dakika içinde 1' 31'' topla buluşarak toplamda 24 pas yapmış ve bu pasların %87.50'sini olumlu kullanmış. Bu istatistikler, çok uzun süre oynamayan bir oyuncu için olumlu istatistikler.


Dikkat çekici bir diğer isim de Kuyt oldu. Pozisyon bilgisi, tecrübesi ve hırsı ile sol kanatta da faydalı olabileceğini gösterdi. 2' 36'' topla oynadığını görüyoruz. Ofansif oyuncular içinde topla en fazla oynayan ve en fazla pas yapan oyuncu oldu; toplamda 43 pas yaparken başarı oranı ise %81.40

Ayrıca ceza alanına pas ve top sürme istatistiğinde de çok aktif olduğunu görüyoruz.

Matchstudy'e göre maçın istatistiksel açıdan 3 oyuncusu; Kuyt, Meireles ve Gökhan.

 

Meireles belki çok göz önünde değildi, direkt sonuca gidecek hamleler yapmamış gibi görünmüş olabilir, ancak orta sahada ana pas istasyonlarından biriydi. Toplam koşu mesefesi de 11.545 metre ile Fenerbahçe'nin en çok koşan 3. oyuncusu konumunda.


Maç sonucunda Fenerbahçe'de en çok koşan üç futbolcu koşu mesafeleri de şu şekilde;


Bu tablodan Fenerbahçe'nin genel olarak diri bir 90 dakika çıkarttığını söyleyebiliriz. Meireles ve Selçuk'un 11 km'nin üzerinde koşuları, yine aynı şekilde sol bek Caner'in 11 km'nin üzerinde koşu mesafesi, Sağ bek Gökhan'ın fizik olarak henüz üst seviyede olmasa da pas alışverişlerinde üst seviye olması (53/40 pas), ceza sahasına 6 girişim yapması, Emenike'nin ceza alanı içine 5 kere yaptığı girişim bu tabloyu ortaya çıkartıyor.

Tempolu oyunu zaman zaman kaybetmesi, ikinci yarıda savunmada yaşanan yerleşim hataları ve Volkan'ın yediği iki gol Fenerbahçe'nin eksikleri olarak göze çarpıyor. 

Bu galibiyet ve oynanan etkili oyun taraftarı mutlu etmiş görünüyor, önümüzdeki süreçte bu takımın daha fazla tempo yapıp daha önde oynayacağını düşünüyorum.


8 yorum:

  1. son 3 yılda Fenerbahçeliler olarak zaten 2 şeyi çok iyi biliyoruz;
    1-hukuk
    2-istatistik
    başka birşey yok!

    YanıtlaSil
  2. Guzel analizlerinizden oturu tesekkur ederim.soyle bir ekleme yapmak istiyorum.top dagitim rolunun holmenin performansini yansittigini değil de stoper ve orta alan oyuncularina yaptigi baskinin fenerbahçeyi one taşıdığına inaniyorum.farkettiyseniz onun yoruldugu sure içinde fenerbahçe kendi sahasında oyunu 10 dk kadar kabul edip yerlesik savunmayi iyi yapamadigini bizlere tekrar gosterdi.degerli yorumunuz için cok tesekkur ediyorum iyi gunler diliyorum.

    YanıtlaSil
  3. ve emre kenardan bağırır...

    istatistikler ve analiz gayet güzel.ve benim yazacağım analizi de birebir destekliyor.
    ersun yanal da aykut kocaman gibi oyuncuların koşmamasından ve tembelliklerinden şikayet etmeye başladı.bu tabi tesadüf değil.80 metrelik bir alanda oynamaya zorlanırken her birinden 10 kmlik koşu ortalamaları isteyen hocalarına karşı futbolcular haklı olarak isyan ediyorlar.ve dikkatinizi çekerim,isyan eden futbolcuların başını da daha evvel büyük takımlarda alan savunmasını başarıyla oynatan teknik direktörlerle çalışmış futbolcular(emre,sow,meireles vs.kuyt'ı ayrı tutuyorum o sıra dışı bir profesyonel ve en yüksek ücrete oynuyor olmanın sürekli ezikliğini yaşıyor.)

    isyan edenlerin bahsettiğim bu niteliklere sahip futbolcular olması da tesadüf değil.çünkü bu futbolcular hangi hocanın futbolu ne kadar bilip bilmediği konusunda artık uzman seviyesindeler ve futbol bilgisine inanmadıkları hocalarına haliyle saygı da duymuyorlar.

    fenerbahçe son maçta mecburen ve yine yeni yeniden yapacağı tempoyu ve baskıyı yekunuyle futbolcularının ciğerlerine emanet edip doksan dakika sonunda gelecek farklı sonucu beklemeye başladı.tıpkı geçen sene gladbach maçında kendilerini affettirmek isteyen futbolcuların gösterdiği insan üstü çaba gibi...

    eğer aykut kocaman ve ersun yanal'ın futbol bilgilerini layüsel(sorgulanamz) ilan eder ve oynattıkları futbolu peşinen pozitif bulursanız,son iki yılda yukarıdaki istatistiklere hiçbir zaman ulaşamamış galatasaray'ın,futbol izleyicisine nasıl olup da daha baskılı ve tempolu maçlar seyrettirdiğini bir türlü açıklayamazsınız.

    soru şu;toplamda(sahadaki 10 futbolcu) 70 km koşarak 40 mtlik bir alanda oynayan bir takım mı yoksa toplamda 110 km koşarak 80 mtlik bir mesafede oynayan takım mı daha başarılı olur,
    daha baskılı oynar ve daha iyi skorlar alır.

    soru gayet basit bir matematik sorusu.hadi ersun hocam düşün...

    YanıtlaSil
  4. Renktaş ile aynı düşünceyi paylaşıyorum. Koşu mesafesi aslında tek başına fazla bir anlam taşımıyor. Faydalı / verimli koşu mesafesi, hücum ederken ve defans yaparken koşu mesafesi, toplu ve top alabilecek pozisyonda olan oyuncuların koşu mesafesi daha çok şey anlatır.

    Renktaşın dediği gibi takım boyu uzarsa, daha çok koşmanız gerekir. Önemli olan takımın birden çok hücum ve defans planı olması ve bu planı uygularken koşu mesafesini optimize etmesidir. Bu oyun aklı üst düzeyde oyuncular ile daha kolay olur. Doğru zamanda, doğru yere pas atan bir oyuncularınız varsa, maçı erken bitirebilir, oyun içinde aktif dinleme şansı bulabilirsiniz. Böylece daha az koşarak daha iyi sonuçlar alabilirsiniz.

    Koşu mesafesi futbolda amaç değil, araçtır.

    Bir oyuncu 8 km koşup, 12 km koşan diğerinden faydalı olabilir. Takım oyuncularının birbirleri ile yardımlaşması, savunmada alan daraltması, hücumda yayılması ve devamlı hareket halinde olması, salt koşu mesafesinden daha önemlidir.

    Sahada her zaman ne yaptığını bilen ve disiplinli bir takıma sahip olacağımız günler dileği ile...

    YanıtlaSil
  5. arsenal,manu,real ve barca'nın ne kadar koşu yaptıklarına,bu koşuların hangi bölgelerde ne tür katkı sağladığına ve futbolcuların performanslarını yüksek tutmak için hangi stratejileri geliştirdiklerine dair elinizde çok çetrefifilli,karmakarışık istatistiki veriler olabilir ama bu takımların oyunlarını temelde(fundamental) nasıl prenipler üzerine inşa ettiklerinden habersizseniz,o karmakarışık süpersonik istatistiklerin hiçbir faydası olmaz.

    aykut kocaman'da da bu istatistikler var,15 senedir süper ligde profesyonel seviyede antrenörlük yapan hatta adı "bilgisayarlı hoca"ya çıkan ersun yanal'da var.ama ikisinin de elinde elle tutulur tek bir başarı yok.kupası bile olmayan ersun yanal'ı zaten geçtim,aykut kocaman'ın elinde atılan 84 golün yarısından fazlasının alex'e ait olduğu(28 gol-17 asist) mahkemelik bir şampiyonluk ve oynanan oyun yüzünden taraftarın bile alınmasına ihtimal vermediği bir uefa kupası yarı finalinden başka bir şey yok.dünyanın hiçbir yerinde tarihinde uefa kupasında herhangi bir başarısı olmayan bir takımı o kupada yarı finale çıkarmış bir antrenörü göndermezler.oynanan oyunun kalitesini siz düşünün.

    bunlar bir tarafa bu bahsettiğim istatistiklere sahip olan hocaların,dünya futbolunda 80li yıllardan beri geliştirilmiş bütün sistemlerin(95'te cl'yi alan ajax ve 2000'de finale çıkan valencia'nın kontratağa dayalı 4-3-3 sistemleri hariç) topun oynandığı bölgeyi darlaştırmak amacıyla ortaya konduğunu bildiklerini zannetmiyorum.bu hocaların ve tv'de futbol uzmanı sıfatıyla ahkam kesen yorumcuların da bildiklerini zannetmiyorum.

    çok basit bir örnek vereyim;diğer yorumcular bir tarafa,futbol analiz kaabiliyeti yüksek olduğuna inanılan mehmet demirkol ve uğur meleke gibi yorumcular,ağızlarından düşürmedikleri "çapa(anchor)"nın futbol için ne ifade ettiğinden habersizler...haberleri olsaydı,şimdiye kadar yaptıkları analizlerde mutlaka okumuş olurdum.

    bu meşhur "çapa" adından da anlaşılacağı üzere,takımı,demir attığı yani kendini sabitlemek istediği alanda tutacak kadar oyun bilgisine sahip bir futbolcudur ve takımın sahada yerleştiği o bölgeden geriye ve ileriye(çoğunlukla geriye) doğru esneme payını en aza indirmekle sorumludur.steven gerard,frank lampard,sergio busquest gibi futbolcular bunun için vardır.

    ileride pres yapmak,topu kaybedince geriye koşmak yerine hemen orada müdahale etmek gibi şeyler,oyunu rakip sahada konuşlandırdığınız o 40 metrelik alanı korumak ve orayı kaybetmemek içindir.kaybedilen her toptan sonra geriye koşamazsınız çünkü son defans hattınız olan tandemdeki iki oyuncuyla kaleciniz arasında neredeyse 50 metrelik bir mesafe vardır.o yüzden bu sistemde yer alan en önemli oyuncu orta sahayı regüle eden çapa da değil,en geride yani tandemde yer alan ve takımın yerleşeceği mesafeyi bütünüyle tayin eden tercihen tecrübeli defans oyuncusudur(högh,zago,popescu,...)

    arsenal böyle oynar ve sen geriden oyunu başlatırken topu atacak adam bulamazsın,böylece oyun da kuramaz,uzun oynamak zorunda kalır ve kullandığın tüm bu uzun topları rakibin kucağına atarsın.milan da böyle oynar ve gelir sana dört tane atar.hatta spartak moskova da böyle oynar ve yarı maliyetinle kurulu takımıyla seni şampiyonlar liginden eder.

    eğer adın aykut kocaman veya ersun yanal ise oturur uzun uzun düşünür ve çareyi futbolcuların koşu mesafesinde ararsın.çünkü kenardan şahit olduğun bu maçlarda rakip, gözüne sürekli senin takımından daha fazla koşar görünür.işin aslını kavrayamaz,asıl farkı yaratanın sistem olduğunu bir türlü kavrayamazsın çünkü bunu idrak edecek altyapın yoktur.

    YanıtlaSil
  6. adsız yorumlara devam...

    milli takım dün abdullah avcı antrenörlüğündeki milli takımın 2 gol attığı andorra'ya 5 gol attı.atılan 5 gol hiç önemli değil,önemli olan takımın sahada ortaya koyduğu futbol ve bu futbolun ortaya çıkmasını sağlayan fatih terim'in oyun sistemi...

    türk antrenörler olsun avrupa'daki yetersiz yabancı antrenörler olsun devamlı kimsenin elinde sihirli bir değnek olmadığınısöylerler ve kendilerine zaman verilmesini isterler.geçen yıl cska'ya elenen aykut kocaman ve bu yıl arsenal'e elenen ersun yanal umarım dün akşamki karşılaşmayı dikkatle izlemişlerdir.

    kocaman,yanal veya diğerleri hiç fark etmez,bir gazetecinin bu küçük takım antrenörlerine,terim'in nasıl olup da milli takımda bu kadar kısa sürede(hepi topu bir hafta) böylesine büyük fark yarattığını sormasını gerçekten çok istiyorum.ve verecekleri cevapları hakikaten çok merak ediyorum.

    dün hepimiz gördük,semih ve ömer yani terim'in tandem için seçtiği iki adam son hattı sürekli orta saha yayının oraya kurdular ve maç boyunca o bölgeden bir adım dahi olsun geri adım atmadılar.böyle olunca da bu iki futbolcuyla ilerde umut-burak ikilisi arasındaki mesafe maç boyunca 40-45 metreden yukarı çıkmadı.düne ait koşu istatistikleri vardır ben bakmadım ama isteyen açıp netten bakabilir,eminim hiçbir futbolcumuz ne aykut kocaman'ın ne de ersun yanal'ın istediği koşu ortalamalarının yanına bile yaklaşamamıştır.

    milli takım salı günü romanya'ya da bu sistemle oynayacak.elbette romanya'ya 5 tane atamayacağız ama bu sistemle abdullah avcı'nın sistemi arasındaki uçurumu herkes o maçta da görecek.

    gs'yi 4 sene üst üste şampiyon yapıp üstüne uefa kupasını aldıran ve son iki yılda ligde en yakın rakibine 10 puan fark atarak şampiyon yapan bu sistemdir.keza fransa'yı üst üste dünya ve avrupa şampiyonu,real madrid,barcelona,milan vechelsea'yi şampiyonlar ligi şampiyonu yapan yine bu sistemdir.

    antrenörlük hayatı boyunca sözleşme yaptığı takımları kümede tutmaya,yapabilirse de ilk beşe sokmaya uğraşmış küçük takım antrenörlerinin oynattıkları futbolla,bahsettiğim alan savunmasına dayalı çağdaş sistem arasındaki farkın ne kadar büyük olduğunu görmek isteyenler,geçen seneki samet aybaba'lı beşiktaş'la bu seneki slaven biliç'li beşiktaş arasındaki farka baksınlar,eminim ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaklar.

    bu ligde bahsettiğim sistemi bilen ve uygulayabilen iki hoca var;biliç ve terim.sezon sonu bu iki teknik adamın yönettiği takımların diğer takımlara ne kadar fark attığını inş göreceğiz.

    YanıtlaSil
  7. Romanya-turkiye maci az evvel bitti.skor 2-0.ustteki yorumumda romanya'ya andorra gibi 5tane atamayacagimizi ama fatih terim oyun sistemini bu macta da herkesin gorecegini soylemistim.ulkemizdeki dahi spor yazarlari teknik direktorun takima etkisini tartisadursunlar hatta iclerinden bazilari bunu %5'lere kadar ceksinler,bazilari ellerindeki sihirli degnekle(!) mucizeler ortaya koyuyor.

    Turkiye'de alan savunmasini bilen tek adam bu aksam yine herkese ders verdi.cok mu buyuk bir antrenor?kesinlikle hayir.olan biten yalnizca zeki bir adamin,gerizekalilar surusu icinde dahi goruntusu veriyor olusunun ekmegini yillardir afiyetle yemesi...

    Gokhan gonul'un mesafesini 40metreye dusururseniz,ortaya bu aksamki gibi bir cafu cikar,bir dani alves cikar.herkes bu aksam bunu gordu.caner erkin de ayni mesafede oynadi,gokhan tore de mehmet topal da...

    mesafeniz 80metre olursa orta sahada dinamo gibi calisan mehmet topal size yuruyor gibi gorunur,mesafeniz 40 metre olursa dunyanin en tembel futbolcularindan devid de souza gozunuze dinamo gibi gorunur ve bu kondisyonsever mesafe sayesinde cl ceyrek finalinde chelsea'ye 30metreden gol atacak gucu kendinde bulur.(zico donemi)

    Ersun yanal bu aksamki maci izledi,ersun yanal son 4 yilin barcelonasini da izledi,ersun yanal cl sampiyonu olan bayern munih'i de izledi,esasinda ersun yanal 40yildir futbol izliyor...

    Ama zeka maalesef sonradan elde edilecek birsey degil.maalesef...

    YanıtlaSil
  8. Edu dracena onemli her macta kendi kalesine gol atmasina ve bu performansiyla taraftarin buyuk tepkisini cekmesine ragmen arthur zico ondan neden vazgecemiyordu ?

    Bakin samimi soyluyorum;ben turkiye'de bu soruya cevap verebilecek herhangi bir spor yazari oldugunu zannetmiyorum.buna meleke,demirkol ve hatta ridvan dilmen de dahil.eger boyle bir spor yazari olsaydi,fatih terim'in gsnin basina gelir gelmez transfer ettigi ilk futbolcunun neden ujfaluji oldugunu anlatirdi.(ustelik o ara herkes forlan'i,reyes'i konusurken)

    ve son soru;gerard pigue'nin ilk 11'de oynatilmasi sartiyla manchester united'a kiralanmasinin sebebi nedir ve barcelona'nin 4 senedir suren ve hala devam eden herkesce maruf futbolunun,gerard pique'nin manchester united'tan donusuyle baslamasi tesaduf mudur ?

    YanıtlaSil