30 Eylül 2013 Pazartesi

Teknik Analiz: 6. Hafta - Gençlerbirliği - Fenerbahçe

Fenerbahçe'nin galibiyet serisi devam ediyor. Deplasmanlarda puan almakta zorlanan bir takım için çok önemli bir 3 puan olduğunu düşünüyorum. Takımın önüne bakması açısından, özgüven açısından büyük artıları olacaktır.

Teknik/Taktik açısından inceleyecek olursak;

Genel  Bakış:
Takımın boyunun geçtiğimiz karşılaşmalara göre (Son karşılaşma 31 Metre) çok ciddi bir artış oldu, takım daha geniş alanda oynadı. Ancak oyunun  % 50'lik kısmını karşı sahada oynamak geçtiğimiz haftalara göre ciddi bir artı gibi görünüyor.



3. bölgede topla oynama oranı % 31.79 a çıktı, geçtiğimiz hafta bu oran %20'di. Bu veri de oyunu karşı alana yıkma konusunda başarılı olunduğunu bir kez daha gösteriyor. Defans bölgesinde alan kullanımı geçen hafta ile hemen hemen aynı iken hücum bölgesindeki bu artış takımın orta alanı daha hızlı kat ettiği şeklinde yorumlanabilir.


Kat edilen mesafelere baktığımızda geçen haftaya göre düşüş var, takım 110 km mesafe kat etmiş. Bu istatistikte topun toplam 50 dakikayı bulmayan topla oynama süresinin de etkisi olduğunu düşünüyorum. İki oyuncu 11 km barajını geçmiş.


Kişisel performanslara baktığımızda Caner'in olağanüstü konsantrasyonunun devam ettiğini görebiliyoruz. 90 dakikada topla 82 defa buluşmak, o oyuncunun açlığını, isteğini, özverisini gösteriyor. Topla 3'30'' oynayarak Fenerbahçe'de topla en fazla oynayan oyuncu da oldu. Sürekliliğine de bakacak olursak yine takım arakadaşlarından olumlu anlamda ayrıştığını görebiliyoruz. Ceza alanına attığı 33 top ise gerçekten taktir edilesi. Bu karşılık olarak Gökhan'ın istenilen performanstan uzak olduğunu gördük. Özellikle sürekliliğe baktığımız zaman Caner'in oldukça gerisinde kaldı.


Caner'in saha içinde topla buluşma noktalarını da aşağıda görüyoruz; Heralde günümüz modern sol bek oyuncusundan beklenen birçok şeyi yapıyor. Daha dişli rakiplere belki bu kadar çok çıkamayacak ancak bu potansiyeli olması onu farklı bir oyuncu yapıyor.



Savunma:

Önceki haftalara göre savunma anlamında takım olarak bir gelişme var. Özellikle geri 4 lünün değişmeden her hafta beraber oynaması savunma disiplinini beraberinde getirdi. Topal'ın da rakipten savunmada 10, orta alanda 5 top çalması savunma dörtlüsünün işini rahatlatıyor. Meireles'in iyi oynarken sakatlanarak oyundan çıkması hem hücum hem de savunma anlamında takıma olumsuz etkisi oldu. Dün çok istekliydi, aşağıda ceza alanı önünden 113 km'lik çok etkili şutu önce yaptığı 60 metrelik koşuyu görüyoruz. İstekli bir Meireles fark yaratıyor.



Ayrı bir parantez Egemen'e açmak gerekebilir, çok büyük bir özveri ile oynuyor. Bu özveri rakamlara da yansıyor, savunmada rakipten aldığı 16 top ile fark yaratan savunmacı oldu.


Hücum:

Hücum anlamında Fenerbahçe'nin zengin alternatifleri olduğunu düşünüyorum. Özellikle ayrıcalıklı iki bek oyuncu ile fark yaratabilecek potansiyele sahip bir takım. Ceza sahası ve hücum organizasyonları anlamında bu iki oyuncu aktif olduğu sürece farklı varyasyonlar yaratılabilir. Kuyt ta herşeyini vererek oynamaya devam ediyor. Hücum bölgesine 12 pas yaparken bunların 9'unda başarı sağladığını görüyoruz.
Alper Potuk ta etkili oynadığında Fenerbahçe için ne kadar fydalı olabileceğini özellikle ikinci yarıda gösterdi. Topla dripling yapabilen ender Fenerbahçeli oyunculardan biri. Gelişmeye ihtiyacı var ve dakika aldıkça bu gelişimi gerçekleştirecek gibi görünüyor. Bu hafta özellikle ikinci yarı mesuliyet aldı, etkili oynadı. Hücum bölgesinde 12/11 pas ile oynadı. Gençlerbirliği'li üç oyuncunun Alper'i durdurmaya çalışırken sarı kart gördüğünü izledik.




Maçın Oyuncusu:

Bu önemli deplasmanda galibiyeti  getiren golü atıp sahaya herşeyini vermeyi sürdüren Kuyt bu hafta maçın oyuncusu oldu.

Maçın Hayalkırıklığı:

Webo'yu bu karşılaşmada etkisiz gördüm. bu noktada Sow, Emenike, Webo gibi etkin hücum oyuncularını en iyi şekilde kullanmak Ersun Yanal'a düşüyor.

Önümüzdeki hafta Trabzonspor ile oynanacak karşılaşma birçok açıdan çok önemli. Galip gelinerek hem seri devam ettirilmeli, hem de rekabet noktasında üstünlük korunmalı.

Devamını oku...

29 Eylül 2013 Pazar

6. Hafta: Gençlerbirliği - Fenerbahçe: 0-1: Momentum





Fenerbahçe'nin komik bir yenilgiyle açtığı sezonda sonrasında 5'te 5 yapıp, genel anlamda en takım gibi takım görüntüsü vermesi açıkçası birçok kişi için sürpriz oldu. Üstelik bugün ciddi rakipler olarak görülen Galatasaray kaosta, Beşiktaş'ta da öyle veya böyle bir sarsıntı söz konusu. Fenerbahçe'nin genellikle böyle durumlarda puan kaybı yaptığı gerçeği varken bugün oynanacak oyundan çok alınacak sonuç önemliydi ve sonuç alındı.

Şimdi gönül rahatlığıyla ligin kalitesinin düştüğünden, Fenerbahçe'nin aslında kötü oynadığından, rakiplerinin daha iyi kadrolara sahip olduğundan ve benzeri alışıldık bahanelerden bahsetmenin tam sırası aslında. Spor(!) programlarının çoğunda da bunlara değinilecektir zaten ve hatta ben bu yazıyı hazırlarken değiniliyordur bile.

İLK YARI

Daha maçın başında geçen haftadan sinyallerini aldığımız Alper-Sow işbirliğiyle bir pozisyon yakaladık ama bu maç boyunca ön alanımızın hunharca harcadığı pozisyonlardan ilki olarak kaldı. Takımın topsuz oyunda alan parsellemesi başarılıyken, pres bakımından geçen haftalardakinden daha pasif göründüğünü söylemek açıkçası çok yanlış olmaz.

İlk yarı boyunca kağıt üzerindeki 4-3-3'ten ziyede hep bir 3-4-3 diamond gibi dizildik. Bu aslında kağıt üstünde orta üçlümüz olan Topal, Meireles ve Alper'in 1-1-1 şeklinde dizilmesine neden oldu. Meireles'in ilk yarı boyunca enerjisi ve pozisyon bilgisiyle hem kestiği ataklar, hem de karşı kalede yarattığı iki tehlike de onun ne kadar parladığının göstergesi. Adale atması ise hem talihsiz, hem de aşırı eforla açıklanabilir bir durum. Umarım sakatlığı çok ciddi değildir ve çabuk dönebilir.

Bu süreçte önceki haftaların en çok göze çarpan isimleri olan kanat bekleri Gökhan ve Caner'in de nispeten daha etkisiz kaldığını gördük. İleri üçlünün de pas ve son şut tercihlerinin çok kötü olması sonucunda ilk yarı golsüz tamamlandı.

İKİNCİ YARI

Zorunlu Meireles-Salih değişikliğinden sonra topu kullanmakta daha başarılı olacağımız ancak sertlikten ödün vereceğimiz düşünülüyordu. Salih'in sezon başı kampı almamış olmasına rağmen şu haftada 45 dakikalık bu performansı yakalamış olması ilerisi için umut verici. Birçoğumuzun görmeyi hayal ettiği ve büyük ihtimalle bir sonraki sezondan itibaren as üçlü haline gelecek Topal-Salih-Alper üçlüsünü de ilk kez bir arada görmüş olduk.

Topal'ın üçüncü stoperden kesiciye geçişi ise takımın daha rahat ileri çıkışındaki kilit nokta. Çünkü ilk yarı boyunca bizim hatlarımız çok açıkken Gençlerbirliği alanı daha iyi daralttığı için biz atak olgunlaştırmakta sıkıntı çektik. Nitekim 57'de Topal'ın direkten dönen şutu, onun saha içerisinde aldığı pozisyonun ve ileri çıkışlarda kendisine tanınan serbestlikten doğan bir atağın sonucuydu.

0-1

Uzun uğraşlar sonunda ite kaka da olsa golü bulduk. Golde Egemen'in payı çok büyük. Topla rakibin arasına vücudunu koyarak çok iyi pozisyon aldı ve golün gelişimini sağladı. Bütün bir hafta boyunca bu pozisyona faul diye ağlanacaktır objektif yorumlarda ama yıllarca bunu Aurelio yaparken faul çalınmadıysa, bugün de çalınamaz.

Golden sonra da bulduğumuz pozisyonları harcamaya devam ettik. Aslında daha ilk golün şaşkınlığını rakip üzerinden atamamışken 2 ve 3. golleri bulmamız işten bile değildi ama gol bölgelerinde çok ciddiyetsiz davrandı forvetlerimiz. Zaten maç sonuna doğru gelen 23 şutta 3 isabet istatistiği de bunun göstergelerinden birisi. Neyse ki sonuç alındı ve takım özellikle de ikinci yarıda sahaya koyduğu mücadelenin karşılığını üç puanla almış oldu.

SONUÇ

Tamamen ciddiyetsizlikle 15 dakikada yitirilen Konyaspor maçından sonra 5 maçta 5 galibiyet hiç de fena değil. Artık Fenerbahçe öyle veya böyle, bir şekilde rakibe üstünlüğünü kabul ettiriyor. Bunu hem fiziksel olarak başarıyor, hem de oyun kalitesi anlamında da yapıyor. Bugün belki skor geçen haftaya göre daha silik gibi görünebilir, ama oyun kalitesine ve oyun içerisindeki doğrulara bakıldığında takımın geçen haftaya göre daha karakterli olduğunu söylemek gerek.
Devamını oku...

Biz film önerisi/yorumu diyelim, siz bugünlerin tasvirine yorun: Başkalarının Hayatı [Das Leben Der Anderen]



İnsanları kontrol altında tutmanın belki de dünya üzerinde bulunmuş en kusursuz formülü, kendilerinin takip edildiği duygusunu onlara hissettirmektir.

Başkalarının Hayatı, bize 1984 yılının Doğu Almanyası'ndan bahsetse de anlattığı duyguların hiçbirine yabancı değiliz. Bir sanatçı ve bir yazarın hayatındaki devlet rolü, hepimizin hayatında var olan izleniyoruz korkusunu çarpıcı şekilde seriyor gözler önüne.
Devlet gerektiğinde sizin güvenliğiniz için (!) sizi dinler, izler, kayıt eder, fişler, tutuklar, işkence yapar ve hatta öldürür ki, zararsız ve hayırlı bir vatandaş olabilesiniz.
Davalarınızda size savunma hakkı vermez çünkü o devlet olarak bütün delilleri toplamış, doğru olan kanaata varmıştır.

Sizin açıklama yapmanıza, derdinizi anlatmanıza, yazmanıza ve konuşmanıza izin vermez çünkü o devlet olarak tüm bilgileri gerekli basın organlarına gerektiği şekilde anlatmıştır zaten!

Manşetlere baktığınızda gördükleriniz ile yaşadıklarınız arasında koca farklar olsa da her zaman için yazılan doğrudur (!) çünkü devlet olayların sebep ve sonuçlarını yaşayan herkesten çok daha iyi bilir. Bir olay o oldu dediyse olmuştur. Başka bir kanıt aramak onun aziz saygınlığına hakaret demektir.

Bu durumda siz kendinizi ancak yakın dostlarınıza anlatabilir bir hale gelmişken, devlet onlarla da aranıza girmeyi başarır. Evinizin, telefonunuzun dinlenmesi onların itibarları için pek de hayırlı olmayacaktır. Belki bazı ihalelere katılmaları sizinle olan aziz dostluklarına ara vermelerine bağlıdır.

En önemlisi de asla yazmamalısınızdır. Yazdığınız şeyleri her okuyan insan onlar için mücadele edilecek yeni hainler demektir ki, koskoca devletin daha mühim işleri olmalıdır.

Sizler ne kadar anlatsanız da o bunları dış tehditlere karşı, kandırılan cahil halkını korumak için yapmaktadır.

Bu yüzden kirli gözleri her daim üzerinizde olacaktır...

İşte Başkalarının Hayatı, devletin  kirli gözlerinin yaşamlarda açtığı telafi edilemez yaraları yüzümüze vurmak için izlememiz gereken önemli bir eser.

Bir gün adaletin hepimiz için gerekli olacağını unutmadığımız günlere...

Sevgilerle







Devamını oku...

28 Eylül 2013 Cumartesi

Bu adamlar, tüm bunları nereden biliyor? Sufleyi kim veriyor?





27 Mayıs 2013: Herşey süt limanken, aniden:

Ünal Aysal: "Aziz Yıldırım ceza yiyecek, Fenerbahçe de ceza yiyecek."




18 Eylül 2013 - Mehmet Ali Aydınlar Basın Toplantısı

"Bize sorsalardı, Trabzonspor'u da göndermezdik"




"İnşallah, TFF böyle bir yazıya muhattap olmaz."





"İnşallah bu süreç kapanmıştır, ama tamamlanmamış da olabilir."




Ve 27 Eylül; İbrahim Hacıosmanoğlu: "FIFA Türkiye'yi yakacak!"




Sanki üçü de aynı masadan kalkmışlar gibi değil mi?
Ortalık güllük gülistanken Aysal çıkıverdi önce.
Doğru çıktı söyledikleri.
"Nereden biliyor?" demedi kimse.
"Fenerbahçe neden bilmiyor?" dedi.

Peşinden Aydınlar, Trabzonspor'a pası atıp, adeta yeni sürecin pimini çekti.
Söyledikleri ve söylemedikleriyle.

Önümüzdeki haftayı işaret ediyor Hacıosmanoğlu.
Biz notunu düşelim.

Yorumu biz de haftaya yaparız.

Devamını oku...

22 Eylül 2013 Pazar

Teknik Analiz: 5. Hafta - Fenerbahçe - Elazığspor

Fenerbahçe İstanbul'da üst üste oynadığı 4. haftayı da fire vermeden 3 puan ile geçti. Sezona görece dağınık ve moralsiz başlayan bir takım için bu süreç önemliydi ve bu süreçten kayıpsız olarak 12 puan çıkartmayı bildi. Teknik olarak dün akşam neler yaşandı madde madde değinmeye çalışalım;

GENEL BAKIŞ:

Genel anlamda Fenerbahçe'yi sıkıntıya sokacak bir karşılaşma olmadığını söyleyebiliriz.

Önceki iki haftaya göre takım karşı alanda daha az oynamış görünüyor (%41). Önceki hafta bu oran %52 iken bir önceki hafta ise %42 idi. Tabi bu durumun oluşmasında 21. dakikada Kuyt ile gelen 2. golün etkisi olabilir. Bu noktada takımın geçtiğimiz haftaya göre daha fazla (496) ve daha yüksek isabet oranlı pas (%89) yapmış olması takımın, skoru elde ettikten sonraki refleksini görmemiz açısından yol gösterici olabilir. İsabetli bir şekilde pas oyunu sürdürülüyor. Takım boyunda da azalma var (31,24 m).

Daha kompakt bir takıma mı dönüşüyoruz? Gelecek haftalar bize bunu daha net gösterecek.


Kat edilen mesafelere de bir göz atacak olursak; geçen hafta 111 km mesafe kat eden takım bu hafta 115 km'ye çıkmış. Standartlar yükseliyor, 11 km üzerinde mesafe kat eden 5 oyuncu var. Bu oyunculara Meireles ve Cristian'ın bölgesinde oynayacak oyuncuların da eklenmesi ile minimum 7 kişilik sahayı her yöne parselleyen bir ekip oluşabilir.


Saha alan kullanımına bakacak olursak;
Fenerbahçe 3. bölgede %20 oranında bulunurken, Elazığspor'un %23 olduğunu görüyoruz. Bunda yine erken gelen 2 farklı skor avantajının etkisi olduğu söylenebilir.


Oyuncu oyuncu bakacak olursak; Topla en fazla oynayan oyuncu Topal (3' 39'') olurken topla Caner'den sonra en fazla buluşan oyuncu oldu (81). Topal bu yüksek pas oyununu ve sürekli oyunun içinde oluşunu %96'lık bir isabet oranı ile destekledi, etkileyici bir performans.



SAVUNMA:

Sanıyorum bu karşılaşma Fenerbahçe'nin defans hattı ve takım savunmasını tartabileceğimiz bir karşılaşma olmayacak. Ancak genel itibari ile baktığımızda takım savunmasının hala tam olarak oturmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Aşağıdaki tabloya baktığımızda geri dörtlünün savunma bölgesinde iki haneli top kazanma sayılarına ulaştığını görebiliyoruz. Burada daha büyük sorun orta alandaki oyuncuların hepsinin aynı bilinçte ve yetenekte olmaması olabilir. Mehmet Topal dün bu anlamda orta alanın toparlayıcısı görevini üstlenmiş gibi görünüyor. Zira ne Meireles ne de Cristian rakipten top kazanma anlamında sahanın hiçbir noktasında etkili olamadılar. Meireles savunmada 4, orta alanda 7, hücumda 1 kere rakipten top kazanırken, Cristian savunmada sadece 2, orta alanda 4, önde oynamasının etkisiyle de hücum hattında 5 kere top kazandı.
3. bölgede 5 top kazanması artı yönü olurken özellikle orta alandaki pasif konumu sıkıntılı.


HÜCUM

Topal'ın maçın gizli kahramanı olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Özellikle hücum başlangıçlarında Alves ve Egemen'e yaklaşarak top dağıtma görevini mevcut kadroda en iyi yapacak oyuncu; %96 gibi müthiş bir pas oranı ile bu görevi layıkı ile yaptı (56/54).
Aşağıdaki grafikte Sow'un en çok pas alanlar listesinde ilk sırada yer almasını, sahada çok dolaşması, sürekli araması ve bunu istekli bir şekilde yapması olarak açıklayabiliriz. Noavastats ve Footballstatzz 'ta bu konu ile ilgili tweetleri bulabilirsiniz.


Caner ve Gökhan ikilisi son haftalardaki örnek bek özelliklerini sergilemeye devam ediyorlar;  Caner 6 orta yaparken Gökhan 5 orta yaparak takımın bu konudaki yükünü çekiyorlar.


MAÇIN OYUNCUSU:

Beklediği haftalar yaramış, 3 gol de çok büyük bir moral oldu, Sow maçın adamı oldu. İstekli olduğunda, çalıştığında bu takımda her zaman oynayacağını herkese gösterdi.

MAÇIN HAYAL KIRIKLIĞI:

Genel taraftar kanısı zaten Cristian'ı gösteriyordu. Veriler de biraz bu tespiti destekliyor. O bölgede çok daha fazla mesafe kat eden, topla ilişiği çok daha üst düzeyde, sorumluluk sahibi, ısıran bir oyuncu profili gerekiyor.

Fenerbahçe son 4 haftayı kendine avantaj sağlayarak geçirdi. Belli ki bu takım çok gol atacak, son 7 yılın 5. haftası itibari ile en gollü sezonunu geçiriyor.



Ancak savunma zaaflarını bir an önce gidermesi gerekiyor. Gençlerbirliği karşılaşması Yanal ve Fenerbahçe'li oyuncular için ciddi bir sınav olacak. Alınacak bir galibiyet ve sonrasındaki Trabzonspor karşılaşması kazasız geçilirse kazanma alışkanlığı ile şampiyonluk yarışında iddialı noktaya gelinebilir.
Devamını oku...

21 Eylül 2013 Cumartesi

5. Hafta: Fenerbahçe - Elazığspor: 4-0: Kalite farkı




Geçen hafta kazanan takım bozulmamışken, bu hafta ufak bir rotasyon yaptı Ersun Hoca. Holmén ve Emenike'nin yerine Cristian ve Sow vardı. Yabancı sınırlaması nedeniyle kadroya giremeyen Sow'un da dönüşü muhteşem oldu açıkçası bugün.

1-0

Maç yüksek sayılabilecek bir tempoda başladı. Elazığ'lı Serdar Caner'i 4 dakikada iki kez ters ayak üstünde yakalayınca açıkçası biraz endişelendim ama Caner çabuk toparladı ve oyuna konsantre oldu. Duran toptan 1-0'ı yakalamamız yine "Rakibin kilidini duran topla açtılar" gibi basit ve artık geçerliliği olmayan bir argümanı kullanma fırsatını verecektir mutlaka bazı spor(!) yazarlarına.

2-0

Golden sonra tempo çok net bir şekilde düştü ama bu bizim insiyatifimizde olan bir şeydi. Daha çok top dolaştırdık ve rakibi önde karşılamaya devam ettik. Bu esnada da Gökhan'ın şahane ara topuna Kuyt'ın enfes koşusu ve bitirişi oyunu çok erkenden rölantiye alma fırsatı tanıdı bize.

İKİNCİ YARI

Aynı tempo devam etti ama bu rölantiden daha çok bizim hiçbir şey yapmıyor olmamızdan kaynaklandı. Rakip topla oynarken biz izledik, pek bir şey de yapmadık rakibin oynamasını engellemek için. Bu esnada Cristian bir karşı karşıya pozisyonu mundar etti ve Caner de rakibin önemli tek pozisyonunu çizgiden çıkarttı.

Bir saat dolarken Alper'in Cristian'ın yerine oyuna girişi takıma hareket getirdi. Topsuz oyunda boşa çıkan, pas isteyen Alper hemen göze çarptı. 65'te önce Sow'a, sonra da 71'de Kuyt'a attığı iki ara toptan sonuç çıkartamasak da sonunda Sow'a güzel bir ara topla golü attırmayı başardı.

Alper'in oyuna girmesiyle takımın geneline de daha bir istek geldi. 89. dakikada hâlâ önde basan bir Fenerbahçe vardı neticede. Günün başarılı isimlerinden Caner'in de Sow'a attığı şahane ara top ve Senegalli'nin hat-trick yapması da gecenin kaymağı oldu.

ARTILAR VE EKSİLER

Kalite olarak çok üstün olduğunuz rakibe karşı istekli ve iştahlı olup topsuz oyunda da hareketliliği sağlarsanız zaten çok kolay sonuca gidersiniz. Biz bunu toplamda 30 dakika kadar yaptık bugün ve bu yeterli oldu ama her zaman yeterli olmayabilir. 2-0'dan verilen bir Konya maçı varken ister istemez bugün de 2-0'dan sonraki tempo düşüşüyle taraftarın aklında bazı soru işaretleri oluştu.

Bugün Ersun Hoca'nın ve teknik ekibin hakkını teslim edelim. Çok doğru oyuncu değişiklikleri yapıldı ve takım bu sayede diri kaldı. Yürüyen Cristian'ın hareketli Alper'le, top ezen Webo'nun top dağıtımına katkıda bulunan Salih'le değişmesi sevindiriciydi kesinlikle.

Alves-Egemen tandeminin sağlamlığının yanı sıra Gökhan ve Caner'in de hem savunmada, hem de hücumda etkili olmaları geri dörtlümüz için artı puan. Mehmet Topal formasını aldığı anda oynadığı bölgede hemen fark yarattı. Yanındaki Meireles'in de yine hamleleri ve topsuz koşuları iyiydi kesinlikle. Kuyt'ın istekliliği ve 2. goldeki temiz santrafor vuruşu da yine artılardan.

Cristian'ın inanılmaz silik ve etkisiz olduğunu söylemekte fayda var. Webo da bugün daha yıpranmış ve etkisiz göründü. İkisi de oyundan çıkmayı hak eden oyunculardı sonuç itibariyle. Cristian bu gidişle devre arasında gönderilmediği takdirde sezonun büyük bölümünü tribünde geçirecek gibi görünüyor. Webo ise iş ahlakı sebebiyle teknik direktörlerin beğendiği bir oyuncu. Emenike'nin hafif sakatlığı geçince ön hattaki forma savaşı daha da kızışacaktır. Özellikle de Sow'un bugünkü dönüşünden sonra.

MOUSSA SOW

İki haftadır çok değerli basınımız alevli toplarla duyudru Sow'un kadroya alınmadığını. Attığı tweetti, şuydu buydu derken suni bir kaos yaratıldı. Gerek Sow'un duruşu, gerekse de Ersun Hoca'nın bu durumu yönetişi bence başarılıydı açıkçası. Sow formsuz olduğu için kadroya giremiyordu. Belli ki kendi standartlarına erişti ve formayı aldı. Bugünkü performansı parmak ısırtan cinstendi. Koca bir bravo.

SONUÇ

Lüzumsuz Konya yenilgisinden sonra takım 4'te 4 yaptı. Derbi haftasında arkamıza yaslanıp rahat bir şekilde rakiplerimizin birbirini yemesini izlemek büyük bir lüks olacak. Mühim olan kazanmak orası kesin, ama biz bunu her hafta üstüne koyarak yapıyoruz. Takımın isteğine edilecek tek laf yok ama bunun da sürekliliğinin sağlanması şart. Sonuç alma becerimizin yanına yavaş yavaş iyi oyunu da eklemeye başlıyoruz. Böyle devam!
Devamını oku...

2010 yılının suflesi: "Şampiyon Bursaspor olsun!"

Bir önceki yazımızda siyasetin spora müdahalesi ile ilgili örnekler vermeye çalışmıştık. Ortada bir yarış varsa ve bu yarışın bir tarafında siyasi erk varsa sonuçlar pek de adil olmuyor. Son yaşanılanlar bunu bize çoktan kanıtladı.

Bununla birlikte siyasi erk bu müdahaleyi tek başına gerçekleştirmiyor. Aksine spor dünyası bu müdahaleye çanak tutuyor ve gerekli algı yönetimini gerçekleştiriyor. Nasıl mı?

Buyrun şampiyonluk yarışında eşeğin kulağına karpuz suyu nasıl kaçırılıyor görelim:

Yine 2009-10 sezonu. Mart ayında başlayan "Bursaspor Şampiyon olmalı!" haykırışları:



11.03.2010: "ŞAMPİYON BURSASPOR OLSUN"



14.03.2010: "BIRAKIN BURSASPOR ŞAMPİYON OLSUN"

Erman Toroğlu Dile Geldi "Bursaspor Şampiyon Olsun İstiyorum" 


04.04.2010: Dört büyük takımın taraftarından Bursaspor'a Sağlam destek

Haberin çıktığı gazetenin Zaman Gazetesi olduğunu belirtmek isterim.

Bülent Uygun: "Anadolu'dan bir şampiyon çıkacaktır, inşallah bu Bursaspor olur."



"Şampiyon Bursa Olsun"






04.04.2010: Adnan Polat: "Bu lig temiz değil, Bursaspor şampiyon olsun"

Haberin videosu için : http://www.nationalturk.com/adnan-polat-bursaspor-sampiyon-olsun-video-7620142#.UgApi5L-J8F

 

Yukarıda örnek verdiğimiz spor camiasının ‘medyatik’ isimlerinin şampiyonluk yarışı sırasındaki replikleri (!)

Her bir isim bir tarafı temsil ederken, aslında bir kararı da temsil ederek konuştuklarının farkındalar. Şampiyonluğun adresi bellidir ve algılar buna hazırlanmalıdır. Peki ya şampiyonluğun ilanından sonra neler olmuştur?


İşte çarpıcı iki örnek:


"ŞAMPİYON TRA-BURSASPOR"

 

 

 

02.11.2010: TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin: "BU YIL TS ŞAMPİYON OLSUN !"

 


Görüldüğü gibi yalnızca o yılın şampiyonunu belirlemekle kalmayıp gelecek yılınkini de hazırlamışlardır.
Algı zehirlenmesi içinde kaosa sürüklenen Türk Futbolu işte bu evrelerden geçmiştir.
Geçmişte olanlar yarının aynasıdır.
Bu nedenle okumaya, araştırmaya ve en önemlisi bıkmadan anlatmaya devam etmeli.
Çünkü sevgi eylem gerektirir! 

Devamını oku...

Kurgunun ilk yılı, 2009-10 Sezonu. Bir Bakan'ın anıları


Malum son günlerin en çok konuşulan konularından biri siyasetin spora müdahalesi. Hüküm etme gücünü ellerinde bulunduran iktidar sahipleri her dönem sporu etki altına almayı amaçlamış, takımlarına gönül veren kalabalıkları birer oy deposu olarak görmüşlerdir.

Ne yazık ki aleni yapılan bu müdahaleler ‘bugün ona yarın bana’ anlayışını doğurmuş, yapılan haksızlıklar bini aşmıştır. Özellikle siyasiler ve Anadolu Kulüpleri arasındaki bu flört durumu Türk Futbolunu aşılması güç bir krizin içine sokmuştur. Siyasilerin bu kulüplere vaatler vermesi, onları el altından ve çoğu zaman da aleni desteklemeleri yalnızca bugünün ürünü olmayan, bununla birlikte zirve dönemini bu yıllarda yaşamış olan bir zihniyet ürünüdür.

Siyasiler için yakınlaştıkları her kendilerine gebe kulüp birer oy deposu, bu kulüpler için ise her siyasi bir stat, transfer, kupa ve hatta şampiyonluk demek.  İşte bu siyasi – kulüp ilişkisini irdelemek adına yakın geçmişten bir örnek olarak Bursaspor’un 2009 – 2010 yılındaki şampiyonluğa giden yolunu incelemek önemli bir örnek olacaktır.

Kronolojik olarak bir takım evreleri olabildiğince yorumsuz sıraladığımızda bakın nasıl tesadüfler (!) dizisi ile karşılaşmış olacağız.

Öncelikle küçük bir anektot bizlere Anadolu Kulüplerinin yükselişi ile ilgili açıklayıcı bilgiler verecektir.

Yıl 1966.
Gazete haberi şöyle :


Bu habere giden yol ise Yalçın Doğan’ın Fenerbahçe Cumhuriyeti adlı kitabında. Kısaca anlatmak gerekirse:
Bursa’dan dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’i ziyarete geniş bir heyet geliyor. Başbakan ilin ileri gelenlerinin kendisinden neler isteyeceğini düşünürken ilginç bir istek ile karşılaşıyor. Bursa'nın ileri gelenlerinden biri söz alarak
"Sayın Başbakanım bizim önemli bir derdimiz var, bizim buranın futbol takımı Bursaspor tam birinci lige çıkacaktı olmadı, acaba siz himmet etseniz de, Bursaspor birinci ligde oynama hakkı elde etse?’’ der.
Demirel bu isteğin basit bir istek olduğunu düşünerek "Aldım gitti Bursaspor'u birinci lige" der. Fakat durum bu kadar basit değildir. Olayı takip eden günlerde diğer Anadolu Kulüplerinin isyanı ve yapılan itirazlar ile bu karardan vazgeçmek durumunda kalırlar. Bununla birlikte siyasiler bu futbol konusunun sandıklarından çok daha ciddi bir mevzu olduğuna kanaat getirirler. Böylece bahsettiğimiz flört dönemi de başlamış olur.

Şimdi gelelim 2009 – 2010 yılı şampiyonluğuna giden yola.

2009 -2010 sezonu başlamadan önce çıkan iki haber oldukça ilgi çekicidir:

2 Ocak 2008 :
"Bakan Faruk Çelik'in Bursaspor'u borçlarından arındırma müjdesi Bursa'da büyük yankı buldu."
26 Ocak 2008 :
"Bakan Faruk Çelik, işadamlarından Bursaspor'a yardım amaçlı 3 milyon YTL'lik taahhüt sözü aldı."

Böylece ilk adım olarak Bursaspor borçlarından kurtarılmaya çalışıldı. Ne kadar para toplandı, örtülü ödenekten para çıktı mı, borç kapandı mı, elbette bilemeyiz.
Bununla birlikte Bursaspor ilgi çekici bir ikinci başkana sahipti:
Osman Çelik.
Bu arada 30 Eylül 2009 yılında Bursaspor’a stat sözü verildi. Projeler masaya yatırıldı.

Lig başladı. Yarı yol geçildi.
Şampiyonluk yarışı kızıştıkça açıklamaları Sayın Bakan devralmış ve yeni iddialar gündeme getirmişti.


Bütün bu yorumların akabinde son maçı 2-1 kazanan Bursaspor şampiyonluğunu ilan etti. Ertesi gün Bakanın yaptığı açıklama: "Adalet yerini buldu." sözleri ile ilan edilmişti. Böylece Bursa sevgili Bakana şampiyonluk yolundaki destekleri neticesinde minnettar kalacak ve bir yıl sonraki seçimlerde bu şampiyonluk sevincini hatırlayacaklardı.
Seçim sonuçları için:
Siyaset kitlelerin sevdalarını ve sevinçlerini önemsemeyi değil kullanmayı adet edinmiştir.
Sevdasını bu uğurda paspas etmeyenlerin var olduğu bir dünyada yaşamak dileğiyle.  
Devamını oku...

Nostalji: Fenerbahçe'nin Kadınları

20 Eylül 2011.

Fenerbahçeli bir kadın olarak; yaşadığım müddetçe, aynı o günkü gibi hissedeceğim bu günü.
Stattaki binlerce kadın ve çocuğun inanç dolu seslerini, umut dolu ve her zamankinden daha dirençli yüzlerini.
Ağızlarından köpükler saçarak nefret kusanlar konuşmalarına yeni başlarken,
41,000 Kadın ve çocuğun yazdığı bu destan da tarihte yer alır.

Bir nostalji yapalım şimdi ve o günün yerli/yabancı basına yansımalarını anımsayalım:

İşte 20 Eylül 2011:

"PUANIN NE ÖNEMİ VAR , ÖNEMLİ OLAN AŞK !"



"BABALAR, EŞLERİNİ VE ÇOCUKLARINI UĞURLADI"

“Ladies' Night at Fenerbahce: Male Fans Banned From Turkish Soccer Match”

“ Fenerbahçe’de Kadınların Gecesi”


“41,000 Women and Children in the Crowd at Fenerbahce Match”

“Fenerbahçe Maçını 41,000 Kadın ve Çocuk Doldurdu”

“Fenerbahce only allowed to admit women and children”
“Fenerbahçe yalnızca kadınları ve çocukları kabul etti”



“Fenerbahce Play Football in Front of 41,000 Women and Children - Men Banned From Match”
“Fenerbahçe 41,000 Kadın ve Çocuğun Önünde Oynadı”




Dünyanın hayran kaldığı bu destansı günü bizlere kazandıran tüm Fenerbahçeli kadınlarımıza sonsuz şükranlarımızla,
Tarih sizleri unutmayacak.
  


Devamını oku...

UEFA Temlik Koydu. Peki Trabzonspor TFF Kulüp Lisansını Nasıl Aldı?


TFF 10 Mayıs 2013'te UEFA Lisansı alan Kulüpleri açıklıyor: Trabzonspor AŞ listede mevcut. Bu da TFF’nin UEFA ile uyumlu Kulüp Lisans Talimatı:  Avrupa'da mücadele edebilmek için bu talimata uymanız ve TFF'den Kulüp Lisansı almanız gerekiyor. Bunu şimdilik bir kenara park edelim.

GİB (Gelir İdaresi Başkanlığı) ise 31/12/2012 tarihi itibarıyla vadesi geldiği halde 30/6/2013 tarihi itibarıyla ödenmemiş borcu bulunan "Vergi Yüzsüzlerini" 2 Eylül 2013’te sitesinden açıklıyor:
1 Milyon TL'yi Aşan Vergi ve Cezaları Bulunan Mükellefleri İçeren Liste ile 01.06.2012-31.05.2013 Tarihleri Arasında Kesinleşen ve Toplam Miktarları 1 Milyon TL'yi Aşan Tarhiyatlara İlişkin Liste Kamuoyunun Bilgisine Sunulmuştur. 
Bu listelerden birinin 15. Sayfasında 708. Sırada 13.36 MTL borcuyla Trabzonspor AŞ. de var:



Vadesi geçtiği halde ödenmemiş bulunan vergi ve cezalar listesi

Trabzonspor’un bulunduğu liste 1/B maddesine göre hazırlanmış. Yani vadesi geçtiği halde ödenmemiş bulunan vergi ve cezalar kapsamında. (27/01/2001 tarih ve 24300 no ile Resmi Gazete’de yayınlanan 293 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği)

Bu borcun vadesi 31/12/2013’te dolmuş ve 30/6/2013 tarihi itibarıyla hala ödenmemiş. Peki Trabzonspor AŞ’ye 10 Mayıs 2013’te açıklandığı şekliyle UEFA Lisansı alabilmesi için “vergi borcu yoktur” yazısını kim, nasıl, ne hakla vermiş buna TFF Kulüp Lisans Talimatı doğrultusunda ayrıca bir bakmak gerek.

293 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği 1/B maddesi c bendi şöyle diyor:
Açıklanacak amme alacağının miktarının tespitinde 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi uyarınca tecil edilip de tecil şartlarına uygun olarak ödenmekte olan alacaklar dikkate alınmayacaktır. 
Yani buna göre bu vergi borcu anlaşma yoluyla tecil edilmiş ve ödenmekte olan bir borç da değil.

Aynı tebliğin 3. Ve 2/c maddelerinde şunlar da yer almış:
3. Açıklamanın Şekli:
Listenin asılı olacağı süre içerisinde listede yer alan alacaklar ile ilgili olarak;
  • Ödeme yapılması,
  • Yargı mercilerince yürütmenin durdurulması kararı verilmesi,
  • Herhangi bir nedenle açıklamaya konu kamu alacağının terkin edilmesi,
hallerinde bu durum listenin "Açıklama" sütununda gösterilecektir.
2.c Açıklamanın Tutarı:
Tecil şartlarının ihlal edilmiş olması halinde ise amme alacağının vade tarihi de dikkate alınarak belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde varsa borçlunun diğer borçları ile birlikte tecil şartlarını ihlal ettiği borcu da açıklama kapsamına alınacaktır. 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince 30 güne kadar ödeme süresi verilen amme alacaklarından ödeme süresi bitmemiş olanlar da tecil edilmiş kamu alacağı gibi değerlendirilecektir. Açıklama tarihinden önce 6183 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinde sayılan teminatlardan "banka teminat mektubu"nu ilgili tahsil dairesine vermek suretiyle tecil talebinde bulunan ve açıklama tarihi itibariyle talepleri henüz değerlendirme aşamasında bulunan mükelleflerin, banka teminat mektubu ile teminat altına alınan borçları açıklama kapsamına alınmayacaktır. 
Trabzonspor için böyle bir durum da söz konusu değil, listenin açıklanması öncesinde bir ödeme, tecil veya tecil ihlali, yargı kararı, terkin, verilmiş banka teminatı söz konusu değil, zira GİB’de açıklama olarak yer almıyor. Bu açıklamanın her yıl 15 Temmuz’da vergi dairelerine 1 ay süreyle asılıyor olması, akabinde yine her yıl GİB internet sitesinden “Ağustos ayı içerisinde” açıklanması ve 1 ay süreyle sitede tutulması gerekiyor:
III. AÇIKLAMANIN YAPILACAĞI YER VE ZAMAN A. Vergi Daireleri Tarafından Yapılacak Açıklama Açıklanacak mükelleflere ilişkin listeler her yıl 15 Temmuz tarihinde vergi dairelerinde görülmeleri mümkün olan uygun yerlere asılacaktır. Liste 1 ay süreyle asılı tutulacak, listenin asılması ve indirilmesi bir tutanakla tespit edilecektir. Hazırlanan listeler indirildikten sonra vergi dairelerince muhafaza edilecek ve bu tarihten sonra listede yer alan mükellefler hakkında listede yer alan bilgiler de dahil olmak üzere herhangi bir açıklamada bulunulmayacaktır. Listenin asılı bulunduğu süre içerisinde de listede yer alan bilgiler dışında mükellefler hakkında herhangi bir açıklama yapılmayacaktır. B. İnternet Ortamında Açıklama Bu Tebliğde açıklanacak vergi borçları ve cezalarının toplamı Bakanlığımızca belirlenen tutarı aşan mükelleflerin, bu Tebliğde belirlenen esaslara uygun olarak tespit edilen bilgileri, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğüne ait www.gelirler.gov.tradresindeki web sitesinde, her yıl ağustos ayı içerisinde 1 ay süreyle açıklanacaktır. 
GİB listeyi Internet ortamında Ağustos ayı içinde değil 2 Eylül tarihinde açıklıyor. Zira 428 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği böyle öngörüyor.

Gelelim TFF Kulüp Lisans Talimatı'na. Bakalım o ne diyor?
III. ULUSAL KULÜP LİSANS KRİTERLERİ
MADDE 27 - SÜPER LİG TAKIMLARI İÇİN ULUSAL LİSANS KRİTERLERİ
Süper Lig Kulüpleri, Ulusal Kulüp Lisansı alabilmek için aşağıdaki kriterleri yerine
getirmek zorundadırlar:
a) Mali Kriterler:

  1. Bildirimde Bulunan Kuruluş
  2. Yıllık Mali Tablolar (Denetçi)
  3. Ara Dönem Mali Tablolar (Denetçi)
  4. Diğer Futbol Kulüplerine Vadesi Geçmiş Borcun Bulunmaması
  5. Başvuru dosyasında bulunan Personele, Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) ve Vergi Dairelerine Vadesi Geçmiş Borcun Bulunmaması
  6. Lisans Verme Kararı Öncesinde Sunulması Gereken Beyanlar
  7. Gelecek Döneme İlişkin Mali Bilgiler
  8. Gelir-Gider Denge Zorunluluğu
  9. Futbol kulüplerine vadesi geçmiş borcun bulunmamasının devamlı takibi
  10. Personele ve/veya SGK’ya / Vergi Dairelerine Vadesi Geçmiş Borcun bulunmamasının devamlı takibi
  11. Geleceğe Yönelik Mali Bilgilerin Devamlı Takibi
  12. Sonraki Değişikliklerin Bildirilmesi

MADDE 67– PERSONELE, SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNA (SGK)/VERGİ
DAİRELERİNE VADESİ GEÇMİŞ BORCUN BULUNMAMASI
(1) Lisans adayı, personeline olan ve önceki 31 Aralıktan önce meydana gelen akdi ve kanuni yükümlülükleri bağlamında, lisans sezonundan önceki yılın 31 Mart tarihi itibariyle personeline ve SGK’ye/vergi dairelerine vadesi geçmiş borcunun bulunmadığını kanıtlamalıdır. (EK 5’te tanımlanmıştır).
...
(7) Lisans adayı, lisansın verileceği sezon öncesindeki yıl içinde 31 Aralık tarihi itibarıyla (varsa) SGK’ye/vergi dairelerine kendi çalışanlarıyla ilgili akdi ve kanuni yükümlülükleri bağlamında ödenmesi gereken miktarları tevsik eden gerekli belgeleri denetçiye ve/veya lisans verene sunmalıdır.
Bu talimatla Trabzonspor AŞ’nin lisans alabilmesi için 31.3.2013 tarihi itibarıyla vergi dairelerine vadesi geçmiş borcu olmaması gerek. Lakin GİB’in 31/12/2012’de vadesi geçmiş olarak açıkladığı Trabzonspor AŞ vergi borcu 13.34MTL. Madde 67/7’ye göre Trabzonspor AŞ’nin bu vadesi geçmiş borcu TFF’ye açıklamış olma yükümlülüğü de var.
MADDE 78 – PERSONELE VE/VEYA SOSYAL GÜVENLİK
KURUMUNA/VERGİ DAİRELERİNE VADESİ GEÇMİŞ BORCUN
BULUNMAMASININ DEVAMLI TAKİBİ
  1. Lisans alan, UEFA kulüp karşılaşmalarının başladığı yılın 30 Haziranı itibariyle, 30 Hazirandan önce gerçekleştirilmiş Personele ve/veya Sosyal Güvenlik Kurumuna/vergi dairelerine (Madde 67’nin 2. ve 3. fıkralarda tanımlanmıştır) gecikmiş borçları (Ek 5’te belirtilmiştir) olmadığını kanıtlamak zorundadır.
  2. Son tarih dikkate alınarak ve UEFA Yönetimi tarafından lisans alan personele ve/veya Sosyal Güvenlik Kurumuna/vergi dairelerine gecikmiş borçlarının olmadığını veya olduğunu onaylayan bir beyan hazırlamalı ve sunmalıdır.
  3. Açıklayıcı yorum ile birlikte, SGK/vergi dairelerine gecikmiş her bir borç ile ilgili olarak en azından aşağıdaki bilgiler verilmelidir: a) Alacaklının ismi; b) her bir gecikmiş borç için vade tarihi de dâhil, 30 Haziran itibariyle süresi geçmiş bakiye.
  4. Lisans alanın Madde 74/3’te tanımlanan şekilde gösterge 4’ü ihlal etmesi halinde, sonraki 30 Eylül itibariyle personele Sosyal Güvenlik Kurumuna/vergi dairelerine 30 Eylülden önce tahakkuk etmiş gecikmiş borcu olmadığını kanıtlamak zorundadır.
  5. Paragraflar 2 ila 5 de aynı şekilde geçerlidir.
Peki Madde 74/3 ve ve Gösterge 4 ne diyor ona da bakalım:

Madde 74/3

(3) Lisans alanın göstergeler 1 ila 4’te tanımlanan koşullardan herhangi birisini sergilemesi durumunda, bu aşağıdaki göstergenin ihlali olarak kabul edilir:...(iv) Gösterge 4: Vadesi geçmiş borçlarLisans alanın, UEFA kulüp müsabakalarının Madde 77 ve 78’de ilave tanımlandığı üzere, başladığı yılın 30 Haziranı itibariyle vadesi geçmiş borçları vardır.)
Trabzonspor AŞ'ye UEFA’dan, UEFA Avrupa Ligi gelirlerine geçici temlik geldiğine göre bu vergi borcu lisans başvurusunda açıklanmış olmalı. Talimata göre Trabzonspor AŞ Avrupa’da devam edebilmek için 2 Eylül itibarıyla hala ödememiş olduğu bu borcu 30 Eylül’e kadar ödemeli ve ödemiş olduğunu TFF ve UEFA’ya ispatlamalı.

Özetle mesele kulüp başkanının iddia ettiği gibi bir futbolcunun 900 bin dolarlık alacağı meselesi değil. Trabzonspor AŞ UEFA'dan bu yıl tek başına alacağı €6.2M (16.6 MTL) "TV Market Pool" gelirinin en az 13.34 MTL'sini "namus borcunu" ödemek için kullanmak zorunda. Hatta meblağ oldukça yüksek olduğu için, UEFA mahsuplaşmayı riskli bulabilir. Trabzonspor AŞ de temliği kaldırmak için muhtemelen öncelikle kaynak (!) bulup bu borcu ödemek zorunda kalabilir. Örtülü ödenek varken Tarbzonspor'un şu kalan 9 günde kaynak bulma sıkıntısı olmaz değil mi?

Cem ARGUN.- @cargun
Devamını oku...