7 Ağustos 2013 Çarşamba
Şampiyonlar Ligi 3. Ön Eleme Turu: Fenerbahçe - RB Salzburg: 3-1: İki farklı portre
45 dakika dolmadan fişin çekildiği ama ikinci 45'in de bir o kadar rahatsızlık verici olduğu bir maç izledik. Oyun kalitesinden ziyade skorun ve turu almanın önemi büyüktü ve bu alındı. Buraya kadar her şey güzel, ama bu yine de 2. yarıda oynanan kötü oyunu gölgelemiyor.
Taraftar olarak genellikle olumsuzu görmeyi ve Fenerbahçe üzerinden efkâr yapmayı seviyoruz, bu bir gerçek. Ben de çok söyleniyorum, "ama niye?" diye soruyorum ve çoğu zaman da cevap alamıyorum. Yine de henüz daha 2. resmi maçı oynamış bir takımı ne göklere çıkartıp umut dolu mesajlar vermenin, ne de yerin dibine sokup hakaretler etmenin zamanı.
0-1
Rakibin nereden yükleneceğini artık sağır sultan dahi biliyordu. Topuz-Yobo arasındaki boşluğa yine topu geçirmeyi başardılar. Topuz da Yobo da toptan uzaklaşmak yerine alanı daraltmaya yönelseler belki bu pozisyonu başlamadan engelleyebilirlerdi. Alves'e faul yapıldı, Kadlec de ters kademeye gecikti. "Ters kademesi yok" diye eleştirilen Hasan Ali'nin kesemeyeceği bir top değildi bu ama.
1-1
Çabuk reaksiyon verdik. Bu golde Cristian'ın hakkını teslim edelim ilk başta. Topu aldı, rakibi geçti, topu aktardı ve pozisyonun doğmasını sağladı. Kuyt'ın ribaundu alıp topu Meireles'e kazandırması ve onun da jeneriklik vuruşu cidden enfesti.
2-1
Skoru eşitledikten sonra da hız kesmedik. Sanıyorum Ersun Hoca rakibin direncini erken kırmak için baskıyı ilk baştan uygulama niyetindeydi. Geçen hafta da değindiğim rakibin gol yedikten sonra demoralize olma durumunu lehimize kullanmayı bildik. Sow'un topu alışı, dönüşü ve vuruşu adeta Dennis Bergkamp'ın yıllar önce attığı o müthiş golü anımsattı.
Skor 3-1'e gelene kadar rakip yine iki kez al verlerle önde yakalanan Topuz'un arkasına sarkmayı denedi. İlkinde bunu yapsalar da ikincisinde hamleyi önceden sezen Sow kademeye girerek buna engel oldu. Bu esnada topsuz oyundaki pres şiddetimizin ve alan parsellemenin geçen maça oranla çok daha iyi ve doğru yönde olduğunu vurgulamakta fayda var.
3-1
Yine güzel bir organizasyonla golü attık. Bu sefer Sow Webo'yu şahane besledi. Geçen sezon da değindiğimiz Yorke-Cole ikilisini andıran uyumlarından faydalanarak savunmayı ters ayakta yakaladılar.
Meireles'in zorunlu değişikliği ve Mehmet Topal'ın önce hatalı geri pasla yürekleri ağza getirip, sonra çizgiden şahane çıkardığı topla da ilk yarıyı bitirmiş olduk.
İKİNCİ YARI
Futbol adına bir şey koyduğumuzu söylemek mümkün değil. İlk yarı yine istekliydik, rakibi karşılama mesafemiz kendi kalemizden uzaktaydı ve orta sahada direnç gösteriyorduk. Meireles'in oyundan çıkışının orta sahamızın sertliğini etkilediği bir gerçek ama oyun merkezimizin geriye gelmesi ve değişiklik haklarımızı nispeten daha geç kullanmış olmamız rakibin daha etkili gözükmesine sebep oldu.
Volkan ve Bruno Alves oyun bizim yarı alanımızda daha çok oynanınca haliyle çok göze battılar. Volkan'ın çıkarttığı net pozisyonlar, Alves'in de oluşmadan kestiği çok önemli ataklar var. Skor tabelasına yansımamış olması da bunun can sıkıcı olduğu gerçeğini değiştirmiyor açıkçası.
Rakibin 4'e 4 gelip uzaktan şut atmayı tercih etmesi, gol bölgelerindeki beceriksizlikleri ve Volkan'dan dönen toplarda etkisiz kalmaları da bizim şansımız diyelim.
İkinci yarıdaki ilk ve tek organize atağımızın 84. dakikada geldiğini göz önünde bulundurursak ofansif anlamda koca bir sıfır yazmak sanırım yanlış olmayacaktır. Skorun ve turun alınmış olması 45 dakikalık kötü oyunun göz ardı edilmesine kısa süreli olanak sağlayabilir ama bu uyarı sinyalini alıp gerekeni yapmamız şart.
PLAY-OFF TURU
Muhtemel rakiplere şöyle bir bakınca ciddi anlamda tablo çok karanlık ve zorlu görünüyor. Bu senenin böyle gelişeceğini Mayıs ayında ön elemelerle ilgili yazıda vurgulamıştım. Muhtemel rakipler yarın netleşecek ve PSV, Metallist ve Zenit üçü birden kaza yapmadığı takdirde Arsenal, Lyon, Milan ve Schalke'nin yanına eklenecek 5. en yüksek puana sahip takımdan biriyle eşleşeceğiz. Bekleyip göreceğiz neler olacağını hep birlikte.
SÜPER KUPA FİNALİ ÖNCESİ
Öncelikle bu 90 dakikada sahaya konulan oyunun süper kupa maçında yetmeyeceğini söylemekte fayda var. Rakip Salzburg'la benzer özelliklere sahip. Ön alanı etkili, topsuz oyunda hareketli ve ısıran bir yapıdalar ancak savunmaları defolu. Yani rakibin topla oynamasına izin vermek başa bela almak demek. Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe'si son maçta saha içinde hem skor, hem de oyun üstünlüğünü sağlarken önde basmış, rakibi sürekli hataya zorlamış, geri düşmesine rağmen de maçı çevirmeyi bilmişti. İşleyen bir mantalite var ancak o mantalitenin kilit orta saha oyuncularından Meireles'ten cezası sebebiyle faydalanamayacağız. Emre'nin de kendisini toplamasını beklerken tekrar problemler yaşaması bu bakımdan can sıkıcı. Nitekim Alper ve Cristian ikilisi Salzburg karşısında bile yumuşak kaldılar.
Benim süper kupa maçı için önereceğim kadro ise aşağıdaki gibi:
SONUÇ
Kazanma alışkanlığı edinmemiz adına iyi bir adım atmış olduk. Şimdi devamını Galatasaray'ı yenerek getirmemiz gerekiyor. Süper kupa sezona psikolojik üstünlükle girmenin yanı sıra yakalanacak momentum ve takımın play-off turu öncesinde depolayacağı özgüven göz önünde bulundurulursa çok önemli olacak.
Yazının başında da vurguladığım gibi; Henüz daha 2. resmi maçı oynamış bir takımı ne göklere çıkartıp umut dolu mesajlar vermenin, ne de yerin dibine sokup hakaretler etmenin zamanı.
Etiketler:
[Teknik | Taktik],
4-3-3,
Bruno Alves,
Ersun Yanal,
Ön eleme,
Raul Meireles,
Salzburg,
Sow,
Şampiyonlar Ligi,
Volkan Demirel
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yazında belirttiğin gibi taraftarlar özellikle FB taraftarı olumsuz olanı görmeyi sever. bu bence mükemmeli yakalayabilmek adına güzel bir karaktertir. maçla ilgili sezon başı olma durumunu gözönünde bulunduruyorum. oyunumuzun olumsuz taraflarını bu nedene bağlıyorum. ama bu durumla açıklayamadığım bazı şeyler var : yobo aşırı formsuz hazırlık maçlarından beri böyle buna rağmen forma veriliyor bunu anlamak mümkün değil. sonra kadlec'in durumu kötü futbolcu diyemem haksızlık olur ; ama bir şey var ki onun kanat oyuncusu olmadığı gerçeği. iyi değil bile demiyorum yapısal olarak kanat oynamaya hiç uygun değil sol stoperde iş yapar hele de yobo bu kadar kötüyken niye denenmez... sonra meireles sakatlanınca yerine alperi alıp cristianı geri çekmek FB 'nin oyundaki ritmini olumsuz etkiledi. cristian iyi oynuyordu o mevkide sow ve weboyla iyi bir uyumu var hal böyleyken ne alemi vardı yerini değiştirmenin...eleştirdiğim şeyler tespite dayalı bunlar nasıl görülemiyor bunu anlamıyorum. sezon başı ritimdi uyumdu güçtü anlıyorum. ama bu kadar bariz görünen şeyler nasıl görülemiyor anlayamıyorum... son olarak süper kupa maçıyla ilgili yaptığın kadroda defans ve hücum tertibi doğru ;ama orta sahada alperle canerin yerine emreyle(umarım iyileşecektir), cristian(kendisini çok tutmasamda)olmalı diye düşünüyorum. genel anlamda ise ideal orta üçlü favorim ise :
YanıtlaSilemre-meireles-alper üçlüsü
3 forvet arkasi Caner'li kadro galatasaray'dan tarihi fark yer, cok buyuk hata olur...
YanıtlaSiltamam,iyi hoş yazıyorsunuz da fenerbahçe'nin 35.dakikadan sonra neden bu kadar kötü futbol oynadığını açıklamamışsınız.ayrıca şunu belirtmek gerek,35.dakikaya kadar olan futbol için de sadece vasat diyebiliriz.
YanıtlaSilüst üste 3 pas yapamama,çok kolay geçilen bir orta saha ve artık kronikleşen,takım savunmasını bütünüyle gerideki 2 adama havale etme geleneği aynen devam ediyor.aykut kocaman'ın takımı da böyle oynuyordu,ersun yanal'ın takımı da böyle oynuyor.
teknik kapasitesi sınırlı bir rakip oyuncu,önce kendisini karşılayan meireles'i,ardından meireles rakibi karşılarken 3 metre geride bu olayı seyreden ve rakibin kendisine doğru gelmesini bekleyen christian'ı ve onun ardından da bu bekleme ve sonra rakibi karşılama ritüelini aynen uygulayan mehmet topuz'u geçiyorsa,ben bu takımın hocasının çağdaş alan savunması bilgisini sonuna kadar sorgularım.kimse kusura bakmasın ve kimse bana kötümser falan demesin.
benim hatırladığım,fenerbahçe futbol takımının son 10 yıl içinde, rakibe gölge presi yapıp futbolcularının ciğerine kastetmediği ve alan savunmasını hakkıyla uyguladığı tek dönem zico dönemiydi.
bunu öğretmek ,futbolculara uygulatmak ve sahada en iyi şekilde tatbik etmek bu kadar zor mudur ?
yıllardır süper ligi izliyorum,küçük takım hocalarının(yılmaz vural,hikmet karaman,aykut kocaman,samet aybaba,ersun yanal vs) alan savunmasından anladıkları tek şey,kendi yarı sahasında yayın gerisinde oyunu başlatmaya ve kurmaya çalışan rakibin oyun kurucusunun(bu oyuncu kimi takımda 10 numara,kimi takımda ön libero)yüzünü kendi sahasına(kalesine) döndürmemekten ibaret.eğer elinizde meireles,emre,fernandes veya selçuk gibi bir oyun kurucu varsa yayda önünüze kurulmuş bu bloğu çok kolay kırıyorsunuz ve önünüzde istediğiniz gibi tasarrufta bulunabileceğiniz,rakip kaleye kadar bomboş bir alan kalıyor.
alan savunması ve 4lü savunmayı türkiye'de hakkıyla bilen tek bir kişi var ve 2 senedir en yakın rakibine 10 puan fark atıyor.ben bu çağdaş oyun yapısını slaven biliç'in de benimsediğini ve bu sene beşiktaş'a uygulatacağını zannediyorum.
ersun yanal'a gelecek olursam,maalesef şunu söyleyeyim,kendisi küçük takım hocasıdır ve nasıl bir futbol oynatacağını herkes aşağı yukarı biliyor.antrenörlük hayatı boyunca imza attığı her sözleşme,çalıştıracağı takımı küme düşürmemek,puan sıralamasında çıkabileceği kadar yukarı çıkmak veya orta sıralarda yer bulmak gibi küçük ve minimal beklentilere dayanan bir teknik adamın fenerbahçe'de başarılı olması çok zor.bunu aykut kocaman'da gördük.2-1 yenildiğimiz gs maçının ertesinde kuyt bir ingiliz gazetesine röportaj vermiş ve şöyle demişti,"hocamız 2-1 yenik durumdayken geri çekilmemizi ve son 10 dakikaya bu skorla girmemizi istemişti.son 10 dakikada da bir gol bulup oradan beraberlikle ayrılmak istiyorduk."
tarihi boyunca üstünlük kurup,son senelerde de bu üstünlüğü hegemonyaya çevirmiş bir takımın teknik direktörünün görüşü işte bu.çünkü kendisi küçük takım teknik direktörü ve minimalist.
maksimalist olanlara gelince onlar,kötüye acımadan kötü,başarısızlığa acımadan başarısız diyebilenler.heralde o yüzden onların avrupa kupaları var ve bizim yok.heralde bu yüzden...
anlayana...