12 Kasım 2013 Salı

Teknik Analiz: 11. Hafta - Fenerbahçe -Galatasaray

Gelenek...

Fenerbahçe yıllar süren geleneğini bozmadı, Kadıköy'deki Galatasaray galibiyetleri serisine devam etti. Hem puan farkını açtı hem de psikolojik üstünlüğünü de sürdürmüş oldu.

Rakamlar ile maça bakacak olursak;

Genel Bakış:

Öncelikle şunu söyleyelim ki Fenerbahçe'nin toplam pas sayısı sezonun ilk haftası hariç en düşük seviyesinde (321). Pas isabet oranı da ilk 10 hafta ortalamasının (%86) altında kaldı. %48 olan rakip alanda topla oynama istatistiği de %35'lerde kaldı. Bu noktada takım boyunun ilk 10 hafta ortalamasının (38,40 m) üstünde bir performansta olması en önemli artı gibi görünüyor. (33,36 m)



Yukarıda ki genel saha içi oyuncu dağılım grafiğini incelediğimizde 3-4-3 dizilimini çok net görebildiğimiz bir maç olduğunu görüyoruz. Sow, Webo, Kuyt göbekte sıkışmayıp maç önü kağıt üstündeki formasyonda görülüyorlar.

Fenerbahçe'nin 2. yarıda önde olmanın vermiş olduğu avantaj ile de vites düşürdüğünü görüyoruz. Kaleye şut, Ceza alanına atılan top, hücum bölgesinde topla oynama, orta alandan hücuma yapılan pas, karşı alanda rakipten kazanılan top gibi verilerde ilk yarının altında kalındı.


Kat edilen mesafelerde de Galatasaray kendi performansını yakalarken (103 km) Fenerbahçe'nin kendi ortalamasının (114 km) altında kaldığını görüyoruz. (105 km)



Geçtiğimiz haftalardan farklı olarak "Once" aplikasyonu farkı ile Fenerbahçe'nin sprint sayılarını bu özel derbi için verelim; toplamda 21 sprint atıldı. Bu rakam Galatasaray'da 15. Fenerbahçe'nin ortalama sprint hızı ise 5,1.


Moussa Sow Fenerbahçe adına en çok sprint yapan oyuncu oldu.


Hücum:

Gökhan Gönül sakatlığını atlatıp bu takıma çok şey katabileceğinin sinyallerini ilk maçında vermeye başladı. Belki çok üretken değildi, zaman zaman istediklerini yapamadı ancak hücum bölgesine takım adına en çok pas atan oyuncu oldu. Salih'in oyunun son yarım saatinde oyuna girip Caner ve Cristian'dan fazla hücum bölgesinde pas yapması gecenin ilginç istatistiklerinden biriydi.



Defans:

Galatasaray belki çok konsantre değildi, dağınıktı. Ancak Fenerbahçe savunma anlayışında da olumlu sinyaller olduğunu düşünüyorum. 11. hafta itibari ile Beşiktaş ve Eskişehirspor'dan sonra ligin en az gol yiyen takımı durumunda (11). Özellikle Topal ve Emre defansif anlayışlarıyla gecenin öne çıkan isimlerindendi.

Aşağıda, Topal, Emre, Cris ve Salih'in maç boyu kazandıkları topların grafiğini görüyoruz; Emre biraz ön alanda, Topal ise hemen hemen orta bölgenin her yerinde topa müdahale etti. Cristian'ın ise sağ alanda müdahalelerini görüyoruz.



 Maçın Oyuncusu:

Mehmet Topal. Müthiş kesici özelliğini Derbi akşamında da gösterdi. Takımın en önemli pas bağlantı noktalarından biri. Boyu, hızlı düşünmesi en büyük artıları. Dün de %90 pas isabeti ile oynadı. Aşağıda pas grafiğini görebiliyoruz;


Maçın Hayal Kırıklığı:

Emanuel Emenike. İstenilen performansı vermekten uzak. Onun için en uygun maçlardan biri oldu. İkinci yarı şans buldu. Ancak Ersun Yanal'ın da maç içinde ikaz ettiği gibi sahada daha fazla şeyler vermesi gerekiyor. Çok daha etkili olabileceğini düşünüyorum.

Önemli bir derbi kayıpsız atlatıldı. Bundan sonra Milli takım arası ve sonrasında Antalyaspor deplasmanı var. Takım standartlarını yakalaması durumunda Antalyaspor deplasmanından da kayıpsız çıkacaktır.

Veriler: Matchstudy ve Once Football 
Devamını oku...

11 Kasım 2013 Pazartesi

11. Hafta | Fenerbahçe - Galatasaray: Maç başlamadan kazanmak


MAÇ ÖNÜ

İstihareye yattım. Maçtan evvel ne blogda, ne de Twitter'da görüşlerimi paylaştım. Bizim ne/ler yapabileceğimiz ortadaydı ama oyunu ve sonucu Mancini'nin felsefesi belirleyecekti. Beklediğim gibi oldu. 6 puan gerideki son 2 sezonun şampiyonu, maça Fenerbahçe'yi durdurmak için çıktı. Ve, başlamadan kazandı Fenerbahçe. Tedbir ya da totem diyin, maçtan önce yazamazdım bunu.

Fenerbahçe'nin Kadıköy'de böylesine bariz bir üstünlüğü varken; hatta neredeyse her farklı senaryoda sonuç değişmezken, bu maç yazılarının bir anlamı kalmıyor aslında, ama düşülecek notlar var elbette.

Galatasaray Kadıköy'de Fenerbahçe'yi bir gün mutlaka yenecektir. Ama onlar "Ne yapsak olmuyor!" deseler de, tek şansları "oynayarak" yenmek, "bekleyerek" değil. Çünkü zaten favori Fenerbahçe. Zaten bulduğu fırsatları gole çevirme oranı en yüksek takıma karşı oynuyor. Atacak golü bir şekilde. Sen bunun üstüne bir de "Buyur gel, top senin" dersen, 2-0'a sevinirsin işte böyle.

Sol bekte Dany, önünde Burak, orta sahada Ceyhun. Mancini bu işi bilmiyor demeyeceğim elbette. Bu plan başka takımlara karşı tutabilir çünkü. Farkı şöyle tarif ediyim. Riera ve Sneijder olsaydı, ya da Sneijder yerine Emre Çolak, Galatasaray'ın bu kadar kısır kalması imkansızdı. İki akamayan, sadece rakibi karşılama yeteneği olan oyuncuyu, orta saha ve bekte oynatırsan, 2-0'a sevinirsin işte böyle.

Nitekim, maç başlamadan kazandı aslında Fenerbahçe. Ama Mancini'nin maça böyle başlamasını sağlayan da; eskiden olduğu gibi rakibe korku veren, özüne dönen Fenerbahçe ve Ersun Yanal, hakkını verelim. Hoca'nın göreve geldiğinden beri takındığı kendine ve takımına güvenen tavır, meyvesini yeşil sahada veriyor. Vermeye de devam edecek muhtemelen. 2 yıl Avrupa yok, *geliştirerek* bu model üzerinden gidebilir.


FENERBAHÇE

Gelelim Fenerbahçe'ye. Tutuk göründü aslında, kabul etmeli. Birkaç sebebi var bunun. Öncelikle rakip. Durdurmaya çıkmıştı. Oyunu fazla sıkıştırdı. Uzun top oyunumuzu ofsayt taktiği ile bozdu. İlk 20 dakika Melo, Emre ile adam adama oynadı ve kabul etmeli ki, işe yaradı. Top çıkaramadık bi' ara. Cristian da stoperden aldığını, stopere verince, iki takımın stoperleri ve yan hakemin ofsayt bayrağı arasında geçti ilk 20 dakika.

Ama birşeyden vazgeçmedi takım. Özellikle önde Webo'nun insanüstü mücadelesi ile, rakibi maç boyu hataya zorladı. Sow serbest forvet rolüne giderek ısındı ve sahanın heryerinde aldığı topları, hep olumlu kullandı. Ve, üretemesek de, yaptığımız baskı rakibin hata yaparak çözülmesine sebep oldu. Hakeza 2. golde de, rakip çıkarken Emre'nin kazandığı top atağa dönüştü. Takımın genel kimyası bu. Baskı ile rakibi bozuyoruz. Ancak bozamadığımız ya da şansımızın yaver gitmediği günler olacaktır. Bugünler için birkaç formül daha lazım Ersun Hoca'ya.

EMENİKE

İlk yarı Volkan ve Kuyt sakatlandı. Kuyt devam edemedi. Yerine giren Emenike ise maça kendini veremedi. Belli ki bu maçta oynamayı çok istemişti ama neden Webo'nun tercih edildiğini iyi irdelemeli. Liverpool scoutları izleyecek dedikodusu vardı, ilk 11 çıkmayınca bozulmuş olabilir. Onu anlayalım ama o da Hocasını anlamalı. Geri dönüşünde Ersun Hoca'ya verdiği paye ve takdire işaret etmiştim birkaç maç önce. Bir seferlik değil, sezon, hatta kontrat boyu olmalı bu itaat, Sevgili Emenike. 2. yarı rakibin sıkça verdiği boşluklara atmadığın deparlar, öfkeyle kalkmanın zararı. Kahraman olabilirdin çünkü. Fırçayı da yedin, tribündeki Obradovic'i aratmayan Ersun Hoca'dan. Ama güveniyorum Emenike'ye, yeşil sahadaki mental sorunlarını Ersun Hoca ile çözeceğine eminim.

TAKIM SAVUNMASI

Önde Webo ile başlayan, bölgelerinde Kuyt ve Sow'un daima alan kapattığı ve geri 5'linin parmak uçları. Rakip hücum oyuncularına atılan her ama her topta; kademesini alan savunma oyuncumuz soktu topa ayağını. Beklerimiz Gökhan ve Caner, stoperlerimiz Bruno Alves ve Egemen, ön liberomuz Mehmet Topal; bu şekilde sayısız top kazandırdı Fenerbahçe'ye. Adeta bir basketbol sahasında, rakip pivota top aldırmamaya çalışan basketbolcular gibiydiler. İşte bu taktik, sahibi Ersun Hoca. Rakibi karşılarken ve bilhassa topu ilk kaybettiğimizde, takım halinde giderek daha iyi yaptığımız bir savunma hamlesi, Galatasaray'ı fena bozdu.

CANER

Sol bek oynamazdı di mi? Çok emindi herkes bundan. Karşısında iki hücum yeteneği olan oyuncuya karşı üstelik, tek bir fırsat bile vermedi. Hocasına kendini emanet eden futbolcu herşeyi başarabilir. Bunun en güzel örneklerinden biri Caner. Ve Sow elbette. Sahanın her yerinde *top yaptı* dün akşam. O da kağıt üstünde yazan yerde oynamazdı, kimilerine göre.

FARK

9 puan Galatasaray, 7 puan Beşiktaş ile. Ama Kasımpaşa'yı es geçmemeli. "Türkiye'de geçerli" bir futbol oynuyorlar.  Zorlu virajın ilk 2 haftası kayıpsız geçti. Ama yol hala uzun ve çetin. Özellikle Antalya deplasmanı daha önemli şimdi. Mirası yemek, elde etmekten kolay. Ersun Hoca'ya güveniyor ama rehavetten korkuyorum.

Puan durumunda Fenerbahçe harici 6 takımdan 5'i ile oynadık ve 4 galibiyet 1 beraberlik aldık. Beşiktaş ile de 2 hafta sonra oynayacağız. Geldiğimiz noktayı daha iyi özetleyen, alınan galibiyetlerin asla küçümsenmemesi gerektiğini gösteren bir tablo. Ama Galatasaray, Eskişehirspor, Sivasspor, Trabzonspor ve Beşiktaş'a 2. devre deplasmana gideceğimizi unutmamak lazım.

Ben ilk günden beri Ersun Hoca'ya ve takıma güveniyorum.
Öneririm.

Devamını oku...

3 Kasım 2013 Pazar

Teknik Analiz: 10. Hafta - Bursaspor - Fenerbahçe

İnanç...

Bu hafta Fenerbahçe için kullanılabilecek en doğru kelime olabilir.

Bursaspor deplasmanının zor bir deplasman olacağı bekleniyordu. Fazlasıyla zorlu geçse de deplasmanda üst üste alınan 3. galibiyet özellikle Galatasaray derbisi öncesi çok önemli.

Bakalım rakamlar neler demiş;

Genel Bakış:

Toplam pas sayısında, pas başarısında ve rakip alanda oynama anlamında geçtiğimiz iki haftaya göre düşüş var. Takım boyu da Gençlerbirliği maçı dışında (56 m) en uzun boyuna ulaştı (42,15 m). Maçın sıkıntılı geçmesinde bu üç parametrenin önemli olduğunu düşünüyorum. 
Takımda oyuncuların ortalama pozisyonlarına baktığımızda sağ ve sol bekin alışılmış olarak orta sahaya kadar çıktıklarını ve Topal'ın savunmadan top almaya geldiğini görüyoruz. Pozisyon olarak Cristian ve Alper beklenen bölgelerindeyken Sow ve Kuyt'ın orta alana çok fazla girdiğini ve oyunu sıkıştırdığını görüyoruz. Daha önceki haftalarda da belirtmiştim, iyi savunma yapan, blok halinde hareket eden takımları açmanın önemli bir yolu rakip takımı enlemesine açmaktır. Fenerbahçe bunu ilk 10 hafta itibari ile yapamıyor. Bu oyuncu yapısı ile de yapması zor görünüyor.



Kat edilen mesafelere baktığımızda Fenerbahçe'nin kendi lig ortalamasını (114 km) tutturduğunu görüyoruz. Ancak takım boyunun uzun olması ve karşı alanda oynama oranının düşük olması Fenerbahçe'nin etkin bir oyun oynamasını engellediğini, ayrıca toplam kat edilen mesafenin de verimli kullanılmadığını gösteriyor.


İlk yarıda baskı kurmaktan uzak, oyunu karşı alana yıkmakta sıkıntılı bir Fenerbahçe izledik. İkinci yarı ise kaleye şut sayısı ikiye çıktı (8). Köşe vuruşlarında, ceza alanına atılan toplarda ve hücum bölgesinde topla oynama sayılarında ciddi bir artış oldu. Fenerbahçe taraftarının ikinci yarıda görmüş olduğu silkinme rakamlara da yansıdı.



Hücum:

Hücumda Topuz ve Kuyt'ın takımın 3. bölgedeki en aktif iki oyuncusu olduğunu görüyoruz. Emenike'de de attığı gol dışında istatistiksel olarak kıpırdanma var; 3. bölgede 10 isabetli pas yaptı, ayrıca ceza alanına en çok  giren- Pas atan oyuncu oldu. Sow ve Cristian'ın bu istatistiklerin hiçbirinde listenin üstlerinde olmaması düşündürücü.



Sow ve Cristian'ın etkisizliklerini şut ve orta rakamlarından da görebiliyoruz. Burada bir söz de Alper'e söylenebilir. Çok büyük bir potansiyel, çok farklı noktalara gelebilecek bir oyuncu. Ancak biraz kaleye bakması gerekiyor. Herşeyden önce oynadığı mevkii bunu gerektiriyor. İnanıyorum ki bu özelliğini de önümüzdeki haftalarda geliştirecek, 3. bölgede pas, şut, asist ve gol sayılarında artış yaşanacaktır.


Savunma:

Alves büyük kazanç olsa da henüz tam olarak toparlanmış görünmüyor. Pozisyon hataları onun oyun stilinde çok ta rastladığımız bir durum değil. Eminim birkaç hafta içinde yeniden takımın savunmasındaki lideri olacaktır. Egemen ise belki de kariyerinin en verimli dönemini yaşıyor. Ersun Yanal bu ikilide ısrar edecektir. Mehmet Topuz'un ise her türlü iyi niyetine rağmen dişli rakipler karşısında sıkıntı yaşayacağını düşünüyorum.

Maçın Oyuncusu:

Egemen. Attığı kritik golün dışında olağanüstü çabası, konsantrasyonu onu maçın adamı yaptı.

Maçın Hayal Kırıklığı:

Cristian. Ofansif olarak takıma hiçbir artı katamadığı gibi defansif anlamda da ortalarda gözükmedi. Bazı taraftarların her ne olursa olsun koşulsuz "tepkilerini" haklı çıkardığı bir maç oldu.

Fenerbahçe zorlu bir virajın ilk maçını kayıpsız atlattı. Haftaya sadece bir lig maçı değil, Galatasaray maçı var. Birçok farklı dinamik barıdırıyor. Fenerbahçe, kendi lig standartlarını yakalar, yani ortalama koşu mesafesini 114 km'ye taşır, oyunu Trabzonspor maçında olduğu gibi minimum %58'lerde karşı alanda oynar ve takım mesafesini de yine kendi ortalaması seviyelerinde (38 m) tutarsa Kadıköy'de puan kaybetmeyecektir.
Devamını oku...

28 Ekim 2013 Pazartesi

Sondan bir önceki kurşun: Makas


9 Ekim'de 2,5 yıllık puzzle sonucu şu yazıyı yazdım: http://noavas.blogspot.com/2013/10/sondan-bir-onceki-kursun-gozyaslarmz.html

Bugün 28 Ekim ve geçen 19 günde, yukarıdaki senaryoda değişiklikler oldu.

Başkan'ın aday olmaması için muhtelif sopalar gösterilmeye devam ederken; Aydınlar, erken hamle yaptı ve Başkan adaylığını açıkladı. Henüz konuşmasa da. Bu beklenilmeyen, kritik bir hamleydi.

Dolayısıyla senaryoyu/planı revize etmemiz gerekiyor.
Ama bu son hafta; puzzledan ziyade satranca ihtiyacımız var.

Neden mi?

Bazı sorular soralım.

  1. 9 Ekim'deki senaryo, Aydınlar'ın adaylığı sonrası değişti. Senaryoda; Aydınlar adaylık için Başkan'ı bekleyecekti. Ancak erken hamle yaptı. Peki soralım şimdi. Aydınlar aday olmuşken; Başkan'ı UEFA ve/veya Yargıtay yoluyla seçim öncesi engellemek, yani kurguyu körün gözüne sokmak lehlerine mi? 3 Temmuz Çarkı; Aziz Yıldırım'ın bir kez daha kahraman olmasını ister mi?
  2. Mevcut durum ve kongre şartlarında; Aziz Yıldırım'ın adaylığının, Başkan seçilmesi manasına geldiğine şüphe yok. Fenerbahçe'nin 15 yıllık hizmetkarı, hiç şüphesiz kongreden hak ettiği ahde vefayı görecektir. Ama ya sonrası? Aydınlar bunları bilmiyor mu? Neden aday? Göz göre göre kongre üyelerinin oylarıyla dayak yemek mi istiyor? Mazoşist mi? "Hükmen galibiyet" olmayacağı da açık ilk maddede yazanlarla şimdi. Aydınlar neden aday oldu? Ve neden Başkan'dan önce açıkladı?
  3. 3 Temmuz Çarkı ne istiyor? Asıl, öncelikli arzuları ne? Buna cevap vermek zor ve çok uzun. Ancak şahit olduklarımızı koymak lazım sofraya. Bu sürecin uzatıldığı ve bunun özellikle UEFA ayağında maksatlı süründürüldüğü açık. 2 yıl öncesinden daha yeni hiçbir şey yok elde ve ama hala aba altından sopa, "saklanan" bireysel cezalar. Öyleyse anlıyoruz ki; Çark, 3 Temmuz'un sebep ve sonuçlarını uzattıkça uzatıp, sündürüp, menfaatdarlarının uzun vade kazanımlarını hedefliyor. Ne mesela? İki yıl Galatasaray şampiyonluğu. Galatasaray'a Şampiyonlar Ligi "garantisi". Yetmez mi? Ya şimdi de kongre sonrası yaparlarsa hamlelerini? Kaos olmayacak ve Fenerbahçe bundan zinhar etkilenmeyecek diyebilir miyiz?
  4. Hamle zamanlaması. Aydınlar neden Başkan'dan önce açıkladı adaylığını? Kaybedeceğini bile bile hem de. Bir ihtilaf, bir husumet, bir "kan davası" varken; hasmına "gel gel" yapıyor olmasın? Sürecin hep görünen, ilk akla gelen noktalarını algılıyoruz. Oysa şahit olduk ki, birçok kez yemlediler bizi. Aydınlar da bu yemlerden biri olmasın? Başkan'ın aday olması, seçilmesi, sürecin uzaması, son kurşunlar, ardından yine kaos ve menfaatdarların kazanımları için. Tüm branşlarda dolu dizgin giderken. Bir sonraki seçime mi bu yatırım?
  5. "UEFA'dan men gelirse Başkan göreve devam edebilir" haberleri çıktı bugün. Doğrudur, olabilir. Ama, dilimde tüy bitti söylemekten, kalem çoktan kırıldı. Ve 1 kırık kalemin ekmeğini 3 senedir yiyorlar, öldürmüyor, süründürüyorlar göz göre göre. Fenerbahçe şike yapmadı. Şike yapanlar aklandı. Bu süreç bir medya ve hukuk şikesi. Ve ama buraya kadar geldi. Ve 2,5 yılda sardıkları filmi, sizce başa alırlar mı şimdi? Mümkün mü? Pes etmek, vazgeçmek yok; kim bana pes ettiğimi söyleyebilir mesela? Ama suçu/yapılanları kabul etmek, sineye çekmek değil söylemek istediğim. Kalem kırıldı. Bunu kabul edelim. Şimdi o kalemin; hamle yapması gerek. Hala, tüm kilitleri açan bir anahtarı var elinde.

Yukarıda sıralanan 5 madde ekseninde;

Savaş hazırlıklarını yapmış bir komutanı yolundan kimse döndüremez. İyi bilirim.
Ve telkin ve tavsiye kar etmez.
Kaderini yaşar kalem.
Kaderin, benim kaderim.

Ama kaybetmeden; aksine, çarkı yerle bir edecek anahtar varken elinde.
Satrançtaki o efsanevi hamle.
9 taşın arası.

Bir daha düşünmek gerek.

Şu yazıyı da 1 yıl önce yazmıştım: http://noavas.blogspot.com/2012/10/aile-catal.html

O yazıdaki ve bugün anlatmaya çalıştığım gizli özne.
3 Temmuz kum saatinin tersine dönme vaktidir.

Kongreye el ele gelirsin.
Muzaffer sensin, komuta senin.
Altın harflerle yazılı adın.
"Daha yeni başlıyor" demek için.
Bu bir hamle, kazanmak için sadece.
Kısa, orta, uzun vade.
Onun da kaderine yazılmış bu koltuk.
Gözleri parlıyor, aranıza kimseyi almayın.
Halef ile selef olun,
Değiştirin makası sessizce.
Bugün.
Yarına bırakmayın.

106 yıllık Fenerbahçe Başkanlık makamı; daima kongre üyelerinin teveccühü ile şahını bulmuştur.
İşgal kuvvetleri dahil hiçbir güç; Fenerbahçe Başkanı'nı koltuğundan indirememiş ve/veya tayin edememiştir. Edemeyecektir!

Derdin bu. Adım gibi bilirim.

Bıçak elinde.
Sapla hadi hançeri yüreklerine.

Gör bak ondan sonra nasıl sökülüyor çorap.
3 yıldır ördükleri başımıza.


Ne kadar çok sevildiğini sakın unutma Başkanım.
Devamını oku...

27 Ekim 2013 Pazar

Teknik Analiz: 9. Hafta - Fenerbahçe - Gaziantepspor

Fenerbahçe taraftarı açısından çok heyecanlı bir cuma akşamı geride kaldı; Basketbolda Barcelona karşısında alınan galibiyet ile birlikte futbolda özellikle ilk yarıda oynanan tempolu oyunun sonunda gelen Gaziantepspor galibiyeti.

Genel Bakış:

Fenerbahçe özellikle set hücumlarında 3-4-3 şablonunu oturtmuş gibi görünüyor. Özellikle ilk yarıdaki tempo ve oyunu karşı alanda oynama mantalitesi meyvesini de veriyor olacak ki oranlar da artış görülüyor. Fenerbahçe'nin karşı alanda topla oynama sezon ortalaması %47,60. Bu karşılaşma da Trabzonspor maçından sonra (%58,27) en yüksek oranı yakaladığı maç oldu (%54,34). Takım boyunda ise sezonun 3. en iyi oranı yakalandı. Ersun Yanal takımın boyunu kısaltmak adına ciddi bir uğraş içinde olduğunu düşünüyorum. Pas oranları da geçen haftaki Erciyes maçı sonrası en yüksek orana ulaştı.


Fenerbahçe'nin ilk yarıda etkili bir oyun sergilediğini söyledik. İkinci yarıda ise fazlaca kontrollü bir oyun oynandı. Bunu rakamlarla da destekleyebiliriz. İkinci yarı şut sayısı yarı yarıya azalmış. Ceza alanına atılan toplar, karşı alanda rakipten kazanılan toplar da azalma görülürken, kendi yarı alanında ikinci yarı daha fazla pas yapmış, karşı alanda rakipten daha az top kazanmış ve daha fazla faul yapmış, daha çok ofsaytta kalmış. Bu verilerin hemen hemen tam tersi Gaziantepspor için geçerli olduğunu görüyoruz. Fenerbahçe'nin, en basit tabir ile zaman zaman konsantrasyon kaybı yaşadığı söylenebilir. Genel olarak galip iken kontrollü oyuna dönüşte sıkıntı olduğunu düşünmesemde bu oyunun kendi kalenizden en uzak alanda yapmanız gerektiğini belirtmek gerek. Ersun Yanal'da bu durumu eminim oyuncularıyla konuşuyordur ancak şu ana kadar takımın en büyük zaaflarından birinin bu olduğu görülüyor.



Bu hafta Fenerbahçe kat edilen mesafe anlamında ilk haftanın ardından en düşük rakamını elde etti, 111,8 km. Alan daraltma ve pas sayısını artırma ile kat edilen mesafelerin kısalması bağlantılı olabilir. Ben her ikisinin de artması durumunda, yani takım kısa mesafede çok pas yapıp çok fazla yer değiştirerek, kat edilen mesafeyi artırması ile birlikte ofansif anlamda çok daha iyi sonuçlar alınacağını düşünüyorum.



Hücum:

Hücum aksiyonlarını da ilk yarı ve ikinci yarı olarak ikiye ayırmak gerekebilir. Fenerbahçe ilk yarıdaki oyun tavrını maçın önemli bir kısmına yaymak durumunda. Aksi taktirde sıkıntılar başlıyor.

Cristian'ın takımın ceza sahasına pas ve top sürme anlamında Emenike ile birlikte en fazla yapan oyuncu oldular. Cristian Fenerbahçe adına en fazla pas yapan oyuncu olsa da hücum bölgesinde pas anlamında gerekli katkıyı yapmadığını görüyoruz. İki ofansif açık oyuncusu Sow ve Kuyt takımın hücum bölgesine pas anlamında takımın lider oyuncuları oldular, ikisi de hücum bölgesinde 19 isabetli pas verdiler.



Savunma:

Egemen şu formu ile sol stoperin değişmezi olacak gibi görünüyor. Bekir'in de Alves'in yokluğunda iyi performans gösterdiğini de söylemek gerek. Fenerbahçe'nin ikinci yarıda takım olarak kendi yarı alanına fazlaca çekilmesi, muhtemeln defansif zaafları da beraberinde getiriyor.



Maçın Oyuncusu:

Emenike. Halen istenilen seviyede değil. Savruk. Ancak iki gol bulması onu bu maçta çok fazla sivrilen oyuncu yok iken maçın oyuncusu yaptı.

Fenerbahçe'de Alves, Gökhan ve Meireles'in takıma katılacağını düşünürsek temponun ve isabetli pas trafiğinin artacağını, takımın daha kolay öne çıkacağını ve muhtemelen rakip takım baskısında daha az hatayla oynanacağını düşünüyorum.
Devamını oku...

26 Ekim 2013 Cumartesi

9. Hafta: Fenerbahçe - Gaziantepspor: Teknik Direktör Takımı



Hep aynı şeyi söylüyorum. Belki de kendimi tekrar ediyorum. Fenerbahçe'nin en büyük problemi; yetki ve sorumluluk verdiği kişilerin arkasında tam manasıyla duramaması. Son yıllarda yönetim bazında teknik direktörler en azından başladıkları sezonu bitirse de, taraftarın gel gitleri bitmiyor, biteceğe de benzemiyor.

Sezon başlamadan bir anket yaptım. 2000 oyun üzerinde katılım oldu. % 90'ı Ersun Yanal'a güvendiğini belirtti. Ardından süper kupa, Arsenal serisi ve Konya Torku maçı ile yerin dibine sokuldu. Bir ümitsizlik, bir tükenmişlik.

Tamam ülke ve bilhassa camia olarak duygusalız. Ama bunun bize zarar verdiğini görmüyor muyuz? Hala.

"Sow solda oynar mı?"
"Sow kesilir mi?"
"Emenike neden alındı?"
"Emenike kanat oynar mı?"
"Emenike kesilir mi?"

Bitmiyor, bitmeyecek.
İlk 11 açıklanır. Cristian'ı görenin tepe tüyü kalkar, başlar feverana.

Yahu ben de bayılmıyorum. Geçen hafta maç yazısında da çok net bir paragraf ayırdım Cristian'a. Ama Cristian ve onu oynatan teknik direktöre gösterilen aşırı tepki; kusura bakmasınlar, artık tepki gösterenlerin obsesifliği.

Özünde bilgiçlik var. Öyle bir tahakküm içindeki; teknik direktörün yaptığı zinhar yanlış. Başka bir alternatifin mümkünatı yok. O kadar emin. Oturduğu yerden.

Sakın ha klişelerle gelmeyin bana da.
"Ne yani, eleştirmeyelim mi?"
Yok kardeşim; sizin ki eleştiri değil, tahakküm.
Siz sorgulamıyorsunuz. Yargılıyorsunuz.
Eleştirmiyor, ahkam kesiyorsunuz.
Farkı ikimiz de adımız gibi biliyoruz.

Bir düşünseniz oysa;

X teknik adam, bugün Ersun Yanal;

Sizden daha çok biliyor. Şüphe var mı?
Sizden daha çok istiyor. Maddi manevi getirilerini hesaba katarsanız.
Sizden daha çok yaşıyor. Ekran, bilgisayar ve canlı gözlerle antreman.

Peki siz; çok saygı duyduğum futbol ilgi ve bilginizle, X teknik direktör, bugün Ersun Yanal'ın yanlış karar verdiğine nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?
Bu ne cüret yahu?

Yüzünüzü yıkamanızı ve arkanıza yaslanmanızı tavsiye ediyorum.
Çünkü kendi kendinize köpürttüğünüz manasız öfkeniz, huzur bozuyor.

***

Maça geçelim. Di mi artık?

Emenike alışık olduğu yerde, en uçta başladı. Sow; ulemalara bakarsan sol açıkta, özünde serbest forvet olarak, artık kendisinin de zevk aldığı üzere.

Özellikle ilk yarı mest olduk tribünde/ekran başında. A'dan Z'ye herkes bayıldı tempoya, akışkanlığa.
Temel sebebi elbette akan oyuncu sayısının artması idi. Caner, Topuz, Kuyt'a; Alper ve Emenike katılmıştı. Takımın dribling tehdidi artar artmaz da, yaratılan tempo filiz verdi.

Cristian'ı Meireles'in yokluğunda pas dağıtımı için kullanmak istedi Hoca. Zira Topal zaten arkada ve Alper o yetiye sahip değil. Bir dağıtıcı lazımdı. Hoca Meireles'in yokluğunda Cristian'a görev verdi. Salih olmaz mıydı? Hepimizin hayali. Ama maç sonu basın toplantısında Hoca gereken cevabı verdi. Onu koruyarak, kollayarak ısındırmaya çalışıyor. Geçen yıl Aykut Hoca'nın yaptığı gibi. Ve Salih de, çok yorulan Alper'in yerine oyuna girer girmez Hocası'nın yüzünü kara çıkarmadı.

"Şu Salih varken Cristian mı oynar?" sorusunu da, yukarıda yazdığım klişelerin yanına alabiliriz.
Çünkü Salih'in zamana ihtiyacı var. Adım adım, layık olduğu koltuğa oturacak.

Sanıyor musunuz ki; Türk futboluna nice genç futbolcu kazandırmış Ersun Yanal, Topal - Alper - Salih üçlüsünün hayalini kurmuyor?

İlk 45'te yaptığımız tempo, baskı, rakibi çıkarmadı. Kaleyi bulan ilk şutları ikinci yarı buldukları gol. Ayrıca Ersun Yanal etkisi de kendini gösteriyor giderek. Top kapıldığında yapılan şok pres. Stoper ve beklerin öne çıkışlarıyla kazanılan toplar. Büyüledi izleyenleri.

Eksik ne peki?
Kontra atak hücumları. Başka bir değişle; koşu yoluna pas.

Dün en az 4 pozisyonda; topla 3. bölgeye giren oyuncu Emenike ve Sow'un önüne atamadı topu. Oysa bu iki süratli futbolcunun önüne yuvarlanabilecek ortalama kalitede toplar bile karşı karşıya bırakacak ikisini de. Tam da bu noktada bir kabızlık yaşıyoruz.

"Bir 10 numaramız olsaydı:(" klişesine sığınmayın yine. Bahsettiğim pasları atmak için Zidane'a gerek yok. Ara pası bile değil yahu, koşu yoluna pas. Defansın arkasına. Hepsi bu. Eminim çözecektir Ersun Hoca.

İkinci yarı tatsızdı, özellikle ilk yarıya kıyasla. Ama idare ettik. 5 dakikalık bir serinlik, son gol ile yerini gevşemeye bıraktı ve forvetlerimizin gol krallığı tahtasındaki yerlerine bakar olduk.

Maçın en iyi 5 oyuncusu

Bekir, Caner, Sow, Emenike, Alper'di bana göre.
Salih girer girmez parladı. Diğerleri de ortalama ve/veya üstü oyun oynadılar.

Geçen hafta zorlu viraj yaklaşırken, artık ideali bulmamız gerektiğinden bahsetmiştim.
Az kaldı.
Ama burada Ersun Yanal'a bir parantez açmak gerek.
O da bilirdi, bugün hepimiz için ideal olan kadroyu tahtaya yazmayı. Ama Emenike istediğimiz/beklediğimiz taktik anlayıştan uzak, Sow bu kadar hareketli/yer değiştiren forvetler olmayacaktı o şekilde.
Bir Webo ile; önce Sow'u, sonra Emenike'yi hizaya çekti Ersun Hoca.
Yarattığı rekabet; 2 yıldızın, istediği teknik/taktik anlayışa "biat" etmesini, söylediklerini eksiksiz yapmasını sağladı.

Yöneticilik diyorlar ya. İşte ondan.
Eksiklerimiz var.
Ancak 9 haftada gelinen noktada, ayakta alkışlıyorum Ersun Hoca'yı.

Ve bir kez daha; Ersun Yanal ve futbolcularımıza güveniyorum.
Devamını oku...

21 Ekim 2013 Pazartesi

Teknik Analiz: 8. Hafta - Erciyesspor - Fenerbahçe

Son saniye golü ile gelen galibiyet... Nereden bakarsanız bakın çok farklı anlamları var. Gol sonrası sevinçten nasıl bir etkisi olduğunu anlamak çok zor değil zaten ancak rakipler üzerindeki etkisini de düşünmek gerekiyor. Muhtemel bir puan kaybı rakipleri iştahlandıracak, oyna-ya-mayan Emenike daha da dibe gidecek iken gelen 3 puan ve Emenike üzerindeki baskının kalktığı o an. Önemliydi gerçekten.

Gelelim takımın dün akşam neler yaptığına;

Genel Bakış:

Öncelikle mazeret olmamakla beraber önemli pas bağlantı noktaları olduğunu düşündüğüm Alves, Meireles, Topal gibi oyuncuların yokluğu takımın ritmini etkilediğini söyleyebiliriz. Karşılaşma sonunda toplam pas sayısı müthiş (656), pas başarısı da oldukça etkili, %90,55. Ancak görüyoruz ki ileriye yapılan başarılı pas kadar (219) yana da pas yapılmış (216)





Yapılan bu kadar fazla pas ilk yarıda özellikle golden sonra takımın hızını olumsuz yönde etkiledi. İkinci yarıda pas hızının arttığını, ataklarda ve gol girişimlerinde pas sayısının ise düştüğünü görüyoruz. Belkide bu durumun bir sonucu olarak ceza alanına ulaşan ataklarda (23) ve gol girişimlerinde (9) artış yaşanmış.


Takımın kat ettiği mesafelere bakacak olursak; toplam 114 km kat edilmiş. 3 oyuncu yine 11 km üzseri mesafe kat etmiş. Emre ve Selçuk'un da oyundan çıkarılmasalar 11 km barajına geleceğini öngörebiliriz. Fenerbahçe bu konuda sıkıntı yaşamıyor. Her hafta bunu irdeliyoruz, takımın neredeyse yarısı 11 km barajını zorluyor.


Hücum:

Özellikle Mehmet Topuz'un bu karşılaşmada etkili bir görüntü çizdiğini söyleyelim. Takımda ceza alanına en fazla top süren (7/3) ve hücum bölgesine en fazla pas atan (31/22) oyuncu Topuz. Bu maçta Sow ve Kuyt'ı ekstra istekli ve hareketli gördüm. Hücum varyasyonlarının bir çoğunda varlardı. Burada kilit ismin Cristian olduğunu belirtmekte fayda var. Özellikle takımın gol bölgelerini besleyecek ofansif ortasaha oyuncu pozisyonunda Cristian son derece etkisizdi. Ceza alanına pas, top sürmelerde ve hücum bölgesine paslarda takımın geride kalan isimlerinden oldu. Bu noktada Emre'den de daha öne oynayan bir görüntü çizmesini beklerken hücuma yönelik 11 pas ta kaldığını görüyoruz. Sol kanatta ise Caner'in ilk yarının sonunda oyundan alınması ile birlikte Kadlec'ten beklenen ofansif desteği göremedik.



Savunma:

Erciyesspor'un Fenerbahçe'nin galibiyetinde önemli rol oynadığını söylemeliyiz. Çok çok nadir olarak ofansif bazı denemeler yapıldı. Bu anlamda Fenerbahçe'yi zorlayacak çok fazla pozisyon yaşanmadı. Mehmet Topuz için bu durumun bir şans olduğunu düşünüyorum. Karşısında onu zorlayacak ofansif bindirmeler olmadı. Cristian belkide maçı izleyenlerin genelinin aksine özellikle orta sahada en fazla top kazanan oyuncu oldu (17). Kişisel fikrim, bu olumlu istatistiğin rağmen Cristian sahanın kötülerindendi.


Bu noktada Egemen'e bir parantez açmak gerekebilir. Çok özverili oynuyor. Yanında partner olarak kimle beraber oynarsa sırıtmıyor, her hafta üstüne koyuyor. Aşağıda bu özverisine güzel bir örnek olarak 2. gol öncesi yapmış olduğu 101 metrelik koşuyu görüyoruz. Dakikanın 90+4 olduğunu özellikle belirtmek isterim.



Maçın Oyuncusu:

Maçın oyuncusunun Sow olduğunu düşünüyorum. Santrafor özellikleri ile çok fazla yer değiştirerek oynadı, maç sonunda da zaten takımın en çok mesafe kat eden oyucusu olmayı başardı. Önceki haftalarda Hocasının uyarılarını dikkate aldığını gösterdi. Aşağıda Sow'un attığı kafa golü öncesi ters kanada atmış olduğu 43 metrelik pası görüyoruz. Sonrasında da çok kısa bir sürede ceza alanına kat edip hak ettiği golü buldu. Bunun dışında müthiş bir şutu daha var. Bu pozisyonda da Sow'un ne kadar patlama özelliği olan bir oyuncu olabildiğini gördük.


Maçın Hayal Kırıklığı:

Cristian dersek haksızlık etmiş olmayız. Bazı istatistiklerde takımın etkili oyuncularından gibi görünmüş olsa da istatistiklerin herşey olmadığını dün akşam bir kere daha gördük. Sorumluluk almadı, üretkenlikten uzaktı. O bölgedeki bir oyuncunun çok daha diri, çabuk düşünen ve çabuk hareket eden bir yapıda olması gerekiyor. Cristian'ın yabancı kontenjanı da dikkate alınarak son senesi olduğunu düşünüyorum.


Son saniyede Emenike'nin kafa vuruşundan gelen gol ile kazanan Fenerbahçe çok önemli bir galibiyeti daha hanesine yazdı. Takımın tempo yapamama, zaman zaman üretkenlikten uzak yapısı sıkıntılı yanlar gibi görünüyor. Ancak Alves, Meireles, Topal ve Gökhan'ın da ilk 11'e katılımları ile bu yönlerin minimuma ineceğini öngörüyorum. 

Devamını oku...

8. Hafta: Kayseri Erciyesspor - Fenerbahçe: Gülen Gözler


8 hafta geride kaldı, 28. şampiyonluğu iştahla aradığımız sezonda. 4 iç saha, 4 deplasman maçı oynadık. Konya'daki kaza hariç, deplasmanlarda zor da olsa; ki bunlardan ikisi son dakika golü idi, kazanmayı bildik. 6 galibiyet ve 1 beraberlik. 19 puanla zirvedeyiz.

Kısa bir özet yapma gereksinimi duydum, çünkü tablo sanılanın aksine oldukça pozitif. Bunun en önemli sebebi; büyük iştah/arzusuyla Fenerbahçe teknik direktörü olan Ersun Yanal'ın, bu fırsatı, tüm olumlu enerjisini adeta bir aşı ile takıma yansıtarak değerlendirmesi oldu, şu ana kadar. Evet; koridorlarda futbolcularına "Şampiyon olacağız!" mesajı veren bir teknik direktörümüz var ve adeta kazanmayı refleks haline getiriyorlar. Ve ama daha çok yolları var.

İlk 11 yine eleştirildi. Zaten çok eksik vardı, takımın yapıtaşlarıydı. Ama Fenerbahçe'nin teknik direktörü de en az taraftarı kadar kazanmak istiyordu. Topuz Gökhan'ı, Kadlec Caner'i pek aratmadı. Emre; Sow, Egemen ve Kuyt ile maçın kahramanıydı. Bekir idare etti. Fakat Webo ve Cristian maalesef yine bekleneni veremedi.

Ancak Cristian'a paragraf açmak gerek. Ortalamasına yakın bir değerle; 114 km. mesafe kat eden takımda, ileri 3'lüden daha az yer değiştirdi. Bu alanda takımda 5. görünse de, oyundan çıkan oyuncuları saymadığımızda gizli 8. Gölge presi, yetersiz kademesine, hücumda etkisizliği eklenince, evet, çekilmez oluyor. Ama tuhaf istatistikleri var bu maçta. 

CRISTIAN

17'si orta alanda olmak üzere, 22 adet ile, takımın rakipten en fazla top kazanan oyuncusu.
14 uzun top ile takımın en fazla uzun pas yapan oyuncusu.
16 adet ile, takımın en fazla sahipsiz top kazanan oyuncusu. Başka bir değişle, ribaund.
11 adet ile, Mehmet Topuz'dan sonra ceza alanına en fazla top gönderen oyuncu.
111 topla oynama, 88 pas ile Egemen'in hemen ardında.

Bu istatistikler; küçük üçgenlerle etrafından geçen rakip oyuncuları seyrettiğinde pek bir anlam ifade etmiyor. Ya da; bin bir zahmetle 3. bölgeye taşınan topu, kıymetini bilmeden Volkan'a döndüğünde. 

Cristian dün sorumluluk almadı. Pozisyonu itibariyle kesinlikle çok az koştu ama rakibin topu tamamen Fenerbahçe'ye teslim etmesi sebebiyle "istatistik yaptı."

İşte bu aldatmasın. Ben genelde istatistiği olumlu referans ile kullanırım. Cristian'ın istatistiklerine saygı duymakla beraber; kesinlikle dün akşam iyi oynadı ve görevini iyi yaptı diyemeyeceğim. Çünkü rakibin etkili olduğunu düşündüğüm istatistikler bunlar.

SOW

Taraftarın, teknik direktöre güvenmesi gerektiğinin ispatı, delili, mührü adeta Sow.
Kesti, eksiklerini söyledi. Bunu Sow anladı ama taraftar ve ulemalar anlamadı. Oysa hesap basit. Koş, yer değiştir, pozisyon ve pas al. Tek istediği buydu Hoca'nın. Beklediği mesafelere eriştiğinden beri; takımın en fazla pas alan oyuncular liginde ilk 3'te Sow. Futbolun matematiği bu dostlar. Siz sevmeseniz de.

Dün Fenerbahçe'nin en fazla mesafe kat eden futbolcusuydu Sow. Ama yetmez. Yürek koydu. Kazanmak istedi. Daha önce onda görmediğimiz bir "liderliği" vardı. Motiveydi. Sow artık Hocası ile aynı dili konuşuyor. Maya tuttu. Bir kez daha teknik direktör ve dolayısıyla takım kazandı.

KUYT

Fenerbahçe İdari Menajeri Hasan Çetinkaya'nın girişimi ile 1 milyon Euro bedel karşılığında çubuklu yaptığı Hollandalı. Boşa harcanan paraları maliyetiyle telafi eden futbol işçisi. Kötüleri yazan, hayır hayır, kötüleri gören ulemalar, Kuyt'ı da yazın. 1 milyon Euro'ya aldı Fenerbahçe onu. Kırıyor rakipleri. Beğenmeyen "Fenerbahçe aristokratlarına" inat, ders veriyor. Şiir yazıyor. Ama bir Messi değil tabi, di mi?

EGEMEN

"Futbolcu değil" diyenler ne kadar çoktu. O da Kuyt'tan farklı değil. İşçi. Sigorta. Savunma oyuncusu. Defans. Bu 4 sıfatı googleladığınızda resmi çıkar bundan böyle. Son dakika golünde yaptıkları kreması. Her maç üzerine koyuyor. Ve 2 haftadır, geçen sezonun kaybedeni Bekir ile beraber.

İDEAL

Herkesin bir ideali var. Sevdiği, "kayırdığı" futbolcular, farklı formasyon ve kurgular. Ancak aşağıdaki gibi oynuyoruz, haftadan haftaya farklı isimlerle. 


Benim idealim de bu. Dün; bu idealden 4+2 oyuncu eksikti. Ancak formasyonda bir değişiklik yoktu. Rakip topu Fenerbahçe'ye teslim etti ve Ibricic, Yasin, Sinan zinciri ile gol aradı sadece. Uzay golü dışında da sadece 1 pozisyonları oldu.

Fenerbahçe duvar karşısında üretemedi. Golü yedikten sonra temposunu da kaybetti. Caner gibi bir oyun kurucu beki yitirdi. Ve filmin sonunda da görüldüğü üzere, işini şansa bıraktı.

Neydi düzenden çıkaran Fenerbahçe'yi? Bence henüz bir düzeni yok Fenerbahçe'nin. Enerjik, takım oyuncusu, tempolu futbolcuları ve bu kimyaya uygun bir formasyonu var sadece, henüz, şimdilik.

Dün akşam 600'ü aşan toplam pas sayıları alakasız "Barcelona" telafuzlarına sebep oldu. Geçen sezon Eskişehirspor ile ligin en fazla pas yapan ve topa sahip olan Ersun Yanal, bunu Fenerbahçe'de de yapacaktır muhakkak ama dün topu rakip verdi.

Düzen dedik. 8. hafta itibariyle kazanılan tempo mühim. Rotasyon, geniş kadroda bu tempoyu muhafaza edecektir, abartmadan. Yavaş yavaş daha da oturan bir formasyon var. görev ve sorumluluklar giderek belirginleşiyor. Ancak birşey eksik: Hücum refleksi.

HÜCUMDA PROBLEM NE?

Webo, beklediğim gibi, hatta Nobre kadar bile duvar oynayamıyor. Orta saha topu ayağına, rakibi karşısına alıp pas/dribling/kat tehdidi eksik oyunculardan kurulu olunca da, duvar oynamayı beceremeyen santrafor ile set kuramıyorsun. Bunu Fenerbahçe'de yapabilecek tek kişi Kuyt.

Yukarıdaki idealde o yüzden Kuyt merkezde. Emenike Sow ile yer değiştirerek yardımcı forvet rolünü üstlenebilir. Ki aslında bunlar kağıt üzeri, görevleri, hücumda ceza sahası çevresi ve içinde tehdit oluşturmak, savunmada bek kademesine yardım etmek.

Yani bitmek tükenmek bilmeyen "Sow/Emenike kanat mı oynar ya?" klişesi, geçen yıldan beri yazdığım üzere, manasız. Top rakipteyken 4-5-1 ile bek kademesi, topa sahipken 3 forvet ile ceza sahası çevresi. Hepsi bu. Bu yüzden Caner zaten, bu yüzden Gökhan. Topal liberolaşırken topa sahip olduğumuzda, beklerimiz kanat ve hatta açık oynuyor.

ORTA SAHA VE FORVET ÜÇLÜLERİ

Düzen demiştik. 2 matkabı, döner ucu var takımın. Orta saha ve forvet. Üçlüler.
Henüz, bence, ideali bulmuş değiliz. Maç maç değişikliği kabul ediyorum. Ancak daha önce orta saha için kaleme aldığım yazıda belirttiğim gibi; orta sahanın bir tutan, bir dağıtan, bir de delen oyuncuya ihiyacı var. Topal, Meireles, Alper. Ya da yukarıdaki şablonda yazan ikameleri. İşte forvet hattının da benzer ihtiyaçları var. Tutan ve dağıtan bir merkez oyuncu. Kaçan, delen yardımcı forvetler. O da yukarıdaki şablonda.

Ersun Hoca; takımın ana bağlantı oyuncusu Kuyt'ı, merkeze çekeceğini sanmıyorum. Çünkü mevcut göreviyle, saha içinde benzersiz köprüler kuruyor. Ama bir yol vardır belki de. Top rakipteyken en uçta Emenike bekleyebilir, sprint avantajı, kademe dezavantajı yüzünden. Ve sete geçildiğinde yer değiştirebilir Kuyt ile. Bu şekilde, kazanılan toplar sonrası köprü avantajından yine faydalanmış olur Hoca Kuyt'ın. Ve sette daha fazla top tutup, dağıtıp, sallayabiliriz bu şekilde.

EMENİKE 

Bu son dakika golü; hafta içi milli maç dönüşü Twitter'da da işaret ettiğim üzere, yaptığı özeleştiri ve futbola doğru bakışının mükafatıdır.

Futbolcusu ve taraftarı, teknik direktörünün çizdiği yoldan çıkmaz ise, Fenerbahçe'yi güzel günler bekliyor.

Yaşayalım, tadını çıkaralım.
Ben güveniyorum.
Devamını oku...

9 Ekim 2013 Çarşamba

Sondan bir önceki kurşun: Gözyaşlarımız bitti mi sandın?


3 Temmuz Operatörleri, şüphesiz bu operasyondan doğrudan ya da dolaylı olarak nemalanıyor. Ve bu yüzdendir ki, şarjörü tek seferde boşaltıp kısa vade edinimlerin peşinde koşmuyorlar. Zamana yayarak, kazanımların miktarını ve vadesini uzatıyorlar.

Öncelikle Trabzonspor'u Fenerbahçe yerine Şampiyonlar Ligi'ne göndermeleri. Takip eden 2 sezonda Özel Yetkili Mahkeme, Etik Kurulu, PFDK, Tahkim ile gündemi ve "sopayı" sıcak tutup Galatasaray için bulunmaz ortam yaratmaları. Ve 3. senede Avrupa'dan men.

Bunlar şimdiye kadar sıktıkları kurşunlar. Sağlı sollu kroşeleri, arkadan hançerleri, bel altı saldırıları saymıyorum.

Ne kaldı ellerinde? Daha doğrusu neleri sakladılar? Açmadıkları ne kart var?

Yargıtay: Balyoz davasında sahte delilleri bugün geçerli kabul etti.
UEFA'nın henüz karara bağlamadığı bireysel cezalar: Hani tutarsız bulmuştuk ya, oysa bir sebebi var.
FIFA: Gülmeyin. Trabzonspor'un aktörü olduğu zemin hazırlama tiyatrosu tüm hızıyla sürüyor, siz meczup diyip gülerken bir tetikçiye. Tahkim kurulu kararları anayasadır demeyin. 2,5 yıldız olan biten ne kadar hukuksal gerçeklere dayandı ki, bu dayanmasın? Minareyi çalan nasıl olsa kılıfını hazırlar.

Bende duyum yok, olmaz, hiç olmadı.
Mum ışığı, satranç ve puzzle ile ilgileniyorum. Yazdıklarımı görüyorum.

Ne mi olur?
Allah bilir.
Ama ben kaygı duyduğum senaryoyu yazıp, gerçekleşmemesi için dua edeceğim.
Sonra pişman olmamak için.

Ne mi olur?
2 Kasım'da Fenerbahçe Kongresi var.
"Bunlar" Aziz Yıldırım'ı istemiyor. Şüphe eden varsa Şirinler Sezon 1, Bölüm 3'ü izlesin.

Başkan henüz adaylığını açıklamadı. Doğru da yapıyor ama muhtemeldir ki aday olacak.
Korkup kaçmayacak.
Aydınlar da adaylığını açıklamadı. "Gerekirse olurum" diyor. Bugün çıkan haberlere göre de, Aziz Yıldırım aday olursa kendisinin de Başkanlığa talip olduğunu söylüyor.
Çelişkiye ve tutuma yorum yapmıyorum.

Peki Aydınlar aday olmak için neden Aziz Yıldırım'ı bekliyor?
Neden kötü yönetildiğini düşündüğü Fenerbahçe'de, hiçbir engeli yokken, başkanlığa göğsünü gere gere talip olmuyor?
Üstelik kongre kararı ile seçim arası 2 aylık sürede kendini ve projelerini Fenerbahçe taraftarı ve kongre üyelerine anlatacak harika bir zamanı vardı. Neden değerlendirmedi? Değerlendirmiyor?

Yoksa onu TFF Başkanı yapıp, 3 Temmuz sonrası gelişecek senaryo ile Fenerbahçe Başkanlığı'nı vaad edenler; son güne kadar bekle, "hükmen galibiyet alacaksın" mı diyorlar?

3 Temmuz Çarkı'nın elinde, yukarıdaki 3 kurşun var.
Aziz Yıldırım ile 2,5 yıldır, İsrail'in Filistin ile uğraştığı gibi uğraşan bu menfaatdarların; Yıldırım'ın güle oynaya başkan seçilmesine ve o koltukta oturmasına mani olmayacağına inanlar, sizlere de Şirinler Sezon 1, Bölüm 6'yı tavsiye ediyorum.

Önde ve çok iyi gittiğimiz bu sezonu bize; Fenerbahçe Başkanlığını da Aziz Yıldırım'a yar etmeyecekler.

3 kurşunları, 2 hedefleri var.
Yani şansları yüksek.

Önce Yıldırım, sonra Aydınlar açıklar.
Eldeki/bekleyen 3 kurşundan uygun olanı sıkılır ve Yıldırım'ın adaylığı düşer.
Aydınlar "şaşkın" bir şekilde tebessüm eder.

Ama buna kongre ve tüzük ne cevap verir bilinmez.

Özetle; kongrede başka bir senaryoya da hazırlıklı olmalı Fenerbahçe'yi düşünenler.
Aziz Yıldırım gerekli önlemleri almalı.
Yargıtay'a güvenmekten vazgeçerek başlayabilir mesela.
Ali Koç, konuşma metnini şimdiden yazmalı.

Ama o gelirse/geldiğinde de bitmeyecek. Yani onunki de ateşten gömlek.

Uzatmayacağım.

Benden söylemesi.
Yanılma arzusuyla.






Devamını oku...

7 Ekim 2013 Pazartesi

Teknik Analiz: 7. Hafta - Fenerbahçe - Trabzonspor

Geride kalan 6 haftada Fenerbahçe'nin artan temposunu hep beraber izledik. Takımın birçok eksiği görülmesine rağmen taraftarın önemli bir kısmındaki görüş "bu takımın çıkışının henüz tam olarak tamamlanmadığı, daha alınacak yol olduğu" şeklinde olduğunu düşünüyorum.
Trabzonspor'a karşı 3 puan almak hem ligdeki liderliği perçinleyecek hem de psikolojik olarak farklı artılar getirecekti.
Sanırım Fenerbahçeli futbolcular da bu bilinç ile sahadaydı.

Genel Bakış:

Herşeyden önce takımın boyu geçtiğimiz haftaya göre azaldı ve son haftalarda rakip alanda en fazla oynadığımız karşılaşma oldu (%58) Takımın pas başarı ortalaması da yaklaşık olarak %85 - %87 arasında gidip geliyor.
Futbolcuların genel ortalama pozisyon grafiğine bakacak olursak da geçtiğimiz haftalardaki yazılarımda da bahsetmiş olduğum gibi, özellikle kapalı savunmalara karşı rakip takımı enlemesine açmak için sizin de kanatlara doğru açılmanız gerektiğiydi. Fenerbahçe'nin bu karşılaşmada da bunu yapamadığını görüyoruz. Sow ve Kuyt'ın takımın boyunu enlemesine açmak yerine içeriye kat ederek orta alanda kümeleştirdiğini görüyoruz. Bunda çok tipik kanat oyuncu profilleri olmamasının etkisi var elbet.


Fenerbahçe'nin kat ettiği toplam mesafe bu karşılaşmada 115,8 km. Takımın ciddi mesafeler kat ettiğini söylemek mümkün olsa da, sanıyorum Ersun Yanal biraz daha fazlasını istiyor. 3 oyuncu 11 km üstü koşarken bu listeye çok yüksek ihtimal ile 90 dakikalarını tamamlasalar Alper, Holmen ve Kuyt'ı da ekleyecektik.


Atılan sprintlere bakacak olursak, karşılaşmada en hızlı 5 oyuncu Fenerbahçe'de. Bu verinin de en az kat edilen mesafe kadar değeri var. Takımda fiziki yükseliş net olarak dikkat çekiyor. Bu verideki eksiklik hücum oyuncularının bu sprint listesinde olmayışı olarak yorumlanabilir. 



Hücum:

Aşağıdaki grafik Fenerbahçe'nin ne kadar yoğun bir şekilde karşı alanda oynadığını gösteriyor. Aynı zamanda %66 oranında orta alanı kullanıp gol girişiminde bulunarak oyunu ne kadar sıkıştırdığını da görüyoruz. Trabzonspor gibi tamamen kendi alanına kapanmış takımlara karşı orta alandaki bu %66'lık oranı belki de en az %5'er oranında sağ ve sol kanatlara aktarabilmek önemli.


Gol ve atak girişimlerdeki alan kullanımları bu şekilde iken topun oynandığı bölgelere bakacak olursak; Fenerbahçe geçtiğimiz haftaya göre savunmada çok daha az oranda top tutarken, orta alanda çok fazla kaldığını görüyoruz. Geçen haftaya göre 3. bölge alan kullanımı hemen hemen aynı ( geçen hafta %31,79). Top 2. bölgeden 3. bölgeye bir önceki haftadan daha fazla aktarılmamış.


Pas bağlantılarında ilk istasyon bölgesi tahmin edildiği gibi Topal oldu. Buradaki sıkıntı 3. bölgeye topun taşınamaması. Bu görevi daha çok Holmen veya Alper'in bölgesindeki oyunculardan bekleyebiliriz. Alper oynadığı dakikalarda bunu çok fazla yapamazken, yerine giren Emre'nin de çok düşük temposu bu görevi yapmasını engelledi. Holmen de Emenike ile yer değiştirince 3. bölgeye top taşımak iyice zorlaştı.


Kuyt sağ tarafta Fenerbahçe adına en çok orta yapan isim olurken Caner ve Gökhan'ın önceki karşılaşmalardaki etkinlikleri olmasa da listenin en üstünde yer alan isimler oldular. Burada geçen haftalarda yazmış olduğumuz gibi isabet oranları hala çok düşük. 


Sow, gecenin "beceriksiz" ismi olarak öne çıkmış olsa da, pozisyona gir-ebil-miş olması bile onun benim gözümde çok önemli bir santrafor olmasını sağlayabiliyor. Bu karşılaşmada yanış tercihler yaptı. 

Webo belki de maçın en önemli iki vuruşunu yaptı. Birinde kaleci Onur topu köşeden çıkardı, diğeri 132 km (!) ile direkte patladı.



Savunma:

Fenerbahçe açısından savunma anlamında yazılacak çok fazla birşey olmayan karşılaşmalardan biriydi. İki stoperin orta alanda bile rakipten toplam 16 top alması savunma hattının ne kadar öne çıktığını gösteriyor.


Maçın Oyuncusu:

Gizli kahraman Topal; toplam 3' 55'' topla oynayıp 86 kere topla buluştu. Takımın en çok pas atan oyuncusu (49) olurken %94 gibi müthiş bir isabet kaydetti. Süreklilik olarak ta takımın açık ara en iyisi. 
Burada Sow, Kuyt hatta Holmen ve Emenike'nin düşük pas isabetlerine dikkat çetmek gerek. Bu oranlar yukarı çıkmalı. Topal, ceza alanına neredeyse Holmen kadar top atarken, Alper sadece 1 top atabilmiş.


Maçın hayal kırıklığı:

Belki bu karşılaşmada çok uzun süre almadı ama transferi sırasında çok şeyler beklediğim Emenike'nin bu sürede "maçın içinde" olmasını istedim. Bir türlü olmadı, sahada amiyane tabirle "şaşkın ördek" gibiydi. Formayı Ersun Yanal'dan alması gerekiyor, forma ona maliyeti sebebi ile verilmeyecek. Bu bilinç ile çalışması gerekiyor. Sanırım Ersun Yanal da ona bu mesajı vermiş olacak, sıra onda... Ben ısrarla Fenerbahçe'ye çok şey katacağına inanıyorum.


Aslında istekten kaynaklanan panik havası takımı olumsuz etkilese de ben genel oyundan, iştahtan memnunum. Bu takımın üstüne katabilecek potansiyelinin olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki haftaları bekleyelim.
Devamını oku...

7. Hafta: Fenerbahçe - Trabzonspor: 0-0: Aşırı istek sonuç getirmeyince




Çılgınca saldırarak başladık maça. Çok daha farklı sıfatlar da kullanılabilir aslında "çılgınca" yerine ama bu sanırım yeterli bir tanım. Daha birkaç gün önce Lazio karşısında baskıyı kaldıramayıp, gömüldükçe pozisyon üstüne pozisyon veren ve kalesinde yok denecek kadar az zamanda 2 gol gören Trabzon takımına yapılması en mantıklı şeydi bu aslında. Takımın isteği, top oynama iştahı, arzusu ne kadar fazlaysa, top kullanma ve paylaşma aklı da bir o kadar gerideydi bugün. Bunun neticesinde de bu kadar baskılı olduğumuz bir maçta beraberliğe razı olmak durumunda kaldık.

İLK YARI

Daha ilk 2 dakika dolmadan izleyenleri heyecanlandıran 2 pozisyon oldu. Holmén'in daha 1. dakikada seken topu alarak kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyon ipi çok erkenden çekebilirdi ama olmadı. Alper ve Holmén ikilisi her sekene atlayarak topun hep bizde kalmasını sağladılar. Bu esnada forvetlerin de akıllıca yanaşmaları sayesinde Trabzon savunmasıyla orta sahası arasını karıştırdık ama bu 5 dakika kadar sürdü.

Trabzon takımının şu şartlar altında yapması gereken tek şey tempoyu düşürmeye çalışıp baskıyı pasla kırmaktı. Zaten yavaş oynayan bir takım oldukları için de başka seçenekleri yoktu denilebilir. 10. dakika civarında tekrar pres şiddeti arttı ve yüklenmeye başladık. 3. stoper gibi görev yapan Mehmet Topal bu dakikada en önde pres yapan oyuncumuzdu mesela. Bu da takımın kompaktlığı ve ileri fırlamaya ne kadar müsait bir yapısı olduğunu gözler önüne serdi.

Golün gelmemesinin getirdiği gerginliğin üstüne bir de Hüseyin Göçek'in neredeyse her temasa çaldığı saçma sapan fauller eklenince oyunun temposu ister istemez geriledi ve daha çok Trabzonspor'un istediği şekle büründü. Buna rağmen takım oyunu ileri itme çabasından vazgeçmedi. Yakalanan fırsatların değerlendirilememesi ise devre boyunca sarfedilen eforun karşılığının alınamamasını getirdi.

İKİNCİ YARI VE DEĞİŞİKLİKLER

İştahından hiçbir şey kaybetmemiş bir takım vardı sahada. Yine oyunu olabildiğince karşı yarı sahada oynamaya çalışan, rakibi bunaltmayı esas alan anlayış kendisini hemen hissettirdi. Alper'in gördüğü sarı karttan sonra 53. dakikada ilk değişiklik geldi ve uzun süredir sakatlığı sebebiyle forma şansı bulamayan Emre oyuna dahil oldu. Topa basıp daha iyi dağıtabilecek bir oyuncu olduğu için Emre'nin tercih edilmesi nispeten anlaşılabilir ama ben bu kadar yüksek tempoda gideceği belli olan bir maça geri dönüşünü yapan Emre'nin dahil edilmesine pek anlam veremedim. Geçen hafta çok temiz bir 45 dakika oynamış olan ve tekrar fiziksel olarak toparlanmaya başladığını gösteren Salih tercih edilebilirdi diye düşünüyorum.

Sonrasında da tam bir "kumar" değişikliği oldu. Ersun Hoca Holmén'i kenara alarak Emenike'yi sahaya sürdü. Şimdi aşağıdaki iki diagrama bakalım ve dizilişimizin değişiminin oyunun gidişatına ne derece etki ettiğini görelim.






Holmén ve Alper topu ileri taşıyan, geriye yardıma gelen ve tükenmeden ileri fırlayan oyuncularken biz yaptığımız değişikliklerden sonra ileriyi kalabalıklaştırmış olduk. Topu hızla ileri taşıyan takımımız gitti ve hatlar birbirinden daha fazla kopmaya başladı. Bu esnada da maç boyunca gömülen Trabzonspor takımı yavaş yavaş ortadaki boşluğu değerlendirerek çıkmaya başladı. Emre'nin Topal'a çok yanaşmasının yanı sıra öndeki 4 forvet oyuncusundan hiçbirinin istisnai pozisyonlar dışında geri dönmemesi de mesafenin açılmasındaki diğer bir etken. Trabzonspor takımı bunu yeterince kullanamadı ve bizi cezalandıramadı. Biz ise daha çok karambol pozisyonlar ürettik ama bunlardan skor bulamadık.

Forvetlerimizin pas-şut tercihlerindeki yanlışlarının yanı sıra geçen hafta bir de ciddiyetsizliklerinden yakınmıştım. Bu hafta da aynı şey oldu denilebilir. Sow'un çok rahat pas yuvarlayabileceği pozisyonlarda röveşata/vole denemesi veya tam tersi bir şekilde tereddütsüz kaleye vurması gereken nokta beklemesi gibi durumlar oldu. Bunlar bu kadar baskılı oynayan bir takım için ciddi şekilde sinir bozucu noktalar.

SONUÇ

Oyuncu değişikliklerinin yanı sıra bireysel tercihlerdeki sıkıntıların bizi galibiyetten ettiği bir karşılaşma oldu. Onun dışında takımın isteğine, oynama iştahına, gösterdiği çabaya ve kuvvetine gerçekten söylenebilecek tek söz yok. Yine de üzerinde durulması gereken eksikler var, bunları es geçmemek gerek. Teknik heyetten gelen açıklamalar da bunların ne kadar farkında olunduğunu gösteren cinsten. Umarım bu maçta nelerin yanlış gittiği net bir şekilde anlaşılmıştır ve gerek Ersun Hoca, gerek de oyuncular bu hataları düzeltme ve tekrarlamama yoluna giderler.
Devamını oku...

4 Ekim 2013 Cuma

Çubuklu'nun Hakkını Vermek Lazım!

Çubuklunun Hakkını Vermek Lazım! (© @burakurt_)

Fenerbahçe’nin Adidas’la olan forma tedarik sponsorluğu 2013/2014 sezonu sonunda bitiyor. Abdullah Kiğılı’nın CNBC-e’ye yaptığı açıklamalar doğrultusunda Fenerbahçe’nin Adidas ve diğer üreticilerle bu konuda görüşmeye başladığını ve 15 gün içinde sonuçlanacağını öğrendik. 

Kiğılı’nın açıklamalarına göre Fenerbahçe Adidas’la mevcut yıllık $2M (€1.5M) tutarındaki sözleşmesinin asgari iki katına çıkmasını talep ediyor, ki Kiğılı rakamın $5M’a kadar gidebileceğini de ekliyor. 


Öncelikle mevcut sözleşme rakamının Avrupa standartlarında oldukça düşük olduğunu belirtmemizde fayda var. Aşağıdaki tablo Avrupa’da en çok forma satan ve forma sponsorluk geliri elde eden takımlarla Fenerbahçe ve Galatasaray’ı karşılaştırıyor. 


İlk 11 için sponsorluk ve forma satış rakamlarını, büyük ölçüde Dr. Peter Rohlmann kaynaklı Sport Intelligence verilerinden derledim. Sadece yeni sözleşme varsa gerekli güncellemeleri yaptım. Avrupa forma satış adetleri 2007/2012 arası 5 yıllık ortalamalar. Türkiye satış ve sponsorluk rakamlarını da kulüp yöneticilerinin açıklamaları ve gazete haberlerinin çapraz kontrolle sağlamasıyla elde ettim. Türkiye forma satış rakamları 2012/2013'e ait. Avrupa sponsorluk rakamları tek marka üzerinden olduğu için Türkiye'de de sadece aynı gruba dahil Türk Telekom & Avea gelirlerini aldım.



Avrupa ilk 11’inde kulüplerin ortalama tedarikçi sponsorluğu geliri €25M. En yüksek rakam €38M ile Real Madrid’e, en düşük ise €13.1M ile Juventus’a ait. Bu durumda Fenerbahçe’nin €1.5M’luk Adidas ve hatta Galatasaray’ın €3M’luk Nike sponsorlukları adeta “Çin’de çocuk işçi çalıştırıyorlar” tadı veriyor. Evet elbette buradaki gelirin ilk 11’deki büyük kulüplerle denk olmasını beklemiyoruz, lakin orta vadede Juventus’un sahibi Pirelli’nin Agnelli'nin (Fiat) yıllardır mütevazı tuttuğu €13M rakamına yakınsamasını beklemek hakkımız.

Forma Başı Sponsorluk Geliri
Forma tedarikçi sponsorluğunda değer belirlerken elmalarla elmaları karşılaştırabilmek için kullanabileceğimiz en önemli parametre forma satış adetleri. Zira bu rakamların, kulüplerin formalarını değerli kılan sportif başarı, yıldız transferi, tarih, pazar potansiyeli gibi değişkenleri barındırdığını söyleyebiliriz. Bu yüzden satılan forma başına elde edilen sponsorluk gelirlerine bir bakalım.

City Etihad’la Uçuyor (!)
Avrupa ilk 11’inde Manchester City dudak uçuklatan bir Nike sponsorluğu var, beher forma başına kulüp sadece Nike’tan tam €85 elde ediyor. Bu elbette ortalamayı yukarı, €37 seviyesine çekiyor, Manchester City’yi çıkardığımızda bu ortalama €32 civarında. Üstelik Manchester City 2007/2012 arasındaki 5 yıllık dönemde yılda ortalama sadece 175 bin forma satabilmiş. Şampiyon oldukları 2011/12 sezonunda bile forma satışları ancak 250 bin seviyesini görebilmiş. 2013 yılında yapılan bu Nike anlaşması da elbetteki ilişkili taraf olmasıyla tartışmalı konumdaki Etihad sponsorluğuyla bu noktaya gelmiş gözüküyor. City ve Etihad 2009’da önce yıllık €9M akabinde 2011’de ise €14.8M’luk forma sponsorluk anlaşmalarına imza atmışlardı.  (City bir önceki sponsorları Thomas Cook’tan yılda sadece €2.75M, Umbro’dan ise €7M civarı kazanıyordu.) Şimdi ise çıtayı €30M’a çıkarmak istiyorlar. Özetle para parayı çekiyor, forma ana sponsorluğu ile tedarikçi sponsorluğu değerleri arasında her zaman bir ilişki var. Karşılıklı kaldıraç etkisi.

Fenerbahçe’ye geldiğimizde 350 bin forma* üzerinden bu rakam forma başına sadece €4.2 (550 bin üzerinden €2.7), Galatasaray’da ise son açıklanan 425 bin rakamı üzerinden €7.1.

Şimdilik 5 Milyon Avro Olmalı
Bu tabloda açıkça görülüyor ki Fenerbahçe’nin tedarik sponsoru gelirini ancak Galatasaray’a denk €3-3.5M seviyelerine getirme stratejisi eksik, asla yeterli değil. Böyle bir sözleşme yenileme aşamasında daha büyük düşünmeli, mümkünse uzun vadeden kaçınmalı. Mevcut rakam, içinde bulunduğumuz ahval ve şeraite rağmen en az 3 katına çıkmalı (€5M) ve tercihen şimdilik Adidas’la 1 yıllık bir uzatma yapılmalıdır. Zira 2015/2016 sezonundan itibaren Avrupa yasağının kalkacağını varsayarak, yeni bir tedarik sponsoru, 4 yıldızlı formalarımız için (temenni bağlamında), 10 yıllık uzun soluklu ve çok daha dolgun (toplam €70M) bir anlaşma önerebilir. Ayrıca şu anda sezon ortasında yeni bir sponsor belirlenmesi sezon içi forma satışlarını da olumsuz etkileyebilir. Ayrıca City örneğinden hareketle öncelikle forma ana sponsorluğunu, stad isim hakkıyla birlikte değiştirmek/yenilemek tedarikçiden beklentiyi de yukarı çekecektir. (Stad isim hakkıyla ilgili de daha önce Papazın Çayırında Saklı Hazine yazısını kaleme almıştım.)


Adidas mı, Nike mı?

Başka bir açıdan bakarsak Avrupa’da ilk 11’deki takımlarda “tedarikçi sponsorluğu” geliri “forma ana sponsorluğu” gelirinin altında neredeyse tek takım yok. Ya ikisi birbirne denk, ya da tedarikçi sponsorluğu çok daha değerli. Fenerbahçe’de bu oran 0.18, Galatasaray’da ise 0.55. Avrupa standartlarında Fenerbahçe’nin bu rasyoyu ilk etapta en az 0.75 ila 0.85’e çekmesi gerek yani €6-7M’ya.

Fenerbahçe bugün sattığı her formadan €32 civarı sponsorluk geliri elde ediyor** (tüm sponsorlar dahil). Forma satın alarak buna €38 da taraftar katkı yapıyor. Avrupa ilk 11 ortalamasında bu rakamlar ise sırasıyla €70.5 ve €65 civarı. Forma fiyatı görece makul ancak sponsor tarafını katlamak şart.

Tedarikçinin Fenerium’la İmtihanı
Fenerbahçe’nin tedarikçi sponsoru gelirini artırmakta en önemli handikapı forma ve şort harici her şeyin Fenerium markasıyla satılması. Yani Adidas markalı bir Fenerbahçe mont, fermuarlı üst (kült tracksuit) veya eşofman vesaire satın alamıyoruz. Elbette Fenerium satışlarının %50’ye yakını belki forma kaynaklı ama, Fenerium içinde Adidas görünürlüğü son derece sınırlı, adeta formadaki logodan ibaret. 

Burada Fenerium’un 80MTL’likdevasa cirosu üzerinden her yıl 15MTL civarında bıraktığı karı da bir nevi tedarikçi sponsorluğu gibi düşünebiliriz. Bu durumda hali hazırda yılda €5-5.5M gelir ile Fenerbahçe’nin esas tedarikçisi Fenerium diye düşünmek de elbette bir bakış açısı.

Bu yüzden yeni sponsora, ederini bulması durumunda, biraz daha hareket alanı tanımak, mağazalarda görünürlüğünü artırmak, ek koleksiyonlarını satışa sunmak lazım. Sponsora forma/şort dışında en az 40-50 kalemlik özel bir Fenerbahçe koleksiyonu  için de izin verilmeli, hatta Adidas'la devam edilecekse retro bir Originals koleksiyonu mutlaka olmalı. Galatasaray’da 73 kalem Nike ürünü olduğunu hatırlatmakta fayda var. 

Özetle forma sponsorlarının "çubuklunun" hakkını vermesi lazım. Lakin bunda sponsorlar kadar Fenerbahçe’ye de görev düşüyor.

Cem ARGUN.- @cargun #CubuklununHakki

* Fenerbahçe'de 2012/2013 için tahmini 350.000 forma rakamını baz aldım. Forma Savaşları haberindeki 550 bin iddiası beni ikna edemedi. Zira hem mevcut şartlarda 2011/2012'de 300 bin forma seviyesinden 550 bin forma seviyesine çıkmak için gereken yaklaşık %80 gibi bir ciro artışı ortada yok, hem de 2013714 için hedef zaten 500 bin.
** Fenerbahçe'nin 2012/2013 sponsorluk geliri $15M. Dağılımı: $11M Türk telekom & Avea, $2M Adidas, $2M Ülker, (MNG Kargo şorta bu yıl yeni eklendi). Dolayısıyla $15M/350K=$43 (€32). Galatasaray'ın 2012/2013 için toplam sponsorluk geliri ise $12.6M.
Devamını oku...