Dün CAS'ın cezayı onamasıyla birlikte Fenerbahçe için önümüzdeki iki sezonda mücadele edilebilecek iki kulvar kaldı. Lig ve Türkiye kupası. Fenerbahçe bu iki kulvarda da mutlu sona ulaşsa bile iki sezon Avrupa'da mücadele edemeyecek. Tabii ki bu kesinlikle başarının hedeflenmemesini gerektirmez. Bu yüzden Fenerbahçe'nin elinde kalanlara odaklanması ve bütün motivasyonunu lige ve kupaya çevirmesi gerekiyor.
İşin saha dışındaki kısmına da değinmeden geçmek mümkün değil. Çünkü bir kulüp yeniden yapılanmaya gitme ihtiyacı duyuyorsa bunun hem saha içi, hem de saha dışı faktörleri mevcuttur. CAS davası özelinde duruma bakarsak da gerek Aziz Yıldırım'ın, gerekse de yönetimin, özelikle de Başkan tahliye olduktan sonra bu süreci yönetemedikleri ve hata üstüne hata yaptıkları ortada olan bir durum. Kulübün kongreye gitme kararı ben bu yazıyı yazarken geldi, dolayısıyla o konuya dair bir yorumda bulunmam şu anda yersiz. Fenerbahçe için en hayırlısının olması şu andaki tek temennim.
Fenerbahçe'nin yönetimindeki yeniden yapılanmanın sahayı da direkt olarak etkileyeceği gerçeği var. İki sene Avrupa'da oynayamayacak bir takımınız varsa bu iki seneyi çok güzel bir şekilde yeniden yapılanma için kullanabilirsiniz. Yani Cristoph Daum'un 2002-03 sezonu sonrasında aldığı enkazı 2004-05 sonunda getirdiği yerde olmaktan bahsediyorum ben. Bunun için daha önce Juventus-Conte örneğini de vermiştim. Başarılı olmak için uğraş, ancak bir yandan da geleceğin takımını oluşturmak için adımlarını at. İki örneğin de ortak özelliği ilk sezonlarını sadece lig ve kupaya odaklanarak geçirmiş olmaları. Şimdiki Fenerbahçe'nin önünde ise iki sezon var. Bu da planlamanın daha geniş zamana yayılabilmesi ve bazı oyuncuların görev tanımlarının çok daha net bir şekilde yapılabilmesi demek.
KADRO VE SEZON PLANLAMASI
Fenerbahçe 2009-10 sezonundan beri "Şampiyonlar Ligi kadrosu" kuruyor her sene. Yani en azından denilen o. Yani bu planda oyuncu alınıyor, bonservis ve maaş ödeniyor. Peki Fenerbahçe o sezondan bu yana Şampiyonlar Ligi'ne gidebildi mi? Türlü sebeplerden dolayı hayır. 2011-12 sezonunda olan rezalete burada değinip sinir bozup odağı dağıtmayacağım ama diğer sezonlara da 2009-10 sezonu haricinde hazır girilmediği ve kötü başlangıçlar yapıldığı ortada. Üstelik bu kanaat değil, istatistiklerle de desteklenilebilir bir durum.
Son 5 sezonda ilk yarılarda sırasıyla 33, 37, 33, 35 ve 27 puan toplamış. Sadece 2010-11 sezonunda ikinci yarıda 49 puan (toplamda 82) toplayarak durumu lehine çevirebilmiş. 2009-10 sezonu haricinde de 70 puanın üstüne çıkamamış 34 maçın sonunda.
Yani genel olarak lige kendini hazırlayamayan, iniş çıkışları çok tahmin edilebilir olmayan, ve istisnai durumlar haricinde seri yakalamakta zorlanan bir Fenerbahçe var. Saha içine yansıyan planlama hatalarından daha önce de bahsettik. Gerek yönetimin, gerek teknik ekibin eksik olan noktalarına geçen sezonun değerlendirmesinde de değinmiştim. Bu sezon için transferin kapanmasına 8 gün var ve bizim kadromuz ne yazık ki henüz istenilen şekli almamış durumda.
3 kulvara göre kurulan veya daha doğrusu kurulmaya çalışılan kadro şimdi 2 kulvarda mücadele edeceğine göre bazı şişkinlikler ortaya çıkıyor. Takımın hâlâ ne oynamaya çalıştığı belli değil, Ersun Yanal'ın da kafasında ne olduğunu sanırım bir tek kendisi biliyor. Bugüne kadar oynanan resmi maçlardan ben kendi adıma bir sonuca ulaşamadım en azından. Bu yüzden Ersun Yanal'ın artık önünde mutlak başarıya ulaşması gereken 2 kulvar kalmışken kafasındaki her neyse onun sahaya yansıtılması için elinden geleni yapması gerekiyor.
STRATEJİ
Geçen sezon çoğunluk Aykut Kocaman'ın takımının lig performansını eleştirirken takımın pasif kalması ve rakibi beklemesi temel noktalarımdan birisiydi. Avrupa'da önlem alan takım işlerken, ligde önlem alınan takım olunduğu için kilidi açmakta zorlanan ve biraz baskı yediğinde korkulu anlar yaşayan bir takım vardı.
Türkiye ligi için sık sık dile getirdiğim bir terim var sonuca gitmede etkili olan. Dayak futbolu. Zaten kadro olarak bir kalite farkına sahip olan Fenerbahçe rakiplerinden daha agresif ve arzulu olduğu takdirde her takımı sindirir, her takımı boğar ve bir şekilde de sonucu almayı başarır. Bunun örneklerini 2009-10 sezonunun son 8 haftasında ve 2010-11 sezonunun ikinci yarısında gördük. Rakiplerin tempoya dayanamadığı, fiziksel olarak Fenerbahçe'nin seviyesine erişemediği, tükendiği ve kaderine razı olduğu maçlar izledik.
Şimdi son zamanlarda birçok kişinin çizdiği ve çözüm aradığı diagram faslına gelelim. Önce geçmişten bir örnek vererek başlayalım. Meselenin aslında sadece sistemle ilgili olmadığının, oyuncuların topsuz oyundaki hareketliliğinin ve alan paylaşımının da başarıda kilit olduğunun altını bir daha çizelim. Oyuncuların hareketliliğinin sağladığı esnekliğin ve bu esneklik sayesinde üst düzey olan oyuna katılımın da bize getirdiği neticeleri şöyle bir hatırlayalım.
Şimdi altta iki diagram var. Diagramlar 2009-10 sezonunun son 8 haftasındaki diziliş. Yer yer bazı oyuncuların pozisyonları değişmiş olabilir ama esas alınan düzen ve oyuncu grubu çoğunlukla buydu. Soldaki diagram topsuz oyundaki Fenerbahçe'yi gösterirken, sağdaki diagram da top Fenerbahçe'ye geçtiğinde takımın aldığı şekli gösteriyor.
Takımın esas dizilişi 4-4-1-1 iken topa sahip olduğunda bu sıralar fazlaca dillendirdiğimiz 4-1-3-2'ye dönüştüğünü görüyoruz. Bu oyuncu grubunun ne kadar iştahlı olduğunu, nasıl diri kaldığını ve 90 dakika mücadeleden kopmadığını, dehşet bir pres gücüne sahip olduğunu ve topu da bir hayli iyi dolaştırdığını hatırlarsınız. Bunu şimdi burada bırakalım ve şu andaki oyuncu grubumuza dönelim.
ELDEKİ OYUNCU GRUBU VE YAPILANMA
Kadronun şişkinliğinden bahsettik, ki bu bilinen bir durum. Hâlâ gönderemediğimiz yabancılarımız ve bu sebepten dolayı lisans çıkartamadığımız bir Samuel Holmén var kadroda. Takımın iki sene Avrupa'da mücadele edemeyeceğini, yaş ortalamasının bir hayli yükseldiğini ve buna oranla da maaşların bir hayli yüksek olduğunu göz önünde bulundurunca bazı oyuncuların elden çıkarılması gerektiği gerçeğiyle yüzleşmek gerekiyor.
Ayrıca oyuncu grubumuzun yerlilerinin bir kısmının özellikle son 3 sezonda ciddi şekilde yıprandığını göz önünde bulundurmak gerek. Bunu "Aykut Kocaman arkasında enkaz bıraktı" olarak algılamamak gerek. Oyuncuların bir kısmının dış etkenlerden dolayı kendilerini bir hayli yıprattıkları ve gerek mental, gerekse de fiziksel olarak istenilen düzeyden çok uzakta olduğu gerçeği var. Bir de tabii ki yaş-motivasyon durumu, kendini geliştirme isteği ve oynamaya açlık var. Mental olarak kendisini tüketmiş, yabancı sınırlamasından dolayı forma şansı bulabilen veya alternatif olabilen oyuncularımız var. Bunu kötü niyetle söylemiyorum çünkü hepsinin çok emeği var geçtiğimiz yıllarda ancak futbolda da duygusallığa bu kadar yer yok. Eğer yeniden yapılanma olacaksa bazı oyunculara emekleri için teşekkür edilip yollar ayrılmalı.
Katılırsınız veya katılmazsınız ama ben artık Volkan, Bekir, Yobo, Cristian, Mehmet Topuz, Emre, Krasic ve Meireles'in bu takım için yük veya lüks olduğu düşüncesindeyim. Kaleci Serkan Kırıntılı ve Selçuk Şahin'nin de sırasıyla bu sezon ve önümüzdeki sezon sonunda bitecek olan kontratlarından sonra bu kontratların yenilenmesinden ziyade artık daha genç ve oynamaya aç oyunculara yerlerini bırakmaları, yapılanma için doğru olur. Webo ve Kadlec'in, hatta Kuyt'ın bile "gençleştirme operasyonu" diyerek gelecek planlarının dışında bırakılmasına açıkçası ses çıkartmam.
Takımda şu anda temel taşlardan biri olup kâr ederek satılabileceğini düşündüğüm tek oyuncu ise Sow. Sow da 15 milyon euro ve üstündeki her teklifte satılabilir, zira ortada iyi bir kâr payı var. Yok satmıyorsak da o zaman Sow'a sorumuluk verip, aktif bir şekilde kullanarak kendisinden maksimum fayda sağlamak gerek.
İSKELET
Her takımın bir iskeleti ve bu iskeletin etrafını doldurup istikrar sağladığı bir oyuncu grubu vardır. Bizim iskeletimiz ciddi şekilde yıpranmış ve yorulmuş durumda. Dolayısıyla da bazı hamlelere ihtiyaç var. Benim geleceğe yatırım olarak düşündüğüm iskelet ise Mert-Gökhan-Alves-Topal-Alper-Salih şeklinde. Hemen "Alves yaşlı ama nasıl geleceğe yatırım bu?" sorusunun geleceğini duyar gibiyim, o yüzden cevaplayayım. Alves hem bu takım için iyi bir saha lideri olacak bir oyuncu hem de stoperlerde o yaş olgunluk yaşıdır. Tecrübesiyle takıma seviye atlatabilecek bir oyuncudan siz maksimum faydalanmalısınız. Bu da hemen Kuyt'ı akıllara getiriyor haliyle.
KUYT
Tartışmasız ki bu takımın en çok mücadele eden, en özverili oynayan ve en profesyonel oyuncusu. Bu açıdan baktığınız zaman vazgeçilmez olarak görünüyor ancak bir de işin diğer kısmı var. Kuyt top ayağındayken bu takımın en yetenekli oyuncusu değil, bu bir gerçek. Yine de geçen sezonki istatistikleri ve skora katkısı da bunun aksini kanıtlar cinsten.
Kuyt için birkaç paragraf üstte "gençleştirme operasyonu çerçevesinde gelecek planlarında bulunmamasına ses çıkartmam" cümlesini kurdum. Oyun planı çerçevesinde yer almayacaksa da bu dediğimin arkasındayım. Yok yer alacaksa o zaman kalması ve saha içi liderlerinden biri olmasını tabii ki isterim.
SİSTEM
Fenerbahçe'nin saldırgan, agresif, oyunu ileri iten, rakip kaleye yıkan, presle rakibini boğan, sürekli rahatsız eden, topa sahip olup oyunu karşı yarı alanda oynayan ve domine eden bir yapıda olmasını bekliyoruz hepimiz. Son birkaç yılda birkaç istisna maç dışında böyle bir durum olmadı. Özellikle de geçen sezonda daha çok bekleyen ve rakiplerinin yaptığı hataları cezalandıran bir takım kimliğine büründü Fenerbahçe. Peki neleri değiştirmeli, neleri çıkartmalı, neleri eklemeli?
Fenerbahçe'nin şu kanat oyuncusu eksik yapısıyla 4-3-3 ve varyantlarını oynamaya çalışması garip kaçıyor. Zaten oyuncuların birbirlerine fazla yanaşmadığı, birbirlerinden çok kopuk kaldığı ve hareket etmeye mecalleri yokmuşçasına oyundan silindikleri tablolarla karşılaşıyoruz sezon başından beri. Bunun için de topu sahada ayağına bekleyecek oyuncular yerine topa basacak ve topla ileri gidebilecek oyunculara ihtiyaç var. Bu merkez orta saha bolluğunda da akla diamond 4-4-2 ve varyantları geliyor. Özellikle de herkesin son günlerde fazlaca dillendirdiği 4-1-3-2.
Peki Fenerbahçe 4-1-3-2 oynayabilir mi? Pek tabii oynayabilir. Oyuncu grubu ve bu oyuncuların karakteri buna bir hayli müsait. Birkaç ufak dokunuş ve sistemde ısrarla bu oyun oturtulabilir ve özlediğimiz tabloyu ortaya çıkarabilir bu takım.
Bir iskelet yazdım birkaç paragraf üstte. Şimdi eldeki mevcutla bu iskeletin etrafını dolduralım.
"Ama bu kanatsız oyun!" diyecekler için hemen sorayım: "Şimdi kanat oyuncularıyla mı oynuyoruz?" Bu sistemin önerilmesinin de, birçok insan tarafından benimsenmesinin sebebi de eldeki mevcut kadroya tam oturuyor olması. Tabii ki her sistemin delinmeye müsait tarafları var. Onlara da değinelim.
Mesela bu dizilişte sağ iç ve sol iç oyuncularının top rakipteyken kapanarak kanat beklerine destek vermesine, top bizdeyken de kanatlara açılmalarına ve ceza sahasına koşular yapmalarına gereksinim duyacağız. Santraforlardan birinin orta sahaya yanaşarak gerektiğinde merkezde kalabalıklaşmaya yardım etmesi de gerekli. Yani kısaca bir noktaya geliyoruz: Topsuz oyunda hareketlilik!
Sistem ve dizilişten bağımsız olarak Fenerbahçe'nin şu anda en ağır şekilde eleştirilebilecek tarafı oyuncuların topsuz oyundaki hareketsizliği. Forvetlerimiz rakibe basmak veya orta sahaya yanaşmak yerine kendilerini ileri atıp topu bekliyorlar ve bu da plan dahilinde olsa bile, geriden uzun top oynanmasına sebebiyet veriyor. Sonrasında merkez orta saha oyuncularımız top bize geçtiğinde hemen uzun oynamaya hamle ediyorlar. Halbuki topla kat etmeye çalışsalar çok daha fayda sağlayacaklar ama topu hemen ayaklarından çıkarma isteğiyle alelacele oynadıkları uzun toplar da hep rakibe gidiyor ve aradaki mesafeden dolayı sekene hamle etmeye mecalleri kalmıyor bir süre sonra. Daha birçok konuda eleştiri getirilebilir ama temeldeki sıkıntı hareketsizlik.
KADRO MÜHENDİSLİĞİ
Birçok oyuncuyla yolların ayrılması gerektiğini yazdım. Peki bu giden oyuncuların yerini nasıl dolduracağız? Hem altyapıya bakıp özkaynaklarımızı kullanarak, hem de başarıya aç oyuncuları transfer etmeye yönelerek. Önümüzde 2 sene var sistemi ve kadro derinliğini mükemmelleştirmek için. O yüzden bunu hedef olarak koyup buna doğru yürünecekse, o zaman yol üzerinde kaybedilecek birkaç maçın çok büyük önemi olmaz. Fenerbahçe'nin günü kurtarmaktan ziyade geleceği çok ciddi şekilde planlamaya ihtiyacı var ve fırsat ayağa gelmiş durumda.
Altyapıdan yetişen pırıl pırıl gençlerimiz var. Geçen sene az da olsa süre alan Recep ve Beykan var ilk planda. Beykan bu seneyi kiralık geçirecek Karabükspor'da. Recep'in de aynı şekilde kiralanması gerektiğini düşünüyorum ben, ki sürekli oynama fırsatı bulsun, kaybolmasın kadro rotasyonunda. Bu sene A takım kadrosuna dahil ettiğimiz Aziz'in de yer yer forma bulması gerekir.
Bu üçlünün dışında Turgutluspor'a kiraladığımız Oğuz Mataracı ve Gökhan Sazdağı da bu süreç içerisinde gerekli sertliği kazanıp takıma dönecektir. Aynı şekilde Ankaraspor'a kiraladığımız Berkaycan Değirmencioğlu var elde. Geçen sezonu Manisaspor'da geçiren ve bu sezon da Adana Demirspor'da olacak olan Gökay Iravul da zaten birçoğumuzun adını en iyi bildiği altyapı ürünlerinden.
Daha alt kategoriden gelip ileride takımın bir parçası olmalarını beklediğim İbrahim Serdar Aydın, Metincan Cici ve Egemen Zengin'in de geleceklerini şimdiden planlamaya başlamakta fayda var. Bu gençlerimizin de A2 ve kiralık tecrübelerinden sonra ceza bitiminde veya bitimden bir sene sonra A takım kadrosuna yerleşeceklerini umuyorum.
Bunun dışında alternatif eksikliği çektiğimiz diğer pozisyonlar için de gerek yerli, gerek yabancı oyuncuları dikkatli incelemekte fayda var. Bu kadar kısa sürede scouting raporu çıkartamayacağım için o da başka bir yazının konusu olsun.
SONUÇ
Yol üstünde tökezlemek birçok kişinin hoşuna gitmeyecek olsa bile 2 sezon Avrupa'da oynayamayacak bir Fenerbahçe'nin artık yeniden yapılanmasının ve bu esnada da sistemini oturtana kadar tökezlemesinin vakti artık geldi. Zira saha içindeki tablo ortada. Birçok şeyin değişmesi gerek ve ben elimden geldiğince bütün konulara değinmeye çalıştım. 2 sezon hem yapılanmak, hem de istikrar sağlamak için gayet iyi bir süre. Hatta belki gereğinden fazla uzun bir süre.