16 Ekim 2011 Pazar

Quiz Show: Şike her yerde!



Önce, en yalın haliyle filmi özetlemek gerekecek sanırım ve sabredip okuyabilirseniz sonuna kadar, daha rahat ifade edebileceğim söylemek istediklerimi.


Buyrun:


Gerçek bir hikayeden uyarlanan Robert Redford filmi, 1994 yapımı.


Quiz Show adlı televizyon programı. Amerika'da televizyonun, hayatın en önemli parçası olarak yerleşmeye başladığı yıllar, 1950'lerin sonları.


Oldukça zor soruların yarışmacılara yöneltildiği bir bilgi yarışması. Puanlanan sorularla 21'i bulan yarışmacı haftanın şampiyonu oluyor ve para ödülünü alıp bir sonraki hafta yarışmaya devam ediyor. Yaklaşık yarım saat süren bu televizyon programı neredeyse tüm Amerika'yı ekran başına kitliyor.


Ekran önünde;
Jack Barry, sunucu.
Herbie Stempel, rekortmen yarışmacı.
Charles Van Doren, Herbie Stempel'i yenip bayrağı devralan profesör.

Ekran arkasında;
Dan Enright, Quiz Show'un yapımcısı.
Dick Goodwin, Quiz Show soruşturmasını yürüten Kongre Altkomite Avukatı.


Ayrıca, 
Geritol, programın sponsoru.
NBC, programın yayınlandığı kanal.


Fotoğrafta sağda görünen rekortmen yarışmacı Herbie Stempel, her hafta kazanmaya devam ederken, NBC'nin program saatindeki ratingleri ve program sponsoru Geritol'un satışları giderek düşüyor. Yapımcı Dan Enright bunun tek sebebinin, imaj ve popülaritesi zayıf görünümüyle Herbie olduğunu düşünüyor. Ve yerine yeni bir "Dahi" arayışına giriyor, Popüler bir "Dahi".


İmdadına, bir başka yarışma programı için NBC'ye başvuran Charles Van Doren yetişiyor. Ünlü bir yazarın oğlu, Colombia Universitesi'nde profesör, zeki ve oldukça yakışıklı. (Fotoğrafta solda)


Dan, Charles'a hiç gecikmeden teklifini yapıyor ve kurtarıcısı olmasını ümid ediyor. Kazanabileceği parayı ve şöhreti hayal eden Charles da bu teklifi geri çevirmiyor. Ancak Dan; Charles'a, Herbie'yi yenmesi için ona yarışmada soracakları soruları önceden vereceklerini ve Herbie'nin kendisine sorulan soruyu cevaplayamayacağını ima ediyor. Charles bu duruma karşı çıksa da, istemem yan cebime koy demeyi ihmal etmiyor.


Dan, yeni "Dahi"sini bulur bulmaz eskisiyle bir akşam yemeği yiyor ve vadesinin dolduğu mesajını net bir şekilde ifade ediyor. Artık Herbie'nin son görevi, "1955 yılında Oscar'ı hangi film kazanmıştır?" sorusuna "Marty" yerine "Rıhtımlar üstünde" şeklinde yanıt vermek. Karşılığında NBC'de bir televizyon programı sunuculuğu yemi ve o güne kadar kazanmış olduğu para ödülü vaad ediliyor. Herbie, şöhret sahnesinden inmek anlamına gelen bu değişikliği istemese de, hem mecburiyetten hem de vaad edilen yem ile, kabul ediyor.


O gün geldiğinde, milyonların önünde, Herbie "Marty" yerine "Rıhtımlar üstünde" yanıtını verirken; 21'i, "bildiği" bir soruya yanıt vererek Charles buluyor.


Şampiyonluk el değiştiriyor ve yeni şampiyonun popülaritesiyle birlikte haftalar geçtikçe ratingler yeniden yükseliyor. Geritol'ün satışları da rekor kırıyor haliyle. Charles Van Doren, TIME'a kapak oluyor ve 100.000 Dolar'ı aşan para ödülünü artırmaya devam ediyor.


Zamanla soruların cevaplarını almak ve bu danışıklı dövüşe alet olmak Charles'ın canını sıkıyor ama bunca şöhret ve parayı elinin tersiyle itecek cesareti bulamıyor.


Herbie ise kandırıldığını fark ediyor ve yaygarayı koparıyor. Önce Dan ile görüşüyor ama istediğini elde edemeyince hakkını mahkemede arıyor. Mahkemeye apaçık şekilde, soruyu yapımcının talebiyle bilerek yanlış yanıtladığını ve Charles Van Doren'ın haksız bir şekilde şampiyon olduğunu belirtiyor. Ancak mahkeme takipsizlik kararı veriyor. Yargıcın Dan ile bağlantısı da es geçilmiyor elbette filmde.


Gazetelere kıyı köşe yansıyan bu haber, Kongre Alt Komitesi avukatlarından Dick Goodwin'in dikkatini çekiyor. Yolsuzluk kokusu alıyor. Yetkiyi aldıktan sonra da araştırmaya koyuluyor.


Programın daha önceki şampiyonları, galipleri, mağlupları ile bir bir görüşüyor. Ama kısa sürede arzuladığı sonucu alamıyor.


Herbie ve Charles ile yaptığı görüşmelerle soruşturmayı yoğunlaştırdıktan sonra itiraflarla birlikte düğüm yavaş yavaş çözülüyor.


Herbie, haftalar boyunca kazanırken soruları aldığını itiraf ediyor ve Charles'ın da kendisinden farklı olmadığını iddia ediyor.


Charles ise hem ailesinin hem de kendisinin adını lekelememek için inkar ediyor.


Dan, durumu idare etmeye çalışıyor. Ancak iş çığrından çıkıyor. Mahkeme kuruluyor. 


Dönen tezgah net bir şekilde ortadayken Televizyon kanalı NBC ve program sponsoru Geritol bu işten sıyrıksız kurtulmaya çalışıyor. İnkarla başlayan soruşturma itiraflarla devam ediyor. 


Herbie, Charles ve Dan itiraf ediyor.
NBC ve Geritol ise bu suçun kabul edilemez bir şey olduğunu ve kendilerinin de mağdur edildiğini, tüm yaşananların bilgileri dışında gerçekleştiğini belirterek inkar ediyor.


Sonuç;


NBC ve Geritol hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.
Charles, Herbie, Dick ve Dan içinse, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.


Özetle,


Kişilerle kurumlar ayrılıyor. Kişiler suçlanırken, kurumlar aklanıyor.


Bu film gerçek bir hikayeden uyarlanmış. Amerika ve düzenini düşündüğümüzde çok da şaşırtıcı değil aslında. Fakat geçen onca yıl sonunda, dünya üzerindeki hangi noktanın farkı kaldı Amerika'dan?




Dünya televizyonda yaşanıyor.
Hayat dikdörtgen bir kutunun içinde devam ediyor.
Daha rahat anlaşılır olması için Türkiye ölçeğinden gidersek; 75 milyon nüfusun yarısından fazlası akşam vaktini televizyon karşısında geçiriyor.


Dolayısıyla yaşanan anlar, o ana orada şahitlik edenlerden ziyade, ekran başındakiler için kurgulanıyor.


Filmde olduğu gibi. Herşey düzmece. Her adım kurgu, senaryonun bir parçası.
Sorular kasadan çıkarılır, yarışmacılar terler, her an gerçekmiş gibi gelir. Oysa her bir saniye ilüzyondan ibarettir. 


Amaç, kesinlikle tek amaç; daha fazla seyirciyi ekran başına toplamak, ekran başında geçirdikleri süreyi artırmak ve bu zamanları Dünyayı yöneten şirketlere sahneye çıkmaları için satmak.


Amaç daha fazla hamburger yenmesi.
Amaç daha çok araba satılması.
Amaç daha büyük ev almak için para satılması.
Amaç daha çok tüketim.


Bunun içinse ne ahlaki ne de insani değerler sandığınız kadar önemli.


Yegane makbul şey rating ve reklam.
Çağın en önemli pastası. 




Şimdi biraz saçmalayalım.


NBC.
Geritol.
Quiz Show.
Jack Barry.
Dan Enright.
Herbir Stempel.
Charles Van Doren.
Dick Goodwin. 


Kanal.
Sponsor.
Program.
Sunucu.
Yapımcı.
Oyuncu.
Oyuncu.
Savcı.


Şimdi koyun herbirinin yerine "3 Temmuz" Sepetinden bir isim.
Hiç sırıtmıyor değil mi?


Dünya düzeni bu mu dersiniz?
Ağladığımız, güldüğümüz herşey düzmece mi?


Matriks mi ya da, komik değil mi?




Ama döngü yalan söylemez.
Bugün futbolun tüm dünyada en büyük gelir kaynağı televizyon yayınları. Öyle ki; bu gelir yok olduğu takdirde futbol endüstrisi çöker. Hoş, sonu daha güzel olur ama neyse. 
Sahada 22 kişi futbol oynuyor, tribünde onbinler en fazla. Ya ekran başında?
Milyonlarca tüketici.
Onlarca program, yayın ve reklam dakikası. 
Coca-Cola'sı, Arçelik'i, Toyota'sı..
Satın alıyorlar akşamlarımızı.


Tüketici, televizyon yayınına doğrudan, reklamlarda pazarlanan ürün ve markalara ise dolaylı olarak para harcıyor. Bu para birikiyor. Tüm sıfırlarını kuşandıktan sonra hiyerarşik sıraya göre dağıtılıyor. 
Markası, kanalı, futbolcusu, doğrudan ve dolaylı olarak kazanıyor.
Peki kim kaybediyor?


Hepimiz, öyle değil mi?




Futbol maçı, programı..
Pembe, yeşil, mor dizi..
Dans, şan, şöhret yarışmaları..
Ve izlediğiniz ne varsa;


Sizce para onları kaderine terk eder mi?
Sizce para o kadar masum mu?


Ve bu düzen içerisinde;


İki kere son anda şampiyonluk vermiş, takımının kazandığı her maçta kalp krizi tehlikesi geçirmiş bir futbol kulübü başkanı mı suçludur, sadece?


Yoksa, sen kurallara uymuyorsun, tezgaha gelmiyorsun, düzeni bozuyorsun denilerek rüşvet yemeyen devlet memurunun düştüğü hazin sona mı uğramıştır?


Bugün ya da yarın,
Vicdanınız size doğruyu er ya da geç söyleyecek,
Onu mutlaka dinleyin.


Ve bu dünya için iyi birşey yapmak istiyorsanız,
Televizyon izlemeyin!

















1 yorum:

  1. Elinize sağlık, keyifle okudum. "Columbia" Üniversitesi, bu arada.

    YanıtlaSil