29 Aralık 2011 Perşembe


3 Temmuz'da ne dedik?


"Fenerbahçe şike yapmadı, biz temiziz. 
Aziz Yıldırım'ı sahadan silmek için kendisinin ve çevresinin yaptığı telefon görüşmelerine şüphe sosu döküldü ve paketlendi."


Siz ne dediniz?


"Fenerbahçe şikecidir, Aziz Yıldırım şeytandır."
Tabii siz bunu hep söylediniz. Söylettiler size.











Devamını oku...

26 Aralık 2011 Pazartesi

Kaybedenler Kulübü!


Sorduk; 3 Temmuz'dan bu yana, malum konunun muhattapları mı daha çok beyanat vermiştir yoksa fırsatçı Galatasaray yöneticileri mi diye?


Kanaat getirdik sonra; Galatasaray'ını bırakıp 7/24 Fenerbahçe'yi konuşanların, Fenerbahçe nefreti ya da kompleksi, bırakın Galatasaray aşkını, anne sevgisinden bile büyük.


Hadi üşenmeyin, herhangi bir haber sitesinin arşivini günbegün kontrol edin. Adnan Öztürk ya da Ünal Aysal'ın, doğrudan ya da dolaylı olarak Fenerbahçe aleyhinde beyanat vermediği gün var mı?


Bir de öylesine intizamlılar ki maşallah, tahteravalli gibi, bir Öztürk, bir Aysal konuşuyor. Kesinlikle sırayı bozmak yok. Bu lise geleneği mi yoksa?


Hadi Ünal Aysal Başkan, o kadar botoks yaptırmış, göstermek için bile geçer kamera karşısına, Adnan Öztürk'e ne oluyor arkadaş?


Bir de itiraf edercesine inkar ettiği "Biz fırsatçı değiliz!" söylemi yok mu? Kim sordu sana ki "Biz fırsatçı değiliz!" diyorsun. Unutma liseli, sormadan yapılan fazladan inkar, itiraf sayılır.


Sadri Şener bile bu liseliler kadar konuşmadı yahu, hele ki adamcağızın kupasını vermiyorlar(!)


Benim anlamadığım; Fenerbahçe'nin düştüğü/düşeceği kötü durumdan mı kıvanç duyacaksınız yoksa Galatasaray'ınızın zaferlerinden mi?


Her Allah'ın günü birinizin şike soruşturması hakkında verdiği beyanatları okuyunca, sanki Galatasaray pek de umurunuzda değilmiş gibi de o yüzden soruyorum yanlış anlamayın.


Haa, size bir de tavsiye;


Bir radyo programı yapın siz, ikiniz. Ağzınız boş kalmasın!
İsmi de hazır, hediyem olsun: Kaybedenler Kulübü!!!







Devamını oku...

25 Aralık 2011 Pazar

Şikeli isim tamlamaları ve Rahmetli Goebbels!



Şike Depremi
Şike Operasyonu
Şike Soruşturması
Şike Davası ile başladı;


Şike Örgütü
Şike Yasası
Şikenin Resmi
Transfer Şikesi
Yargıda Şike ile sulandı.


Şikenin Merkez Üssü ile taçlandı,


Ve


Şike Mitingi ile zirveye çıktı.




Dümendeki eksik olmasın buyur etmiş; propaganda yapın, şikeyi daima cümle içinde kullanın ki halkın beynine kazınsın demiş; ki Kaptan pek de haksız sayılmaz. 
Çok eski numaradır bu propaganda; Nazi Subayı, rahmetli Joseph Goebbels'in bugünün pazarlama dünyasında dahi hala kullanılagelen propaganda tarzıdır bizatihi.


Tabii Rahmetli görse bugün yapılan Şike Propagandasını, kemikleri sızlardı ve şöyle derdi:


"Lan oğlum çok belli ediyonuz lan!"




Velhasıl, Goebbels diyor ki:



  • Halkı her zaman ateşle. Asla soğumasına izin verme.
  • Hatalı olduğunu veya yanlış yaptığını asla kabul etme.
  • Asla rakibinin üstün bir yanı olduğunu kabul etme.
  • Asla kendinden başka bir seçeneğe hareket alanı bırakma.
  • Asla kabahat üstlenme.
  • Sadece bir rakibine odaklan ve kötü giden herşeyin suçunu onun üzerine yık.
  • Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.
  • Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır.
  • Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar. Hıristiyanlığın bu kadar etkili olmasının sebebi 2000 yıldır aynı şeyi söylüyor olmasıdır.

Ne dersiniz, tanıdık geliyor mu?
Yok canım?

O kadar da değil, di mi?
Fenerbahçeliyiz ya, komplo teorisi bunlar, safsata öyle değil mi?


11 Eylül'ün ardından Bush ve Sevgili Savunma Bakanı, ulusa seslenirken dakikada kaç kere "Terrorism" kelimesini kullandı biliyor musunuz peki?




Neyse, uyandırmayım, uykunuzu bölmeyim Sevgili Yurttaşlarım.
Uyusun da büyüsün niiiiinnni...








Devamını oku...

Yorumsuz kareler #46

Devamını oku...

23 Aralık 2011 Cuma

Biz soykırım da yapmadık şike de; ya siz?


Sözde Ermeni Soykırımının reddedilmesini suç sayan yasa tasarısı Fransa meclisinde onaylandı. Film koptu. Kılıçlar çekildi.


Ne diyoruz biz?
Biz soykırım yapmadık!


Peki itirazımızı konuyla alakadar olan hangi ülke kabul ediyor?
Maalesef hiçbiri.


Yanımızda kim var?
Maalesef hiç kimse.


Bu iddiaların menşei neresi?
Ermenistan.


En büyük destekçisi ve propaganda kaynağı?
Fransa.


Avrupa Birliği'nde yürüyen lobi faaliyetleri, Amerika'nın iki tarafı da karşısına almak istemeyen tavrı ama % 51 de olsa Ermenistan tarafında olması.


Sözün özü tek başımızayız bu hiçbir faydası olmayan geçmişi aklama serüveninde.


Tıpkı Fenerbahçe gibi.
Tıpkı Fenerbahçe'nin aleyhinde yürüyen iddiaların menşei ve propaganda kaynağı gibi.


Hangi modda şu anda Türkiye? 
"Biz soykırım yapmadık!"
"Fransa önce Cezayir'de ve diğer Afrika ülkelerinde yaptıklarına baksın!"
"Sömürgeci Fransa!"
Vs..


Hangi modda şu anda Fenerbahçe?
"Biz şike yapmadık!"
"Trabzonspor şikenin alasını yaptı ama dinlenmedi ve/veya hasır altı edildi!"
"Amaç Aziz Yıldırım'ı bitirmek!"
Vs..


Gördüğünüz gibi, propaganda her yerde.
Maruz kalanlar ve dümeni tutanlar.
Eskiden silahla yapılan koltuk/para/toprak kavgaları artık siyasetle medya üzerinden yürüyor. Ve tüm aktörler bu oyuna alet oluyor. 


Her propaganda bir amaç uğruna.
Her birinin sonunda bir kurban daha.


Fenerbahçe'yi bir kalemde silen Türkiye, kendini nasıl savunacak bakalım şimdi!
Benim/bizim içim/içimiz rahat.


Soykırım da yapmadık şike de!





































Devamını oku...

21 Aralık 2011 Çarşamba

"Hoşgeldin Rasim!"



Mehmet Ali Aydınlar; Acıbadem Hastaneleri Sahibi. Fenerbahçe ve Futbol Federasyonu yöneticilikleri yapmış spor adamı.
Yukarıdaki kimlikten tabiri caizse bir "kalite" bekleriz herhalde değil mi?
Aşağıdaki notu okuyalım bi önce:

"Geçen Cuma Beyaz TV’de Dinamit var, Kütahyalı ve Ümit Zileli… Ortada Kütahyalı yok, Zileli konuşuyor… Bi 1 saat geç geldi… Yurtdışındaymış, gecikmiş..
 Girdi, bi 10 dakka oldu telefonu çaldı… Arayan Mehmet Ali Aydınlar… ”Saolun başkanım, teşekkür ederim, hoş bulduk… Şu an canlı yayındayım” vs… Meğer freeshopta bi kadın yardımcı olmuş Kütahyalı'ya… O da Aydınlar'ın eşi çıkmış, öyle haberdar olmuş Aydınlar.. Hoşgeldin demek için aramış…
 Bu adamın bir hastaneler zinciri sahibi olması trajikomedi…"


Kütahyalı 30 yaşında.
Ne olduğu, nasıl popülarite kazandığı ve hangi amaca hizmet ettiği ortada.
"Özgürlüğün çarpıntısı" yazıyor web sayfasında.


Aydınlar ise hastaneler sahibi, profili oldukça yüksek bir iş adamı. Bir dönem Fenerbahçe'de yöneticilik ve sponsorluk yapmış Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı.


Sami Çölgeçen mevzuu için canlı yayında Kütahyalı'yı aramasını yadırgamıştık. Ama yukarıda anlatılan anektod içler acısı.


Tabii öncelikle akıllara Kütahyalı ile Aydınlar'ı bu kadar birleştiren, hal hatırdan öteye götüren şey nedir sorusu geliyor.


Bilemeyiz. Yorum yapmayalım.


Ama biz şu kısmı pekala yorumlayabilliriz.


Aydınlar gibi bir adamın Kütahyalı ile ne işi olur?
Cep telefonunda numarasının olması bile garip karşılanabilecekken, canlı yayınlarda araması, Türkiye'ye hoş geldin yağlaması ne içindir?


Yükseldikçe alçalırmış bazen insanlar.
Bu kadar kolay mı?


Neyi temsil ediyor bu 30 yaşındaki "Özgürlüğün Çarpıntısı" ?










Devamını oku...

16 Aralık 2011 Cuma

Evladıma miras mı bu sevda?


Peşin hayallerimizden biridir değil mi? 
Yeğenimiz olsun, 
Oğlumuz olsun,
Tulumunu alalım, formasını alalım, Fenerbahçeli olsun..
Tribünlerde büyüsün, adam olsun!
Babasının, dayısının/amcasının yolundan; Ata'sının izinden gitsin.
Fenerbahçeli olsun!


Henüz çocuk sahibi değilim. 
Geçenlerde masaya yatırdım da şu peşin hayalimi, tedirgin oldum, çekindim.


"Evladıma miras bu sevda" dilimizdeki türkü.
Peki evladımıza bırakacağımız bu sevdanın bedelini kim ödeyecek?
Onu da kendimize benzetip aynı acıları çektirmeye hakkımız var mı?


Yanlış anlamayın.
Komik olmayın.
Tabii ki gurur duyuyorum Fenerbahçeli olmaktan.
Cefası, sefasına denktir her zaman.
Sarı lacivert formanın asaletidir aslolan!


Ama özellikle son yıllarda Fenerbahçe aleyhinde bilinçli yürütülen propaganda ve doğal sonucu olan 3 Temmuz ile birlikte, iş çığrından çıktı.


Sahadaki çileyi, 90'lı yılları arar olduk.


Siyasetin, adaletsizliğin, vicdansızlığın kurbanı, esiri olduk.


Fenerbahçeli olsun, elbette onur duyarım; ama benim düştüğüm bu öfke kazanına onu da atmaya hakkım var mı acaba?


Sadece sorguluyorum.
Ve zaman zaman aklım karışıyor, yolumu bulamıyorum.


Miras mı, bedel mi?



Devamını oku...

14 Aralık 2011 Çarşamba

Yorumsuz kareler #45

Devamını oku...

Siyasi mi, değil mi; gelin birlikte karar verelim!



3 Temmuz günü Aziz Yıldırım ilan etmişti aslında, "siyasi içerikli kitap" isteyerek tüm bu davanın siyasi olduğunu.


Tabii inkar edeceklerdi, zira bu Türk futbolunun bahar temizliğiydi!


Velhasıl ilk gün söyledik biz. Ne söylediysek de bir bir gerçekleşti.


Davanın siyasi olmadığını, vicdanıyla baş başa kaldığında düşünmeyen yok.
Varsa da onlar için bir liste yapalım bakalım birlikte.
Bakalım ikna olacaklar mı bu operasyonun siyasi olduğuna!



  1. Lig 22 Mayıs'ta bitti. 12 Haziran'da seçim oldu. 3 Temmuz'da operasyon yapıldı. Yani net bir şekilde seçim beklendi.
  2. Şike operasyonu; örgütlü bahis ve manajerlik soruşturmasına ulandı ki, tek başına Özel Yetkili Mahkemeler bu işe bakamazlardı.
  3. Şüpheliler bir pazar günü sabahı, karga tulumba gözaltına alındılar. Bu yöntem Ergenekon ve Balyoz ile bilhassa şekil açısından büyük benzerlikler içerdi.
  4. Emniyetin çekip dağıttığı Aziz Yıldırım'ın gözaltına alınma görüntülerinin arasına silah görüntülerinin montajlanması, soruşturmada emniyetin güdümlü olduğu iddialarını kuvvetlendirdi.  
  5. Soşturmayı Özel Yetkili Mahkeme/Savcılığın yapıyor olması bile tek başına bu soruşturmanın siyasi olduğuna delil sayılırdı.
  6. Sporda Şiddet Yasası Nisan ayında, apar topar, çok ağır şartlarla çıkarıldı. Bunun için kamuoyunda TFF Hukuk grubu tarafından büyük bir propaganda yapıldı.
  7. 2009-2010 ve 2010-2011 sezonu boyunca bakanlar ve milletvekilleri müteakip defalar Fenerbahçe aleyhinde taraf aldı. Bursaspor ve Trabzonspor alenen desteklendi. (Bknz: http://www.youtube.com/watch?v=JDdqje7p9vU )
  8. 2010-2011 sezonu finalinde, Trabzonspor'un maç yaptığı rakiplerle, o hafta yapılan yeni stadyum görüşmeleri, akıllara teşvik/şikeyi getirdi.
  9. 3 Temmuz sonrası yazılı ve görsel medyada, siyasi figürler boy gösterdi. Spor adamları hep arka planda kaldı.
  10. Şiddet Yasasının tadilatı sürecinde hükümette çatlak sesler çıktı. İddialara göre cemaat ile Başbakan kanadı karşı karşıyaydı.
  11. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden men edilmesinden hemen önce Mehmet Ali Aydınlar, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştü.
  12. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden men edilmesinden hemen sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rıdvan Dilmen ve Aykut Kocaman ile görüştü.
  13. Şampiyonlar Ligi'ne Trabzonspor dahil edilir edilmez Sadri Şener'in yurtdışı yasağı kalktı. Bu bu işin kumanda panelinde siyasi bir gücün olduğu izlenimi yarattı.
  14. Galatasaray Kongre Üyesi Ergenekon savcısı Zekeriya Öz Nisan ayında terfi aldı, yerine gelen ekipte Fenerbahçeli Savcı Mehmet Berk vardı. TFF'de ise şapkadan çıkan başkan da Fenerbahçeli bir isim olan Mehmet Ali Aydınlar'dı. Fenerli Başbakan, Fenerli TFF Başkanı, Fenerli Savcı üçgeniyle ne amaçlandı?
  15. Fenerbahçeli Savcı Mehmet Berk'in ismi Ergenekon zanlısı Hanefi Avcı'nın Haliç'te Yaşayan Simonlar kitabında tam 16 kez geçiyordu. (Ne yazdığını kitapta bulabilirsiniz.)
  16. İstanbul Emniyeti 19 maçta şike var açıklaması yaptı. İddianamede bile o kadar çıkmadı. Tüm bunlar kamuoyu oluşturma çabası olarak algılandı. Emniyetin bağlı olduğu Bakanlık düşünüldüğünde, bu da siyasi bir müdahele olarak yorumlandı.
  17. Göksel Gümüşdağ, Başbakan'ın akrabası, iddianamede suçlanmasına rağmen tutuklu yargılanmadı. 
  18. İddialara göre Mersin İdman Yurdu, bu işten Zafer Çağlayan vasıtasıyla kurtarılmaya çalışıldı.
  19. Cumhurbaşkanı neredeyse ilk kez veto yetkisini kullandı.
  20. İddianame lansmanı ile vetonun senkronizasyonu yine kumanda panelini hatırlattı.
  21. İddianamenin açıklanması ile yasanın yeniden meclise gelmesi arasındanki senkronizasyon ise, kumanda paneli iddialarına tuz biber ekti. 
  22. 4 Temmuz'daki cılız "Aziz Yıldırım Ergenekon'un kasası" söylemi, son günlerde moda oldu. Bedrettin Dalan canlı yayının kesilmesine sebep oldu.
  23. Televizyonlardaki açık oturumların tamamı bu soruşturmaya odaklandı. Cemaati temsil eden, hükümet kanadında saf tutan kim varsa şike iddialarına bulaşan tüm takımların değil, sadece Fenerbahçe'nin karşısına geçti.
  24. Taraf, Zaman, Sabah ve benzeri gazeteler şiddetle Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe'nin üzerine gitti.
  25. Wikileaks'de AKP'nin örtülü ödenekten Trabzonspor'a yardım yaptığı yazıldı ve hala tekzip edilmedi.
  26. Sızan Trabzonspor tapelerinde adı geçen AK Parti'nin, iddianamede yer almaması.
  27. Aziz Yıldırım'ın askeri ihalelerdeki rolü ve askeri kesim ile olan ilişkileri.

Ben yoğunluğum içerisinde yukarıdakileri karaladım;
El atın bakalım da şu listeyi uzatalım!

Bu operasyon/soruşturma/dava, sizce neden siyasi?

Yazın, ekleyelim uç uca!















Devamını oku...

Transfer Şikesi nedir?




Şimdi Fenerbahçe'nin suçlandığı kalemlerden bir tanesi bu değil mi?
Adı da tam propagandalık hani, Mehmet Ali Birand tarzı.


Ne olmuş?
Fenerbahçe TFF ve evrensel futbol kuralları gereği önce Eskişehirspor ve Karabükspor ile anlaşıp, ardından kulüplerinden aldığı müsaade ile Sezer Öztürk ve Emenike'yle transfer görüşmesi yapmış. Bunu hiçbir kuralı çiğnemeden, usülüne uygun yapmış hem de.


İddia ne?
Bu futbolcuların, Fenerbahçe tarafından transfer vaadiyle kandırılıp, şike amaçlı manüple edilmesi. Çürüyen iddianamede Şekip Mosturoğlu'nun talimat verdiği yazılıyor ama konuşanın o olmadığı Emenike'nin ve Şekip Mosturoğlu'nun avukatları tarafından net bir şekilde ifade ediliyor.


Hani Sezer ve Emenike, tamamı yasal yollarla anlaştıkları bir kulübün şampiyonluk maçında oynamak istemeyebilir de, buna kimse birşey diyemez de ama Fenerbahçe'nin ne bir dayatması var o yönde, ne de hamlesi. Ki istese Fenerbahçe, o işin çok daha pratik yolları mevcuttur herhalde.


Mesela Bucasporlu Sercan Kaya'yı alıp bir maç bile oynatmayan Trabzonspor'un yaptığı gibi.


...


Neyse.
Anlatmak istediğim şey zaten başka.


Transfer Şikesi diyince ne anlıyorsunuz siz?
Şike yapmak için futbolcu transfer etmek mi yoksa transferi şike, yani hileli yolla yapmak mı?


Transfer Şikesi sözünden ben, transferde hile yapmak yorumunu çıkarıyorum.
Türk Dil Kurumu da buna katılır sanırım.


Şimdi bu işin mütehassısına gelelim.
Galatasaray'a.




Kural nedir?
Sözleşmesi yıl sonu bitecek futbolcu ile sözleşmesinin bitmesine 6 ay kaladan itibaren görüşmek serbesttir.
Sözleşmesi devam eden futbolcu ile ise; ancak ve ancak kulübünden müsaade alarak konuşabilirsiniz.


Galatasaray ise bu kuralı tanımıyor.
Hem de yıllardır!
Yönetim, teknik direktör fark etmiyor onlar için.
Federasyon Başkanı da fark etmiyor.
Kimse sesini çıkaramıyor bu Galatasaray'a, Kayserispor hariç.


Kayserispor Başkanı Recep Mamur diyor ki; Gökhan Ünal, Mehmet Topuz, Ali Turan transferlerinde de kullandılar bu yolu, şimdi de yapıyorlar, Amrabat ile bizim iznimiz dışında görüşüp, onu ayartmaya çalışıyorlar.


Bu kural tanımaz kulüp neyi amaçlıyor?
Çok basit.
Kayseri 8M Euro mu istedi örneğin?
Çok di mi?
Canım kulüple neden uğraşıyorsun, futbolcuyu kandır, huzursuzluk çıkarsın, 3M'a bitir işi. 500K da futbolcuya verirsin elini kuvvetlendirdiği için, olur biter.


Ne güzel memleket değil mi?
Peki bu işin bir cezası yok mu?


Var!
Hem de alası!


Recep Mamur ekliyor, "Lütfi Arıboğan'a da bildirdik" diyor. 
Ama TFF soruşturma açmıyor bu "suç" için.
Ara bulmaya çalışıyor Haluk Ulusoy tarzıyla.


Dün de Eskişehirspor Başkanı Halil Ünal Radyospor'a konuştu. Kulaklarımla duydum.


Diyor ki; "Alper Potuk için Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın bize teklifleri oldu, Galatasaray ise futbolcu ile görüşüyormuş."


Yahu arkadaş kim dur diyecek bu usulsüzlüğe?
Kayserispor'u yaptığı sert açıklama nedeniyle meczup gösteren liseli medyaya soruyorum; kim dur diyecek?


Adamlar alenen kulüpleri by-pass edip futbolcuları kandırıyor.
Hile yapıyor.
Transferde şike yapıyor.
Transfer şikesi yapıyor.


Fenerbahçe ise, kuralları uyguladığı, zarar etmek pahasına usülüne uygun hareket ettiği için cezalandırılıyor neredeyse.


Şşşt "tarafsız" medya..
Cevap verin bok sinekleri!



















Devamını oku...

6 Aralık 2011 Salı

5 Aralık 2011 Pazartesi

Aziz Yıldırım gülüyor..


Aziz Yıldırım gülüyor;


Hakim gücün çıkarı ve uzun vade hesapları için yürüttüğü bir operasyondan nemalanmak için şekilden şekile giren, hatta çizgiyi aşıp baba mesleği jurnalciliğe geri dönen Galatasaray'a..


Söyledikleri ile yaptıkları siyahla beyaz kadar farklı olan, iyi niyet! elçilerine..


İki kelime fazla; hayvanlara..


Hakim gücün damlalarından kendine havuz yapma hayaliyle Şike Yalanı duvarına tuğla taşıyanlara..


İyi gününde karşısında düğmelerini ilikleyen, el pençe divan duran medya farelerinin; kötü gününde bir parça peynir için miyavlamalarına..


Uzun tutukluluk sürelerine kıyamayan demokratların, vetoyla yaptıkları mastürbasyona..


Ve en çok da; Ergenekon ile Balyoz operasyonları aleyhinde boğaz damarlarını patlatan Fenerbahçeli olmayan sözde Ulusalcıların;
Aynı görünmez elin, 
Aynı methodlarla,
Aynı amaç uğruna yaptığı, bir başka "aynı" operasyona,
"Türk futbolu temizleniyor"
"Fenerbahçe pis, Aziz Yıldırım kaka" diyiveren kaypaklara gülüyor.


Tüm dünyada ulusalcılara karşı soykırım yapılırken,
Hatta en büyük darbeyi Türkiye'dekiler almışken..
Beyefendilerin Fenerbahçe'ye olan nefretleri; vatanlarına, ideolojilerine duydukları aşktan büyükmüş meğerse.


Neyse.


Aziz Yıldırım gülüyor.
Ne ilk, ne son!
Aziz Yıldırım gülüyor!











Devamını oku...

Kupa 7



3,5,8 oynuyoruz.
8'ciyiz. Ve elimiz oldukça kötü. Hiç As yok. Son el. Tam çıkarsak kurtarıyoruz. Aksi halde oyun bize kalıyor.

Taşı sıkıp suyunu çıkarmamız lazım. Her kağıt kıymetli. 

İki As, 24 Ağustos'ta şüpheli Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden men edilmesi ve yerine yine şüpheli Trabzonspor'un gitmesi ile ertesi gün Sadri Şener'in bir anda yurtdışına çıkış yasağının kalkması ile yere düşmüştü. 

İki As da Cuma günü; Veto ve iddianame "lansmanı" ile düştü yere.

Dışarda As kalmadı.

Üçcü ve beşci çok güvendiler ellerine ama bu elle bile tam çıkma şansımız devam ediyor.

İki papaz, bir kız tulum çıkardı.
Kozumuz maçaydı. İşedik ağızlarına 3 kağıt kaldı.
Güzel On, Alex!
Son 3 kağıt, elde sona sakladığımız kupa yedi, sinek üç ve maça dokuz.
Maça dokuz ile çevirdik eli, kupa yediyle yazacağız tarihi.

Bir Kupa 7 ile yazacağız tarihi!
Dışarda sadece kupa altı kaldı.
Adım gibi eminim. Sadece kupa altı!

Üçcünün tiki var, kıllanıyorum,
Beşci sessiz, sinsi.
"Şirkete" gelmekten korkuyorum!
Ama saydım!
Dışarda bir tek kupa altı kaldı.

Bu oyun bize kalmayacak!

Yeter ki inanmaktan vazgeçmeyelim. 
Kart saymaya devam edelim!

Bu oyun bize kalmayacak!
Bir Kupa 7 ile yazacağız tarihi!



Devamını oku...

4 Aralık 2011 Pazar

Bu sefer votka şişesi atılsın; 1-0 olsun, bizim olsun!


İddianamenin, vetonun ve en önemlisi Trabzonspor'un Avrupa mücadelesinin gölgesinde! bir derbi izleyeceğiz Çarşamba akşamı.


Bazı Galatasaraylı arkadaşların canlı yayında ifade ettikleri gibi; Başsavcı, iddianame ile Fenerbahçe'yi motive edip, Galatasaray'ı parçalamalarına destek olmak için yapmış olmalı bu "lansmanı". Değilse nasıl yenebiliriz ki biz UEFA Kupası'nın Onursal Sahibini.


Maça gelelim;


Galatasaray yeni bir takım kurdu ve haliyle kötüler.
Fenerbahçe ise psikolojik unsurlar bir kenara, formsuz.


Kısaca Galatasaray'dan başlayıp geçelim Fenerbahçe'ye.


Fatih Terim'in dünkü maç sonu demecinden ve çıkardığı 11'den anladığım, Çarşamba akşamı çift forvet oynayacağı..


Bir başka iyi niyet timsali Elmander'in tek maça inen cezası sayesinde Elmander-Baros yapacaktır. Zaten Sercan'ı kolluk kuvvetleri stada almayacakmış.


Baros en uçta, Elmander nispeten arkasında oynayacaktır. Ki bence o kadro için ideali bu. Derbiler de böyledir ya zaten. Teknik direktörler maceradan vazgeçip, doğruyu bulurlar.


Kanatlarda Riera ve yetişiyorsa Kazım, değilse Aydın oynayacaktır.
Göbekte Selçuk, Melo.
Defans ise bekler Eboue, Balta; stoperler ise Ujfalusi'nin yanına Servet, Gökhan ya da Semih Kaya. Tahminim Gökhan Zan.


Forvet ve orta göbekleri kuvvetli. Hatta bekleri de fena sayılmaz. Kanatlar ve stoperleri ise zaafları. Riera ve Aydın çabuk oyundan düşen oyuncular ve beklerini zor duruma düşürebilirler.
Stoperler ise sürekli değişti. Henüz oturtamadılar. Semih Kaya tecrübesiz olduğu için zaten olmaz ama Servet ve Zan da geçmişte o kadar çok hata yaptı ki, sanıyorum Galatasaray taraftarının en çok korktuğu bölgedir.


Tabi maçın TOKİ Arena'da olması hasebiyle baskı olacaktır. İştahlı ve hırslı oynayacaklardır. Ama bu maçları çok oynayan bir kadromuz var. Paralize olacağımızı hiç sanmıyorum.


Gelelim Fenerbahçe'ye.


Kadro tahminim yukarıdaki dileğimin aksine, dizilişten Stoch yerine Caner, Dia yerine de Henri.


Aykut Hoca önce tutmak isteyecektir. O yüzden savunma yönü kuvvetli oyuncularla çıkmak istemesini anlayabilirim. Ancak bir farkla;


Fatih Terim büyük ihtimal çift forvet çıkacak ve bu işleri değiştirir.
Savunma ağırlıklı bir 11 ile çıkarsak TOKİ Arena iştahıyla sinebiliriz.


Ama topu ayağında tutabilen, üretebilen ve top taşıyabilen oyuncularla daha çok tehlike yaratabilir ve rakibin topuyla tüfeğiyle gelmelerini engelleyebiliriz.


Forvette neden Dia'yı istediğime gelince. Henri şu ana kadar hayal kırıklığı malumunuz. Onu geçtim, bir forvette en başta olması gereken şey yok onda, topsuz koşu. Semih ise çok statik. Oynarsa muhtemelen rakip stoperlerin kucağında kalır.


Dolayısıyla Dia; o bölgede oynayabilme özelliği, sürati, topsuz koşuları, dribbling ve pır pır yetenekleriyle daha fazla iş açabilir Galatasaray'ın başına. Ki en büyük zaafı defans göbeği olan Galatasaray'a.


Ha gol kaçırabilir pekala. Ama çok daha fazla tehlike yaratacağına eminim. Tutturursa da Atkinson'u anabiliriz.


Ayrıca, rakip stoperlerin kucağında birini harcamaktansa ileride, Alex, Stoch, Dia rotasyonuyla bir hücum üçlüsü yaratmak başarılı sonuç verebilir.


Böylece Mehmet Topuz öncelikli görevi ve pozisyonu olan sağ kanat savunma-hücum aksiyonlarının yanında, ortayı 3'leyebiir.


Bir nevi 4-3-3'den bahsediyorum. David Villa'nın sol içten girdiği 4-6-0'lık Barça modeline benzer.


Dener mi Aykut Hoca, sanmam.
Ama ben notunu düşeyim. 


Tabi maçta diğer kritik faktörler de olacak.
Emre ve Volkan.


Volkan konsantre olacaktır, sorun çıkacağını sanmam rakı şişesi filan gelmezse ama Emre için her türlü pisliği yapacaktır Galatasaray taraftarı oyun içinde.


Bu da Emre'nin hayatının meselesiyle yüzleşmesi olsun. Ders alsın ve ders versin tüm Türkiye'ye. Söyeleyecek fazla birşey yok aslında.


Gökhan yavaş yavaş da olsa yükselişte. Derbide konsantrasyon sorunu yaşayacağını da sanmıyorum; ki önünde Topuz oynarsa daha da rahatlar.


Bekir-Yobo iyi maçlar çıkarıyor. Özellikle, az kalsın sağ bekte kariyerini bitireceğimiz Bekir'de ciddi bir yükseliş var.


Cristian ile başlayacaktır/başlamalı.


Forvet ve sol açık tercihi ile Mehmet Topuz'un sakatlığı dışında bir soru işareti yok aslında kadroda.


Galatasaraylı taraftarların da dediği gibi, "iddianamenin gazıyla" galip geleceğimize inanıyorum TOKİ Arena'da.


Maç içi yaşanacak gelişmeler, kadro tercihleri, hakemin takdir hakları (Özellikle Ujfalusi, Melo ve Emre'ye) oyunun rengini belirleyecektir.


Daimi mottomuz;


1-0 olsun, bizim olsun!
Gazamız mübarek olsun.




Not: Ankaragücü maçında veto, iddianame gibi çok ağır öncelikler varken "Aziz Yıldırım" diye stadı inletmeyip 90 dakika "Deplasman hakkımız engellenemez" diyen taraftar grubunun yaptığı gibi; ben de TOKİ Arena'ya Fenerbahçe taraftarının alınmaması konusunda birşey yazmayacağım.

Devamını oku...

Yorumsuz kareler #43

Devamını oku...

2 Aralık 2011 Cuma

Bir Şehir Efsanesi #6: "Peki Fenerbahçe neden sevilmiyor kardeşim?"



Futbol: 2000'li yılların tartışmasız lokomotifi. Bu süreçte Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor ve Bursaspor'un şampiyonluk yolunda daimi rakibi. Kurulan bariz ittifaklar delili.  

Erkek Basketbol: Özellikle Ülker şubesini kapatıp ana spnsorumuz olduğundan beri, rakibimiz ekseriyetle Efes Pilsen. 

Kadın Basketbol: Bir ara Botaş rakibimiz oldu ama asıl rakip Galatasaray yıllardır. Ha tabii bir de Hacettepe, unutmadan.

Erkek Voleybol: Yılların emeğinden sonra lokomotif olduğumuz bir başka spor dalı. Rakip Arkas, Arçelik genellikle.

Kadın Voleybol: Sarı Melekler. Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom, Eczacıbaşı rakipler.

5 ana branş.
5'inde de yıllardır sürekli şampiyon olan ya da en kötü final gören bir kulüp.

Fenerbahçe, Bursaspor ile yarışırken; yeşil beyaza gönül verenler.
Fenerbahçe, Efes Pilsen ile yarışırken; lacivert beyaza gönül verenler.
Fenerbahçe, Galatasaray ile yarışırken; saf değiştirip sarı kırmızının arkasına geçenler.
Fenerbahçe, Arkas ile yarışırken; mavi beyaza gönül verenler.
Fenerbahçe, Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom ile yarışırken; bankacı, sigortacı, telekomcu olanlar.

Bitmez.

Nisan ve Mayıs ayları geldiğinde her dalda finaller başladığında, yukarıda sıralanan örneklerde olduğu gibi, evet ne güzel tabir edip aydınlık getirdi konuya Sn. Sadri Şener, 4'te 3'ünün rakibi Fenerbahçe.

Tek suçu finalde olmak.
Tek günahı bu.

Başarısızlıklarını, başkasının başarılarını engellemek ve varsa çamur atmak üzerine kurmuş kifayetsizlerin ihtirası.

Önde sarı kırmızı bir provakatör.
Ellerinde "bir" medya.
Arkasında yalaka, cibiliyetsiz goygoycularla
E illa ki basar düşersin sen de tuzağa;

"E Fenerbahçe neden sevilmiyor kardeşim?" sonra.

E cevabı sende kardeşim ama!

Başarıyı, kirli.
Büyüklüğü, kibir diye pazarlarsan tüm işbirlikçilerinle kamuoyunda.

Neden sevsinler söyle bana!






Devamını oku...

30 Kasım 2011 Çarşamba

Güdümlü yalancılar ve görünmez el



3 Temmuz'dan beri düşündüğümüz, söylediğimiz, yazdığımız ne varsa bir bir ortaya çıkıyor diyoruz ya.


Onlardan biri de Şampiyonlar Ligi'nden men süreci işte.




UEFA; "TFF'nin beyanları ve yazışmalar sonucu alınmış bir karardır" diyerek topu TFF'ye atıyor.


TFF; UEFA ve Cornu'nun ifadelerine itiraz ediyor. Ve men kararının UEFA tarafından dikte edildiği iddiasını savunuyor.


Cornu; henüz doğrulanmayan haber kaynağına göre özür diliyor ve sorumluluğu UEFA avukatlarına bırakıyor.


Arıboğan; UEFA'nın men kararının sebebinin medyadaki haberler olduğunu söylüyor. Ve ekliyor; "Cornu, Savcı Berk'e gazete haberleri doğru mu diye sordu ve evet yanıtı aldı."




Şu yukarıdaki satırların hiç biri yorum değil. Demeçlerin özeti.
Ve bu demeçler bile, ortadaki kumpası/tezgahı/yalanı net bir şekilde ortaya seriyor.


Üstelik biri değil, hepsi yalan söylüyor.


UEFA, TFF, Cornu ve Arıboğan.




UEFA; 4 Temmuz'dan itibaren zaten Lycée mensupları tarafından aleyhte işleniyor.
TFF; başı kesik dana gibi, ne yaptığını bilmiyor.
Cornu; hem içerden hem dışardan bir kanaate itekleniyor.
Arıboğan; Lycée'nin güdümünde, görevini yapıyor.
Savcı; bilgi, belge yok diyor ama sessiz sinemada Cornu'ya istediklerini veriyor.


Ama tüm bu aktörler ve yazılan senaryo "O görünmez el'den"


Neresini tutalım şimdi bu işin?


UEFA'nın Lycée'nin tuzağına düşerek, mesnetsizce yarattığı baskıyı mı?
Cornu'nun bir oraya bir buraya beyanatlarını mı?
Arıboğan ve Helvacı'nın Adnan Öztürk ile olan münasebetini mi?
Thomas Kurth ile Adnan Öztürk'ün münasebetini mi?
Aynı Thomas Kurth'un UEFA'da yaptığı kulisi mi?
Savcı Berk'in; gizlilik kararını "sonuna kadar" uygulamasını mı?


Hangisini tutalım?
Hangisine yanalım?


En çok güldüren/ağlatan da ne biliyor musunuz?
Hani şu doğru olduğu, mimiklerle kabul edilen gazete haberlerinin neredeyse tamamının henüz hiçbir savunma yapılmadan çürümüş olması.


Yani oluşan kanaatin sebebi;
Yaani Şampiyonlar Ligi'nden men edilmemizin sebebi;


Emenike'nin para sayma görüntüleri.
Korcan'ın "kızkardeşine" alınan "Mini".
Emniyetin yaptığı 19 maçta şike var açıklaması.
"Bilyoner"in kapatılması.
"Havuz işi"
"Eskişehir'de rahat mıyız?"


Ve daha niceleri.


Hakikaten; güler misin, ağlar mısın şimdi?



Devamını oku...