31 Ağustos 2014 Pazar

Maç sonu notları: Fenerbahçe 3 - Karabük 2

Sezon başı travma yaşayıp, tepeden tırnağa herkesin sarsıldığı ve aklının karıştığı bir ortamda, iki resmi maçta kayıp vermemek ilk olumlu gösterge ve bir anlamda direnç.

Hazırlık maçlarından beri maça çok iyi başlıyoruz. Ne yaptığını bilerek, göstere göstere uzun/kısa toplarla hücuma çıkıyoruz. Bugün de öyle oldu. Ben *maşallah* derken yine, golü de bulduk ama erken bastık frene.

Fenerbahçe'nin Gökhan Gönül bindirmelerine ihtiyacı var. Ama hazır değil lige. Daha ilk yarıda yoruldu ne yazık ki. 60'dan sonra gidemedi. Tempoyu kaybettik.

Yediğimiz goller önce kademe eksikliğinin, sonra Mert'in hatası. Ama kaleci dediğin yaptığı hatalarla büyüyor. Canı sağolsun.

Emre, Topal, Caner, Kuyt, Bekir idare etti. Emenike maçın başında istekliydi. Sow yine aradı ve bu sefer buldu.

Meireles'e özel paragraf. Kötüyken herkes kötü dedi. Ama bugün yükselişine devam etti. Sahanın her yerinde, hep doğru işler yaptı. İsmail Hoca'nın onunla başlaması ve devam etmesi bana ümit verdi. Şahaneydi.

Ligin ilk maçı. Böylesine dalgalı bir maçta yapılan negatif yorumların geneli önyargılardan ibaret. Aykut Kocaman'ın pas futboluna dönmüşüz. Bitmişiz. Vah vah. Aykut Hoca Ersun Hoca'ya göre daha kontrollü oynatıyordu, doğru. Ama devre arası taraftarın beğenmediği Webo transferi ile Sow'un sol forvet düzeniyle yaptığı tempolu maçları hatırlamıyor kimse. Önyargı, ezber, klişe. Her Fenerbahçe teknik direktörünün kaderi. Ersun Yanal'ı da pas yapmıyoruz diye eleştiren çoktu. Bitmez yani.

İsmail Hoca'nın insiyatif ve risk alıp tahtada değişiklik yapması hoşuma gitti. Ve bugün galibiyeti getirdi. Daha çok sınavı var. Yolu açık olsun.

Eksik var. Henüz hazır olmayan futbolcular var. Ama önümüzde uzun da bir maraton var.
İlk 8 hafta önemli.
İnşallah. Maşallah. Amin. 




Devamını oku...

29 Ağustos 2014 Cuma

Tahmin: Fenerbahçe'de bu sezon kim, kaç gol atar?


Geçen yıl yapmıştım. Bu yıl ısrarlı talepler oldu.
İstatistikler ve tahminlerim yukarıda.
Yorumlarınızı alayım.

Not: Kariyer istatistiklerinde milli takım hariç, resmi kulüp maçlarının tamamı dahildir.
Devamını oku...

24 Ağustos 2014 Pazar

Maç önü notları: Süper Kupa


Muhtemel 11'ler yukarıda. İki takım için de başka seçenek yok gibi. Hemen yorumlayalım:

Bu formasyon, oyuncu grubu ve karakteristikleri ile, maçın berabere gittiği anlarda topun Galatasaray'da daha fazla kalması beklenir. Erken bir gol olmazsa, maç sonunda %55 - %45 gibi bir tabloyla karşılaşabiliriz.

Galatasaray'da hücum bağlantılarını Sneijder'den çok, zaman zaman kanat değiştirecek olan Olcan yapacaktır. Tempolu ve topla oynamayı seviyor. Ancak oyun görüşü zayıf olduğu için top kayıpları Fenerbahçe için kontra fırsatı yaratabilir.

Yasin'i Selçuk'un paslarıyla Alves & Caner'in arkasına kaçırmaya çalışacaklar. Galatasaray'ın oyun içinde avantaj sağlayabileceği bir cast ve senaryo bu.

Sneijder en verimli olduğu alan ve rolde çıkacak Prandelli ile. Olcan, Melo ve Selçuk top yaparken o muhtemelen saklanacak ve ceza yayı çevresinde gol arayacak. Ki bu Sneijder'in uzmanlık alanı, Bekir uyumamalı.

Galatasaray savunması da Fenerbahçe'nin hücum üçlüsü karşısında terleyecek. Emenike formda döndü ve Galatasaray tandemi için pozisyon/kart tehdidi bu. Sow ile Kuyt da artık pozisyonlarına ve rollerine yapışmış oyuncular. Pas alışverişi ve üretkenlikleri zayıf olsa da, Fenerbahçe'nin en formda bölgesi durumundalar.

Berabere giden sete set maçta; Galatasaray, Selçuk ile Burak & Yasin'i savunma arkasına kaçırmayı, Olcan ile verkaç ve cepheden şutu, Sneijder'in gol arayan saklambaçını, Veysel ile defansı üçleyip, Telles'i çizgiye indirmeyi deneyecektir. Fenerbahçe'nin menüsü daha dar ama fiziksel gücü her mücadelede lehine.

Galatasaray'ın ikinci şansı Bruma, Fenerbahçe'nin ise Alper olacaktır. Forvet sayısını artırmak gerektiğinde Umut ve Webo hazır.

Zemin kötü, yerden oynayan takımı bozabilir. (Topal'dan da çekiniyorum) Oyun orta saha ve fizik mücadelesine kalırsa Fenerbahçe avantajlı. Topu teslim etmemeli.

Ama derbi bu, çöpe attırır tüm yazıları.
Fenerbahçe kazansın.
İnşallah. Maşallah. Amin.


 #250

Devamını oku...

Soğuyamadım

Dört gün önce Twitter'de şunu söylemiştim:
"Nefretin aslolanı gölgelemesi, o nefretle yaşayanın meselesi. Doktora görünmeli. Fenerbahçe için de, ülke için de aynı şey geçerli."
Üç gün önce de bunu:
"Ne zaman, eski günlerdeki gibi, sadece, Fenerbahçe'nin galibiyetlerine sevinip, mağlubiyetlerine üzülürken, daha fazla severek uyanacağız?"

Moda mı oldu yoksa zor günlerin ifrazatı mı bilmiyorum ama, "Fenerbahçe" ve "Soğudum" kelimelerinin birarada kullanıldığı cümleler okuyorum bir süredir. Ve çok üzülüyorum.

Aklım almıyor, böyle bir cümle nasıl kuruluyor. Akla nasıl geliyor, ağızdan/elden nasıl çıkıyor. Şaşkınlığımı ve üzüntümü gizleyemiyorum.

103 gollü şampiyonluktan sonra 7 yıl beklerken, Beşiktaş'tan son dakika gollerini yiyip ağlarken, 2006'da Denizli'de, 2010'da Trabzon maçında, 3 Temmuz ve sonrasında, soğuyamadım.

Ali Şen 7 yıllık hasretin düğün gecesi Oğuz ile Aykut'u kovduğunda, Okocha ve Baliç satıldığında, Uche'nin ve Metin Diyadin'in ayağı kırıldığında, Zico, Tuncay, Alex, Aykut Kocaman, Ersun Yanal ayrıldığında, soğuyamadım.

Yaşananlar doğru ya da yanlış, yönetim/ler, Aziz Yıldırım haklı ya da hatalı, şimdi de Diego'ya lisans mı çıkmamış? Üzülsem de, soğuyamadım.

Çünkü herşeyi ve herkesi, yukarıdakilerin hepsini, Fenerbahçe armasının yanında sevdim. Fenerbahçe ile arama neden alayım?
       
Akıl verme ve kimseyi koruma niyetinde değilim. Herkes kendi penceresinden izliyor ve seviyor Fenerbahçe'yi, sonsuz saygı duyarım ama arada bir şu pencerenin camlarını silmenizi öneririm.

Ne kadar klişeyse de o kadar gerçek; kişiler gelir gider, Fenerbahçe kalır, ki aslolan da onun bekasıdır.

Nefret ve kinle büyümedim. Hep daha çok sevdim. Fenerbahçe'ye sevdalandım ve aramıza kimseyi, hiçbir şeyi sokmadım. Tavsiye ederim. 
  
#237

Devamını oku...

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Bir musibet (Krasic) bin nasihatten yeğdir

Sabah radyoda duydum, Diego'nun lisansı henüz çıkmamış ve bunun için 5+3+1 kuralı nedeniyle Krasic, Yobo, Cristian'ın Fenerbahçe ile sözleşme ilişiğinin kesilmeşi gerekliymiş.

Haberde, bu 3 futbolcunun kulüp bulamamaları halinde, Diego'ya çıkartılacak lisansın 8M€'ya malolacağı söyleniyordu.

Sadece Fenerbahçe'de olmayan, moral bozucu bir problem elbette.

Cristian birkaç gündür izinli, sanırım sorunsuz bir şekilde ayrılabilecek. Yobo ve Krasic ise muamma. Kiralık tekliflerin olduğu ama 2 futbolcunun da yüksek maaşlarının karşılanamadığı söyleniyor. Anlaşılan sözleşme tutarlarının belli bir oranını yine Fenerbahçe ödemek zorunda kalacak.

Toplam maaşları yaklaşık 4,5M€ olan Krasic ve Yobo'nun, korkarım, aşağı yukarı 3M€'luk kısmını yine Fenerbahçe karşılayacak. Formaların tüm geliri Fenerbahçe'ye kalsa ve %100'ü kar olsa 67.500 forma ediyor. adidas'ın payı ve maliyet ile vergi göz önüne alındığında, 150.000 forma yeter mi bu bedeli karşılamaya, emin değilim.

Hadi Cristian beğenilsin/beğenilmesin oynadı, katkı verdi bu kulübe. Yobo -kiralık döneminde- hakeza. Ama Krasic'i kabullenmek çok zor.

Her transfer tutacak diye birşey yok biliyorum. 10 transferden 1-2 tanesi tutmayabilir ve zarar edilebilir. Ama bu transferlerin -artık- daha disiplinli planlarla yapılması gerekmez mi?

Kariyerinde dramatik düşüş yaşayan futbolcular, 30'a az kala ciddi sakatlık yaşayan futbolcular ve bu futbolcularla 32 yaş sonrasına uzayacak kontratlara bir tahdit koymalı artık Fenerbahçe.

Bu 2 kriter yetmez transfer disiplinine. Teknik direktör üstü bir konu bu ve bence yönetim kurulunda ele alınarak ciddi bir disiplin/kural haline gelmeli.

Bugün kesemizi zorlayan ve moralimizi bozan bu durumun bir faydası olacaksa, o da gelecek yıllarda aynı hatalara düşmemek olacaktır.

İnşallah. Maşallah. Amin.

    
Devamını oku...

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Diego Öncesi & Sonrası

Bekleri çok iyi Fenerbahçe'nin. Stoperleri ortalama üstü. Skorer hücumcuları ve savunma yönü baskın orta saha oyuncuları var. Eldeki malzeme bu. Önceki yıla Emenike ve Alper, geçen yıla da Diego ilavesiyle yeni sezona başlıyoruz.

Geçen yıl oynadığımız formasyonda, toplamda katkı sağlasa da, yerini Webo kadar dolduramadı Emenike. Pas alışverişi, önde baskı gibi noksanları malum. Oysa Dünya Kupası'nda Bosna Hersek maçını 8 (sekiz) dribling ile tamamlamıştı Emenike, kanada açılarak. Kanadı ona mı teslim etmeliyiz peki? Kesinlikle hayır. Çünkü kademesi yok. Peki ne yapacağız?

Diego'nun geçen yıl tempo yaptığımız formasyona muhalif oyun yapısı kaygılandırırken hepimizi, gelişiyle değişecek formasyon, hücum oyuncularının toplam performansını artırabilir.

Ersun Yanal'ın denemelerinden 4-1-2-1-2, yani baklava düzeninde; çift forvetin arkasında Diego, arkasındaki ikilide Meireles ve Emre, stoperlerin önünde de Topal yer almıştı.

Hücum yerleşimi gayet iyi olan bu formasyonda, tahmin edildiği üzere ikili kanat bindirmeleri sorun yaratmıştı.

Pişmiş aşa su katma riski, savunmada olası alan paylaşım zaafı, Kuyt'ın hangi rol ve mevkide olacağı gibi dezavantajların yanında, başarılabilirse, eldeki malzemeye en uygun formasyon bu bence.

Böylece; Emenike'yi gezgin, aktif, açık alanda, yani daha verimli kullanıp, ileri uçta ayağı daha düzgün olan Sow ile geriden gelenlerin pas alışverişi sağlanırken, Diego'nun yaratıcılığı ve bindirmeleri kreması olabilir.

Tabi her seçim bir vazgeçiş. Sow - Emenike - Kuyt ile 3x15'lik gol potansiyelinden birini yedeğe almak, yukarıda bahsettiğim pişmiş aşa su katma riskine giriyor. Ama Diego ile bu hücum üçlüsünü birarada oynatmak daha büyük risk bence.

Diego yokken ne olacağı aşağı yukarı belli. Diego'lu Fenerbahçe ise muamma.
Yaşayarak göreceğiz.


İnşallah. Maşallah. Amin. 
Devamını oku...

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Düğün evini cenaze evine çevirmenin dayanılmaz ustalığı

Hepimiz seviyoruz Fenerbahçe'yi. Hepimiz seviyoruz ona hizmet edenleri. Dolayısıyla Aziz Yıldırım'ı, 16 yıllık katkılarından dolayı. Kimsenin bunları ispatlama zorunluluğu yok. Aziz Yıldırım'ın da savunulmaya ihtiyacı yok. Ve bu paragrafı sabit alıp konuşmak lazım şimdi.

Futbolcular sevmiyormuş: Dünya futbolunda böyle bir gereksinim yok. Teknik direktörün *otoritesi* sarsılmadığı ve performans elde edildiği sürece futbolcular paşa paşa görevlerini yapar. Ha, kulubü/takımı futbolcu reaksiyonları ile yönetirsen de, geçmiş örneklere göz atabilirsin. Ayrıca futbolculardan çok olağan şüpheli muhabirler sevmiyormuş ki, göz göre göre fitnelediler Başkan'a doğru/yanlış ne varsa.

Görüşmemesi gereken kişilerle görüşüyormuş: Eski arkadaşıdır, görüşür. Ola ki o isimler Fenerbahçe'nin hassasiyetlerinden biri olsun, izah edilir, eminim Ersun Yanal Fenerbahçe'nin hassasiyetlerine saygı gösterir.

Fazla izin vermiş, takım kötü oynuyormuş: Bahaneden başka birşey değil. Yapılması gereken tek şey teknik direktör otoritesini kuvvetlendirmek. Öğrenci refleksidir, hoşuna gitmezse, öğretmeninin ayağının altına muz kabuğu koyuverir, hele ki fırsat verirsen.

Özel hayatı: Özel hayatı.

Yazıldı/söylendi mi başka klişe?
Geçiniz.

İstikrar için potansiyel gösteren teknik direktörde ısrar etmek faydalıdır. Ama hadi performans alamadığın gerekçesiyle yollarını ayırdın, bunu anladık. Peki 16 yılda görev alan 14 teknik direktörden kaçını performans yetersizliği nedeniyle gönderdik?

Kaş, göz, bıyık.

Bu kulübe Aziz Yıldırım'dan fazla kimse hizmet etmedi. Ama yaptıklarını yıkmakta ne yazık ki oldukça maharetli.

Ünal Aysal teknik direktörüne *rağmen* Sneijder'i aldı 20 Ocak 2013'te. Daha sonra 24 Eylül 2013'te yollarını ayırdı Fatih Terim'le.

17 Mayıs'ta Diego'yu açıkladık, 9 Ağustos'ta Ersun Yanal istifa etti.

Umarım sonu benzemez ve 4. yıldızı hediye etmeyiz.
Ama herşeyden önemlisi, kaostan bıktı bu taraftar.
Huzur istiyor.


Devamını oku...

7 Ağustos 2014 Perşembe

TAHAKKÜM

Biz taraftarız. Zemin kattayız. Duvarın arkasında olanları görebilmek için açımız yetersiz. Olağanüstü haller dışında fazla meraklı da değiliz.

Medya mensupları 1. katta. Ve ancak; müsaade edilen kadarını görmeye, işe yaramaları için bilmeleri gerekenleri öğrenmeye ve kulaktan dolma bilgi artıklarıyla beslenmeye yetecek bir açıya sahipler.

Medya mensupları 1. katta yalnız değil. Aynı katta, kulüp etrafında; hobi, gönül ya da başka ilişkiler nedeniyle bulunan çok yönlü jokerler de var.

2. katta yöneticiler, idareciler ve Fenerbahçe Ailesi'nin tartışılmaz çınarları var.

Ve 3. katta Başkan. En tepede.

Herkes, bulunduğu kattan, sahip olduğu açıyla görüyor olan biteni. Ve tabii herkes gördüğünü biliyor, bildiğini yorumluyor.

Fakat yukarıda bahsettiğim gibi, 1. katın camları biraz buğulu.

Gelmek istediğim nokta şu: Eminim herkes Fenerbahçe'yi seviyor ve onun için en iyisini istiyor. Ama ne zaman yetki ve sorumluluk sınırları aşılarak, buğulu camlardan görülenler üzerinden *birşeyler* yapılmak isteniyor, işte o zaman işler karışıyor. Bunun adı da *tahakküm* oluyor.

Diyor ki; "Bildiğin gibi değil, bu böyle olmaz". Sonra üç kişi daha biraraya geliyor ve olan oluyor.

Buğulu camdan görünenler, artniyetli üfürükler, şekil kazanıyor ve bu yanlış/eksik/subjektif bilgiler zaman zaman en üst katı, yani Başkan'ı etkiliyor. Kötü senaryo da bu.

Bu kulübü Aziz Yıldırım yönetiyor. 16 yıldır gelinen noktada, iyisiyle kötüsüyle, ama çok daha fazla artısıyla tek sorumlu o.

Yönlendirmeye/yanıltmaya *çalışmaktan*, onun ağzıyla konuşmaktan vazgeçin ve onu özgür bırakın artık.

Yetki ve sorumluluk taşımadan sebep olduklarınız kabak tadı verdi.

Ha, unutmayın; zemin kat herşeyi *görüyor*.

#235
Devamını oku...

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Mazallah

1990'ların başında Amerika'nın Irak'a girmesiyle başladı herşey. Hava/kara harekatları, askeri darbeler ve Arap Baharı ile sivil darbeler izledi Ortadoğu'daki çatışma zincirini.

Yıllardır yazılan/çizilen senaryolara dalıp eşeleyecek değilim. Konuya hakimiyetim de okuduğum kitap ve makaleler kadar. Ama insanın aklına gelmiyor değil.
  • Ukrayna ve Rusya arasında tırmanan ve artık dumanı tütmeye başlayan gerilim.
  • Ermenistan - Azerbaycan sınırındaki -büyümesi muhtemel- çatışmalar.
  • IŞİD'in dağınık, orantısız ve tahmin edilemeyen terörü.
  • İsrail'in Gazze zulmü.
  • Suriye'de yıllardır süren ayaklanmalar.
  • Mısır, Libya, Cezayir ve daha birçok yerde dinmeyen huzursuzluklar.

Çin, Rusya, İran, Suriye ittifakı. Karşısında Amerika ve NATO.
Ve ortasında Türkiye.
Sanki vidalar sıkılıyor.
Mazallah diyelim. Mazallah.
#101
Devamını oku...

5 Ağustos 2014 Salı

Arpanin suyu ile otekilestirilmek

Drogba ve Sneijder transferlerindeki iluzyonun aynisi. Kimse, borcu boyunu gecmis, UEFA'dan FFP (Mali Fair Play) cezasi almis bu 2 takimin hangi kaynak ve yollarla caplarini asan transferler yaptigini sorgulamiyor.

Evet Drogba ve Sneijder transferleri isimleri bakimindan sukse yaratan hamlelerdi. Ama mali yapisi gun gibi ortada olan bir kulubun bu transferleri nasil yaptigi sorgulanmaliydi.

Simdi stad ve borsada neler dondugune tekrar girmeyelim. Bu blogda ve Tirajik.com'da sik sik yazildi.

Ayni sey simdi Trabzonspor icin gecerli. Birkac oyuncu sattilar. Yaklasik 11,2 M€ gelir elde ettiler. Ama zaten mali yukumluluklerini yerine getiremiyorlar ve elde ettikleri bu gelir yaraya merhem olacak nicelikte degil.

Gelin gorun ki simdi 3'er 5'er milyon euroları harcamaya basliyorlar. Mansetleri "Bu arpanin suyu nereden geliyor?" sorusu suslemeliyken, "Fenerbahce'nin alamadigi(?) Cardozo Trabzonspor'da!" iluzyonu sahnede, yine.

Reza Zarrab, Ali Agaoglu, Suat Kilic, Erdogan Bayraktar, Recep Tayyip Erdogan ile verilen fotograflar; Wikileaks'te sizan ortulu odenekler, -kendi beyanlariyla- kaynagi belirsiz toplanan(?) paralar, acik beyanlar vs. Pis kokudan fazlasi var. Ama tabii sasiran yok.

Besleyin, buyutun elinizden geldigi kadar. Herkes aslina, basladigi yere doner gunun sonunda nasil olsa. Bakin, 3 yil eziyet edip 2 dogrudan sampiyonlar ligi katilimini caldiginiz Fenerbahce, ekonomik acidan hala rakiplerinin fersah fersah ilerisinde.

Beslediginiz rakiplerimiz ise *ilginize* muhtac hala.


Ben bunlari yazarken, Cumhurbaskani adayi Demirtas "Trabzonspor otekilestirildi" demis. Destana gerek yok, dogru, otekilestirildiler. Devletin *pilot* takimi oldular. Para, pul, hak, hurriyet, ne ararsan. Tersten ama dogru demis Demirtas.

#229
Devamını oku...

4 Ağustos 2014 Pazartesi

250 Kelime

Cag degisti.

Bilgi isik hiziyla yayilirken, birbirimize ayirdigimiz zaman azaldi. Daha az okuyoruz. Ya da daha az okuyarak sonuca ulasmayi tercih ediyoruz.

Dolayisiyla uzun yazilar okunmuyor. Yazanin sucu yok. Okunmuyor diye hayiflanmak beyhude. Ama dusuncelerimizi aktarmak icin yazmak, hala en gecerli ifade yontemlerinden biri.

Bunun icin sosyal medyada bircok yenilik ve arayis var.

Ortak amac; bilgi veya dusunceyi, mumkun oldugu kadar fazla kisiye, en hizli ve etkili sekilde iletmek.

Bunun icin ben, yeniliklerden once, mevcudu gelistirmeyi hedefliyorum.

Noavas Blog'daki son 20 yaziya goz attim. Kullanilan kelime ortalamasi 658. Okunma sayisi ortalamasi ise 3180. Tabii ki linki tiklayip blogu acan kisinin yaziyi sonuna kadar okuyup okumadigini bilmiyoruz.

Sadede gelelim.

Sizlere fikirlerimi artik 250 kelimeyi gecmeyecek sekilde iletecegim.

Lafi uzatmadan, daha az ve oz kelime kullanarak.

Ve daha sik yazarak, daha cok paylasarak.

Yeni donem diyelim.
Merhaba.

Noavas.

#136
Devamını oku...