10 Aralık 2014 Çarşamba

Peki İsmail Kartal'ın planı ne olacak?

Aykut Hoca'nin son senesinde Webo'nun transferiyle sekillenen 3 forvetli oyun sistemini; ertesi yil Ersun Hoca, beklerin ipini kopararak en verimli hale getirdi ve hem hatice hem neticede dolu dizgin gitti Fenerbahce.

Ismail Hoca ile 12 hafta gecti. Ve gorduk ki ne Aykut Hoca gibi oyunu kontrol edebildi, ne de Ersun Hoca gibi hucum yapabildi.

Temel fark beklerde ve hucum uclusunde gozleniyor.

Bunun 2 sebebi olabilir. "Ismail Kartal kotu bir teknik direktor" demek kolaycilik. Ikinci sebebi irdeleyelim.

Ismail Hoca sampiyon olan dizilis ile oynuyor ama savunma ve hucum mentalitesi farkli oldugu icin 2 ayni kadro ve dizilis arasinda gece ile gunduz gibi fark var.

Belli ki Ismail Hoca farkli bir oyun anlayisina sahip. Bu suc degil. Peki ayni planda israr etmesi dogru mu? Bence onun icin yolun sonu bu. Kendi planini uygulamali. Mevcut kadro ve form durumu ile Ismail Hoca'nin oyun anlayisi birlestiginde nasil bir tercih mumkun olabilir diye dusundum ben de. Tablo bu.

Tek tek pozisyon ve oyuncu tercihlerini yorumlayalim.

Volkan: Degisiklik icin henuz erken, bence.

Gokhan: Kuyt yoruldu, onunde Alper ile kendi standardina yaklassa kâfi.
Bruno Alves: Affedilecek gibi degil ama Bekir-Kadlec ile hava topu alamiyor, kendi sahamizda akil almaz goller yiyoruz. 4 stoper icinde hala en iyisi.
Egemen: Mac kondisyonunu kazandiysa fazla dusunmeye gerek yok.
Hasan Ali: Caner onde olacak. Ona gore dusunelim. Hasan Ali *daha* Ismail Hoca'ya gore bir bek. Kademesi ve bindirmesi var. Ustelik pas oyunu Caner'den iyi.

Topal: Adindan baska birsey yazmaya gerek yok. Ancak pas hatalari onun sinavi.
Emre (Raul): 90 dakikayi da ligi de paylasabilirler. Bu pozisyona Emre daha uygun ama kasik ve kafasindaki sinirler ona engel oluyor.

Alper: Kuyt'i bir sure dinlendirmemek, oyun sonlarinda sogukkanliligi ve caliskanligindan yararlanmamak artik ona kotuluk demek, bence. Kesin olan birsey var ki Alper acik alan oyuncusu. Ancak bu sekilde Ismail Hoca'nin savunma-hucum harmonisi saglanabilir gibi geliyor bana. Kanatlarda giden-gelen, kademe yapıp bindiren 2'şer oyuncu.
Caner: Hasan Ali ve Alper icin yazdiklarimi okursaniz, ekleyecek birsey kalmaz. Ilk 11'in degismezi. Madem bekte gecen yili mumla aratacak, yeni bir planda hucum gucunden yararlanabiliriz. Bindirmesi, temposu, sutu, pasi var.
Diego: Ben transferine karsiydim, oyuncuya degil. Yani gecen yilin oyun planina uygun degildi. Ama gecen yilin plani Ismail Hoca'ya da uygun degil. Dolayisiyla -olasi- yeni planda 4 orta saha oyuncusunun destegiyle hunerlerini daha iyi gosterebilir. Ve ceza sahasina girebilir!

Webo (Emenike): Grafikte Emenike'yi as kullandım ama son kararım:) Webo. Hatta bu oyun planinin islemesi icin olmazsa olmaz. Bugun, Emenike'yi uca atip ceza sahasinda cogalamiyorken, yeni planda Webo duvariyla Caner, Alper ve Diego'yu da surekli sokabiliriz gol bolgesine.

Uzatmayacagim. Diyecegim su. 12 hafta, Sper Kupa ile 13 mac onemli bir gosterge. Gecen yilin formasyonu ve oyuncu tercihleri ile farkli bir oyun oynuyoruz. Anlasilan gecen yilin plani Ismail Hoca'ya uygun degil. Ya mevcut kisirlikta israr edip kariyerine yardimci hoca olarak devam edecek. Ya da kendi oyun planini gelistirip basarili olmaya calisacak.

Bence Ismail Hoca icin sinavin ilk sorusu bu.
Nacizane.
Devamını oku...

7 Aralık 2014 Pazar

Hoşçakal Kaptan!


Formalarıma sadece onun adını yazdırdım. Saracoğlu'nda ilk 11 anons edilirken bir tek onun adını haykırdım. En çok onu alkışladım. Çocukluğum Aykut Kocaman, gençliğim Alex De Souza hayranlığı ile geçti. Şanslıydım. Sonra birgün yolları kesişti. Önce rüya gibiydi. Sonrası malum.

Zor ve kötü günler geçiriyorduk. Kimse istemezdi elbette ama kişisel meselelerin zamanı değildi. Belki bu yüzden iki taraf da sevgiden yana, farklı bir tutum sergileyebilirdi. İkisi de haklı, ikisi de haksız. Her ayrılık gibi.

Bu yüzden bu ayrılık ile ilgili tek ama tek kelime yazmadım. Yetim kalanlardanım. 1 milimetre taraf tutmadım. Duygu selinde olgunlaştıramadığım düşüncelerimi yangın ortasında başı boş bırakmadım.

Vah vahlarla, keşkelerle ve özlemle geçti 2 koca yıl. Şimdi son vedasını yapıyor Kaptan. Yaşattığı güzel günler için teşekkür etmek zorundayım, bu yüzden ayrılığından beri ilk kez anıyorum adını, eski sevgili gibi, Alexim'in.

Fenerbahçe tarihinin tartışılmaz efsanesi, gözlerimle gördüğüm en büyük futbolcuydu Alex. Kelimenin tam ve gerçek anlamıyla bir fenomendi. Yeri dolmayacak, emsali bulunmayacak; bir 10 numaradan, bir golcüden, bir kaptandan fazlasıydı.

Kötü anılarla hatırlar, mutlu günleri hafızamın vitrinine almazsam haksızlık edeceğim geçen 8 muhteşem yıla.

İnsanlar için hayatta sadece 2 yön var aslında. Sevgi ve nefret. Ne mutlu ömrüm sevgi içinde geçti ve ben de sevgiyi seçtim. Ve ama bu yolun da bir kuralı var, seveceksin.

Seni seviyorum Alex. Hayat hizaya sokmadan son 6 ayı sildim hafızamdan. Bana ve bize yaşattıkların için sonsuz teşekkürler. Senin ve ailenin güzel, gülen yüzü solmasın. Futbol yaşamın saha içinden daha başarılı olsun ve inşallah yollarımız birgün tekrar kesişsin.

Hoşçakal Kaptan.
Devamını oku...

4 Aralık 2014 Perşembe

Fenerbahçe'yi bekleyen tehlike: Milan Sendromu

Bugünü konuşmaya alışkınız ama yarınlar çabuk geliyor. Şampiyon olsak da olmasak da yolumuza devam edeceğiz ve şanımız gereği her yıl şampiyonluğa oynayacak bir kadro kurmak zorundayız.

Deneyimli ve ama bir o kadar da yaşını alan bir kadromuz var. Hatta kıyaslarsak, ligin ~28,4 ile en yaşlı kadrosuna sahibiz. Galatasaray ~26,3 ve Beşiktaş ~25,3 ortalama ile seyrediyor.

Deneyim, şampiyonluğa oynayan takımlar için çok önemli. Ama bu konuda daima Milan örneğini veririm. Gençlerle harmanlayamadığın ve sadece deneyimine güvendiğin bir kadronun sonu Milan gibi olur. Paran yetmez, harcasan da deneyim kazanıp harmanlanmaları ve bir eşiği aşmaları yıllar alır. Apoletin sökülür.

Ekonomik açıdan -son 3 yılda yaşatılanlara rağmen- hala en güçlü kulüp Fenerbahçe. Ancak bu gelir ve bu giderlerle yolun sonu devletin sübvanse ettiği rakiplerimiz gibi olur. Ve o devlet bizi sübvanse etmez, dım dızlak açıkta kalırız mazallah.

Konumuza dönelim. Ve önce yorumlamadan bazı verileri paylaşalım.


  • Bu sezon sonunda 7 futbolcumuzun sözleşmeleri sona eriyor. Tablo yukarıda. Bunlardan 2'si yabancı, Kuyt ve Webo. Mert hariç sözleşmesi sona erecek tüm futbolcular 30 yaşın üstünde. Sözleşme sonunda içinde bulunacakları yaşlar yine tabloda yazıyor. Ki aslında sözleşme yenilenirse takip eden sezonda içinde bulunacakları yazmak gerek tabloya.
  • Sözleşmesi bu sezon bitecek 7 futbolcuya maç başılar hariç 10.84 milyon Euro yıllık ücret ödüyor Fenerbahçe.
  • Gelecek sezon sonunda ise daha zorlu bir süreç olacak. Tam 10 futbolcunun sözleşmesi bitecek. Bunlardan 5'i -hiç yararlanamayıp maaşını ödediğimiz Krasic dahil- yabancı statüsünde.
  • Yani Fenerbahçe'nin 9 yabancısından 7'sinin sözleşmesi gelecek sezon bitiyor.
  • Gelecek sezon sözleşmesi bitecek oyunculara Fenerbahçe'nin sözleşmenin son senesinde ödeyeceği maç başılar hariç yıllık ücretler toplamı 17,95 milyon Euro. 2 yılın toplamı 28,79 milyon Euro.
  • Fenerbahçe'nin tüm kadroya şu anki yıllık ücret yükümlülüğü 40 milyon euro seviyelerinde. Kaba bir hesapla gelecek sezon kadro yükümlülüklerinin yaklaşık %75'i düşecek.

Gelelim yorumlara. Tüm maddelerin başında "Bence" yazdığını varsayın, ben tekrarlamayım.

  • Bu sezon sonundan başlayalım. Sözleşme yenilemediğimiz her futbolcunun yerine birini koymamız gerektiğini unutmayın. Ki bizim bonservissiz oyuncu kovalama alışkanlığımız da yok. Sorsanız sadece Mert ile sözleşme yenileyelim derim. Ama diğer 6 futbolcunun yerini doldurmanın maliyeti ekonomiyi sarsmamalı. Bu yüzden ben olsam; Egemen ve Webo ile bugünkü ücretlerinin altında bir bedelle 1 yıllık sözleşme imzalarım. Kuyt, Emre, Selçuk ve Bekir'e teşekkür ederim. Bu emektar futbolculara Fenerbahçe çatısı altında başka görevler pekala verilebilir.
  • Gelelim gelecek sezona. Egemen ve Webo ile 1 yıllık sözleşme imzaladığımızı varsayarsak 12 futbolcunun sözleşmesi biter. Yukarıdaki maddedeki mantıkla Caner, Gökhan ve Topal ile sözleşme yenileyip yabancı havuzumu boşaltırım.
  • Sow'un sözleşmesi gelecek yıl bitiyor. Azalan ücret ile süren sözleşmesinde az kazandığı dönemde. 10 milyon euro bonservis verdik. Pek düşünüp de becerebildiğimiz birşey değil ama bu devre arası sattık sattık. Batı almaz, doğu en az 6-8 milyon euro verir. Ki Sow doğuya gider.
  • Caner ile sözleşme yenilemek bu sefer daha zor olacak bence. Son uzun kontratı olacak ve Avrupa'yı deneyecektir tekrar. Bu sefer kaybedebiliriz.

Özetle;

Mali tasarrufa ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, şampiyonluğa oynayacak kadrolarla devam etmek ve kaliteyi artırmak için en az 3 yıllık kadro planlamasına ihtiyacımız var. Son cümleyi okuyanların gülümsediğinin farkındayım ama söylemesem olmaz.

Kulübün ilk yapması gereken şey yerli ve yabancı piyasada bonservissiz oyuncu kovalamak olmalı. Sow devre arası, Meireles, Alves ve Kadlec sezon sonu satılabilir ve 4 futbolcudan 10 milyon euro civarı bir gelir elde edilirse büyük kazanç.

Geri dönme ihtimali olan Salih, maya bu sefer tutarsa Stoch iki açığı kapatabilir.

Ve tabii şampiyonlar ligi gelirleri. Nasıl olacak bilemiyorum ama gitmek farz. Doğrudan gelirlerinin yanı sıra, stad ve forma sponsorlukları için dolaylı getirilerine de ihtiyaç var. Ah Ersun Yanal ayrılığı. Şu kritik dönemeçte ekstra para harcamadan bizi şampiyonluğa daha güvenli götürebilirdi. Şöhretli hoca maliyet demek.

Sürekli başarı peşinde koşarken bütçeyi tutturmak her zamankinden daha zor olacak. Yaşlı kadroyu yenilemeli, bunu yaparken bütçeyi tutturmalı, yenilenen kadro ile de başarılı olmalıyız.

Eğer Aziz Yıldırım 3 yıl daha başkanlık yapmak istiyorsa, kongre kürsüsünde bu soruların yanıtını ve daha doğrusu planını da anlatırsa sevinirim.

Çünkü ne yazık ki karamsarım.





Devamını oku...

1 Aralık 2014 Pazartesi

Neşe bitti, öfke galip geliyor, kaybeden Fenerbahçe


80'lerde çocuktum, 90'larda ergenlik döneminde bir erkek çocuğu. 82-83 ve 84-85 şampiyonluklarını hatırlamıyorum. Şahit olduğum ilk şampiyonluk 88-89. Oğuz, Aykut, Rıdvan hayranlığım ondan. Ardından 7 yıl bekledim, 95-96'ya kadar sabredip vuslatı bulmuşken, Oğuz ve Aykut'un sebepsiz ayrılıklarıyla kahır hayatıma devam ettim. Peşinden Mesut Yılmaz, Haluk Ulusoy, Mehmet Ağar ve Fatih Terim ile gelen 4 sene üst üste Galatasaray şampiyonluğu. Pes etmedim. Nihayet 2000'li yıllar. 6 şampiyonluk ile nispeten 80'ler ve 90'lardan başarılı olduğumuz ancak potansiyelimizi dahili ve harici sebeplerle beklenen neticelere dönüştüremediğimiz yıllar.

Ben hayattayken 10 kez şampiyon olmuş Fenerbahçe, 8'ine şahitlik etmişim. Ama çocukluğum ve ergenliğim safi kahır ile geçmiş. Üstelik Ankara'da. Hiç kolay değil. Mesela bu yüzden 2000'lerin çocuklarını daha şanslı bulurum ben. Göreceli elbette.

Niçin anlattım yukarıdaki, herkesin malumu iki paragrafı? Başarısız geçen yıllar ile görece başarılı yılları mukayese ederken günbegün yitirdiğimiz bir değerimize ışık tutmak için, dört harfli, adı neşe.

Geçmişte de saha içinde ve dışında zor günlerimiz oldu. Kah kongrede, tribünde kavgalar, kah Dereağzı basmalar yaşandı. Ama hatırlıyorum, en kötü günün sabahında bile, bir umut, bir neşe, ağladıkça büyüyen bir bağlılık kaplardı içimi, içimizi. Gün olur yenilmeye doymazdık. Gün olur havada uçan sandalyelere hayıflanırdık. Ama Fenerbahçe'nin bayramı, bir maç gününde, sanki yeniden doğardık.

Budala bir geçmişe öykünme değil bu. Bugün elbette 80'li ve 90'lı yıllardan büyük, güçlü ve başarılıyız. Zaten geçen yılların denklemini sadece Fenerbahçe değişkeni üzerinden yorumlayamayız. Berlin duvarı yıkıldı, Körfez savaşı yaşandı, internet çağı ve ardından gizli saklının kalmadığı sosyal medya çağı başladı.

Israrla işaret etmeye çalıştığım şey kaybolan neşemiz, bayram havası. 7'den 70'e erkek ve kadının aynı düzlemde çocuk olup birkaç saatliğine herşeyi unuttuğu, mutlu Fenerbahçe anları.

Fenerbahçe büyürken ve güçlenirken; 2006'da, 2010'da, 2011'de ve daha sonra başına örülen çorapların ve yarattığı maddi manevi tahribatın farkındayım elbette. Ama işte, zaten, bu yüzden sevgi ekmek gerekmez mi? Yaşadığı, yaşatılan zorlu günleri nasıl aştı Fenerbahçe? Kenetlenmedi mi? 3 Temmuz'dan sonra, Aziz Yıldırım'ı seven/sevmeyen herkes Çağlayan'a, Metris'e koşup gaz yemedi mi? Tek sebebi neydi? Sevgi. Saf, içten, derinden, kökten.

Bugün mutlu değilim. Sebebi puan kayıpları değil, hiç puan kaybetmedik mi? Şampiyonluk da gidebilir, hiç şampiyonluk vermedik mi? Ama bu ikisinden daha önemli şeyleri yitirmekteyiz.

4 Eylül'de karalamıştım şu yazıyı: "Fenerbahçe icra makamından memnuniyet grafiğindeki anormal dağılım"

Aynı yerdeyim. Sevgi ve aklın olmadığı yerde nefret kök salar ve öfke galip gelir. Maalesef bu acı sona doğru sürükleniyoruz.

"Kim haklı?" oyunu oynamak bana zul geliyor, saçma ve faydasız buluyorum. Ama doğru ve yanlışları konuşabiliriz, konuşabilmeliyiz.

Tekrarlıyorum; Aziz Yıldırım'ın ne her yaptığı doğru, ne de her yaptığı yanlış. Ama bir kesim her sözünü ve icraatını reddederken, bir kesim de her yaptığını koşulsuz doğru bulmakta. Bu dağılımda rasyonalite yok, buram buram duygu var ve sağlıksız.

Normal şartlarda, Fenerbahçe icra makamından, yani Aziz Yıldırım'dan memnuniyet grafiği bir değerde yoğunlaşmalı. Bunun -10 üzerinden- 3 olması da, 7 olması da normal, sağlıklı. Ancak bahse konu yazıda da belirttiğim gibi, iki tepe noktalı, bir kesimin acımasızca 0, diğer kesimin ısrarla 10 verdiği kutuplaşmış grafik, yani bölünme, Fenerbahçe'yi uçuruma sürüklüyor.

Çalışan insan hata yapar. Aziz Yıldırım da kendini adadığı Fenerbahçe için çalışırken hatalar yaptı. Kabul ettiği yanlışları da oldu üstelik. Taraftar da hakkını verdi. Ama bugün yaşadığımız şey hata olarak adlandırılamaz. Şahit olduğumuz şeyin adı inat. Dolayısıyla içinde mantık yok. Öfkenin direksiyona geçtiği ve sonunun mutlak şarampol olduğu bir akıl tutulması.

Ben haklı haksız arama çabası içinde değilim. Ayrıca zaten yargılayacak konumda değilim. Tarafsa, iki tarafın da yanlışları olmuştur. Muhakkak iki tarafın da kendini haklı gördüğü yerler, kırgınlıkları vardır. Ama milyonları bir arada tutan ortak payda Fenerbahçe ise, aynı yerde buluşmaktan başka çaremiz yok. Bunu da bir, yüz, bin kişi münferiden yapamaz; tek bir kişi ve tek yol var.

Fenerbahçe'nin 17 yıllık başkanı Aziz Yıldırım; önce, bu nefret ve öfkenin bizi uçuruma götürdüğünü anlamalı ve ardından, hemen, Fenerbahçe'nin tek lideri olma sorumluluğuyla camiayı bulunduğu öfke yörüngesinden çıkarmalı. Yolunu da, usülünü de o bilir. Tarafsa, iki taraf için de ne bir geri adım, ne de özür dilemek bu. Fenerbahçe çatısı altında buluşmak zor geliyorsa insanlara, egoları Fenerbahçe aşklarından yukarıdaysa söyleyecek ve yapacak birşey yok zaten. Ama bu *buluşmayı* tertip etmekten veya davete icabet etmekten kaçınanları da tarih yazar ve Fenerbahçe'yi değil, kendini düşünen insanlar olarak anar.

Tarafsa, karşı taraftan adım beklemek yanlış ve nafile. *Fenerbahçe için* birşey yapacaksan, bunun koşulu olmaz, dile getirdiğin sevda nakaratlarına tezat.

Bence bugün Fenerbahçe, 3 Temmuz'dan daha büyük bir sınav veriyor. Ya biri, lideri, ısrarla, karşılıksız sevgi tohumları ekip üzerine düşeni yapacak ve sevgi nefrete karşı bir kez daha galip gelecek, ya da bu amansız inat ve ego savaşı bizi 40 parçaya bölecek. İki yolun sonu da belli. Tercih söz sahiplerinin.
Devamını oku...