31 Temmuz 2011 Pazar

Yoksa?

Şu yazıyı yazdıktan sonra sabah gazetelerde Kemal Burkay'ın 31 yıl sonra Türkiye'ye döndüğünü okumak.

Diplomat pasaportuyla.
Vali yardımcısının hazır bulunduğu bir karşılama töreniyle.

Şike operasyonunun toz bulutu yere inmeden daha neler olacak bakalım.

Herkes aynı kokuyu alıyor mu?

31 yıllık sürgünden, bir "devlet" büyüğü gibi karşılanmaya..

Fenerbahçem de kurban tüm bu olanlara..

Hay sen aklınla bin yaşa..

Devamını oku...

Tapesini bulamadım Sayın Savcım, bu videoyla idare edersiniz artık?






-Maçtan önce de aradım, maçtan sonra da aradım; dedim Onur, gol yeme, ne istersen veririm.

-Şşt, şikeye girer, şş burayı kes.

Tabi şaka bunlar.
Artniyet aramak yanlış olur değil mi?
Biz artniyetliyiz sadece.
Şeytan girmiş içimize, hoşnut kalmış gidemiyor başka yere..


Tapesini bulamadım Sayın Savcım, bu videoyla idare edersiniz artık?

2006 ve 2010 sezonlarından kült film olur ama yasa yeni çıktı değil mi Sayın Savcım?

Bizim hakkımız göz göre göre yenirken adalet yoktu değil mi Sayın Savcım?

Ozan İpek'in bu sezon Trabzonspor maçında nasıl oynadığına bir 5 dakika göz atar mısınız Sayın Savcım?

Acaba onu da Onur Kıvrak aramış mıdır Sayın Savcım?

Karabükspor kalecisi son dakikada gol için kornerde neden çıkmıştır sizce Sayın Savcım?

Peki ya Bülent Ataman ayakkabısını neden sahaya atmış Sayın Savcım, görüşebildiniz mi kendisiyle?

Fazla vaktinizi de almayım, daha çok var ama bu soruların cevapları da bana yeter Sayın Savcım.

SÇS.
KİB.
BYE.





Devamını oku...

O "Yıldırım" mı?


Seçim bitti.
Ustalık dönemi başladı.
Temmuz geldi.

Peki neler oldu 2011 Temmuzu'nda, şöyle bir kısaca?


  • Şike soruşturması başladı.
  • Abdullah Öcalan ile devlet yetkilileri arasında görüşme yapıldığı iddia edildi.
  • Deniz Feneri soruşturması kapsamında gözaltına alınanlar oldu.
  • Çok sayıda şehit verdik. 13 şehit verilen bölgede komutan kusurlu bulundu ve görev yeri değişti.
  • Demokratik Toplum Kongresi (DTK); Kürt halkı olarak demokratik özerkliklerini ilan ettiklerini duyurdu.
  • Özel harekat polislerine terör bölgesinde yetkiler tanımlanacağı iddia edildi.
  • Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay Başkanı görevlerini bıraktı.
  • Döviz ve altın fiyatları yükseldi.
  • Kıdem tazminatının kalkacağı yönünde haberler yayınlandı.
  • Tutuklu vekiller için yapılan boykot ile oluşan yemin krizi çözüldü.
  • Yeni Anayasa çalışmaları başladı.
  • Sosyalist Kürt siyasetçi ve yazar Kemal Burkay 31 yıl aradan sonra Türkiye'ye döndü.


Ve daha birçok irili ufaklı haber.
Elbette medyada en fazla yankı bulan olay şike operasyonuydu.
Tüm halk; televizyonda, radyoda, sokakta, işte bunu konuşur oldu.
Ve bu arada elbette başka şeyler de oldu.

Herkesin aklına aynı şeyin geldiğini biliyorum.
Kaldı ki bu işin sonunda neler olacağına dair endişe verici kaygılarım da var.

Şöyle bir iki örnek vereyim.

Bugün, aklı baki herkesin kabul ettiği 11 Eylül yalanından sonra Amerika'nın nereleri, nasıl işgal ettiğini biliyoruz hepimiz. Fazladan bir satır yazıp da meşgul etmeye lüzum görmüyorum.

Ve Türkiye'de birçok kişinin Esaretin Bedeli diye hatırlayacakları, orjinali Shawshank Redemption olan filmden bir sahne: Esas oğlan, hapishaneden firar edecektir. Aşamalı bir firar planı olan Bankacı, firarın son ayağında kanalizasyon borusuna girmek zorundadır. Firar için fırtınalı o geceyi beklemiştir. Çünkü borunun içine girmek için büyük bir delik açmalıdır. Ancak bu iş oldukça riskli ve tehlikelidir çünkü güvenlik oldukça sıkıdır ve en ufak bir gürültüde bir çuval incir berbat olabilir. Çözümü ise fırtınanın kendisidir. Eline aldığı kaya parçasını, her bir şimşek çaktığında, gök gürültüsüyle aynı anda vurarak açar kanalda deliği. Ardından özgürlük için son nefesine kadar katlanması gereken bir kanalizasyon pisliği kalmıştır. Ama o özgürlüğünü yıldırıma borçludur.

2011 Temmuzu'nda çok önemli şeyler yaşandı. Ağustos, Eylül de yeni çarpıcı gelişmelere gebe.
Güneydoğu, Asker, Polis, Abdullah Öcalan, Demokratik Özerklik kelimeleri aynı cümlede geçtiğinde insanın tüyleri ürperiyor. Fakat hepsi aynı ayda cümle içinde kullanıldı.
Bunu elbette herkes farklı yorumlayabilir.
Ama şahsen, umutlu değilim.

Sizce de; Shawshank Redemption'da olduğu gibi; yine bir "Yıldırım" mı izin verecek tüm olacaklara?







Devamını oku...

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Bir Deve-Cüce oyunu mu?




Bu çocuk oyununu hepiniz bilirsiniz.

3 Kuvvet Komutanı ve Genelkurmay Başkanı'nın görevlerini bırakmasıyla Jandarma Genel Komutanı Necdet Özel'e Genelkurmay Başkanlığı yolu açıldı.
Jandarma Genel Komutanlığı görevi için de yine aynı şekilde önü açılmıştı.

Bir şekilde ya tek ayakta yakalanan ya da tek oturarak kalan o oluyor.

Ya dünkü 4 istifa münferit ya da o farklı düşünüyor.
Bilemeyiz.

Bildiğimiz birşey varsa o da insanların kuşku duydukları.

Acaba?
Yoksa?
Bence..
vs..


Aslında halkımızın tek derdi şimdilerde; kamuoyu vicdanı.

Askerine, Başbakanı'na, Cumurbaşkanı'na sarılmak istiyor halk.
Barış istiyor.
Huzur ve refah istiyor.

Evet, mevcut hükümetin vaadleri bunlar.
Umarım herşey söyledikleri, vaadettikleri gibi olur..

Bu topraklar bizim.
Gelin domatesi, biberi birlikte yiyelim..
Devamını oku...

"O" Berber



"The" Operasyon başladı başlayalı gözaltına alınanların ve ifade verenlerin sayısı neredeyse 100'e yaklaşacak.
Şöyle bir göz attım da;

Çok ilginç! bir tesadüftür ki;
İçlerinde 1 (bir) tane bile fotoğraftaki Muhterem ÖSYM Başkanımız ile aynı berbere giden yok.

Hatta, 3 Temmuz'dan önce Telegolleri süsleyen Emre Belözoğlu da yok.
Aynı berbere gittiğini biliyoruz.

Çok daha alakasız ve safsata tapelerle içerde tutulan şüphelilerin yanında; Emre Belözoğlu, eldeki "delillere" dayanarak çoktan hapsi boylamış olmalıydı oysa.

Aman, yanlış anlaşılmasın; Emre Belözoğlu'na atfettiğim birşey yok.
Bilakis; öyle saçma sapan dayanaklarla içeride tutuluyor ki insanlar, delil eşiklerine istinaden Emre'nin ifadesinin dahi alınmamış olmasına şaşırıyorum sadece.

Ama nasil bir berber ki O;

Oradan hep başarılı, namuslu, adil insanlar çıkar.

Nasıl bir makas ki O;

Dokunduğu yere sağlık, para, afiyet verir.


Yoksa sandığınız gibi, onları koruduklarına filan inanmıyorum ben!

Abdullah Avcı, Göksel Gümüşdağ, Ertuğrul Sağlam ve niceleri; zinhar günahsızlardır.

Onlar azimli, başarılı, namuslu, dürüst, ilerici ve örnek insanlardır.


Saçım, sakalım uzadı; bi ben de uğrayım şu berbere diyorum, ne dersiniz?
Devamını oku...

Tümevarım mı tümden gelim mi?




Hukuk okumadım.
Kulaktan dolma bilgiler dışında ne yorum yapsam, yanlış veya eksik olur.

Ama yargı, suça dair şüphelere nasıl bakar/bakmalıdır merak ediyorum.

Tümevarım mı, tümden gelim mi?


Yani; şüphelerin delillendirerek, kurgusunun ortaya çıkarılması ve nihayettinde bir kanaate ve ardından yargıya varılması şeklinde mi?

Yoksa; sebepli, sebepsiz bir şekilde kanaate varılıp; şüpheli ifadelerinin ve delillerin bu kanaatle yorumlanması şeklinde mi?


Neden soruyorum?

Çünkü son günlerin hepimizi ilgilendiren soruşturmasında bariz bir tümden gelim söz konusu.

Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım şike yapmıştır diyor Emniyet ve Savcı.

Sorgulamalar sırasındaki mimiklerde, söylemlerde ve daha önemlisi tavırlarda; Fenerbahçe'nin ve Aziz Yıldırım'ın zaten suçlu olduğu, ifade verenlerin itiraf ederek bu kanaate destek atmaları isteniyor resmen.

Biz, bir vatandaş olarak bunun bir kumpas/tezgah/operasyon olduğunu düşünmeyelim.
Ama siz de lütfen kabul edin.

Bir kadın; kocasının onu aldattığından şüpheleniyorsa, her ama her adımını, hareketini, sözünü ona yorar.
Kadın, kocasının onu aldattığını düşünüyorsa; adam zinhar günahsızsa bile kadının kanaati değişmez.

Bu durum da ona benziyor işte.

Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım şike yapmıştır kanaati var Emniyet ve Savcının.
O yüzden her telefon görüşmesini, tapeleri şikeye yoruyorlar şu anda.

Murat Özaydınlı Buca maçında Aziz Yıldırım'ı aramış; "Nasıl gidiyor?" demiş.
Can Arat FB-İBB maçından sonra; "% 100 golü kurtardım. Elimden geleni yaptım" demiş.
İlhan Çelikay Sİvas-FB maçından sonra; "Bari Stoch'un ki ni yeseydi" demiş.

-Şimdi iki gözlük alın elinize.
-Birincisi Emniyet ve Savcının gözlüğü.
-Ne çıktı, yapmış mı Fenerbahçe şike?
-Valla ne yalan söyleyim, oradan bakınca şike var gibi duruyor.

-Tamam, şimdi ikinci gözlüğü takın, adil yargının gözlüğünü.
-Ne çıktı, yapmış mı Fenerbahçe şike?
-Valla bilmiyorum. Bunlar normal, masum konuşmalar.

Bir şoför nereye bakarsa oraya gider araba.
Emniyet ve Savcı arabayı şarampole sürüyor bilerek ya da bilmeyerek.

Ama en kötüsü, kamuoyuna verdikleri gözlükte.

Hepsine birinci gözlüğü hediye ettiler.
Yıllar evvel Show TV'de Tutti Frutti 3 boyutlu yayınlanacak diye 31 Aralık'ta erkeklerin fellik fellik 3 boyut gözlüğü araması gibi..

Peki soruyorum size algıda seçiciler;

O gece hiç meme elleyebildiniz mi?
Devamını oku...

29 Temmuz 2011 Cuma

Can cikar huy cikmaz..

Ben soyleyim de;
Siz huyunu, suyunu bildiginiz insanlar hakkinda fuzuli hayallere ya da beklentiye kapilip sonunda uzulmeyin/sinirlenmeyin.

Tabiatinda agirlik olan, rahat ve gamsiz bir adamdan; dakik olmasini beklemek komik olur degil mi?
Evet komik oluyor..

Devamını oku...

Tam zamani Kaptan!

Cik, konus, haykir!

Zico'yu getir, Pele'yi getir..
Anlat bizi Kaptan!

Gec dumene,
Tayfa darda Kaptan!

Devamını oku...

28 Temmuz 2011 Perşembe

Anlastik..

Siz sahamizi kapatin,
Biz kepenkleri..

Siz kume dusurun,
Biz Hukumeti..

Siz bizi yok sayin..
Biz sizi tek tek..

Siz uzerimize gelin agzinizda salyalarla,
Biz ofkemizi buyutelim..

Yurdun sokaklarindan dokulen sular,
Sellere donustugunde,
Kapilip da aglamayin sonra;
Gozyaslariniz sele karissin ki,
İnsan oldugunuzu hatirlayin..

Ve lutfen basin,
Bunu da yazin..

Devamını oku...

Bir kopru kur hayata..

Uzerine uzerine gelecek acimadan,
Hesap soracak tanimadan,
Akil verecek utanmadan..

İssiz bir adadasin kulliyen,
Bir fener, agaclar ve kuslar kabilen,
Yasamak istiyorsan lutfen,

Kopruleri sen yapacaksin,
Kurekleri sen cekeceksin,
Karsiya sen gececeksin,

Korkmadan!

Devamını oku...

Normal..




Kuran-ı Kerim'i tek bir sayfa okumamış,
Okuduğu surelerin anlamını öğrenmeye tenezzül etmemiş,
Hak yolunu, "hal" yoluyla karıştırmış menfaatçilerin, müslümanlık dersi verdiği yurdumda;

Tek bir maçı izlemeden,
Her iki tarafı dinlemeden,
"Sızan" diyalogları, müspet menfii şüphelerle satır satır okumadan,
Sadece "görevli" medyadan aldığı aşırı doz enformasyon ve tevatürle;
Şike kanaatine varması kadar normal bir durum yok.

Yurttaşlarımızın; 4 yıldır yaşanan bu safsatalara karşı şüphe duyması ve ezilenler lehine kanaate varmaları gelecek adına ümitlendirici bir sürpriz olurdu.

Sürpriz olmadı.
Devamını oku...

Bu düşmanlık neden?




Genç yaşında, futbol oynamaya geldiği bir ülkede kısa zamanda basamak atlayan Afrikalı bir futbolcu, Emenike!

Fenerbahçe'ye transferine memnuniyetini Nijerya'nın Arjantin'i farklı yendiği maçta, Fenerbahçe bilekliği takarak göstermişti. Golünü de atmıştı nitekim.

Yar olmadı ama, yar etmediler.
Uzun süreli sakatlığıyla gol krallığı yarışmasında geriye düşen; sakatlığı iyileştikten sonra ilk çıktığı maçta, Anaragücü deplasmanında dökülen ve sonra sakatlanıp oyundan çıkan Emenike.

Bir sonraki hafta Fenerbahçe maçında sakatlığı sebebiyle oynamayınca şike yaptığı söylenen Emenike..
Ve gerek sakatlığı gerekse spekülasyonlar sebebiyle Trabzonspor'a karşı da oynayamayan Emenike..

Gördüğü işkenceyi, yaşadığı linci umarım kimselere anlatmaz.
Zira Türk futbolunun bittiği nokta olur.
Afrika'dan dahi futbolcu gelmez.

Şaka da değil kabus da..

Giderek saçma sapan bir hal alan ve ne safsatalarla dolu olduğu ortaya çıkan şike operasyonu, Ergenekon'a kardeş oldu.
İlk başlarda kıskanacaktır Ergenekon küçük kardeşini ama zamanla birbirlerine arkadaş olacaklardır.


Peki bu medyanın sorunu ne?
Anladık, patronlarınızın "bağları" var.
Belki de kasetleri.

Ama bu kadar bariz yapmayın bu işi kardeşim..
Kimsenin üstüne bu kadar gitmeyim hemşerim..

Dolar, dolar da bir taşarsa ademoğlu, sele kapılır plazaların anteninden tutarken bulursunuz kendinizi alimallah..

Anladık.
Talimat aldınız.

Dezenformasyonun dozunu artırın dediler.
Bir doz artırdınız.

Ama baraj suları yükseliyor haberiniz olsun.
Ne set dayanır sonra ne sahte surlarınız..


Sonra, lütfen, ağlamayınız;)
Devamını oku...

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Tevatür Vs. Inception



Tevatür: Bir haberin ağızdan ağıza yayılması, yaygın söylenti.


Alışkanlık mı yoksa tembellik mi bilinmez;

Türk insanı okumaz.
Okuyanı çok okur da toplasan, yekünde birşey etmez.

Sorsan okuyordur tabi. Gazete okuyordur mesela.
Turkish tabloid her dem.

Tirajlar ortada.
İnternet ratingleri de ortada.

Okursa da 20 punto okur yurdum insanı.
Manşetlerle yaşar.
Kısmen de sürmanşet.

Bir süzgeci yoktur maalesef. Manşet direkt gider kanallara.
Filtre yok, mikrop çok.

"Güç" manşetlerle zehirler yurdu.
Şehir suyuna virüs verilen Amerikan filmleri gibi.

Gazete, televizyon vs..
Hakim medyayla işi bitirir Sam Amca..

Ergenekon 4. yılına girmiş. Balyoz cabası.
Yeni trend Şike operasyonu.

4 yıldır toplanamamış, derlenememiş delillerin, konu futbol olunca 3 günde iddianameye dönüşmesini bekliyor herkes.


Okumak?
YOK!
Düşünmek?
YOK!
Sorgulamak?
YOK!

E ne duruyorsun?
Helva yapsana, helva yapsana..
Ölmüşlerinin canına, sahi bir helva yapsana..


Inception'ı izleyenleriniz olmuştur.
Bir yöntem ile rüyalarla insanların bilinçaltına girip fikir ekiyordu Di Caprio ve saz arkadaşları.

Beyin yıkıyorlardı tabiri caizse.

Yöntem farklı, amaç aynı.


Nedense hiçbir güç, objektif ve demokratik yollarla varılan kanaatlara tahammül edemiyor.
Geleceğini ve hedeflerini riske atmamak uğruna her kanala müdahele ediyor.

Muhalefetin sesini sürekli kısmak da bir sağırlık yapmaz mı en sonunda?

Yoksa ikna edersin beni, kandırırsın yeri geldi mi?
Ama sonunda, kendini de kandırmış olmaz mısın?


"İkiz kuleleri vurmuşlar aaabi!"
"Pentagonu vurmuşlar aaabi!"
"Koca generalleri içeri almışlar aabi"
"Pazarın sabahında Aziz Yıldırım'ı almışlar aaabi!"

"Ee birşey vr demek ki be aabi!"

Muğlak, gri, yoruma açık hepsi..

Ama bir anket yapsan şimdi;

Pompalanan karmakarışık, organize, sistematik enformasyon ile..

Tevatürle atılan şaplar dondu şimdi.

Ektiler fikri..
Öptüler geleceğimizi..

İşte bu hepsi..
Devamını oku...

26 Temmuz 2011 Salı

İyiyle kotu arasinda..

Bu hayat bizi yasar demis, hakli ya..
Ne kadar ozgursun ki, itiraz edecek yuregin var mi?
Kotu, kotu oldugunu kabul ederse iyi..
Kotu, iyi oldugunu dusunurse kotu..

Bir lokma ekmegi, bir can nefese tercih edenlerin dunyasinda; senin nefesini bile pesin satmazlar mi?

Devamını oku...

24 Temmuz 2011 Pazar

Euro 2,5'u geçer mi?



Euro haftayı rekor eşiğini egale ederek kapattı.
Üretici ve tüketicide kısmi telaş var.
İthalatçı kan ağlıyor.
İhracatçı ağız kulak.
Ne oluyor?
Kur nereye gidiyor?

Önce hafta içinde Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın yaptığı aşağıdaki açıklamaya bakalım:


Açık pozisyonlarınız varsa kurlardaki dalgalanmaya karşı toleransınız daha az oluyor. Açık pozisyon yoksa daha rahat dalgalı kur rejimini uygulayabiliyorsunuz. Açık pozisyonunuzu sınırlamanız iyi bir şey.
Kamu ve özel sektörün dövizde açık pozisyonda olmamasında fayda var.
Türkiye ile ilgili konuşulan tek risk unsuru cari açık.
Türkiye'nin durumu şu anda iyi, biraz fazla mı iyi diye bakıyoruz.
Haddinden fazla endişelenmeye gerek yok, senaryolara hazırlıklıyız.
Enflasyon hedeflemesi kesinlikle devam edecek.
Lehman krizinden sonra bir karikatür vardı. İki iktisatçı vardı. Ortada bir tüketicisi. Biri tasarruf et, biri harca diyor. İkisine bakıp başı dönüyor. altta yorum var ekonomiyi döndürmeyi başardık.
Düşük enflasyonun ekonomiye katkısı büyük oluyor.
Yunanistan için alınan kararların bulaşma riskini azaltacağı ümit ediliyor, biz de bu şekilde ümit ediyoruz.



Malumunuz, yıl sonu cari açık ciddi boyutlara ulaştı ve Hükümet de önlem paketini gündemden saklayarak uygulamaya koydu.
Yapılacak ilk iş ithalat-ihracatı dengelemekti.
Zira ithalat rakamları 2009 kapanışın neredeyse iki katıydı.
% 10'luk bir artışla ilk çeyrekte net bir fren yapıldı.
Ancak ilk çeyrek rakamları beklenildiği gibi pek iç açıcı değildi.

2. çeyrekle beraber diğer önlemler de bir bir uygulamaya koyuldu.
Fedakarlık sırası ithalatçıdan sonra bankalardaydı.

Munzam karşılıklar ve Merkez Bankası'nın faizleri yükseltmesiyle, önce bir direnç gösteren Bankaların Genel Müdürleri; sırasıyla İş Bankası, Halkbank ve Ziraat Bankası'ndaki "operasyonlarla" beraber muslukları kıstı.
Yıllık faizler % 10'un üstüne çıktı.
İthalatçı bir darbe daha yedi.

Ancak devlet ödenekli projelerde iş devam ettiği için piyasa genel bir nakit sıkıntısı yaşamadı. Dolayısıyla enflasyon; bu kur ve faiz artışına rağmen eşiğine tutunabildi.

Son çeyrek yaklaşırken su artık damla damla geliyor.
Euro 2,42'yi gördü.
Büyük ihtimalle de 2,5'u görecek.

Merkez Bankası Başkanı'nın yukarıdaki röportajında kritik bir söylem var.
Durumumuz iyi, hatta fazla mı iyi diye bakacağız, diyor özetle.

Kur artışının enflasyonda baskı yapmasından çekiniyor olabilirler. Ki bir miktar olacaktır ve enflasyon hedefinin tutması için son çeyrekte kurun dizginlerini bırakacaklardır.

Ekonomik politika.
Tercihler dünyası.


Ancak yatırımcılara sözüm, özellikle müşterilerime;)

Bu dönemde Merkez Bankası Başkanı'nın söyleminin aksine döviz kredisi çok daha avantajlı.
Kur son çeyreğe 2,5 ile girecektir ve son çeyrekte dengeyi yeniden bulacaktır. Euro'yu bu kadar yüksekken Türk Lirasına çevirmek ve onu % 10'un üzerinde bir faizle finanse etmek hiç akılcı değil.

Tabi bu yorumları riski seven bir gözlemci yapıyor, unutmayın.

Tüm bu yurtiçi dengelere Yunanistan, Portekiz, İtalya, İspanya'daki durum olumsuz etki yapar mı?
Son çeyreğe kadar sıkıntı olmaz diye düşünüyorum çünkü rezervlerimizde sorun yok.

Alınan tedbirler de belki burada daha fazla işe yarayacaktır.


Bakalım, göreceğiz.



Not: Bu politikaları yılbaşından beri bilen Merkez Bankası çalışanları, hükümete yakın şahıslar vs.. ; piyasadan ne kadar Euro toplamıştır sizce? Peki bu da şike suçuna girer mi?
Devamını oku...

Var mı ÖTV'yi kaldıracak Babayiğit?



Seçim döneminde çok bekledim böyle bir çılgınlığı.
İktidar partisinden değil elbette.
Muhalefet için ses getiren bir vaad olabilirdi pekala.
Vaadleriyle kıyaslarsak bilhassa.

Üşenmeden bir inceleyelim şu ÖTV'yi (Özel Tüketim Vergisi)

Şöyle bir tanımı var :

"Özel Tüketim Vergisi (ÖTV), belirli mal ve ürünler üzerinden maktu veya oransal olarak alınan bir harcama vergisidir. İlk olarak Avrupa Birliği ile uyum çerçevesinde yapılan kanunu değişiklikleriyle gündeme gelmiş ve yine aynı amaçla 2002 yılında 4760 kanun sayısı ile kabul edilmiştir. Avrupa Birliğinin bu vergiyi uygulamasındaki amaç gelir elde etmekten ziyade sosyal fayda sağlamaktır, üzerine ÖTV konulan mallar genellikle lüks (mücevher, kürk vb.), sağlığa zararlı (alkol, sigara vb.), çevreye zararlı (benzin vb.) mallar olmakla beraber ülkemizde tıraş köpüğü gibi temel tüketim mallarından dahi alınmaktadır. Anlaşılamamış olan nokta sudur ki, ithalata donuk yüksek vergiler üretimi arttıracak yatırımlara dönüşmediği takdirde, dış ticaret açığını kapamak mümkün değildir: ithalati) azaltmak için yatırımı kısmak akilci olmayacağından tüketim harcamalarını yatırımı destekleyecek birikimlere çevirmek mantıklıdır. Müşteri olmayan yerde yatırım da olmayacağı için, tüketicileri vergi ile korkutmak kısa vadede bütçe açığını kapamaya yarasa da, uzun vadede ekonomiye zarar verir. Sonuçta, vergi de kotalar gibi bir ekonomik verimsizlik kaynağıdır. KDV gibi aynı malın her el değiştirmesinde ÖTV doğmaz. Malın ithal edilmesi veya üretilen malın ilk alıcısına teslimi nedeniyle ÖTV doğar. Motorlu taşıtlarda ise nihai tüketici adına ilk ÖTV ödemek gerekir. Verginin mükellefi ithalatçılar ve ilk satıcılar olmaktadır. ÖTV aslında, 1950'li yıllardan başlayarak uzun yıllar uygulanan 'İstihsal Vergisi'nden başka bir şey değildir."


Şimdi de uzağa gitmeden 2010 yılı vergi dağılımına göz atalım:



Şimdi arkamıza yaslanıp düşünelim biraz.

Yukarıdaki bilgi ve verilerin ışığında;


ÖTV'nin; sosyal alanlar için gelir yaratmak üzere, lüks tüketim alanlarından alınması gerektiği çok açık.
Bu zaten Avrupa Birliği uyum süreci için atılan adımlardan biri.
Ancak Türkiye'de 1 Ağustos 2002'den itibaren yürürlükte olan Özel Tüketim Vergisi; ne yazık ki çoktan amacından sapmış durumda.

Vergilerin toplamdaki paylarına bakacak olursak;





Lüks tüketimden sosyal alana maddi kaynak akışı için yola çıkan ÖTV'nin geldiği nokta yukarıda.

Bir anda sosyal alanın değil, devletin en büyük gelir kalemi olmuş durumda ÖTV.

% 24'lük bir paya tekabül eden 58 Milyar TL. 2011 öngörüsü ise daha parlak, tam 61 Milyar TL.

Ve kıymetli bu kalemin lokomotifi de 31 Milyar TL ile tahmin edildiği üzere akaryakıt.
Ardından sigara ve içki geliyor. Peşinden otomotiv vs..

ÖTV'de bütçeleme açısından önemli bir kıyak da mevcut Gelir İdaresi Başkanlığı lehine.

En anlaşılacağı şekilde;
Malın çıplak fiyatı üzerinden ÖTV'li matrahı alınıyor ve üzerine KDV ekleniyor.
Yani vatandaş, örnek olarak, ÖTV'nin % 4, KDV'nin % 18 olduğu bir malda; % 22 vergi ödemesi gerekirken, bu oran % 22,72'ye tekabül ediyor.
Böylece devlet ÖTV ile ek kaynak yaratmakla kalmıyor, dahilde alınan KDV gelirini de artırıyor.


Deprem sonrası Türkiye'sinde gündeme gelip AB Uyum sürecinde hayatımıza giren ÖTV; ne yazık ki bugün devlet için vazgeçilmez bir gelir kalemi olmuş durumda.

Özü, lüks tüketimden sosyal alana kaynak olan vergi; belediye harcamaları için kullanılmakta.
Böylece devlet; salt bir ÖTV kalemiyle belediye harcamalarını sırtından atmakta.


İşin bir diğer boyutu da yine vergi paylarını incelediğimizde ortaya çıkıyor.

Beyanname veren mükelleflerin (mobilyacı, doktor, konfeksiyoncu, noter, kuaför, avukat, yedek parçacı, nakliyeci, mimar, bakkal, ayakkabıcı, lokantacı, eczane, gözlükçü, kitapçı, yeminli mali müşavir, nakliyeci, tamirci, inşaatçı, kürkçü, diş hekimi, kuyumcu, mücevheratçı, dolmuşçu, taksici, pastane, büfe, müteahhit, kira geliri elde edenler, şirketlerden kâr payı elde edenler, zirai kazanç sahipleri vs.) 2010 yılında ödedikleri toplam gelir vergisi 3,526 Milyar TL. (Tahakkuk eden vergi 4,5 Milyar TL civarıdır. Burada ödenen gelir vergisi bilgisi edinilmiştir.)

Toplam gelir vergisi ne kadardı?
49,5 Milyar TL.

Ne kadarı beyanname veren mükellef?
4,5 Milyar TL.

Kalanı nereden?
Stopaj gelir vergisi.

Nedir peki stopaj gelir vergisi?

Stopaj usulünde vergi, asıl borçludan değil, vergi sorumlusundan talep edilir. Bu yolla, gelir daha sahibinin eline geçmeden önce vergilendirilmiş olmaktadır. Yani, işçiye veya memura ücret veya maaş ödeyen işveren, daha bu ödemeyi yapmadan önce, işçi veya memurun aldığı ücret veya maaştan kanunen ödemesi gerekli olan gelir vergisini kesecek ve yasal süre içinde bu kestiği vergileri bir muhtasar beyanname düzenleyerek vergi dairesine ödeyecektir. Anlaşılacağı üzere burada işçi veya memur kanuni mükelleftir, fakat onların adına ve hesabına vergilerini ödeyen ve muhtasar beyanname veren işveren vergi sorumlusu (veya mutavassıt ödeyici)dur.



Özetle;

2010 yılında tahakkuk eden 237 Milyar TL verginin;

39,5 Milyar TL'si dahilde alınan KDV,
58 Milyar TL'si ÖTV,
49,5 Milyar TL'si de Gelir vergisi. (Yaklaşık 45 Milyar TL'si ücretli işçiden peşinen alınan stopaj gelir vergisi)

Yani, dolaylı verginin dolaysız vergiden fazla olduğu bir ülke hayal edin; işte orası Türkiye!


Türkiye'nin yaygın çoğunluğu olan orta halli Vatandaşa yansıyan bir vergi projeksiyonu yapacak olursak;

237 Milyar TL'lik toplam vergi gelirinin, 147 Milyar TL ile orta halli vatandaşın sırtında olduğunu pekala söyleyebiliriz.

Yukarıdaki bilgiler epey kafa karıştırmıştır.

Biz şöyle bir düşünelim;

Devlet, tam bir vergi adaletini sağlayıp, ekonomiyi bütünüyle kayıt altına alabilse ve türlü yollarla vergi kaçıran kodamanları yakalasa..
Ve bunun getireceği doğal sonuçla vatandaşın sırtından kalksa..

ÖTV ve ÖTV'nin KDV'si vatandaşın cebinden çıkmasa ve ücretli çalışanın ödediği gelir vergisi oranları daha makul olsa..

Bugün asgari ücret de, ücretli vatandaşın maaşı da çok daha tatmin edici seviyede olmaz mıydı?


Kısacası;

Var mı ÖTV'yi kaldıracak Babayiğit?
Devamını oku...

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Pardon, şike mi dediniz?




"Tapelere bakılacak olursa durum "vahim"
Şike o kadar bariz ki vay halimize.
Su ne kadar ıslaksa, bu operasyonda şike de o kadar gerçek."

Demeliyiz biz de değil mi?

Evet, okuryazar halkın % 50'si gibi manşetlerle yaşıyor olsaydık hayatı ve dekman haberleri okuyor, kanaate varıyor olsak biz de yukarıdaki gibi düşünürdük.

Ama maalesef biz normaliz.
Olması gerektiği gibi, hayatı sadece gördüklerimizden ve duyduklarımızdan ibaret sanmıyoruz. Hele ki başkalarının gösterdiklerini ve söylediklerini kırk süzgeçten geçirmeden dimağımıza sokmuyoruz.

Ama "filtresi" olmayan beyinler için yapacak birşey yok. Çok geç.
Bugünün gazeteleri ve medya organları için gereken ve hatta şart olan filtre ne yazık ki internet için uygulanmak istiyor.


Oynadığı son 18 maçın 17'sini kazandı Fenerbahçe.
Biz televizyon başında, tribünde saçlarımızı yolduk bu 17 maçta.
Meğerse boşuna yaşamızı o heyecanları.
Düzmeceymiş hepsi..
Peeh..

Gelin bir bakalım ne olmuş bu maçlarda, neler kalmış hafızamızda..



17. hafta Fenerbahçe-Sivasspor : 1 - 0

Tribundeydim. Saclarimizi yolduk. Meshur olan "Doktooooor!!!" tribun cekiminin oldugu mac, Alex'in frikigi. 77. Dakikaydi yanilmiyorsam.
Sivasspor'un puan durumundaki yeri kotuydu ve Riza ile tirmanisa gectikleri donemdi.

18. hafta Antalyaspor-Fenerbahçe: 0 - 1

Dugunumun oldugu gun. Masa masa, dakika dakika aliyordum haberleri. Gokhan Gonul muhtesem bir gol atmis, cok ama cok zorlanmisiz.

19. hafta Fenerbahçe-Trabzonspor: 2 - 0

Balayindan donup alel acele yetismistim maca.
Soyleyecek birsey var mi; macin basinda bitirdik isi. Hirs, azim cabuk meyve vermisti. Trabzonspor hicbir varlik gosteremeden bitirdi maci. Birer kirmizi kart oldu. Hepsi bu. Fark 4'e indi.

20. hafta Manisaspor-Fenerbahçe: 1 - 3

Yine cok zorlandigimiz bir macti. Ucuncu golu bulup rahatlayana kadar gitti gitti geldi mac.

21. hafta Fenerbahçe-Kayserispor: 2 - 0

Tribundeydim. 14 Subat Sevgililer Gunu idi.
Hucum pres ile kapilan toplarla kazandigimiz bir mac. Sadri Sener'in ilk agladigi maclardan. Amrabat muthis oynamisti. Puan farkinin azalmasiyla maca muthis baskili basladigimiz bir donemdi ve isi erken bitirmistik.

22. hafta Beşiktaş-Fenerbahçe: 2 - 4

Ne soyleyelim. Almeida o golu atsa belki bugun baska seyler konusuyorduk. Ferrari'nin yaptigi penalti isimizi kolaylastirdi ve bir zaferle ciktik İnonu'den. Herhalde yatmamislardir bize. Gerci Trabzonspor ile oynadiklari mactan once taraftarlari Trabzonsporlu futbOlculara kendilerini yenmeleri icin yalvarmislardi.
Pek konusulmadi o mactan sonra ama maci ilk yari bitirebilirdik. Kacan goller, direkten donen toplar isi zorlastirmisti.

23. hafta Fenerbahçe-Kasımpaşa: 2 - 0

Tribundeydim.
Rehavet ile zorlanmistik. Ama kolay bir ic saha maci opmustu yine de. Kasimpasa oldukca zorlamisti bizi. Ve penalti kazanmislardi. Volkan olmasa belki puan kaybedecektik.

24. hafta Gençlerbirliği-Fenerbahçe: 2 - 4

Firtina gibi basladigimiz mac bir anda alehimize donmustu. Karli bir Ankara aksaminda isimiz cok zordu.
Orhan Sam'i bagladigimiz macti herhalde ki bize gol atti. Saclarimizi yolduk. Hursut Meric ve Serkan Calik "enteresan" aciklamalarda bulunmuslardi.

25. hafta Fenerbahçe-Konyaspor: 2 - 0

Tribundeydim. Kotu sagbekleri iki presle dagilmisti ve rahat aldigimiz bir ic saha maci olmustu. Macin sonu yine rehavetten sikintili gecmisti.

26. hafta Galatasaray-Fenerbahçe: 1 - 2

:)
Ezeli, ebedi sike..

27. hafta Fenerbahçe-Bursaspor: 0 - 0

Tribundeydim. Bursaspor adeta Trabzonspor icin oynuyordu. Ve baskanlari daha sonra itiraf etmisti bunu. Hakem Bunyamin Gezer'di ve gorevini yapmisti. Her ne kadar karsi cephe tartissa da, tartismasiz bir penaltimiz verilmemisti.
0-0 bitti. Canimiz saolsun dedik. Umidimizi kaybetmedik.

28. hafta Eskişehirspor-Fenerbahçe: 1 - 3

One gectiler. Yakaladik ve one gectik. Sonra bir toplari direkten dondu.
Tribunler doluydu; ki Eskisehir taraftari sevmez Fenerbahce'yi.
Cok zor deplasmandi. Zorlandik ama sansimizin da yardimiyla alduk maci.

29. hafta Fenerbahçe-Gaziantepspor: 1 - 0

Tribundeydim.
Hey yavrum hey; ne top oynamisti Tolunay'in aslanlari..
Hakem Huseyin Gocek 2 yuzde yuz penaltiyi vermedi.
Kamuoyunun birlestigi pozisyonlardi ustelik. 94. Dakikada hepimiz umidimizi kaybetmek uzereyken Stoch'un muthis sutu direkten dondu ve Andre onune dusen topu aglara gonderdiginde tribunler tarihi yarilma yasamisti.
Sampiyonluk golu demistik.

30. hafta Bucaspor-Fenerbahçe: 3 - 5

Buca dusmek uzereydi. Son caniyi adeta. Biz dolu İzmir'in dolu tribunleri onunde rehavet halindeydik yine.
Maci 3-1'den Guiza ile cevirmistik. Attigimiz penalti tartisildi. Normaldi.
İpten donmustuk.
Sike yapilmissa Cannes Film Festivalinden en iyi oyuncu odulu almasi lazim.
Adi gecen Musa Aydin, gol arip asist yapmisti, Emre ile saha icinde kavga etmisti.

31. hafta Fenerbahçe-İstanbul B.B.: 2 - 0

Tribundeydim.
İbrahim Akin gol atmasin diye para vermisiz. Messi cunku kendisi.
Abdullah Avci, oynayacaklari ve ligin kaderi icin kritik Fenerbahce ve Trabzonspor maclarini fazla onemsemedigini ve kupa finaline odaklandiklarini zaten beyan etmisti. Yine dw kolay mac olmadi. Can Arat yildizlasmisti.

32. hafta Karabükspor-Fenerbahçe: 0 - 1

Olup olup dirildik.
Seric'i yoklamisiz. Hadi ordan. Karabukspor'un icine Trabzonspor girmisti resmen. Son dakikada kornerde gol arayan kalecileri, yedikleri golden sonra sahaya ayakkabisini firlatan Trabzonlu Bulent Ataman..
Aylarca sakatligi sebebiyle futbol oynamayan, sonra ciktigi ilk mac olan Ankaragucu deplasmaninda dokulen ve sakatlanip oyundan cikan Emenike oynamadi diye delirdiler. Adeta bugunlere zemin hazirlamislar, malzeme toplamislar resmen.
Hayir bir futbolcuyu pekala sezon ortasinda transfer edebilirsin. Dogrusu budur hatta. Ha, transfer edecegim vaadiyle hirslandirir ya da tersine sebebiyet verip oyuncuyu almazsin anlarim.
Biz Emenike ve Sezer'i transfer ettik arkadaslar. Kandirmadik kimseyi. Ayirin bunu artik.

33. hafta Fenerbahçe-Ankaragücü: 6 - 0

Rahatsizligim sebebiyle tribunde degildim.
Ama maci televizyonda izledim.
Malum Gokcek Ailesi ile aramiz acik. Macin basinda deli gibi asildilar maca. Trabzonspor taraftarlari baklava goturmustu Ankaragucu idmaninda Fatih Tekke'ye. Gol at sampiyonluk posterine gir diyorlardi. Bu tesvik sayilmaz di mi?
Tartismasiz 3 penalti ile 6-0 kazandik. Ama 3 penalti verilir mi canim diye tartistilar bu sefer.
Galatasaray'in lale devri deplasmaninda, Hakan Sukur'un Sanver'i 3 kere penaltiyla avladigini unuttular.
Tartismasiz bir macti. Sampiyonluk yakindi.

34. hafta Sivasspor-Fenerbahce : 3-4

Kutlamalar icin Cadde hazirdi.
Cok iyi basladik ve one gectik. Ardindan cok kacirdik. Ve Korcan o golu yediginde agir kufrettik. Aptal Korcan deli gibi kurtarislar yapip o golu yiyerek zehir etti bize bugunu. Besiktas'in sozlesmeli futbolcusu olan Korcan, sadece kotu bir kaleciydi oysa; Hayrettin gibi, Leo Franco gibi, hatta tum Galatasaray kalecileri gibi.
Ama Sivasspor herkesin onden tedbir icin zaten lekeledigi bir takimdi ve bu yuzden onurlari icin oynadilar.
Maci son saniyeye kadar birakmadilar.
Son sutlari gol olsa bugun yine baska seyler konusuyor olacagimiza eminim.
Nihayetinde kazandik ve sampiyon olduk.
Olmamaliydik.

Birileri, Denizli'de 2006'da, Kadikoy'de 2010'da bir sekilde engel olmustu.
Muhtirayi vermisti Fenerbahce'ye:

Sampiyonluk sana haram!!!

Ama oldu Fenerbahce, soke soke oldu.
Tum hesaplari bozdu.

8 aydir dinlemiyorlar Baskan'i, 80 aydir dinliyorlar emin olun.
Ve digerlerini de..
Ama digerlerine gecis izni verilirken, hatta arkadan iteklenirken Fenerbahce'ye dur dendi hep, hoop dendi.

Gecen yil sampiyon olsaydik operasyon o zaman baslayacakti belki de..
Ya da bu seon sampiyon olmasaydik gulluk gulostanlikti her yer..

Olay hep soyledigimiz gibi, gayet net.

Bizimle kiran kirana maclar oynayip; 2 hafta sonra Trabzonspor'a karsi helva olan; Bursa, Antep, Karabuk ve sanlariyla serefleriyle Galatasaray ve Besiktas..

Bu maclarin onu ve arkasinin tapeleri dokulse ortaya, hardcore porno olur mu olmaz mi sizce de?

Yarin bir de Trabzonspor'un bu surecteki maxlarini inceleyelim bakalim..
Devamını oku...

22 Temmuz 2011 Cuma

Şirket Notları





Şirket.
Gerçek ve mecazi anlamlarını bütünüyle taşıyan bir kelime, kavram, olgu.

İkiye ayrılırlar; patron şirketleri ve kurumsal olanlar.
Farkları, avantajları, dezavantajları vardır.
Ama toplamda aynıdır.

Peki ya şirket çalışanları?

Çalışkanlar, tembeller..
El pençe divanlar, asiler..
Parlaklar, sönükler..
vs..


Herkesin bir duruşu var elbette ama doğrusu nedir acaba?
Ya da doğrusu var mıdır mesela?

Kendi olan, kimi zaman mahallesinde gibi yaşayan, nefes alan, tepkiler veren ama işinde başarılı olanlar mı makbuldur?
Yoksa belli standartları koruyup; ketum, kelimeleri dikkatli seçen, fazla konuşmayan, kurallara daima uyanlar mı?


Birinci profildeki çalışanlar genelde amirleri tarafından sevilmezler. Ama başarılı oldukları için bir şekilde katlanılırlar. Bir başarısızlıkta ise okların ilk yöneleceği kişilerdir.

İkinci profil ise genelde etliye sütlüye bulaşmadıkları için standartlarını korudukları sürece iyi çalışanlardır.

Benim ikilem yaşadığım konu; belirsiz bir gelecek uğruna insanın kendini kısıtlaması, sınırlaması.

Özellikle yönetici adayı çalışanlarda sıkça gözlenen bir durumdur bu.
Her yaptıklarını o kapsamda değerlendirirler. Bunun sebebi muhtemelen amirlerinin bu tip telkinleri sıkça vurguluyor olmasıdır.

Tutarlar kendilerini. Bazen söyleyeceklerini, söylemesi gerekenleri söylemezler.
Peki o zaman birşey eksik kalmaz mı?

Her ne kadar hiyerarşi vs.. de olsa, kişinin kendini kısıtlaması ya da tamamen özgür bir ifade alanı bulamaması onu ve dolayısıyla şirketi toplam faydadan mahrum bırakmaz mı?

Duygu ve düşünelerini kısıtlayan biri, yeteneklerini nasıl sergiler?
Ve neden duygu bir zaaf, bir eksiklik gibi görünür profesyonel hayatta?

Her yerde makbuldür de şirketten neden öcüdür ki bu duygu?
Peki duygularından arındırılmış bir bireyden ne kadar fayda sağlayabilirsin?

Bence ezber tüm bunlar.
Geçmişten gelen, kamu daireleri kültürünün kalan yansımaları.

Çalışan sayısı oranı özel sektörde arttıkça şirket içi özgür düşünce daha çok yer alacaktır.
Çünkü ancak bu şekilde tamamlanır başarı formulası.

Şöyle bitireyim, sorayım;

1) Siz hangi profildeki çalışansınız?
2) Peki amir olsanız hangi profildeki çalışanı tercih edersiniz?
Devamını oku...

"Haklıyken haksız duruma düşmek"



"Haklıyken haksız duruma düşmek"

deniyor dün akşam için..

Yahu sen bir kere, Allah rızası için bir kere söyledin mi ki haklısın diye?
Şimdi haksız buluyorsun ya?

Paye mi veriyorsun aklınca, elma şekeri mi?
Kimi kandırıyorsun sen?

Sus ya da tarafını belli et açıkça..
Kıvırma!

Bir not da dün akşamki sahneler ile dalga geçen rakip takım taraftarlarına;

İsrail'in Filistin'e yaptıklarını; plajda bira içerken, espri malzemesi yapanlardan hiç farkınız yok.
Haberiniz olsun.
Sonra aynaya bakmanız gereken bir durumda utanırsanız diye söylüyorum.
Utanmazsınız ya..
Devamını oku...

"Liboş" Fenerbahçe taraftarlarına mektup




Radyoda, televizyonda..
Bloglarda, twitterda..
Profesyonel veya amatör..
Ekmek parası için ya da sesini duyurmak için..

Her neredeyse ve her kimse;

Çubukluyu bir kez sırtına geçirmiş olması, bir kere Yaşa Fenerbahçe diye haykırmış olması yeterli,
Fenerbahçeli'yse kısaca!

Bugün;

Objektif sularda yüzmenin, ekmek parası için boyun eğmenin, yaranmanın, illa billa bildiğini söylemenin, ben demiştim demenin, "fan"larını ürkütmemek için en kibar deyişle kıvırmanın..

.. zamanı değil..

Bugün;

Tek amaç uğruna safları sıklaştırmanın, birlik olmanın, kenetlenmenin zamanı.

Konu Aziz Yıldırım değil, Şekip Mosturoğlu değil..
Konu Fenerbahçe Başkanı, Asbaşkanı..

Kulübüne, beğensen de beğenmesen de çağ atlatan bir başkan..

Yıllardır Fenerbahçe düşmanlığını ekip biçenlerin hasat zamanında sen ne yapacaksın?

Ben demiştim zaten mi?
Suçlu kimse cezasını çeksin mi?

Görmez miin tezgahı?
Ya da anlamaz mısın?
Ya da ayıramaz mısın?

Nedir senin üst kimliğin?

Ali mi Veli mi Hayri mi?

Yoksa Fenerbahçe mi?

İyi günlerde sancak tutmak için kötü günlerde tuvaletleri temizlemek gerekir unutmayın!

Fenerbahçeli olduğunuzu unutmayın!

Davanıza sahip çıkın ve Fenerbahçe'yi satmayın!

En iyi siz bilirsiniz, zira; unutmaz Fenerbahçeli, asla unutmaz!

Sonra sizi aralarına alır diye kapılıp yalnız kalmayın!
Devamını oku...

21 Temmuz 2011 Perşembe

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Sirp askeri miydi o hanceri tutan gercekten?

Haftalarca donen tezgaha, tum tahriklere ragmen tek bir kufur etmedi Fenerbahce taraftari, yabanci cisim atmadi, raki siselerinin siradan oldugu ligimizde..
Sustu; asaletinden, tutkusundan, sevgisinden sustu ofkesiyle bogmak yerine..

"11 Eylul'den bozma 3 Temmuz yalani" indirirken maskesini azar azar, direncini toplayip yeniden ringe donunce Fenerbahce taraftari; buyuttugu, karanlik odalarda besledigi ofkesini kusmak icin bir damla "gozyasi" ve bir isaret fisegini bekliyor

Durun!
Sakin olun!

Desen ne fayda?

Unutmayin 31'ciler,
Bugun yargisiz infaz yapiyorsunuz ya hani;
Bugunun yarini da var ya ne de olsa,

Dikkat edin, tuttugunuz "takimlardan" olmayin sonra!!!

Devamını oku...

Cay harareti alir mi?

Yoksa bu dillere pelesenk bir sehir efsanesi mi?

Zira az evvel bu umutla ictigim iki bardak cay su anda vucudumdan suzuluyor balkonda..

Bu isin teknigini bilen biri cevaplasin lutfen!

Cay harareti alir mi?
Alir da ne yapar?

Devamını oku...

Bu sefer "gelecek" mi?



Şu "11 Eylül" gündeminin dışına çıkacak olursak;

Mümkün olduğunca,


Geçen yıl rotasyonun bir parçası olan Gökay.
Bir dönem görev alan Okan.
Bekleyen Berk ve Hasan.
Ve diğerleri.

Aykut Kocaman elinde.
O hep beklediğimiz altyapı güneşi bu kez doğar mı dersiniz?

Okan 2 yıl pekala oynayabileceği bir takımda, Kayseri'de kiralık.
Selçuk İnan'ın alınmamasıyla rotasyonun bir parçası olarak süre alacak olan Gökay.
Bu sezondan itibaren kadroda daha fazla göreceğimizi ümit ettiğim Hasan ve Berk..

Umarım şansları yaver gider ve alabildikleri dakikaları ama daha önemlisi antremanları ciddiye alır ve gelişim gösterirler.

Özellikle Gökay'dan çok ama çok umutluyum.

Güzel günler göreceğiz, güneşli günler..
Daima!!!
Devamını oku...

"En büyük delilimiz Alınterimiz!"



Bu çocukların hakkını kim ödeyecek peki?

Tribünlerde son dakikaya kadar saçlarımızı yolarken biz...
Protokolde canından can giderken Aziz Başkan'ın..
Meğer düzmece miymiş hepsi?

Gökhan Gönül'ün bindirmeleri..
Mehmet Topuz'un omuzları..
Volkan'ın kurtarışları..
Niang'ın bitiricilikleri..
Bitmez ya sayıyorum işte..

Peki ya Alex'in yaptıkları?
Düzmece miymiş hepsi?
Reklam filmi mi çekiyormuşuz meğerse?

Hadi ordan desem?
Ya da hassiktir ordan mı desem?
Devamını oku...

19 Temmuz 2011 Salı

Bir Taşla Kırk Kuş



Türkiye'ye bahar geldi temizlik devam ediyor.
Belki de yıllarca sürecek.

Ama evin hep aynı odaları pirüpak edilirken kapısı kilitli odalar kaldığı sürece, zaman içerisinde aşınma farklarıyla halılar ters çevrilecek.

Zaman bunu bize er ya da geç zaten gösterecek.
Peki zamanın keyfi gelene kadar, taşı atanlar kaç kuş vurmuş olacak?

Şöyle çalakalem bir liste yapalım ne dersiniz?

1) Türk futbolunun etkin, hakim oyuncuları sahneden silinecek.
2) Yasama, yürütme ve yargının kayıtsız şartsız tek hakimi; Türk Futbolu üzerindeki hakimiyetini kurdale keserek kutlayacak.
3) Giderek siyasetin önemli enstrümanlarından biri olan futbol sayesinde 55'ler, 60'lar gelecek. İzmir takımlarına dikiz.
4) Para istenilen kanal üzerinden belirtilen havuza dökülecek. "Kefe" pazar büyütecek.
5) TFF'de, kuluplerde, yayinci kurulusta artan buzlu bademlerin katkisiyla sporun da yuzu değişecek.
6) Apoletleri söken, rektörleri silen güç, işbirlikçi spor kulüplerinin ıslak rüyalarını süsleyen operasyonla; çığ gibi, eze eze, gücüne güç katacak.
7) Futbolun evrensel gücü ile yayılma politikası önemli bir enstrüman kazanacak.
8) Çocuklar ve gençlerin gelişimlerinde etkin rollerden biri olan spor ve futbol üzerinden, beyin yıkama operasyonu yeni bir enstrüman kazanacak.
9) Türk futbolunun Türkiye piyasalarında çok kazanan "iş adamları" kafalarına göre at koşturamayacak, onlarda eteğin altında sıraya girecek.
10) Gücü yönetenlerin organizasyonu ile; 2000 yılında olduğu gibi, uluslararası alanda hedefler konacak. Güç birliği ile istenen sonuçlar elde edildiğinde, bak işte gördün mü denilecek. 2000 yılında olduğu gibi.
11) Atayacak komutanın kalmamasından sonra; Savunma sanayi, NATO ihalelerinde de buzlu badem dönemi başlayacak ve böylece voltran tamamlanacak.


Üst başlıklar artabilir, alt başlıklar buraya sığmaz.

Dedik ya, 2 kuş vurmak için taş atmazlar; ortalama bir kuş sürüsüne taliptirler atacakları her bir taş için.

Senaristlere, rejilere, castlara helal olsun..
İyi iş çıkarıyorlar..
Devamını oku...

İsyan gunlerinde ask..

Cocuklar.
Masum cocuklar.

Evet en kolay cocuklar kandirilir sanilir ama aslinda kanmaz cocuklar, sadece oynarlar, seninle de..

Bu abluka dagitilacak ve Topuk Yaylasi'na, formasina destek icin giden taraftarlara yolda refakat eden bu cocuklar buyudugunde Fenerbahce cok daha guclu olacak.

Kaslarimiz aciyor ama aci yok derken zaferi hayal ediyoruz.
İslemez bize sizin hancerleriniz, iste o zaman..
O zaman...

Devamını oku...

19.07 Dünya Fenerbahçeliler Günü Kutlu Olsun!




Şampiyon Fenerbahçe,
Yaşa Fenerbahçe!
Devamını oku...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Radyo Fener dinliyorum, gozlerim kapali..


Direnis noktasindayim. Direncimi artirmak icin totemleri sandiktan cikardim.
Bize bu acilari cektirenler ve biz bu acilari cekerken pecete ile tuvaletlere kosanlar dunya sola yattiginda esekten dusecekler.
Bizim ellerimi nasirli, belimiz idmanli; mih gibi saplanacagiz topraga, agac kokleri bize tutunacak!

Spor radyolari, tvleri bitti..
Radyo Fener yol boyu..

Gerisi secmece.

Dolacagim, tasacagim; cikacagim daga!

Sampiyon Fenerbahce!!!
Devamını oku...

Aziz Yıldırım Vs. Usame Bin Ladin



(Usame Bin Ladin Vs. Aziz Yıldırım) (11 Eylül Vs. 3 Temmuz) (El Kaide Vs. Fenerbahce)


Gunlerdir dilimde, bu is BOP kokuyor diye..
Fazlasıyla American style cunku.
Bol, parcala, yonet!

Bir vukuatin failini bulmak icin once vukuatin sonuclarinin kime/nasil yaradigini incelemek gerekir ya.
Algoritma oldukca anlasilir ve net aslinda, sanilanin aksine.

Bircogumuzun neredeyse her ayrintisina hakim oldugu bir 11 Eylul sendromu.
Kocaaaa Pentagonu ve kuleleri vurdular.
Kahrolsun El Kaide.
Bu teror bitecek!

Basit; dusman yarat. Catisma cikar. Nefsi mudafaa pozisyonu al. Nisan al. Ates et!

Artik JFK suikastinin ayrintilari kadar kamuoyunun birlestigi 11 Eylul yalani ve sonuç; ortadoğunun işgali.
Belki de Amerika'nın 100 yıllık petrol rezervi ve bilimum konjunkturel avantajlar.

Sen 2 kus vurdun mu tek tasla gogsunu gerersin ya; Amerika kus surusunden asagisina tek bir tas sallamaz.


Ergenekon, Balyoz ve simdi "Sike"..

11 Eylul'den zerre farki var mi gunlerdir yasadiklarimizin?

Abi adam koca Pentagon'u vurmus, deli misin sen?
Abi adam pazarın 7'sinde koca Aziz Yıldırım'i almis, deli misin sen?


Islami teror!
Sike!

Kahrolsun El Kaide!
Gunahlarin takimi Fenerbahce!

Seytan Usame!
Aziz Yildirim kodese!


8 aydir yasananlar.
Trabzonspor yonetimine verilen sufleler.

Sampiyonluk, sonrasi..

3 Temmuz.

Tiyatro. Tek satir yazmaya gerek var mi?
Malumunuz iste..

Kus surusu nerede peki?

Asil mesele;

"El" değiştirecek olan NATO ve askeri ihaleler..
Rusya silahi (Ki Amerika'nin en cok bozuldugu konu)
Milyar dolarlik futbol endüstrisi ve siyasi getirileri.
Ve onlarca altbaslik.


Tezgah,

"Sen ne akilli kadinsiiiin" vari..

Bir tasla kirk kus!


Yem "sike".
Tirda yakalanan 50 kg eroin yemiyle gecen 50 tir misali..

Degismistir artik Turkiye.
Ve sanki goz ayni goz..
Akil ayni akil 11 Eylul ile..


Detaylarla kitap olur da uzatmaya luzum yok.
Gayet.net

Bu filmlerin basrol oyuncusu Kevin Spacey'dir aslinda; ki Basbakanimiz Sn. Recep Tayyip Erdogan benzer kendisine;)
Devamını oku...

Yuruduk, yine yururuz!

Degisirse ne ala,
Degismezse bir daha,
Yururuz, Metris'e de yururuz!
Devamını oku...

Gulerek baslayalim..

Devamını oku...